Ana Sayfa / Yazarlar / Huzur ve Nur Ayısın Ey Ramazan-ı Şerif! / M. Nuri BİNGÖL

Huzur ve Nur Ayısın Ey Ramazan-ı Şerif! / M. Nuri BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri

BİNGÖL

HUZUR VE NUR AYISIN EY RAMAZAN-I ŞERİF!

Ramazan-ı Şerif… “Ömürde bir Leyle-i Kadir hükmündeki Şehr-i Ramazan…” derken onun “Kur’an Ayı” olmasını kastediyordu Üstad; kalplerin Nurla dolduğu vaktin huzur ve İman devrini… “Alem-i ervah”tan gelen insan yolculuğunun en son durağı ebediyetler ülkesinde saadet-i ebediye için Allah rızasının tahsil edileceği Nur ayıdır.

Ne diyor Hadis-i Şerif:“Ramazan ayından sonra en faziletli ay, -sizin Muharrem diye adlandırdığınız- Allah’ın ayıdır”(a.g.e, 3/190).

Bir başkadır Ramazan… ve Ramazan geceleri… Oruçla geçen bir günün ılıklığını duyarsınız iftar sofrasına oturup, topun sevimli gürlemesi veya müezzinin nurlu nağmelerini beklerken… O an kendinizi bir ordunun neferi görürsünüz; “iman meydanı”na atılıp “Ramazan savmını tut!” emriyle otuz gün saf tutan bir gönül ordusunun.

Galaksilerden ufacık bir atoma, balinalardan virüslere kadar “perçemini kudret elinde tut”an Zat’ın bu dünyada renk renk, desen desen “gözümüze” gösterip önümüze serdiği ziyafetine davet edilmiş bir vaziyette topun gümbürtüsü veya ezanın tatlı nağmeleriyle “ Buyurunuz!” emrini bekleyen bir ordunun. İşte bu açıdan da;

Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker,
Bu ilahi ordu dinimi bekler,
Allahu Ekber, Allahu Ekber.”
diyen şairin hissine ortak olursunuz.

Nimeti görebilmek ayrıca güzel, ona şükür bir başka tatlı, ona muhatap olabilmek insana en yakışanı… Kupkuru topraktan şirin şerbetli tulumbalarıyla bize bakan salkımların siyah ya da sarı, pembe tonlarının yüzünde O’nun misafiri ve davetlisi olduğunuzun şuuruna varmamız ve hâlen ve kalen şükretmemiz – ki Üstad şükrün anahtarının kanaat ve rıza olduğu beyanındadır- “ Rabbe kulluğun” üst sınırıdır- diğeri ise “ ubudiyetin hülasası ihlas ve dua…

Her zaman bu şuur seviyesini yakalayıp orada –devamlı- kalabilmesi mümkün müdür insanın? Çoğu zaman gafiliz maalesef. Resulullah’ın (asm) tabiriyle Sahabe Efendilerimiz (R. anhuma) bile bu halden muzdariptir. “Ya Resullah” derler. “Sizi dinlerken öyle bir huşu içine giriyoruz ki bu hal dışarıya çıkınca kayboluyor. Acaba bu nifak alameti olmasın?” Mübarek gülümser. “ Eğer” şeklinde buyuruyor. “Yanımdaki gibi haliniz devam etseydi melekler gün ışığında görünür ve size selam verirlerdi.” ( Evkamekal. Hadis-i Bilmana)

Oruçla geçirdiği bir günün sonunda istese de böyle düşünemez insan. Malum; “Men ene? Ve ma ente…?” meselesi… Çoğu zaman hiç beğenmediği, almaya tenezzül bile etmediği, bazen de çöpe attığı kuru, kupkuru, beklemekten dolayı “kazığa” kesmiş ekmek, o an yanında “en âla” baklavadan bile şirindir.

Mahyaların ışıkları altında “ namaz” vaktini bekleyen insanlar da bir başkadır Ramazan”da. Bazen Fatih Camii’nde, bazen Sultan Ahmed’de, bazen Damat Süleyman ya da Haseki’de… İçlerinde, bütün gününü kendisini yoktan var edip türlü nimetlerle bu yaşa getiren, ömrünün son demlerine kadar bütün mahlukatı emrine “lebbeyk” dedirten Mün’im-i Kerim’in rızasını tahsil ederek geçirmelerinden dolayı bir sürur.

Dudaklarında: “Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba’larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb’îd ile tâzib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mûti raiyetini başı boş bırakıp i’dam etme.” dualarıyla ezanı beklemektedirler. O anda ve Ramazan’ın her deminde huzurla ve nurla dolmaktadırlar.

Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi”ni bünyesinde barındıran ve Nur Üstad’ın tabiriyle “her gecesinin Leyle-i Kadir hürmet ve faziletinde olması” duasına mazhar Ramazan Ayındaki ecirlerinin deniz köpükleri kadar artması duasıyla siz okuyucu ve dostlarımdan da dua ricasında bulunuyorum.

