Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Müdafaalar & Cevaplar / Hüsnü Bayramoğlu’nun Mahkeme Müdafaası

Hüsnü Bayramoğlu’nun Mahkeme Müdafaası

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin Mahkeme Müdafaası

Not: Bu müdafaa; Üstad Bediüzzaman’a en uzun süre hizmet etmiş, onun evlâd-ı manevî kabul edip vâris ve mutlak vekil tayin ettiği mübarek ağabeyimiz için; “..sesini hiç duymadım, Üstad’ın fikirlerini beyan eden bir makalesine denk gelmedim..” diyen adama ithaf olunur.Kastamonur.com


 Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına

                                    URFA

            Muhterem Hey’et-i Hakime:

 

            Bizlere yapılan gizli mektep zan veya ittihamı bütün bütün hakikat hilâfınadır. Çünkü; bulunduğumuz cami önünde çeşmeler var, buraya ve camiye günde ikiyüz kişinin gelmesi böyle bir yerin gizli olamıyacağı çocukların dahi bileceği bir hakikattır. Hem bizim şehrin en işlek bir yerinde kalmamız gösteriyor ki: Gizlilikle ve gizli şeylerle alâkamız yoktur.

            Mektep açmışsınız sözü de büsbütün yanlış bir şayiadır. Bunu işitenler gülüyorlar. Biz KUR’AN-I KERİM’in gayet parlak ve yüksek tefsiri RİSALE-İ NUR’a çalışan talebeleriz. Evet aslâ inkar etmeyiz, biz okurken gelip dinleyenler oluyor, bu bir mektep midir? Şahidlerin görüşleri doğrudur, fakat hükümleri yanlıştır. Hakikat hilâfınadır.

            Biz o gün arkadaşımla kendi elimizle yazdığımız iki adet “AYET-ÜL KÜBRA” Risalesini tashih etmek için beraber okuyorduk ve o iki arkadaş da dinliyordu, bu vaziyette, sanki komünistlerin ve dinsizlerin eserlerini okuyormuşuz gibi hem adliyeyi, hem zabıtayı, hem mahkemeyi bizimle meşgul ederek bir bahane ile mahkemelere sevkettiriyorlar.

            Hem sizlerin de bildiğiniz gibi Urfa’nın ekseri evlerinde dinî bir kitabı biri okuyup diğerleri dikkatle dinliyorlar, hem bir yerde yasak olmayan bir eseri okuyup başkalarının dinlemesiyle bir mektep mi açılmış olur, sadece kitap okumak ve dinlemekten ibarettir.

            Bu vaziyetten anlaşılıyor ki; biz yalnız bu asırda KUR’AN’ın yüksek ve parlak bir tefsiri, ve kainatta en yüksek olan İMAN hakikatlarını beyan eden RİSALE-İ NUR’u okuyoruz. İmanî ve İslâmi kitapları okuyup dinlemeye tedrisat süsü vermek kuvvetli bir icbarla üzerimize mektep açmışsınız etiketini yapıştırmağa gayret etmek olduğunu, bizim masum, dindar iman ve ahiretiyle meşgul olan gençler olduğumuzu herkesin bildiği gibi, sizce de malûmdur.

            Hem dahî Mütefekkir Üstadımız BEDİÜZZAMAN: Otuz senedenberi siyaseti terk etmiş, “EÛZÜBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİ VESSİYASE” demiş, ve talebelerine de: “Biz imanın ceryanındayız, gayemiz RIZA-YI İLÂHİYEDİR, siyasî cereyanlara girmeyiniz” diye ders verdiğinden hiç bir siyasî ve dünyevî Süflî şeylerle alâkamız yoktur. Hem altı vilâyetin zabıtası, Üstadımız BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ hakkında: “BEDİÜZZAMAN ve Risale-i NUR talebeleri imanla kafalara bir yasakçı bırakıp emniyet ve asayişi muhafaza ediyorlar” diye rapor vermişler.

            Muhterem Hakimler, Bizim bütün okuyup yazdığımız ve daima meşgul olacağımız RİSALE-İ NUR, bütün mahkemelerde beraet etmiş ve sırf islâmiyet ve iman ve KUR’AN hakikatlarından ibaret olduğu güneş gibi tezahür ederek kaziye-i muhkeme haline gelmiştir. Son Afyon Mahkemesinde; bütün kitap, Risale ve mektupları iade etmeğe ittifaken karar vermişlerdir.

