Hayatın Hüccetleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Madem dünyada hayat var;

elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar
ve hayatını su-i istimal etmeyenler dar-ı bekáda
ve cennet-i bakiyede hayat-ı bakiyeye mazhar olacaklardır.
Amenna.

Yeryüzünde bulunan parlak şeylerin güneşin akisleriyle parlamaları,
denizin yüzünde su kabarcıklarının ışığın lem’alarıyla parlayıp sönmeleri,
deniz dalgalandıkça arkalarından gelen kabarcıkların
yine hayali güneşçiklere ayînedarlık etmeleri,
açıkca bize yüksek bir ışık kaynağı olan güneşin varlığını ispat ediyor.

“Güneşin emr-i İlahi ile cevv-i havayı
ve denizlerin yüzlerini birer ayna ederek,
safî ve külli ve gölgesiz bir in’ikası var.” (Lem’alar)

“Sonra hususi bir tarzda denizlere
ve havaya ve parlak toprağa
ve bir suret-i cüziyede denizin kabarcıklarına
ve toprağın şeffaflarına ve havanın zerrelerine ifade ve ifazasıdır.
Çiçeklerin süslü renkleri güneşin ziyasındaki yedi rengin
istihale-i in’ikasiyesinden neşet ediyor
ve bu kavle göre çiçekler dahi güneşin bir çeşit aynalarıdır.” (24. Söz 2. Dal)

“Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnai misali olarak deniyor:
Eğer güneş çıksa gündüz olacak” müspet netice için denilir:
Güneş çıktı öyle ise netice veriyor ki şimdi gündüzdür.” (11. Lem’a 5. Nükte)

Madem güneşin akislerini gösteren her bir mevcudat
karada olsun denizde olsun güneşin varlığını ispat ediyor,
aynen öyle de yeryüzünde
hatta denizin içinde hayat sahibi her bir mahluk
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un(ﷻ) hayatına ve varlılığının gerekli olduğuna,
olmamasının asla mümkün olmadığına işaret ediyorlar!..

Çünkü onların üzerinde “Muhyi” isminin
azim cilvesi Zat-ı Hayy-ı Kayyum’a (ﷻ) aitdir.

O’nun (ﷻ) Kudret-i İlahiyesi’yle her bir bedende her bir hücrede devam ediyor,
onlar “Hayy” deyip tekrar yeni gelen hayat sahiplerine yer vermek için
gayb perdesinde gizleniyorlar.

Sonra umum mevcudatın üzerinde bir düzen, bir sistem, bir program var.
Bu düzen, sistem ve program muhit bir ilim gerektirir!..

Bu düzenin hiç bozulmadan devam etmesi,
her bir şeyde kudret sahibi olan,
en küçük şeyden en büyük şeye kadar kainatta tasarruf eden bir Kudreti gerektirir…

Ve tanzim ve idare kainatta hükümferma olan bir İrade gerektirir.
Bu İlim, Kudret ve İrade ise İlmi her şeyi kuşatan,
Mutlak Kudret sahibi olan ve şamil bir irade sahibi olan
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un (ﷻ) hayatına işaret ederler!..

Sonra kelâm-ı Rabbani olan Kur’an-ı Kerîm,
ilahi vahyin medarı olan peygamberler,
onların mucizeleri
ve hakeza yedi sıfat-ı ilahiyeye şehadet eden bütün deliller
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un (ﷻ) hayatına işaret ediyorlar!..

Çünkü bir şeyde görmek varsa hayatı da var,
işitmek varsa hayatın alametidir,
kelâm varsa hayatın vücuduna işaret eder,
ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir.

Aynen öyle de kainatta eserleriyle mevcud olan
ve açıkça görünen Mutlak Kudret, İrade-i Şamile,
Muhit İlim gibi sıfatlar Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un (ﷻ) hayatına
ve Vücûb-u Vücudu’na yani varlığının gerekliliğine şehadet ederler!..

Bütün kainatı bir gölgesiyle ışıklandıran
ve bir cilvesiyle bütün dar-ı ahireti zerratıyla beraber hayatlandıran
hayat-ı sermediyesine şehadet ederler!..

Madem öyledir;
insan da kendisine verilen hayat nimetini
ebedi bir hayata çevirmeye muktedir olan Zat-ı Hayy-ı Kayyum’un(ﷻ)
emri dairesinde yaşamalı,
bu dünyaya imtihan için geldiğini unutmamalıdır!..

Mana-ı harfiyle ,
baktığı her şeyde Rabbini hatırlamalı,
nimetlere şükretmeli,
sıkıntılara sabretmelidir.

Kulağı ilahi vahyi duymalı,
cüz’i iradesiyle Külli İradeye uygun tercihler yapmalı,
hal ve harekatında sünnet-i seniyyeye ittiba etmeli ki,
bu fani hayatı baki bir hayata çevirmek için elinde bir delil olabilsin!..

“ta ki ölen kimse bir delil üzere ölsün,
yaşayan kimse de bir delil üzere yaşasın.” (Enfâl-42)

Ayet- Celilesi’ne mazhar ve müzhir olabilsin!..

‘Nur yolu’ nun kaleminden “HAYAT’ın hüccetleri”