Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / İhlas Münasebetiyle Bir Sual / Abdülkerim Kul

İhlas Münasebetiyle Bir Sual / Abdülkerim Kul

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İhlas Münasebetiyle Bir Sual

İhlas Risalesinde; “…İhlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-ı imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.” deniliyor… İhlası kıran şahsa, niçin sadece “amellerin iptal olur.” denilmemiş de, “umum kardeşlerin hukukuna tecavüz” gibi “çok külli” bir suç işlendiği söyleniyor?

Soruda da ifade edildiği gibi ihlası kırmakla suç küllileşiyor. “Şahsi amellerin iptali” boyutunu aşan daha dehşetli bir suç ortaya çıkıyor. Sonuçta Üstad daha tehlikeli bir zarara dikkat çekiyor. İhlası kırmak hadisesi gerçi ferdi bir fiil, ancak zararları sadece o kişiyle sınırlı kalmıyor, manevi hizmetin bütününü etkiliyor. Umum fertlerin iştirakiyle hasıl olan hizmetlerin akim kalmasına yol açıyor. Bu şekliyle “amellerin iptal olması” manasındaki cüzi, şahsi zarar, umumi zararın yanında hiç hükmünde kalıyor. Kaldı ki ihlası kıran kişi de şahs-ı maneviye dahil olduğu için umumi zarardan müteessir oluyor, umumi zarardan o da payını alıyor. 

Amel iptali”nde tövbe ile kurtulma imkanı var. Ama kardeşlerin hukukuna tecavüzde hak ihlali var. Helalleşmek mümkün olabilir mi, gerçekten halli zor bir durum.

Bir hizmetin akim kalması ona bağlı başka külli hizmetlerin de yapılmamasına yol açabilir. Çekirdek mesabesindeki o hizmet gerçekleşseydi onun vesilesiyle çok büyük başka külli hizmetler olacaktı. Böylece onlar da akim kalmış oluyor. Bütün şahs-ı manevi fertlerinin o hizmet silsilelerinde külli manevi kazançları olacaktı. İhlası kırmak, nice külli hayırlardan mahrumiyet sebebi oluyor. Hak tecavüzü küllileşiyor.

En mühimi, maksad-ı İlahi akim kalıyor. Üstadımızın verdiği bir misal malum bunu çok güzel izah ediyor. Geminin dümenini terk eden dümenci sadece kendisi zarar etmiyor. Gemiden maksud olan bütün hayırların, özellikle gemi sahibi padişahın maksadının akim kalmasına sebep oluyor.

Umumi hukuka tecavüz konusunu açacak güzel bir misal dinlemiştim: Mesela bir elma yediğimde şükretmezsem o elma benim şükrümü netice vermek gayesiyle yaratıldığı için elmanın esas yaratılma maksadı hasıl olmamış oluyor. Bu durumda elmanın icadında görev alan bütün kainat fertlerinin vazifeleri boşa gittiği için onların hukukuna tecavüz etmiş oluyorum. Allah alemimizi bu manalara daimi makes kılsın, vazifemizi razı olacağı şekliyle yapmayı nasip etsin, amin.

İhlas risalesinde geçen izahlara dönersek bu mevzuda Üstadın ifadeleri malum son derece ulvi, alabildiğince veciz:

Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.

Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.

Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak.Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.

İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârlarıSizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.

Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.

Yukardaki külli hakikatlardan mevzumuza bakan bazılarının altını çizmek gerekirse, “İnsan-ı kamil ismine layık bir şahs-ı manevinin azası olmak yönüyle her hizmet ferdinin bir görevi var. Maddi olarak bir uzuv devre dışı kalsa, mesela gözümüze zarar gelse normal maddi hizmetlerinden el çekmek zorunda kalıyoruz. Daha hayati bir uzuv, mesela karaciğer veya kalp devreden çıksa hayat sona eriyor. Aynen öyle de bir hizmet ferdi ihlassızlığıyla şahs-ı manevi için hayati değer taşıyan manevi füyuzat, varidat ve inayatın kesilmesine, neticede hizmetin akim kalmasına sebep oluyor. Böylece bütün şahs-ı manevi azalarının vazifeleri devre dışı kalıyor. Haklarına tecavüz vuku buluyor.

Hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmünde” olma manası düşünüldüğünde fabrika çarklarından birisi devre dışı kalsa fabrika çalışmıyor, üretim duruyor. Bir hizmet ferdinin hakkıyla vazifesini yapmaması, ihlassızlığı diğer hizmet ünitelerinin devre dışı kalmasına, dolayısıyla manevi istihsalin kesilmesine yol açıyor. Bir çark bütün fabrikayı durdurduğu gibi bir ferd de bütün hizmeti durdurmuş oluyor Arıza yapan çarklar çoğaldığında ise değil üretim yapmak belki yük haline gelen fabrikanın faaliyetine son verilmesi her vakit muhtemel olur. Başka ifadeyle “Omuzlara konulan vazifeler geri alınabilir.”

Sahil-i selamet olan Darüsselam’a ümmeti Muhammediye’yi çıkaran bir sefine-i Rabbaniye’de çalışan hademeler olma” manasıyla kaptan, dümenci, motorcu vs. hademe kapsamındaki herhangi bir görevli gemideki hizmeti aksatırsa o geminin vazifeleri bütünüyle akim kalır. Nur talebelerini, iman hizmetinin kudsiyeti noktasında kaptan, dümenci, motorcu mesabesinde düşünebiliriz. Bu neticeyle hatanın boyutu büyüyor, zarar o nispette ağırlaşıyor.

Yukarıdaki hakikatler muvacehesinde, ihlası kırmam, mesela Arjantin’de hizmet eden bir kardeşimizin hizmetine menfi etki edebiliyor. Dünyanın her bir tarafındaki hizmet fertlerinin hizmetine manen engel teşkil edip onların muvaffakiyetsizliğine sebep olabiliyor “Yerin üstündeki günahlardan denizin dibindeki balıkların şikayetçi olmaları”na benzeyen bir tesir ortaya çıkıyor.

Ayrıca hizmetin kudsiyetine bakışları olumsuz etkilediği için, insanların hizmetten soğumasına, uzaklaşmasına veya yanaşmamasına sebep olmakla ayrı bir zarar ortaya çıkıyor. Bir kişi benim yüzümden hizmetten uzaklaşır veya hiç yanaşmayıp helakete giderse bu dehşetli mesuliyeti nasıl kaldırırım? Ya kaybedenler bir kişi değil birden çok kişi olursa ne yaparım?

Şahs-ı manevinin yaralanmasından meydana gelecek olumsuz imaj, dinimize ilgi duyan gayrı müslimlerin iman etmemelerine sebep olursa bu yükü nasıl kaldırım?

Ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler…” ifadesinde sizler hitabıyla bütün diğer hizmet cemaatları, bizler ifadesiyle Nur talebeleri kastedildiği düşünülürse hizmet şahs-ı manevisinin bütün ehli iman hizmet erbabını içine aldığı, her bir fabrika çarkı ile her bir hizmet cemaatının kastedildiği düşünülebilir. Bu durumda hak tecavüzünün hizmet cemaatlerinin tamamına uzanmış olması, onların da hizmetlerini menfi etkilemesi, işin dehşetini daha da artırıyor.

Üç hizmet ferdiyle yüz on bir ferdin yapacağı hizmetten mahrum kalmak veya dört fertle bin yüz on bir kişinin yapabileceği hizmeti elden kaçırmak, telafisi imkansız çok önemli bir kayıp değil mi?

Hakikî, samimî bir ittifakla her bir ferdin, sair kardeşlerin gözüyle de bakması, kulaklarıyla işitmesi, on hakikî müttehid adamın her birinin yirmi gözle bakması, on akılla düşünmesi, yirmi kulakla işitmesi, yirmi elle çalışması” tarzındaki bir mânevî kıymet ve kuvvetle yapılacak hizmetlerden mahrum kalmak çok mühim başka bir kayıp olmaz mı?

Netice olarak, “Zerre miktar bir taarruztahakküm (tenkitrekabetitiraz…vs.) karışsa…” ihlası kırmakla yukarıdaki dehşetli sonuçları netice verme ihtimaline binaen ihlası kıran fiillerden “yılandan akrepten kaçar gibi” kaçmamgerektiği bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor.

Cenab-ı Hak böylesi dehşetli zararlara sebep olmaktan hepimizi, bütün ehl-i iman hizmetkarlarını muhafaza kılsın. Bihürmeti suret-i ihlas ve bi hurmeti seyyidi’l mürselin! Amin… amin… amin…

 

Katkılarınız için e-mail: abdulkerimkul1958@gmail.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Önceki yazıyı okuyun:
Şu sazıma bir düzen ver / Orhan SALCI

A R A L I K Orhan SALCI Şu sazıma bir düzen verBu toplumun yüz binlerce …

Kapat