            RİSALE-İ NUR: Yüz otuz parça harikulâde risalelerden müteşekkil bir şaheser külliyatı ve yirminci asrın fünun-u  müsbetesiyle ûlum-u İmaniyye ve Hakaik- KUR’AN ’iyeyi mezc ve te’lif ederek bu asra kadar hiç bir eserde görülmediği ehl-i ilim ve hakikatça filozof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir hususiyete mâlik eserlerinin neşriyatı: Anadolu, Arabistan, Mısır, Pakistan, Avrupa ve Amerika’ya kadar inkişaf etmiş Müellifi büyük İslâm Dahîsi BEDİÜZZAMAN SAİD-İ  NURSÎ RİSALE-İ NUR  hakkında şöyle diyor:

RİSALE-İ NUR, manevî hakikatları ve iman ilmini Avrupanın fen ilimleriyle mezcederek gayet kuvvetli bürhan ve hüccetlerle aklen ve mantıken isbat eder. RİSALE-İ NUR, hal ve istikbalin, ilmî, imanî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarına tam cevap verir bir kuvvet ve mahiyet ve hususiyettedir. RİSALE-İ NUR’da başka eserlerden nakil yokdur, KUR’AN’ın mu’cize-i mâneviyesidir. RİSALE-İ NUR, yüz mânevi keşfiyatı havî ve tılsım-ı kâinatın muammasını keşif ve halleden bir keşşafdır. RİSALE-İ NUR, yalnız bu vatan ve bu millet için değil, Âlem-i İslâm ve beşeriyet için yazılmıştır. RİSALE-İ NUR, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne Maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu yüzbinlerle kimseler tarafından tasdik edilen bir eser külliyatıdır.

            Muhterem Hey’et-i Hakime,

            RİSALE-İ NUR’un gayet harika bir cüz’ü olan “AYET-ÜL KÜBRA” risalesinin beyanı vechiyle: Madem bin seneden beri iman ve KUR’AN aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor. Bir saadet-i ebediyenin bir hayat-ı bakiyenin ve bir cennet-i daimenin anahtarı, medarı, esası olan İMANI sarsmak istiyorlar. Elbette her şeyden evvel imanımızı taklidden tahkika çevirip kuvvetlendirmeliyiz.

            RİSALE-İ NUR’la mübareze edilmez, o mağlub olmaz, yirmi senedir en muannid feylesofları da susturuyor. -Şimdi yirmi sekiz dene oldu- İman hakikatlarını güneş gibi gösteriyor, bu memlekete hükmeden onun kuvvetinden istifade etmek gerektir. RİSALE-İ NUR söndürmek için üflendikçe parlayan bir nurdur, onun talebeleri başkalara benzemezler, mağlub olmazlar. RİSALE-İ NUR’u mağlub edebilmek için kâinatı elinde tutan bir kuvvet lâzımdır.

            Çünkü: RİSALE-İ NUR, dünyevî işlere, şahsî ve süflî menfaatlere âlet olamaz, güneş gibi hakikat-ı imaniyye ve KUR’AN’iyye yerdeki muvakkat ışıkların cazibesine tâbi ve âlet olmadığı gibi, o hakikatı tanıyan RİSALE-İ NUR’u değil dünya ceryanlarına belki, kâinata da âlet edemez.

            Evet, RİSALE-İ NUR’un vazifesi ise; hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı imanî olan hakikatlariyle gayet kat’i ve en mütemerrid zındık feylesofları da imana getiren kuvvetli bürhanlarla KUR’AN’a hizmet etmektir. Onun için RİSALE-İ NUR’u hiç bir şeye âlet edemeyiz ve bilfiil öyleyiz.

