İhlâs Düsturu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İHLÂS DÜSTURU VE ESASI

İhlâsIn Tarifi:

1- «İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.» (Lem’alar sh: 133)

2- «İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yal­nız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.» (İşarat-ül İ’caz sh: 85)

3- Kur’an (2:22) ayetinde geçen « تَـتَّقُونَ kelimesi…ibadetin ancak ihlâs ile ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud‑u bizzat olduğuna ve ibadetin sevap ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.» (İşarat-ül İ’caz sh: 99)

İhlâs hakkındaki mezkûr tarife göre yapılan bir hare­ketin ibadet ve hizmetin makbul olması için önce dinde emir veya tav siye edilmiş olması şarttır. O halde kişi, kendi düşünce ve tema yülü ile bir hizmet, bir hareket yapıyorsa, mezkûr İhlâs tarifine girmez. Evet, yapılan hizmetin kitabta yeri olmadığı halde İhlâstan dem vurmak, aldanmak veya aldatmaktır. Yapılan bir işin emredilip emredilmediği de ancak kitabtan öğrenilir.

4- Evet, «Gafletle, kendi hesabına bir iş yaptığın zaman, had dini tecavüz etme. Eğer Mâlikin hesabına olursa, istediğin şeyi al ve yap —fakat izin ve meşiet ve emri da­iresinde olmak şartıyla. İzin ve meşîetini de şeriatından öğrenirsin.» (Mesnevî-i Nuriye sh: 82)

Kezalik Kur’anda bizzat Resulullah’a (a.s.m.) ve dolayısıyla de bütün ümmete (emrolunduğu gibi hareket etmeyi) kat’i bir tarzda beyan eden şu ayette Peygamberimiz (a.s.m.):

5- « فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ [1]

emrini tamamıyla imtisal et tiği için, bütün ef’al ve akval ve ahvâlinde istikamet, kat’î bir surette görünüyor.» (Lem’alar sh: 60)

Hem, Resulullaha (a.s.m.) ittibaen bu emrin imtisa­linde, bu fitne asrında mânen vazifeli olan Üstad Bediüzzaman, bu istika meti Risale-i Nura atfederek di­yor ki:

6- «On dördüncü asırda Kur’ân’dan iktibas edip, isti­kametsiz sakim yollar içinde sırat-ı müstakîmi gösterecek âsârı neşreden bir adamı, o hadsiz efrad içinde dahil ediyor.

Hem o istikametin bir hususiyeti var ki, tarihiyle işa ret ediyor. Halbuki, o asırda şahsen istikamette mümtaz bir hususiyet kesb etmek çok uzaktır. Demek, şahsî istikamet değil. Öyleyse, o adamın teşebbüsüyle neşredilen esrar-ı Kur’âniye, o asırda isti­kamette imtiyaz kesb edecek. O adam şahsen gayr-ı müstakim olduğu halde, müstakimler içine ithali, o imtiyaza remzeder.» (Sikke-i Tasdik-i Gaybî sh: 163)

Demek İhlâs, kitabın sarih hükümlerine teslimi yeti ik tiza eder ve o zaman yapılan hareket ibadet olur ve ibadet hakikatini kazanır.

7- Evet «Rıza-yı İlâhî kâfidir. Eğer o yâr ise, her şey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işte, böyle amel-i uhrevîde illet ise, o ameli iptal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlâsı kırar. Eğer müşevvik ise saffetine izale eder. Eğer sırf alâmet-i makbuliyet olarak, istemeyerek, Cenab-ı Hak ihsan etse, o amelin ve ilmin insanlarda hüsn-ü tesîri namına kabul etmek güzeldir ki,

وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي اْلآخِرِينَ [2]

buna işarettir. Said» (Barla Lâhikası sh: 78)

İhlâs Esastır:

