Peygamberler (Aleyhimüsselam) insanlığın manevi önderleri olduğu gibi, maddi terakkinin ilk örneklerinin de önderleridirler. Allah Teala bazı medeniyet harikalarını onların eliyle insanlığa hediye etmiştir. Bundan dolayı; demirciler Hz. Davut’u (as), gemiciler Hz. Nuh’u (as), terziler Hz. İdris’i (as) ve saatçiler de Hz. Yusuf’u (as) ustabaşı kabul ederler.
İslamî kaynaklarda Hz. Yusuf’un (as) saati keşfeden kişi olduğu belirtilmiştir. Zindanda kaldığı süre içerisinde ibadetlerini vaktinde yapabilmek için “zaman ölçen” bir alet yaptığını bildirmişlerdir. Bu da onun bir mucizesidir.
Şüphesiz insanoğlu, yeryüzünde yaşamaya başladığı günden beri zamanı ölçmek için güneşten faydalanıyordu. En ilkelinden en gelişmişine kadar çeşitli güneş saatleri kullanılmaktaydı. Fakat o güne kadar güneş kullanılmadan vakti tayin edebilecek bir alet henüz keşfedilebilmiş değildi. İlk insan Hz. Âdem’den (as) beri tebliğ edilmiş şeriatlarda emredilen namaz, oruç gibi ibadetler, belirli vakitlerde yapılmaktadır. Bu vakitler, güneşin hareketine göre tespit edilmekteydi.
Hz. Yusuf (as) zindan gibi güneşten mahrum bir mekânda, vaktinde ibadet edebilmek için o güne kadar hiç kullanılmamış bir alet geliştirmiştir ki, bu su saatiydi (bazılarına göre bu bir kum saatiydi).
Nitekim arkeologlar, Mısır’da bir Amon tapınağında yaptıkları kazıda, Firavun Amonhotep-III zamanından kalma, zaman ölçen bir su saati bulmuşlardır. Bu Firavun, MÖ 1408-1372 yılları arasında yaşamıştı. Üstelik bu Firavun, meşhur Aton inancını Mısır uygarlığına sokan Amonhotep-IV (İkhnaton)’un babasıydı. Bu dönem ise, Hikoslardan sonra yaşanan dönemdir.
İlk tipleri Mısır’da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösterir. Bu saatler, zamanın ölçülmesine yeni bir bakış açısını getirmiştir. Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu yüzden su saatinin keşfi zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir.
Hz. Yusuf’un (as) keşfettiği saatin bir mucize olarak değerlendirilmesinin sebebi şudur: Hz. Yusuf (as), zindanda olduğu zaman sürecinde -güneşten yararlanma imkânı olmadığından- özellikle belli ibadetleri yerine getirmek için, bir zaman takvimine son derece muhtaç idi. İşte, böyle bir ihtiyacı karşılamak ve gelecek nesillere bunu bir hediye olarak bırakmak hikmetiyle Rabbimiz tarafından ona ihsan edilmiştir. Gerek Hz. Yusuf’ta (as) böyle bir fikrin, umulmadık bir tarzda meydana gelmesi, gerekse bunun nasıl gerçekleşeceği hakkında bilgilendirilmiş olması ve gerekse yapılan bu sanatın asırlarca insanoğlunun ihtiyacını karşılayacak bir boyutta olması, işin olağan üstü bir harikalığın ifadesidir. Böyle harikalar, velilerce ortaya konduğunda keramet, peygamberler tarafından ortaya konduğunda ise, mucize adını alır.
Nitekim yine umulmadık bir zamanda yapılan ve bir müddet sonra tufan hadisesinin meydana gelmesiyle bunun ne anlama geldiği, tarih tarafından tescillenen Hz. Nuh’un (as) gemisi Kur’an’da bir “ayet” bir mucize olarak değerlendirilmiştir. Bu yüzdendir ki, bu iki buluş da mucize olarak değerlendirilmiştir. ( bk. Sözler, Yirmi İkinci Söz, s. 254).
Sorularlaislamiyet
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024