Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Müdafaalar & Cevaplar / Hüsnü Ağabey; Hâli, Vekâleti ve Siyaseti

Hüsnü Ağabey; Hâli, Vekâleti ve Siyaseti

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin yakınında olmakla gördüğüm bazı ahval ve evsafını ifade etmek mecburiyeti hâsıl oluyor. Bu mecburiyetle birlikte sabahtan akşama kadar bu Zat-ı Nuranîyi tavsif ve tarif etsem Necib Üstadımızın “evladım” iltifatının yerini tutamayacağın da aşikârdır. 

Filhakîka methetmek için değil, O’nun şahsını nazara vermek için hiç değil O’nun şahsında şahs-ı mânevî-yi nuriyeye saldıranlar ve cemaatte tesanüdü bozmak isteyenler ve tevessü etmiş ve tavazzuh etmiş zındıka komiteleri yahut o komitelere bilerek/bilmeyerek alet olanlara bir iki hususu beyan etmek için hakikat-i hali beyana mecburiyet hissediyorum.

Ve yine bazı muharrirlerin ve kamet-i kıymetlerine hiç muvafık olmayan sabiyy-i müteşeyyih gibi “kalbi harekete gelmeyenbir muhakkik âlim zat da olsa şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir” ikazının mâsadakı olmuşlar ve bazılarının fitne saçan kalemleri Muazzez Üstadımızın Aziz talebesine bilvesile “siyasete giriyor” diye iftiralarına cevap gerekiyor.

Hz. Üstadımızın bizzatihi sarih vasiyetnamelerine de ya hasedlerinden yahut mugalâta ve cerbezeli fikirlerinden kulp takmaya cüret ediyor ve küstahlığa varan ahvale giriftar olanları da görmüyor değiliz. 

Evvelâ; Hüsnü Ağabey Hz. Üstadımızın ismini ilk duyduğu, Risaleleri ilk yazmaya başladıkları 1942 senesinden itibaren kendisini Hz. Üstad’ında ve Risale-i Nur’da fena etmiş, adeta Nur Üstad ile büyümüş ve Risale-i Nur ile rızıklanmış…

Bir çekirdek gibi hanesinde evvela Muhterem Pederi Hıfzı Efendi ve Nur’un kahraman hanımlarından Fatma Hanım ablanın riyasetinde aşı Nur, konuşması Nur, yürümesi Nur olmuş..

Bülûğ çağına erdiği ilk günlerde 13 yaşında, kardeşiyle beraber Halk Partisi’nin zulmüne aldırış etmeden, bir sene evvel pederlerini idama mahkum etmek istemelerini hiçe sayarak Afyon’un yolunu tutmuş! Kelle koltukta, kefeni boynunda Hz. Üstad’ı ziyaret etmiştir.

Hz. Üstad müşfikâne Mevlana Halid-i Bağdadi’den kendisine tevârüs etmiş mübarek cübbesinin altına O’nu alıp “evladım” demiştir! Bir sene sonra da artık vefatına kadar kendisinin en yakınında, hizmetinde hem evladı, hem müşaviri, hem vekili ve hem vârisi olarak kabul etmiştir.

Hz. Üstadımızın vasiyetlerinin tamamında ismi geçen birkaç zevattan birisidir. 

Hüsnü Ağabey Halk Partisi’nin ceberrut zamanlarının şahidi olmuş, Türkiye’de büyük siyasi ve içtimai değişimlerde Nur Üstad’ın en yakınında olup O’nun tarzını ve tavrını müşahede etmiştir. O karanlık zamanlarda yakıcı imtihanlarda davasından vazgeçmemiş, sadakat imtihanını sıddık ünvanıyla vermiş, fakat mahviyet, tevazu ve terk-i enaniyet ile 80 sene Nur hizmetlerini bırakmamıştır. 

İşte bu Zat’ta müşahede ettiğimiz ve artık şahsiyet olmuş hususiyetlerinden

Birincisi; ihlâs’tır. 

Hakikaten ne halkın ne cemaatın iltifatı da bazen kulaklarına kadar gelen zemmi de zerre kadar gönlüne giremiyor. Rızay-ı İlahîden başka bir gayesi yok. Hele ders makamında tamamen nefsini muhatap alarak okuyor ki o derste bir kişi de olsa bin kişi de olsa aynı hali kendisinde müşahede ediyoruz.  

İkincisi; sun‘î değil kendisinde hal olmuş tevazuu ve mahviyetidir. 

Üçüncüsü; bizleri birçok zaman hayretler içerisinde bırakan şefkatidir. 

Çocuklara bilhassa ziyade şefkati vardır. Ehl-i imana hususan hayatını nur hizmetine vakfedenlere de ayrıca şefkat eder. 

Dördüncüsü; Sadâkatıdır.