8- «Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rıza-yı İlâhî cihetinde, Kur’ân-ı Hakîmin ders verdiği ahkâm ve hakaik-i kudsiyeye dair harekât ve a’mâl ondan sudur etse, lisan-ı hali mânen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa, o vakit mânen âlem-i İslâm’ın her bir ferdinin vird-i zebânı olan اَللّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ duasında dahil olup hissedar olur ve umumuyla uhuvvetkârâne alâkadar olur.» (Mektubat sh: 413)

9- «Faraza hubb-u cahı kalbinden çıkarmazsa, fakat ihlâsı ve rıza-yı İlâhîyi esas tutmak ve hubb-u cahı hedef ittihaz etmemek şartıyla, bir nevi meşru makam-ı mânevî, hem muhteşem bir makam kazanır ki, o hubb-u cah damarını kemâliyle tatmin eder.» (Mektubat sh: 414)

10- «Velâyet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esası, ihlâstır. Çünkü ihlâs ile hafî şirklerden halâs olur. İhlâsı kazanmayan, o yollarda gezemez.» (Mektubat sh: 450)

11- «بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَّهُ الدِّينَأَلاَ لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ

âyetiyle ve

هَلَكَ النَّاسُ اِلاَّ الْعَالِمُونَ وَهَلَكَ الْعَالِمُونَ اِلاَّ الْعَامِلُونَ وَهَلَكَ الْعَامِلُونَ اِلاَّ الْمُخْلِصُونَ وَالْمُخْلِصُونَ عَلَى خَطَرٍ عَظِيمٍ

(ev kemâ kàle) hadis-i şerifi, ikisi de ihlâs ne kadar İslâmiyet’te mühim bir esas olduğunu gösteriyorlar.» (Lem’alar sh: 148)

12- «Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i haki kat, en makbul bir dua-yı mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır.» (Lem’alar sh: 149)

13- «En kıymetli ve en lüzumlu esas, ihlâs tır.» (Lem’alar sh: 201)

14- «Risale-i Nur’un meslek-i esası, ihlâs-ı tam ve terk-i enâniyet…» (Şualar sh: 302)

15- «Kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve hodfuruşluk etmek ise, Risale‑i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.» (Şualar sh: 681)

16- «Mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 248)

17- «Mesleğimizin “hıllet” ve “ihlâs” ve “uhuvvet” esas ları…» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 166)

18- «Acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzi­bedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 195)

19- «Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i ena­niyettir. İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccah tır. İnsanların maddî mânevî hediyelerinden hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçı yorum” der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek.» (Tarihçe-i Hayat sh: 699)

İhlâsın lüzumu ve şartiyeti:

20- «Madem çok sevap istersin ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı İlâhîyi düşün. Tâ ki senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki efradları, ihlâs ile ve niyet-i sâdıka ile hayatlansın, canlansın, hadsiz zîşuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın, sana da sevap kazandırsın…. Eğer rıza-yı İlâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez. Sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır.» (Lem’alar sh: 152)

21- «A’mâl-i salihanın ruhu, esası, ihlâs olduğunu derk etmiyor.» (Lem’alar sh: 157)

22- «Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem’a-i İhlâsın düsturlarını ve hakikî ihlâsın sırrını mâbeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücup derecesine gelmiş.» (Şualar sh: 500)

23- «Niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâs iledir.» (Mesnevî-i Nuriye sh: 70)

24- «Duayı ibadet kastıyla yapmayıp, matlubun tahsiline tahsis ettiğinden, aksülâmel olur. O dua ibadetinde ihlâs kırılır, makbul olmaz.» (Mesnevî-i Nuriye sh: 225)

25- «Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti, çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:

O zat yanıma geldi ötekinin hattı, kendisinin ha tın dan iyi olduğunu söyledim. “O daha çok hizmet eder” dedim. Baktım ki, Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlâsla, onun tefevvukuyla iftihar etti, telez­züz eyledi. Hem Üstadının nazar-ı muhabbetini celb ettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim, gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âli hissi taşıyanlar var. İnşaallah bu his büyük hizmet görecek.» (Barla Lâhikası sh: 125)

Hazret-i Üstad bir talebesi için diyor:

