Şimdi bu zamanda Nur talebeleri için en mühim mesele Nurları sebat ve sadakatla okumaktır.Kardeşlerim şu noktaya nazar-ı dikkat ediniz; “Bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları, Risale-i Nurdan ve Üstadlarından ayırmak kabil değildir.
Bunun için şeytani planlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya safiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular. O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazen de talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: “Bu da İslamiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir. Şu malumatı elde edersen, Risale-i Nura daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir.” gibi bir takım kandırışlarla sırf o Nur talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur’a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar.
Veyahut da maaş, servet, mevki, şöhret gibi şeylerle aldatmaya veya korkutmakla hizmetten vazgeçirmeye gayret ediyorlar.
Hatta öyle Nur talebeleri meydana gelmektedir ki, asıl halis niyet ve kudsi gayeden sonra -bir sebep olarak da- münafıkların mezkur planlarının inadına, rağmına dünyayı terk edip kendini Risale-i Nura vakfediyor ve Üstadımızın dediği gibi diyorlar: “Zaman, İslamiyet fedaisi olmak zamanıdır.”
Binaenaleyh bir Nur Talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zira onun, gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “Dikkat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir.
Risaleti’n-Nur hakaik-ı İslamiyeye dair ihtiyaçlara kafi geliyor; başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat’i ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risaleti’n-Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine onbeş haftada Risaleti’n-Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikiye isal eder.Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel kesret-i mütalaa ile bazan bir günde bir cilt kitabı anlayarak mütalaa ederken, yirmi seneye yakındır ki Kur’an ve Kur’an’dan gelen Resaili’n-Nur bana kafi geliyorlardı. Bir tek kitaba muhtaç olmadım, başka kitapları yanımda bulundurmadım.Risaleti’n-Nur çok mütenevvi hakaika dair olduğu halde, te’lifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lazım gelir.
Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risaleti’n-Nur’a kanaat etmeniz lazımdır, belki bu zamanda elzemdir.
Ey kardeşlerim! Mesleğimiz, tecavüz değil tedafü’dür; hem tahrip değil, tamirdir; hem hakim değiliz, mahkumuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatlar var. O hakikatların intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var.Biz, onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lazım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve ali hakikatlar kaybolmasına vesile olur.
Mesela: Hadisat-ı zamaniye bahanesiyle Vehhabilik ve Melamiliğin bir nev’ine zemin ihzar etmek tarzında, bazı ruhsat-ı şer’iyeyi perde yapıp, eserler yazılmış. Risaleti’n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil fakat her halde hakikat-ı İslamiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniyye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hadisatın fetvalarıyle onlar terk edilmez.
Hem yine Ustadimiz buyurmuslar: “Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkar şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kar ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve halis bir sadakat ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur onbeş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikiyi onbeş haftada ve bazılara onbeş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmibin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.“
Madem şimdiye kadar ekseriyet-i mutlaka ile Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur hizmetini her belaya, her derde bir çare, bir ilaç bulmuşlar; biz her gün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalpte ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belalara, musibetlere karşı da, yine Risale-i Nur’un hizmetiyle mukabele etmemiz lazımdır.”
“Mektubunuzda Risale-i Nur’un mizanlarını her okudukça daha ziyade istifade ettiğinizi yazıyorsunuz. Evet kardaşım, o risaleler Kur’an’dan alındığı için kut ve gıda hükmündedir.Her gün ihtiyaç, gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıda-yı ruhaniye ihtiyaç hissedilir. Senin gibi ruhu inkişaf edip, kalbi intibaha gelen zatlar okumaktan usanmaz. Bu Kur’ani risaleler sair risaleler gibi tefekküh nev’inden değil ki usanç versin; belki tegaddidir.” ne derece manidardır.
“Üçüncü Sebeb: Bu iki zat hakiki talebelerimden ve ciddi arkadaşlarımdan ve hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var ki, bu iki zat üçünde de birinciliği kazanmışlar.Birinci Hassa: Bana mensub her şeye malları gibi tesahub ediyorlar. Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve te’lif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Adeta cesedleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakiki manevi vereselerdir. ”
Yine bu manaya işaret eden Emirdağ Lahikasında geçen şu hakikata dikkat buyurunuz;
“Nurun hakiki şakirdlerine Nur kafidir. Onlar da kanaat etmeli, başka şereflere veya maddi, manevi menfaatlere gözünü dikmesin. “Burada ki maddi menfaat mal, para, makam vs ve fakat Üstadımız manevi menfaat diye de ekliyor. Dikkat ediniz, teenni ediniz. Eser yazdırıyorlar. İnsanlar istifade eder, sana dua ederler, bu kadar ilminiz var vs diyerek aldatıyorlar ve hatta en kötüsü sen bunu yazsan neşretsen Risalei Nur daha iyi anlaşılır diye acib bir mugalatayı beyan ediyor kendilerini kandırıyorlar.
“Şimdi, tesanüdü bozmak ve bazı menfaatperest, fakat ehl-i ilim ve ehl-i dinden, Risale-i Nur’un cereyanına karşı rakip çıkarmak suretiyle intişarına zarar vermeye çalışıyorlar.” buyuruyor.
Ben burada inşaallah emanetçi olduğum Sözler’i inayet-i Hak’la ve duanız berekatiyle layıklı kulaklara duyurabileceğimi ümid ediyorum. Üstadım müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar.Onları dellal-ı Kur’an’dan enzar-ı cihana vaz’eden Halık (Celle Celalühü) bizim gibi, kimsenin ümid ve tahayyül etmeyeceği aciz insanlarla bile neşr ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa’yim ile, kudretim ile kazandım diyen huddam, o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatındayım. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur ile çok alakadar olmalarını rica etmekteyim. Hulusi
“Risaletü’n-Nur, Mektubatü’n-Nur’un mütalaası, tahrir edilmesi, başkalara neşr ve tebliğe ala-kadri’l-istitaa çalışılması gibi emr-i hayr-i azime, havl ve kuvvet-i Samedani ve inayet ve lütf-u Rabbani ile muvaffak olduğum zamanlar ki; bu evkatta evvelen ve bizzat bu fakir istifade, istifaza, istiane etmiş oluyor. Bu itibarla mezkur saatları çok mübarek tanıyor, firakına acıyor, o yaşayışın devamını, tekrarını, kesilmemesini ez-can ü dil arzu ediyorum.Fakat ne çare ki: İğtinam edebildiğim kısacık vakitlerde zihnimi safileştirip Nurların karşısına, dolayısiyle Kur’an’ın mu’cizeleri mecmuasına ve aziz, muhterem Üstadımın medresesine ve ol Seyyidü’l-kevneyn Peygamberimiz Efendimiz (A.S.M) Hazretlerinin ravza-i saadetlerine ve nihayet Rabbü’l-Alemin Teala ve Tekaddes Hazretlerinin huzur-u lamekanisine çıkıyorum. Bu sebeble cidden o Nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşke enfas-ı ma’dude-i hayattan olmaya idiler, diyorum. Hulusi
Sözler sayesinde şu bir seneyi mütecaviz bir müddetten beri şevk ile taallüm, inayetle tefeyyüz, terğib ile tenevvür, hahişle telezzüz, işaretle tahalluk, tedricle tekemmül tarikında ilerlemeğe sai bulunduğum bu muayyen müddetin bir gününe, sabıkan geçirmiş olduğum umum hayatımın bile mukabil olamayacağı kanaatındayım. Sabri