Eskimez değil, tam manasıyla ESKİ DOSTLARIN” müdavimi bir mekandan teravih kılıp fakirhaneme vararak çalışma masama oturdum. …Ve hatırladım. Malum sebepten hatırladım. Belli klikler “kendi varlıklarını göstermek uğruna” memleketi yangın yerine ( atacak değil) atabilecek bir rey tercihi yapmışlar, çıkan sandık neticeleri için de övünüyorlar. “Bakın ülkeyi kaosa atarak nasıl da ispatladık kendimizi!”

Hemen hatırlatayım ki bu siyasi bir yazı değildir. Üstad’ımın verdiği “(o dairede) ARA SIRA vazifeler bulunabilir” talimatına ittiba ile sandık önüme getirilinceye kadar o nevi mülahazalara kapalı olacağımı önceden de tesbit etmiştim. (Bak: Bir önceki yazım.) Siyasi yorum yazısı değildir bu satırlar, Sadece hem mü’min, hem Müslim olan bir insanın göstermesi gereken tavırdan bahsettiğimi müfekkirenize havale ve teslim etmekteyim.

Tam manasıyla “BÖYYÜK” (!) olan Müceddid-i Zaman (Rh)ın Mektubat’taki Desise-i Şeytaniyelerin birinde verdiği misal vardı.

Şahane ve dev cesametinde bir mabed… Adı Ayasofya Camii. Mahşeri ve nurlu bir cemaat. Ya iyd-i Cuma, ya da Bayram namazlarından biri.

Camii cemaatinin içinde sadece “yegane” – ya da “birincisi” değil-, her renkten pek çok “enaniyetli” ve “firavunmeşreb”; “hubb-u caha mübtela” insan, cemaat içine serpilmiştir.

O her renkten; kimi açık düşman, kimi “suret-i hak” görünüşlü adüvv-ü can, kimi zihni perişan ya da “müttaki” görünüşlü ehl-i bid’a nadanın bir tek reisi ya da “mümessil adam”ı var.

Malum “birinci ve tek adam” yerinde duramıyor; kımıl kımıl. Bu noktadan maharetli ve “kuşkonmaz” olduğu gibi sesi de güzeldir ve “musiki kulağı” mevcuttur.

Bu adam, hubb-u cah hissini” susturmak için iki şekilde hareket edebilir. Biri “meşru’” ya da “müsbet”. O güzel sesi ve musiki kabiliyetiyle ( bunun bir mecaz olduğu açıkça bellidir) Kur’an-ı Kerim’i kıraat edip, bütün niyeti bu olmamak kaydıyla, o insanların yanında kıymet kazanıp dualarını celbedebilir.

Veya “menfi” (İslam’a muhalif her husus) ve “gayr-ı meşru’” şekilde hareket ederek , avluda karman çorman şekilde konuşarak pencerelerden içeriyi seyreden veya pencere-avlu- sofa-katlarda yaramazlık yapıp “ çıngar çıkararak” cemaatın ( İslam Alemi veya hizmet gruplarının) dikkatini dağıtan ecnebi akıllı “seyyah”larla beraber “menfice davranırsa”, sadece ve sadece “ çocuk akıllı ecnebilerin naşir-i efkarı cerideler” ve “gazetecileri” memnun edecektir.

Veya “kendinden bahsettirmek için” camiye bevledecek, millet kendisinden lanetle ve “beddua ile” bahsederken o memnunane gülümseyecek, hatta keyif çıkaracak, fahirlenecektir: “Bakın benden yani BİZden bahsediyor millet!” Malum “Cibali Baba” veya “Ceb Ali Baba” kıssasında da aynı mana vardır. ( Sözler)

Eğer böyle yaptı iseniz, davranış saikiniz bu ise eğer, tevbe-i istiğfar edip hatt-ı hareketinizi değiştirin. Allah’ın şirk dışında affetmeyeceği hiçbir hatiat yoktur.” şeklindeki “dostane” izahımdan “gocunan” dostlar bilsinler ki “Nur Üstad Bediüzzaman said Nursi” 50- 60 arası iktidarda bulunan bir partiyi desteklerken “ din, iman, Kur’an ve vatan” namına hareket ettiğini izah buyuruyor.

 

Din adına parti desteklenmez” deyip de “seküler-laik” anlayışlar gibi “kitaptan değil sadırdan” konuşan kimilerine acizane hatırlatmamdır.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
İşkodra Kahramanı Hasan Rıza Paşa

Hasan Rıza Paşa Balkan Harbi sırasında İşkodra Savunma Kumandanlığı yapan Osmanlı paşası. Aslen Kastamonu vilâyetinin …

Kapat