Ana Sayfa / GALERİ / VİDEO GALERİ / Hüsnü Bayram Ağabeyin 70 Yıl Önce Üstadının Huzurunda Okuduğu Ders ve Ses Kayıtlarının Bilinmeyenleri

Hüsnü Bayram Ağabeyin 70 Yıl Önce Üstadının Huzurunda Okuduğu Ders ve Ses Kayıtlarının Bilinmeyenleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

HÜSNÜ BAYRAMOĞLU KİMDİR? (Altta)

HÜSNÜ BAYRAMOĞLU

HÜSNÜ VE YILMAZ Bayram Ağabeyler, Safranbolu kahramanlarından Berber Hıfzı Bayram’ın oğullarıdır. Hüsnü Ağabey 1935 doğumludur. 1949’da, daha çocuk sayılabilecek yaşta, Üstad Bediüzzaman hazretlerinin hizmetine girmiştir. Vefatına kadar Said Nursi hazretlerinin en yakınında bulunup, O’nun ders ve terbiyesinden geçen altı büyük hizmetkârdan birisi olmuştur. Aynı zamanda Hz. Üstadın şoförlüğünü de yapmıştır. Bediüzzaman’ın vasiyetlerinde varis ve vekil tayin ettiği en genç talebesidir. Üstad’ın beş vasiyetinde de Hüsnü ismi geçmektedir. Risalelerde de Hüsnü ve Yılmaz ağabeylerin adları müteaddit yerlerde zikredilmiştir.

Hüsnü ve kardeşi Yılmaz ağabeylerin isimleri Emirdağ Lâhikasında şu şekilde geçmektedir: “Safranbolu’daki halis kardeşlerimizden Hıfzı’nın küçük medrese-i Nuriyesi olan hanesindeki küçük ve çok çalışkan masumları 7 yaşında Yılmaz ve 13 yaşında Hüsnü’nün ve onlar gibi Nur’a çalışan muhterem validelerinin mübarek kalemleriyle yazdıkları tebriklerini, umum Safranbolu ve Eflâni medrese-i Nuriyesi namına bu Ramazan’ın bir Firdevsî teberrükü hesabına kabul ettik. Yılmaz’ın rüyası aynen çıkmış.” (Emirdağ Lâhikası-I, 42)

Hüsnü Bayram ağabeyin anlattığı hatıraları şöyle kaydettik:

ÜSTAD’I NASIL TANIDIM?

“Üstad’la hatıralarımız çok fazla. O zamanlar not tutmak gibi bir imkânımız olmadı, zaten hatıralardan ziyâde Risale-i Nurlara önem verilmeli.

“Ehl-i imanın zaafa uğradığı ve çok az insanın imanı, İslâm’ı yaşadığı dönemde Üstad’ımız, Kastamonu’ya nefiy olarak geliyor. Kastamonu ile Safranbolu irtibatlı; bizim peder de Safranbolu’da berber. Dindar bir berber olduğu için gelen giden çok oluyor, sohbet ediyorlar. Bir gün bir zat, ‘Kastamonu’ya velâyet sahibi, çok büyük bir zat gelmiş’ diye bahsediyor. Civar köylere kadar, halk arasında bu yayılıyor. Herkes sena ile Üstad’tan bahsediyor… Bizim Safranbolu da dindar bir memlekettir. Pederle“Üstad’ı evinde ziyaret ediyorlar. Mehmed Feyzi Efendi o zaman hizmetindeymiş. Üstad’ımız o vakit o âlim ve hocalara diyor ki: ‘Kardeşim! Bu Risale-i Nurlar medresenin malıdır, sizin bunlara sahip çıkmanız lazım, bunları okuyun ve neşredin, sizin malınızdır bunlar…’ Çıkıyorlar dışarı…
“Bizim peder tarikat meraklısı, el almak için tekrar ziyaret ediyor Üstad hazretlerini. Mehmed Feyzi Efendi diyor ki: ‘Sen bak Üstad’ın kapısına, açıksa gir, Üstad seni kabul eder.’ Peder bakıyor, Üstad’ın kapısı kapalı; hürmetle kapıyı tıklatacak, fakat içeriden sesler geliyor, Üstad yüksek sesle konuşuyor, içeride bir cemaat var… Bekliyor içerdekiler çıksın diye… İki-üç dakika sonra Üstad kapıyı açıyor, ‘Gel bakalım, niye geldin tekrar, otur bakalım’ diyor. Babam bakıyor içeride hiç kimse yok. ‘Hocam, ben tarikat dersi almaya geldim, bizim ecdadımız tarikatla meşguldü biraz, sana intisap etmek istiyorum’ diyor. Üstad: ‘Bak kardeşim! Ben 12 tarikattan ders verebilirim, 12 tarikattan ders vermeye mezunum; fakat zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır’ diyor.
“Neyse Üstad soruyor, peder, ‘İki tane oğlum var’ diyor. Üstad da, ‘Sana risale vereceğim, bunları yazacaksınız, okuyacaksınız, neşredeceksiniz; sizin hanenizi medrese-i Nuriye kabul ediyorum. Hem seni, hem aileni, hem de Hüsnü ve Yılmaz’ı talebeliğime kabul ediyorum’ diyor. Sene 1942… Birkaç tane, o zaman forma forma risaleler, Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Üçüncü Söz gibi risaleler veriyor.
“Babam geldi. Ben ilkokul birinci sınıftayım, okuldan yeni gelmiştim. Babam bize, ‘Ben böyle büyük bir zatı ziyaret ettim, size selâmı var, size dua etti, sizi tanıyor’ dedi. Bizim çocuk halimizle Üstad ruhumuza vicahen öyle yerleşti ki… Bir de oradan emir veriyor. Ben o zaman yedi yaşındayım. Yazmaya başladık, ama o zamanlar elektrik yok, yokluk içindeyiz. Kısa zamanda elif, be diye baka baka öğrendik harfleri…
beraber birkaç âlim ve hoca Üstad’ı ziyaret edelim, diye karar veriyorlar… Sene 1942.