26- «Ara sıra birer bardak çay ısrar ediyordum, ilhâhıma karşı istinkâf ediyordu. “Niçin böyle yapıyor sun?” derdim.“Hizmetimize maddî fayda girmeyip, fîsebîlillâh, ihlâslı olmak istiyoruz” derdi.» (Barla Lâhikası sh: 200)

27- «Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 89)

28- «Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlâsla girenlerin kazançları pek azîm ve küllîdir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 94)

29- «Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, tak­vâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerek tir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 96)

30- «Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli ma­razına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakirdleri mukavemet edebilir. Öyleyse, her şeyden evvel onun dairesine girmeli,sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acip hastalığın tesirin den kurtulsun.» (Kastamonu Lâhikası sh: 105)

31- «Madem mesleğimiz âzamî ihlâstır değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın ikti­zasıdır.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 246)

32- İkinci hizmet safhası: Hazret-i Üstad, «Van’da inzi­vada iken garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiyesinde ika­mete memur edildiği zamandan başlar ki, Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıdır. Âzamî ihlâs, âzamî fedakârlık, âzamî sadakat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriştiği hizmet-i imaniye ve mânevî cihad-ı diniyedir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 27)

33- «Evet, Molla Said’in istikbalde Risale-i Nur’la gö­receği hizmet-i imaniyeyi kemâl-i ihlâsla ifası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için “Uhrevî hizmetin mu­kabilinde hiç bir şey talep etme mek” olan kudsî düsturun icmâlî bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlâhiye tarafından ruhunda yerleştirilmişti.» (Tarihçe-i Hayat sh: 31)

34- «Haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice ver­diğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı ta­rihiye bize haber veriyor.» (Hutbe-i Şamiye sh: 62)

35- «Sual: Herşeyden evvel bize lazım nedir?

Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd. [3] » (Münazarat sh: 64)

İhlâsı Kazanabilme Sebebleri:

36- «Hizmet-i Kur’âniyede bulunana, ya dünya ona küsmeli veya o dünyaya küsmeli —tâ, ihlâsla, ciddiyetle hizmet-i Kur’âniyede bulunsun.» (Lem’alar sh: 42)

37- «İktisat ise, kanaati intaç eder. Kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek cihetinde, teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ kapısı kapanır.» (Lem’alar sh: 146)

38- «İşte bu müthiş marazın merhemi, ilâcı, ihlâstır. Yani, hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galip gelmekle,

إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ [4]sırrına mazhar olup, nâstan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekle …..hüsnü kabul ve hüsn-ü tesir ve teveccüh-ü nâsı kazanmak noktalarının Cenâb-ı Hakkın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef olmadığını bilmekle ihlâsa mu­vaffak olur. Yoksa ihlâsı kaçırır.» (Lem’alar sh: 149)

39- «Vahîm neticeleri görmemenin yegâne çaresi, Dokuz Emirdir.

1. Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâ veti ve başka­larının tenkîsi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.

2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak ola cak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,

3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır,” yahut “daha gü­zeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu reh ber etmek,

4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diya­netteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,

5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu za­manında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,

6. Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,

7. Nefsini ve enâniyetini,

8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,

9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.» (Lem’alar sh: 151)

40- «Tarîk-i hakta gidenlere refakatle iftihar etmek ve arkalarından gitmek ve imamlık şerefini onlara bırakmak ve o hak yolunda kim olursa olsun kendinden daha iyi olduğunun ihtimaliyle enâniyetinden vazgeçip ihlâsı kazanmak ….. tâbiiyeti dahi, sebeb-i mes’uliyet ve hatarlı olan metbûiyete tercih etmekle o marazdan kurtulur ve ihlâsı kazanır.» (Lem’alar sh: 153)

41- «O ehl-i hakkın kafilesine fedakârâne, samimâne iltihak etmektir, şahsiyetini unutmakla riyâ ve tasannudan kurtulup ihlâsı elde etmektir.» (Lem’alar sh: 154)

42- «İnsaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin ha­tırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur.