Eğer Nur Üstad’ın hizmetkârlarını mesela Zübeyir Ağabeyi şecaatiyle, Ceylan Ağabeyi zekavetiyle, Sungur Ağabeyi Üstad’a muhatabiyetiyle, Bayram Ağabeyi ihlasıyla, Tahiri Ağabeyi velâyetiyle görüyorsak Hüsnü Ağabeyi tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat içinde imtiyaz ettiğini müşahede ediyoruz.

Hz. Nur Üstadımız merhum Zübeyir ve Ceylan ağabeyler Tarihçe-i Hayat’ı hazırlarlarken onlara bir gün “sizlerden Hüsnü gibi tam sádık olmanızı beklerim!” buyurarak O’nun bu vasıfını teyid etmiştir. 

Beşincisi; Ferâsetidir.

Hüsnü Ağabey aynen fıtrî tevazuu gibi keskin bir zekâya mâliktir. Hz. Üstadımızdan ders alması gereği hayatı boyunca çürük tahtaya basmaması ve Hz. Üstadımızın kendisi hakkında “Hüsnü’mü aldatamayacaklar” ifadesinin şerhi sadedinde merhum Bayram Ağabey “Hüsnü Ağabey kimsenin dolmuşuna binmez, dolduruşuna gelmez” demesi ferâsetine işaret ediyor. 

Altıncısı; Şahsî ubûdiyetidir. 

(Hem İstanbul’da hem yurtdışı seyahatlerinde hizmetine bakan Taha Tütüncü kardeşimizin müşahedesiyle) katiyyen teheccüd namazını terketmemesi, her gece lâakal sabah namazından bir-bir buçuk saat evvel uyanması, Evrad-ı Kudsiye’yi, Hizbünnur’u düzenli okuması, misafir olduğumuz her yerde ilk sorusu dua ve virdleri okuyabileceği bir yer temini, Hz. Üstadımızın hizmetine girdiği ilk aylarda ezberlediği Cevşen’i istisnasız her gün namazdan evvel bitirmesi, defaatle şahid olduğumuz yolda plan ve programını daima camilerin konumuna göre ayarlaması (hatta belki yüz defa İstanbul gibi trafiği malum bir yerde önce camiye gidelim, dediği ve cami basamağına geldiğimiz aynı anda ezan-ı Muhammed’in okunması) ve namazı tam vaktinde tadîli erkân ile edâsı ve tesbihattaki ciddiyeti…

Bu evsafa belki binler müsbet evsâf-ı kemâl dâhil edilebilir. Lakin son zamanlarda bazı başı bulanık muharrirler, bir takım heveslerle bu hâdim-i Nur’a taş atmaya çalışıyor, o kara taşlar başlarını yarıyor, lakin bîhaberler! 

Sâniyen; Hz. Üstadımızın hiç bir hizmetkârı ne siyaset heveskârı ne de bütün mesaisini ahval-ı siyasiyeye teksif etmiştir. Memleketin fevkalâde günlerden geçtiği devrelerde bir araya gelmiş akl-ı selim, kalb-i müstakim müminler olarak Hz. Üstadımızın omuzlarına bırakmış oldukları vazifelerini (birisi de münasip ve muvafık gördükleri zamanlarda lahika yayınlamaktır) yerine getirmişlerdir.

2002 seçimlerinden bugüne kadar Mustafa Sungur, Hüsnü Bayram, Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Salih Özcan gibi Hz. Üstadımızın talebeleri ortak imzalı  mektuplar neşretmişlerdir.

Mevcut hükümeti ve şimdiki Reis-i Cumhurumuzun desteklenmesini belirten bu mektuplar seçim dönemlerinde muktezâ-yı hâle mutâbık neşredilmiştir. 

Peki bu Ağabeylerimizin mesaisi bununla mı sınırlıdır?
Başka açıklamaları olmamış mıdır? 

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’in sadece son bir senesine bakıyoruz; Avustralya’ya nur hizmetlerini müşahede etmeye gitmiş, yapılan tercüme faaliyetlerine bakmış, cemaati bir ve beraberliğe teşvik etmiş, gelmiş Güney Amerika’ya gitmiş, 9-10 ülke; Brezilya, Arjantin, Peru, Şili, Bolivya, Kolombiya, Ekvator vs.. buralarda onlarca aile bu ziyaretlerde müslüman olmuştur. 84 yaşında bir Zat’tan bahsediyoruz…

Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde haftanın yedi günü Nurlardan ders okuyor. Etrafında hâlelenmiş genç Nur talebeleriyle her akşam namazından sonra dersi var. 3 ayda 6 defa Sikke-i Tasdik-i Gaybî’yi bitirmişler.

Her Cumartesi umumî dersi, her Pazar sabahı ayrıca dersi, ayda bir ihlas – uhuvvet dersleriyle farklı meslek ve meşrebleri bir araya getirme gayretleri. Bu arada zaman zaman İstanbul dışında yapmış olduğu ziyaretler ve okumalar.

