Ana Sayfa / Yazarlar / Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) (Seçilmişlerin en güzel Övüleni)

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) (Seçilmişlerin en güzel Övüleni)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kureyş’in ileri gelenleri, isteklerini Ebu Talib ile Rasulullah’a ilettiler. İslamın yayılmasından ve kendi dinlerinin yok olmasından korkarak Rasulullah’a şu teklifte bulundular: “Sen reis olmak istiyorsan seni başımıza reis yapalım, mal istiyorsan sana binlerce deve verelim, kadın istiyorsan sana Mekke’nin en güzel kadınlarını verelim, yeter ki davandan vazgeç.” Peygamberimiz (s.a.v.) bu teklifi reddederek şöyle buyurdu: “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz ben bu davadan vazgeçmem.”

Rasulullah’ın davasını tebliğden vazgeçmeyeceğini anlayan Ebu Talib: “İşine devam et, istediğini yap. Vallahi, seni asla kimseye teslim etmeyeceğim.” dedi Bundan sonra, müşrikler de Ebu Talib’in yeğenini her şeye rağmen koruyacağını ve yalnız bırakmayacağını anladılar. (İbn Hişam) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 3. Cilt, 70.- 63. Sh.)
Allah (c.c.) O’nun bir eline güneşi, bir eline ayı verdi. Bir elini kaldırdı, ay ikiye ayrıldı. Diğer elini de kaldırdı, duasıyla güneş bekledi, batmadı. Mekke’nin reisliğini kabul etmedi. Rabb’i O’na alemin reisliğini verdi. İncil’de İsa (a.s.) diliyle müjdelendi. Alemin reisi geliyor müjdesi ilan edildi.
Rasulullah (s.a.v.) dava adına yapılması gerekeni ve davanın menfaate asla değişilmeyeceğini örnek davranışı ile ümmetine gösterdi. Ümmetin dava erlerine şu mesajı verdi ve asırların ötesindeki bu gönüllüleri uyardı. Ümmetine diyor ki: “Bir elinize dünya malı, bir elinize makam ve mevki verilse yine de bu davadan dönmeyin.”
Mekke’nin panayırlarında insanların hem dünya hem de ukba hayatını kurtarmak için çadır çadır, ev ev gezip onları İslam’a davet ederken sürekli horlandı, alay edildi, en ağır hakaretlere uğradı, yüzüne toprak atıldı, Taif’de çocukların eliyle taşlatıldı. Fakat O, bütün bunlara rağmen onlara beddua etmedi. Bilakis onlar için: “Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” diyerek şefkat gösterdi ve merhametli davrandı.

Rasulullah’ın (s.a.v.) bu davranışı gösteriyor ki: Tebliğde ısrar etmek ve beddua etmemek gerek. Fakat namazının kazaya kalmasına sebeb olanlara Hendek günü beddua etmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) fetih günü Mekke’ye girerken son derecede mütevazi idi. Allah’a hamd edip şükrediyordu. Devesinin üzerinde iken, başını öne eğmesinden dolayı sakalı devenin semerine değmekte idi. Bunu da tevazuundan dolayı yapıyordu. Halbuki kendisiyle birlikte o kadar kalabalık bir ordu vardı ki o yeşil ordunun kıt’a ve sayılarını ancak Allah bilirdi. Bu vaziyette Mekke-i Mükerreme’ye girdikten sonra gusledip sekiz rekat namaz kıldı. Bu, zafere şükür namazı idi. (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
İşte bu sıdkına delildir. Hakkaniyetinin bürhanıdır. Doğruluğunun tezahürüdür.
Bilindiği gibi İbrahim (a.s.), Musa (a.s.)’dan daha üstündür. Muhammed (s.a.v.) ise, her ikisinden daha üstündür. Aynı şekilde Muhammed ümmeti de, önceki ümmetlerin tümünden daha üstün ve faziletlidir. Sayıca onlardan çok olup ilmen de onlardan fazladır. Amelen de İsrail oğullarından ve diğerlerinden daha fazladır. (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 2. Cilt, 98. Sh.)
Hicret edeceği zaman Rasulullah (s.a.v.)’e Cenab-ı Allah şu buyruğu verdi: De ki: “Rabb’im, beni (gireceğim yere) doğruluk ile girdir, (çıkacağım yerden) doğruluk ile çıkar. Bana katından yardım eden bir delil ver.” (İsra: 80.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)

Başta Buhari, Müslim, kütüb-i sahiha Hazret-i Enes’ten nakl-i sahih ile haber veriyorlar ki: Hazret-i Enes diyor: “Zevra nam mahalde, üçyüz kişi kadar, Rasul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam ile beraberdik. İkindi namazı için abdest almayı emretti. Su bulunmadı. Yalnız bir parça su emretti, getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki, parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra bütün maiyetindeki üçyüz âdem geldiler, umumu abdest alıp içtiler.” (19. Mektup, 8. İşaret) (Tirmizi- Menakıb Hadis No: 3872)

*Parmaklarından sular akarken şöyle dedi: “Göklerin bereketine gelin.” (Tirmizi- Menakıb Hadis No: 3874)

-Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz ben bu davadan vazgeçmem diyen Efendim.
-Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı diyerek insanlığa şefkat ve merhametin zirvesini gösteren Efendim.
-Daha doğar doğmaz “ümmetim” diyen Efendim.
-Mahşerde peygamberler dahi “nefsi” derken “ümmetim” diyerek ümmetini koruyan Efendim.
-Mi’racda huzur-u ilahide Rabbi ile konuşurken ümmetini unutmayıp “Ve ala ibadillahissalihin” diyerek rahmetten, bereketten ve selamdan ümmetini de nasiplendiren Efendim.
-Bir gecede nurani bir hızla Kudüs’e giden ve orada bütün peygamberlerin ruhaniyetlerine namaz kıldıran Efendim.
-Bütün peygamberlerin kendisine yardımcı olacaklarına dair Allah’ın her nebiden misak aldığı Efendim.
-Adem’in vesilesi, İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi, Allah’ın Habibi, ümmetin Efendisi olan Efendim.
-Bir kavmin efendisi o kavme hizmet edendir diyen Efendim.
-Yüz yirmi dört bin sahabe yetiştiren ve onları milletlerin ve kavimlerin başlarına üstad eyleyen Efendim.
-Getirdiği din ile dünyaya hükmeden, üç kıtada hakim olan Efendim.
-Mağarada iken müşriklerin ayakları göründüğü halde arkadaşına: “Üzülme! Allah bizimle beraberdir.” diyerek tevekkülde numune-i imtisal olan Efendim.
-Hz. Ömer’e: “Dünya onların ahiret bizim olsun istemez misin?” diyen, zühd ve kanaat timsali Efendim.
-Sahabesine sırtını hak ve kısas için açan Efendim.
-Mekke’nin fethinde devesinin üzerinde tevazu ile başını öne eğen ve sakalı devenin semerine değen Efendim.
-İşkence ve zulmeden müşrikler, huzuruna getirilince: “Gidin, bugün size bir kınama ve ayıplama yoktur.” diyen Efendim.
-Savaşın şiddetlendiği zamanlarda geri adım atmayıp bineğini düşmanın üzerine süren kahraman Efendim.
-Sıdk, adalet, haya ve şecaat timsali kahramanlar yetiştiren Efendim.
-Parmağını göğe kaldırınca ayı ikiye bölen, ashabına çevirince beş musluklu çeşme gibi sular akıtan Efendim.
-Bir avuç toprağı bomba gibi kullanan, kafirlerin görmelerine engel olan Efendim.
-Taşların avucunda zikre başladığı Efendim.
-Ağaçların, hayvanların karşısında tekellüm ettiği Efendim.
-Dilsiz çocuğun “ente Rasulullah” dediği Efendim.
-Allah ile konuşan ve O’nu görmekle şereflenen Efendim.
-Duasıyla hastaların şifa bulduğu, yokluğuyla tahtanın, direğin dahi inlediği Efendim.
-Mahşerde şefaati ile günahkar ümmetinin yardımına koşan Efendim.
-İnsanlık O’na o kadar minnettardır ki günde beş defa dualarla yadedilen Efendim.
-Allah’ın bildirmesiyle gaybdan haber veren Efendim.
-Bir kısım insanların rüyasına girip onların hidayetine vesile olan Efendim.
-Elinde Kur’an gibi mucize bir kitabla bütün insanlığa gönderilen Efendim.
-Son peygamber ve son rasul olarak gönderilen Efendim.
-Kur’an okurken ağlayan, secde ettiğinde secde yeri gözyaşları ile ıslanan Efendim.
-Sabahlara kadar namaz kılmaktan ayakları şişen Efendim.
-Daima affeden ve intikam almaktan vazgeçen Efendim.
-Eşlerini ve hizmetinde bulunanları hiçbir zaman incitmeyen Efendim.
-Ahlakıyla ve yüceliğiyle düşmanlarını dahi utandıran Efendim.
-Ümmetine merhametinden dolayı hep kolay olanı tercih eden Efendim.
-Her ümmetten bir şahid, seni de bunlara şahid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur? Ayetini işitince gözyaşlarına hakim olamayan Efendim.
-Ümmetine vefat ederken dahi acıyan ve namazı hatırlatan Efendim.
-Refik-i a’laya kavuşan ve Makam-ı Mahmud’a namzed olan Efendim.
-Gül kokulu, güler yüzlü, nur tenli, nur benizli Efendim.
-Ya Hazreti Muhammed Mustafa.
-Ey Seçilmişlerin en güzel Övüleni.
-Ümmetinden bir kul olduğum için Rabb’ime şükrediyorum.
-Salat ve selam Sana olsun Efendim.
(Bir Şahıs Bir Olay)

Ya Rasulallah

Şu halimle geldim,
Kabul eder misin Ya Rasulallah!
Ben kendime bakamam,
Bana bakar mısın Ya Rasulallah!

Utancım perişaniyetimden,
Utancım kıymetsizliğimden,
Utancım uzaklığımdan,
Yanına alır mısın Ya Rasulallah!

Yanından ayırma bu hakir günahkarı,
Nazarını eksik etme kirlenmiş gözlerimden,
Çevir bana nur dolu yüzünün ışığını,
Nurun temizlesin beni, aksın yüreğimden.

Tebessümün, gönlümü açsın kuşatsın,
Sözlerin, ruhumu aydınlatsın yanında,
İlminden bir damla kalbimi donatsın,
Sıdk ile var olayım senin yolunda.

Ümmetindenim, budur tek gururum,
Mü’minim, imanım tek iftiharım,
Rahman’a kulluğumla bahtiyarım,
Bir lütfunla saadet diyarındayım.

Abdullah Öztürk

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Rabbim (c.c.) Bizleri Şeffatine (s.a.v.) Nail Eylesin, amin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Sezai Karakoç ve Bediüzzaman

Sezai Karakoç müteaddid yerlerde Bediüzzaman’dan etkilendiğini söylemiştir, şimdi bunları eserlerinin üzerinden bir yorum yapmak gerekiyor. …

Kapat