Saltanat / ilâhî düzen, ecel ve iman ve saltanat-ı rububiyetini en büyük memleketinde hademesiz, haşmetsiz, memursuz, elçisiz, yâversiz, nâzırsız, seyircisiz, âbidsiz, raiyetsiz bıraksın? Hâşâ, melekler sayısınca hâşâ!…
Enfal suresinde 185’inci ayet metni şöyle:
“Hiç düşünmezler mi göklerin ve yerin hükümranlığını o muazzam saltanatı?
Düşünmezler mi Allah’ın yarattığı her hangi bir mahluktaki ilahi düzenlemeyi?
Onu da düşünmezlerse bari ecellerinin yaklaşmış olabileceği ihtimalini?
O halde buna iman etmedikten sonra daha hangi söze inanırlar?”
Burada dört soru cümlesi kurulmuş, dördünün de öznesi insan.
Saltanat kelimesi Bediüzzaman’ın en çok kullandığı kelimelerden birisi
İbadetin manası şudur ki Dergah-ı ilahide abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i Rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i ilahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
YANİ Rububiyetin SALTANATI nasıl ki ubudiyeti ve itaati ister. 9 Söz
Yukarda anlatılan saltanat kemal kudret ve rahmet kelimelerini ihtiva ediyor, bunların üçü saltanat. Herşeyi ideal ve fonksiyonel yaratmak kemal, eksiksiz, kudret yaratılan şeyi gerektirdiği kadar kudret kullanmak bir arıy ı havada uçuran da o güneşi direksiz göğe asılı bırakan da o, kudretin icraatı sayfaları alır. Rahmet Allah yaratmanın akabinde varlığın yaşaması için gerekli ihtiyaçları ona tabiatı istimal ederek gönderiyor. Her yer onun acıma hissinden doğan rahmet. Bunların üç onun saltanatı, Allah bu saltanatın karşısında bu azim saltanatı hükmüyle yöneteni düşünmeyi istiyor insanlardan, o muazzam saltanatı görmek ve ona göre hareket etmek istediğini anlatıyor.
İkinci cümlede dikkat çektiği ilahi düzenleme, yani varlığı işine göre ona uygun düzenleme bu biyoloji ve fizyoloji demek. Hem biçimsel hem de ruhsal hem de bedeni düzenleme, bu düzenlemeye Allah dikkat çekiyor ve kulunun da buna dikkat etmesini istiyor. Her varlık ilahi bir şekilde düzenleniyor, yoksa varlık kendini tabiatın içinde nasıl uygun şekilde yer almasını sağlasın. Arı arı olduruldu, koyun da koyun olarak yaratıldı, koyun annesinin karnında kainatı ve dünyayı gören bir eşgüdümle yaratıldı. Güneş de sayısız faydalarına göre yaratıldı ve yerine asıldı. Allah bunları düşünmeyi soru ekiyle vurguluyor. Hiç düşünmezler mi, demek insanlar düşünmüyor, hiç düşenmezler mi derken neredeyse düşünmüyorlar demek istiyor, düşünmezler mi, demek az veya çok az düşünüyorlar.
Sonuncu soru ekiyle vurgulanan ecellerinin yaklaşmış olabileceği ihtimalini, ilk ikisi afaki yani tabiata dayanan düşünme ikincisi ise enfüsi yani insanın ölümü düşünmesini örgütlüyor, haç düşünmezler mi derken az veya hiç düşünülmüyor demektir.
İmanın hassası saltanatı, düzenlemeyi, ölümü düşünmeyi gerektirir. Bunları düşünmezler se hangi söze inansalar anlamı yok, düşünmek bunları düşünmektir, düşüncenin sınırlarını belirliyor, saltanata bakmak hükümranlığı düşünmek, rahmet ve kudretin icraatını düşünmek, bunlara da ölümü hazırlamak.
Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı kozmoğrafyanın dediğine bakılsa küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz, KUDRETİ SALTANATI ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın SULTANINI , Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.
Hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata itaat edenlere mükâfatı ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın. Elbette rububiyet-i mutlaka mertebesinde bir saltanat-ı sermediyenin, o saltanata i…
Burada saltanatı görüp ona itaat edenleri etmeyenleri anlatıyor;
ve saltanat-ı rububiyetini en büyük memleketinde hademesiz, haşmetsiz, memursuz, elçisiz, yâversiz, nâzırsız, seyircisiz, âbidsiz, raiyetsiz bıraksın? Hâşâ, melekler sayısınca hâşâ!…
Bediüzzaman’ın eserlerinde saltanat kelimesinin tasrifi sayfalar tutar bununla iktifa edelim, Kur’an’ın anlamlarını nasıl güncellediğini görelim.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023