İşte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlâsı kazanırlar. » (Lem’alar sh: 158)

Her türlü dini cemaat ihlasın mezkûr düsturlarını takip etmeleri gerek.

43- «İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri def etmek için, gelecek düsturlar rehberiniz ol sun.

44- BİRİNCİ DÜSTURUNUZ: Amelinizde rıza-yı İlâhî ol­malı…..

45- İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur’âniye’de bulu­nan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.» (Lem’alar sh: 160)

46- «ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet, kuvvet haktadır ve ih­lâstadır. (Lem’alar sh: 161)

47- «DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar et­mektir… Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, bir­birinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unu­tup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.» (Lem’alar sh: 162)

48- «İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır….. Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalma dan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse asrının ölümünü de görür daha bir parça öbür tarafa gitse dün yanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.» (Lem’alar sh: 163)

49- «O kader-i İlâhî, o ehl-i marifet adamın dostluk ümit ettiği yerden adâvet gösterdi ki, hürmet yüzünden ilmi riyâya girmesin ve ihlâsı kazansın.» (Lem’alar sh: 174)

50- «Kardeşlerimin takvâ ve ihlâsları ve ziyaretçilerin hür­met ve hüsn-ü zanları içinde, ben bilmeyerek, nefsim müftehirâne, güya müteşekkirâne perdesi altında riyâkârâne bir enâniyet vaziyetini almak istedi. Birden bu ehl-i dünyanın hadsiz hassasiyetle ve hattâ riyâkârlığın zerrelerini de hissedebilir bir tarzda, birden bana iliştiler. Ben Cenâb-ı Hakka şükrediyorum ki, bunların zulmü bana bir vasıta-i ihlâs oldu.» (Lem’alar sh: 175)

51- «Risale-i Nur şakirdlerinde sırr-ı ihlâsın ne derece yüksek bir terk-i enaniyet ve hazz‑ı nefsî den teberri et­mek gibi, ihlâsın en yüksek seciyeleri Risale-i Nur şakirdlerinde tezahür ediyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 250)

52- «Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, hizmet-i imaniyeyi herşeyin fevkinde görür kutbiyet de verilse ihlâs için hiz­metkârlığı tercih eder» (Kastamonu Lâhikası sh: 251)

53- «Hakikat-i ihlâs, benim için şan ve şerefe ve maddî ve mânevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor…. hâlis bir hâdim olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 75)

54- «Dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevî ameline bir sebep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 86)

55- «Dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u değil dünya siyasetine, belki kemâlât-ı mâneviyeye ve makamat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi, herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve Cehennemden kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlâhî ve rıza-yı İlâhîden başka hiçbir şeye âlet etmemek bu zamanda Nurun hakikî kuvveti olan sırr-ı ihlâs-ı ha kikîyi mu ha faza etmeye beni mecbur etmiş.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 152)

56- «“Benim vazifem hizmet-i imaniyedir muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur’ân’dan ders almışım.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 242)

57- «Bu zamanın bir hastalığı daha var o da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fan­taziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan aldığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlâs-ı hakikî ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 245)

İhlâsı bozan şeyler:

58- «Eğer asılsız ve riyaya sebep ve ihlâsı kıracak bir şöhret-i kâzibeyi kırmak için teveccüh-ü âmmeyi hakkımda bozmak murad ise, onlara rahmet! Çünkü teveccüh-ü âmmeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim.» (Mektubat sh: 65)

59- «Ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe âdil olan kader-i İlâhî, beni onların zalim eliyle tâzip edecektir. Çünkü onlar diyanete merbutiyetimden beni sıkıyorlar kader ise, benim diyanette ve ihlâsta noksaniyetim var, ara sıra ehl-i dünyaya riyakârlıklarımdan için beni sıkı yor. Öyleyse, şimdilik şu sıkıntıdan kurtuluşum yok. Eğer ehl-i dünyaya müracaat etsem, kader der: “Ey riyakâr, bu müracaatın cezasını çek.” Eğer müracaat etmezsem, ehl-i dünya der: “Bizi ta nımıyorsun, sıkıntıda kal.”» (Mektubat sh: 74)