Böyle bir şahsın hakkında ve böyle bir hayatı yaşayan Ağabeyler hakkında siyaset için konuşuyorlar da şundan şundan niye bahsetmiyorlar, mevzu mu bulamıyorlar, Risale’den diye yazmaya utanmıyor, ar damarları çatlamışcasına hakaret ediyorlar!

Öyle münafıklar ki bu herifler ellerine geçen her fırsatta hükümete, Reis Beyefendiye elitist yaklaşımlarla höykürüyor bu siyaset olmuyor, alçakça sûret-i haktan görünüp dalâlet fırkasının sözcülüğünü yapabiliyorlar, o da siyaset olmuyor.

Lakin mevzu vatan, millet, memleket davası oldu mu “biz siyaset yapamayız, Ağabeyler de yanlış yapıyorlar” diye köpeksiz köy bulmuşlar, değneksiz geziyorlar. Klavye kahramanlarıdırlar. Kendileri menfaat esiri oldukları için bütün hayatlarını nûrânî davaya vakfetmiş bu Ağabeylerin açıklamalarını bir menfaate istinad ettirmek zorunda hissederler, başka türlü anlayamıyorlar çünkü. 

Evet bu bir zehirlenme. Hz. Üstadımızın vefatından sonra bir hastalık, bir virüs suretinde Hz. Üstadımızın has talebelerini birbirlerinden soğutmak, sonra iftiralarla çürütmeye çalışmak, muvaffak olunamazsa yeni yeni Ağabeyler(!) ihdas etmek, “bu da filanca ağabeydir” diye ona istinad ederek bir takım bidatlar içimize sokmak, Nurlarla meşguliyetten uzaklaştırmak… İşte planları… ama olmuyor.. ne yapsalar ne etseler boş. 

Bir kez daha ilan ediyoruz ki; 

Hüsnü Ağabey ve bütün merhum hizmetkâr Ağabeylein bütün mevcudiyetleriyle gayeleri ahirettir, bu milletin imanına hizmet etmektir, ara sıra mecburiyet tahtında siyasete bakmaları uhuvvetin temini, ittihad-ı İslâmın ihyası için siyaseti dine alet etmek içindir. Memleketi anarşiden muhafaza içindir.

Zira Nur hizmeti emniyet ve hürmet ve merhameti te’sis ile hem asayişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşilikten kurtarmaya çalışıp, siyasîlerin hakikî vazifelerinin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve te’yid ediyor. 

Bununla beraber iman dersleri ve sadakat, sebat, ihlâs dersleri inkıtaa uğramadan devam ediyor. 

Sâlisen;

Muazzez Hüsnü Ağabeyimiz zaman zaman siyasîleri, bilhassa iktidardaki hükümeti hiç mi ikaz etmiyor?

İhtar ettiği hiç bir husus yok mu?

Elbette ki var.

Hayra teşvîki var, yapılan hizmetleri takdiri var.

Bununla birlikte nehy-i anil münker vazifesini de îfâ ediyor.

Fakat bunu ehl-i dalâletin ekmeğine yağ sürecek surette yapmıyor.

Ergen gençler gibi sosyal medyada yarısı yalan, diğer yarısı gizli yalan olan mübalağalara kanıp anarşiye sebebiyet verecek yahut ehl-i dalâleti alkışlattıracak bir surette paylaşmıyor.

En mühim mevkilere en hayatî ihtarlarını yapıyor ama bu ihtarları münafıkların ve mümessili partilerinin nâşir-i efkârı olan gazete ve sitelerinin haberi olmuyor. Buna müsade etmiyor. Mevcut hükümetin üstüne rejimin diktiği gömleğin darlığını biliyor, zor duruma düşürecek arzu ve istekleri kesip biçip tarttıktan sonra muktezâ-yı hâle mutábık ve sadece işin muhataplarına arzediyor.

Mesela Diyanet ile alakalı bir mevzu varsa koskoca Diyanet câmiasını rencide edecek bir yazı yazmıyor, “müslümanların iç meselesidir, yanlış bir içtihad etmiş olabilirler” vs diye hüsn-ü tevil ile ve hüsn-ü niyet ile şerh ediyor, fakat muhakkak ya Diyanet yetkililerini davet ediyor yahut kendisi bizzat Başkan’a gidip meseleyi izah edip izahat istiyor ve mevzu halloluyor. Diğer kurumlar için böyle olduğu gibi hizmet içi mesailde de böyle.