“Üstad’ı evinde ziyaret ediyorlar. Mehmed Feyzi Efendi o zaman hizmetindeymiş. Üstad’ımız o vakit o âlim ve hocalara diyor ki: ‘Kardeşim! Bu Risale-i Nurlar medresenin malıdır, sizin bunlara sahip çıkmanız lazım, bunları okuyun ve neşredin, sizin malınızdır bunlar…’ Çıkıyorlar dışarı…

“Bizim peder tarikat meraklısı, el almak için tekrar ziyaret ediyor Üstad hazretlerini. Mehmed Feyzi Efendi diyor ki: ‘Sen bak Üstad’ın kapısına, açıksa gir, Üstad seni kabul eder.’ Peder bakıyor, Üstad’ın kapısı kapalı; hürmetle kapıyı tıklatacak, fakat içeriden sesler geliyor, Üstad yüksek sesle konuşuyor, içeride bir cemaat var… Bekliyor içerdekiler çıksın diye… İki-üç dakika sonra Üstad kapıyı açıyor, ‘Gel bakalım, niye geldin tekrar, otur bakalım’ diyor. Babam bakıyor içeride hiç kimse yok. ‘Hocam, ben tarikat dersi almaya geldim, bizim ecdadımız tarikatla meşguldü biraz, sana intisap etmek istiyorum’ diyor. Üstad: ‘Bak kardeşim! Ben 12 tarikattan ders verebilirim, 12 tarikattan ders vermeye mezunum; fakat zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır’ diyor.

“Neyse Üstad soruyor, peder, ‘İki tane oğlum var’ diyor. Üstad da, ‘Sana risale vereceğim, bunları yazacaksınız, okuyacaksınız, neşredeceksiniz; sizin hanenizi medrese-i Nuriye kabul ediyorum. Hem seni, hem aileni, hem de Hüsnü ve Yılmaz’ı talebeliğime kabul ediyorum’ diyor. Sene 1942… Birkaç tane, o zaman forma forma risaleler, Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Üçüncü Söz gibi risaleler veriyor.

“Babam geldi. Ben ilkokul birinci sınıftayım, okuldan yeni gelmiştim. Babam bize, ‘Ben böyle büyük bir zatı ziyaret ettim, size selâmı var, size dua etti, sizi tanıyor’ dedi. Bizim çocuk halimizle Üstad ruhumuza vicahen öyle yerleşti ki… Bir de oradan emir veriyor. Ben o zaman yedi yaşındayım. Yazmaya başladık, ama o zamanlar elektrik yok, yokluk içindeyiz. Kısa zamanda elif, be diye baka baka öğrendik harfleri…

Hatıraların tamamı Ağabeyler Anlatıyor – 1 kitabından okunabilir.

Ömer ÖZCAN

“Bu adam 15 dakikada Üstad’ın yanında nasıl değişmişti” – Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’in Hatıraları

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Kumaş Dokumacılığı (Video) “Âyinesi İştir Kişinin” / Diyanet TV

Ayinesi İştir Kişinin – Belgesel Yazar Hakkında Diğer YazılarıYazar : EditörWeb SitesiMehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Modern yazı seküler ve aidiyetsizdir

Ahmet Doğan İLBEY Modern yazı seküler ve aidiyetsizdir Modern yazının kalbi ve inançları yoktur, kimliksizdir. …

Kapat