60- «Keşf ü keramet, ezvak u envar verildiği vakit, bir iltifât-ı İlâhî nev’inden kabul edip setrine çalışıyorlar. Fahre değil, belki şükre, ubudiyete daha ziyade giriyorlar. Çokları o ahvâlin istitar ve inkıtâını istemişler, tâ ki amellerindeki ihlâs zedelenmesin. Evet, makbul bir insan hakkında en mühim bir ihsan-ı İlâhî, ihsanını ona ihsas etmemektir —tâ niyazdan naza ve şükürden fahre girme sin.

61- İşte bu hakikate binaendir ki, velâyeti ve tarikati isteyenler, eğer velâyetin bazı tereşşuhâtı olan ezvak ve kerâmâtı isterlerse ve onlara müteveccih ise ve onlardan hoşlansa, bâki, uhrevî meyveleri fâni dünyada, fâni bir surette yemek kabilinden olmakla beraber, velâyetin mayası olan ihlâsı kaybedip velâyetin kaçmasına meydan açar.» (Mektubat sh: 451)

62- «Hakaik-i Kur’âniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temellük, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için, bu nurların hakikatlerinin meâli benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenâb-ı Haktan niyaz ediyorum ki, bundan sonra Cenâb-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlâs ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu ve riyâdan kurtarsın.» (Lem’alar sh: 44)

63- «Hırs, ihlâsı kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvânın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı mürâât eden, ihlâs-ı tâmmı bulamaz. » (Lem’alar sh: 146)

64- «Teveccüh-ü nâs istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlâsı kaybe der, riyâya girer. Şan ve şeref arzusuyla teveccüh‑ü nâs ise, ücret ve mükâfat değil, belki ihlâssızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır. » (Lem’alar sh: 149)

65- «Hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada bir şey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de “Hizmetimin ücretidir” denilmez.» (Lem’alar sh: 150)

66- «“Şakirdlerim ne için onun yanına gidiyorlar? Ne için onun kadar şakirdlerim bulunmuyor?” diye, enâniyeti oradan fırsat bulup, mezmûm bir haslet olan hubb-u câha temayül ettirir, ihlâsı kaçırır, riyâ kapısını açar.

67- İşte bu hatanın ve bu yaranın ve bu müthiş maraz-ı ru­hanînin ilâcı şudur ki: Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kaza­nılır kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.» (Lem’alar sh: 152)

68- «Enâniyetten tecerrüd edemedikleri için, ifrat ve tefrit yüzünden, ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, ihlâs da kırılır. Ve vazife-i uhreviye de zedelenir. Kolayca rıza-yı İlâhî de elde edilmez.» (Lem’alar sh: 153)

69- «Galebe neticesinde ehl-i hak zillete ve mahkûmiyete ve tasannua ve riyâya düşüp ihlâsı kaybeder. O nâmert, himmetsiz, hamiyetsiz bir kısım ehl-i dünyaya dalkavukluk etmeye mecbur olur.» (Lem’alar sh: 155)

70- «Bazı hissiyat-ı süfliye ve menâfi-i cüz’iyenin ha­tırı için ihlâsı kırmakla, hem bu hizmetteki umum kardeşle­rimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniye’nin hürmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.» (Lem’alar sh: 160)

71- «İhlâsı kıran ve riyâya sevk eden pek çok esbab dan iki üçünü muhtasaran beyan edeceğiz.