            Heyet’i Hakime,

            Bin seneden beri KUR’AN’ın bayrakdarı ve mücahidi ve âlem-i İslam’ın kahraman mücahidi olan ve KUR’AN’ı cihanın cihet-i sittesinde ilân eden necip ve mübarek kahraman ecdadımızın evlâdlarını Nur-u İman’dan ayırmak ve İslâmiyet defterine geçen mefahir-i aliyesine zıt olarak maddî ve mânevî helâketlere mâruz bırakmak olan dehşetli sû-i kastlara ve o kahraman ecdâdın torunları olan bugünkü gençliği ve gelecek nesilleri o şeref-i aliden mahrum etmek olan dehşetli dinsizlik telkinlerine karşı: KUR’AN I KERÎM’in ondördüncü asr-ı MUHAMMEDİDEKİ (A.S.M.) aziz dellâlı ve bu asrın bir hidayet medarı ve bu müdhiş zamanın müdhiş zûlümatına karşı NUR-U KUR’AN’la mukabele eden büyük fedakârı ve RİSALE-İ NUR’un yüzbinler nüshalarını, milyonlar talebelerinin kalemleriyle her tarafda neşredip, dinsizliğe ve küfr-ü mutlaka ve komünizme karşı bir sedd-i KUR’ANÎ te’sis eden muhteşem kahramanı BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ ve yüz bin başlar feda oldukları hakikata başımız dahî feda olsun diyerek Nur-u; İslam’ısöndürmek ve Nur-u İmanı yok etmek için yapılan dehşetli zendeka hücumlarına karşı mukabele eden, istibdadlara, icbarlara karşı izzet-i islâmiyeyi muhafaza ve şeref-i imânı âleme ilân eden, KUR’AN_I MU’CİZ-ÜL BEYAN’dan kalb-i münevverlerine gelen ve iman hakikatlarını güneş gibi parlak delil ve hüccetlerle isbat eden ve RİSALE-İ NUR’la dinsizlik, dalâlet ejderlerine meydan okuyan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde: Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse zendekaya teslim-i silâh edip vatan ve millet ve İslâmiyete, hıyanet etmem ve Hakikat-ı KUR’AN’a feda olan bu başı zalimlere eğmem” diyen ve ehl-i dalâlete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda; hem dünyevî, hem lüzum olsa uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde dava ettiği gibi bir tek hakikat-ı imaniyeyi dünya saltanatiyle değiştirmeyen kahraman-ı islâm olan üstadımız BEDİÜZZAMAN ve RİSALE-İ NUR’dan bizi uzaklaştıracak hiç bir beşerî kuvvet yoktur. Hem RİSALE-İ NUR iki hayatımızın halaskârı ve sermaye-i ömrümüz ve gaye-i hayatımızdır.

 Komünistler ve dinsizler kâğıt ve mürekkebi kaldırsalar, eğer mümkün olsa; derimizi kâğıt ve kanımızı mürekkep yapıp yine RİSALE-İ NUR’u yazacağız.

            Hey’et-i Hâkime bilsinler ki: Halife-i ruy-i zemin Hazret-i Ömer (R.A.) hilâfeti zamanında adî bir Hristiyan ile birlikte mahkemede muhakeme oldular (1).Halbuki o Hristiyan İslâm Hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlarına muhalif iken mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösteriyor ki: Adalet hiç bir cereyana kapılmaz, hiç bir tarafgirlik güdemez.

            İşte bunun içindir ki Mahkemede Kahraman-ı islâm olan BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ’nin beyanı vechile:

            “Ehl-i imandan bütün gelenler maziye gidenlere mağfiret dualariyle ve hasenatlarını onların ruhlarına bağışlamalariyle yardımlarına binaen Denizli Mahkemesinde demiştim: Mahkeme-i Haşirde milyarlar ehl-i imandan davacılar tarafından, KUR’AN hakikatlarına hizmet eden NUR  talebelerini mahkûm ve perişan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki:

            Serbestiyet kanunlarıyle dinsizlerin, komünistlerin neşriyatlarına ve anarşiliği yetiştiren cemiyetlerine müsamahakârane bakıp ilişmediğiniz halde; vatan ve milleti, anarşilikten, dinsizlikten ve ahlâksızlıkdan, vatandaşları ölümün idam-ı ebedisinden kurtarmaya çalışan RİSALE-İ NUR talebelerini hapisler ve tazyiklerle perişan etmek istediniz diye sizlerden sorulsa; ne cevap verceksiniz, biz de sizlerden soruyoruz, diye o zaman onlara demiştim, o zaman o insaflı ve adâletli zatlar bizi beraat ettirdiler.”

            İşte Hakimler: Bu âli hakikatlara rağmen bize deseniz ki; sizi mahkemeye sevk ettirmek ve biçilmiş bir kaftan giydirmek istiyorlar. Bu takdirde şu âyet-i Kerîme’nin kal’a-i kudsiyyesine iltica ediyorum.

حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

17.2.1953

Urfa, Yusuf Paşa Mahellesinde

Hüsnü Bayram

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den Cumhuriyet Gazetesine Cevap

Cumhuriyet Gazetesinin 30.07.2020 tarihli yazısında neşretmiş oldukları tezvirat, yalan ve iftiralara kısaca cevabımızdır: 1. Türkiye …

Önceki yazıyı okuyun:
Kastamonu Destanı / Âşık Meftûnî

KASTAMONU DESTANI    Kastamonu şehrin medheyle gönül Tende kuvvet femde lisan var iken Geçip bir …

Kapat