Sünnete muvafık ve Üstadımızın tarz-ı hizmetine mutabık ehl-i hidayet arasında tesanüd ve uhuvvetin muhafazası, hükümetin iğfâlâtının önününe geçilmesi, ve ehl-i dalâletin müslümanlar mabeynindeki muhtemel ihtilafatından istifadesine mâni olmak suretinde yerinde ve zamanında ihtar ve ikazları oluyor. Kol kırılır yen içinde kalır, atalarımızdan yadigâr bir sözdür.

Hâsıl-ı kelam; ey muharrir ve kendisini alim6 addeden ehl-i ilim, her şey sizin malumatınıza münhasır değildir. Asrın vekilinden asrın anlayışına münasib en ince dersleri alan bu Ağabeyler sizin zehab ettiğiniz gibi içtimaiyattan bîhaber, siyasetten anlamaz, saf ve kandırılabilir şahıslar değildir.

Ondan bundan değil, Hz. Üstad Bediüzzaman’dan tedbir, tahkik, dikkat, teenni, terk-i enaniyet, mahviyet, âdâb-ı muâşeret gibi İslâmî ve içtimaî dersleri almışlardır. Kimse küstahlık etmesin, bu hizmetkâr Ağabeyler ve Hüsnü Ağabey o imtihanı vermiş, kabul-u Üstadaneleri olmuş, kendileri vasî tayin edilmiş müeyyid Zat’lardır. 

Şu son demdeki vukuat hem şehadet ve hem isbat etmiştir ki onlar Risale-i Nur’un ve Nur Üstadımızın meslek ve meşrebinin sádık bekçileri, sıddık vârisleri, hakikî sahipleri olmuşlardır.

Müstakim hizmet onların dairesindeki hizmettir. Sağa sola sapmadan, ona buna kanmadan ve kandırılmadan, aldatmadan ve aldatılmadan sıdk ile devam ve sebat ile teâlî eden hizmet, Hz. Üstadımızın hizmetkârlarının hizmet daireleri olagelmiştir. Bu daire ise bizzat Hz. Üstad’ımızın tahkim ve takviye ettiği dairedir.

Hüsnü Ağabey’in defaatle dediği gibi bizim liderimiz yoktur, liderimiz ve Reisimiz Muhammed Mustafa Peygamber-i Zişan Efendimiz’dir, Bediüzzaman O’nun bu asırda bir vekilidir, biz de hizmetkârız.

Hepimiz ders arkadaşıyız. Ahiret kardeşiyiz. Ehemmiyet sadakat ve kanaat ile takvâ ve ihlâs kuvvetiyle şu dairedeki hissemizi arttırmaktadır. Cenab-ı Hak ukalâlıktan, küstahlıktan, enaniyetten ve bilcümle nefis ve şeytanın tuzaklarından muhafaza eylesin, nur ve nûrânî davada istihdam eylesin ve Aziz Hüsnü Ağabeyimize de sağlık, sıhhat ve afiyetlerle uzun seneler birlikte olmayı nasîb ü müyesser eylesin. Amin. 

Velhâsıl; Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin hali; ahlâk-ı Kur’aniyye ile tahallûk etmiş, sünnet-i seniyyeye azamî riayet ile Risale-i Nur halidir. 

Vekâleti; Risale-i Nur’un Muazzez Müellifinin vasiyetleriyle müeyyid bütün vasiyetlerinde vasî-i Nur’udur. 

Siyaseti; Bediüzzaman’ın asrın anlayışına göre tanzim ve istihraç ettiği siyaseti dine alet ve dost yapmaktır ki, bir buçuk milyar Müslüman kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmakla bu vatan ve milletin saadetine çalışmaktır.
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

2 Yorumlar

  1. avatar

    Kavli leyyin ile yazılması gereken bir yazi Hüsnü Abi güzelce tavsif edilmiş. Ancak mealesef yazarin yorumları Ağabeyin şahsiyetiyle bağdaşmiyor.

  2. avatar

    Siz de olmasanız, daire içinde görünen, fakat Risale-i Nur’un dersine bütün bütün zıt bir tavırla muhterem ağabeyimize itibar suikasti tertibine hizmet edenlere karşı hakkı kim müdafaa edecekti acaba? Bu kadar yazan çizen var, hemen her şeye dair sözleri de var, lakin bu hususta sükûtîler… Siz birkaç satır karalayınca da kulpar takıp mevzuyu gargaraya getirmek istiyorlar.
    Soralım o zaman, siz niçin o edepsizlere ağızlarının payını “daha güzel bir üslupla” vermiyorsunuz da müdafaa edeni tenkit ediyorsunuz? Siz yapın, daha güzel üslupla yapın…
    Yoksa siz de mi tesir altındasınız?..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Araçlı Mehmed Muhlis Efendi ve Taşköprülü Mehmed Rahmî Efendi

MEHMET MUHLİS EFENDİ (Araçlı) 1320 (1904) senesinde vefat eden ziraatçı Mustafa Çavuş'un oğlu olup Taban Alizâde …

Kapat