BİRİNCİSİ: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen reka­bet, yavaş yavaş ihlâsı kırar….. sadaka ve he diye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez. Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ih­lâsı zede lenir. » (Lem’alar sh: 164)

72- «İHLÂSI KIRAN İKİNCİ MÂNİ: Hubb-u cahtan gelen şöhretperestlik saikasıyla ve şan ve şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celb etmekle enâniyeti okşamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi, “şirk-i hafî” tabir edilen riyâkârlığa, hodfuruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler.» (Lem’alar sh: 165)

73- «Temeddühü ve sevdirmesi ise, aksülâmelle is­tiskali celbeder, soğuk düşürtür. Hem amel-i uhrevîde ihlâsı kaybeder, riyâyı karıştırır.» (Lem’alar sh: 275)

74- «“Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistana ve vilâyât-ı şarkiyeye, Şeyh Sinûsî yerine vâiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin?…. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşı yan Risale-i Nur mey­dana gelmezdi. » (Şualar sh: 289)[5] (*)

75- «Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.» (Şualar sh: 362)

76- «Mahdud birkaç arkadaşına bedel çok diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşlarına yazıp ki, “Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, âsâyişe dokunmayınız” dediği… » (Şualar sh: 374)

77- «Siyasetten ve siyasî mânâsını işmam eden maddî ve mânevî mertebelerden ihlâs sırrıyla bütün kuvvetiyle kaçan…» (Şualar sh: 388)

78- «Ben, değil dünyevî makamatı ve şan ve şerefi şahsıma kazandırmak, belki mânevî büyük makamat fa­raza bana verilse de, fakat hizmetteki ihlâsıma nefsimin hissesi karışmak ihtimaline binaen korkarak o makamatı da hizmetime feda etmeye karar verdiğim ve fiilen de öylece hareket… » (Şualar sh: 395)

79- «İbadetlerde rekabet edilmemelidir. Olduğu takdirde ihlâsı kaybolur. Ve o rekabeti yapan, halkın takdir ve tahsinleri gibi dünyevî bir mükâfatı düşünür. Zavallı düşünmüyor ki, o düşünceyle amelini adem-i ihlâsla ibtal eder. » (Mesnevî-i Nuriye sh: 227)

80- «Çok rica ederim ki, gücenmeyiniz, hediyeyi kabul edemedim. Adem-i kabulün esbabı çoktur. En mühim bir sebep, benim kardeşlerim ve talebelerimle olan münasebetin samimiyetini ve ihlâsı zedelememektir.» (Barla Lâhikası-l sh: 122)

81- «Hakaik-i diniyenin fevâid-i dünyeviyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebep o fayda olsa, o ameli ibtal eder, lâakal ihlâsı kırılır, sevabı kaçar.» (Kastamonu Lâhikası sh: 110)

82- «A’mâl-i sâlihanın ücretleri, meyveleri, nurları berzahta, âhirettedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çek­mek ve bu dünyada onları istemek, âhireti dünyaya tâbi etmek demektir. O amel-i salihin ihlâsı kırılır, nuru gider. Evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.» (Kastamonu Lâhikası sh: 134)

83- «Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerine siper edilmez. Çünkü, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksatlar onunla kasten istenilmez. İstenilse, ihlâs kırılır…. Eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar, o ibadeti kısmen iptal eder. » (Kastamonu Lâhikası sh: 262)

84- «Benim iaşem için her gün iki buçuk banknot, hem yeniden benim için bir hane —mobilyasıyla beraber ve istediğim tarzda— yaptırmak için emir gelmiş. Halbuki elli-altmış senelik bir düstur-u hayatım bunu kabul etmemek iktiza eder….. Eğer kabul etsem, yetmiş senelik hayatım gücenecek ve bu zamandan haber verip tama’ ve maaş yüzünden bid’alara giren ve ihlâsı kaybeden âlimleri tokatlayan İmam-ı Ali Radıyallahu Anh dahi benden küsecek ihtimali var ve Risale-i Nur’un hakiki ve sâfi olan ihlâsı beni de ihlâssızlıkla itham etmek ciheti var. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 24)

85- «Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın.

86- Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor.Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, her şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 38)

87- «Kendimizi satmak ve beğendirmek ve temed­düh etmek, hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 52)

88- «Tekellüfe ve kıymetten ziyade kendimi göstermeye ve ziyade hüsn-ü zan edenlere karşı hoş görünmek için kendimi makam sahibi göstermek ve sırr-ı ihlâsa tam münâfi kendini büyük göstermek ve vakar perdesi altında benliğin zararlı ve fâni zevkini aramak» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 201)

89- «Faraza velâyet olsa da, bilerek, isteyerek makam yapmak tarzında, velâyetin mahiyetindeki ihlâs ve mah­viyete münafidir. Nübüvvetin vereseleri olan Sahabeler gibi iz har ve dâvâ edemezler onlara kıyas edil mez. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 227)

90- «Sırr‑ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsî makam-ı mâneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlâsın sırrı bozul masın. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 244)

91- «Tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikati değiş­tirir.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)

92- «Kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nurun ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet edilmesin.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)

93- «İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 36)

94- «Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menâfi-i şahsiyeye vesile yapmamak için, o makbul âdete ve o zararsız seci­yeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr ve zarureti kabul edip elini insanlara açmamak hâleti ve­rilmişti ki, Risale-i Nur’un hakikî bir kuvveti olan hakikî ihlâs kırılmasın. Ve bunda bir işaret-i mânevî hissediyordum ki, gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlûbiyeti bu ihtiyaçtan gelecektir.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 74)

95- «Mahkemelerce Nurun serbestiyet-i tâmmesi için karar vermek, hariç âlem-i İslâmda Nurların hakikîihlâsına böyle bir şüphe gelecekti ki, ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böyle medenîleşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, zaaf gösteriyorlar diye…» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 107)

96- «O gelecek zatın ismini vermek, üç vazifesi bir den hatıra geliyor yanlış olur. Hem hiçbir şeye âlet olmayan Nur’daki ihlâs zedelenir.» (Sikke-i Tasdîk-i Gaybî sh:10)

Risale-i Nur Külliyatından nakledilen yukarıdaki sarih ifade ve beyanların kati neticesi olarak ihlâs düsturu, değişmez bir esastır. Hatta yapılan hizmetin makbuliyeti ve ibadet vasfını kazanması için ihlâs şarttır.


[1] Hûd Sûresi 11:112

[2] Şuarâ Sûresi, 26:84

[3] Madem muhatablar içine Nurcular girdiler. Sıdk kelimesine ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd gibi kelimeler ilave olur.” (Bediüzzaman)

[4] Yunus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:47

[5] İnsanın his, niyet ve düşünce gibi görünmeyen iç dünyasının bazı fiilî tezahürleri vardır. Görünen bu tezahürlerle görünmeyen içteki ahvale intikal edilir. «Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtın dan çıkar (Hutbe-i Şamiye sh: 77) ifadesiyle nazara verilen ölçüye göre bazı parağrafları ele alacağız.

Mesela 74. p. da: Dine tabi olmayan iktidar sahiplerinin maaş ve vaiz-i umumî yapmak gibi tekliflerini kabul etmek; 75. p. da: Şer cereyanının hakimiyeti içinde siyasete girmek; 76, 85, 86. p. larda: Manevî hizmet ehlinin diplomatlarla hizmet beraberliğine girmeleri; 77, 78. p. da: Maddî – manevî mertebelerden kaçmamak; 79. p. da : Hizmette rekabet yapmak; 88, 89. p. da: Kendini makam sahibi göstermek tavırları takınmak; 94. p. da : Hizmet ehlinin maddi menfaat için insanlara el açması gibi durumlar ve hareketler, ihlas sırrına aykırı düşen fiilî tezahürleridir. (Hazırlayanlar)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevî Fizik Tedavi

Manevî fizik tedavi İhsan Kasım Salihî  (İhsan Kasım Salihî Ağabeyin bir sohbetinden derlenmiştir) Bir hakikat …

Önceki yazıyı okuyun:
PEYGAMBERİMİZİ (a.s.m.) KABUL ETMEYENİN İMANI

PEYGAMBERİMİZİ (a.s.m.) KABUL ETMEYENİN İMANI GEÇERLİ MİDİR? Son yıllarda tuhaf, tuhaf olduğu kadar da kafa …

Kapat