-İHLÂS RİSALESİ’NDE BAHSEDİLEN
‘111 VE 4444’ SAYILARI ÖZELLİKLE Mİ SEÇİLMİŞ?..
“Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var.
Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır.
Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var.
Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler,
o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi,
hakikî sırr-ı ihlâs ile,
on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine,
pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.”
(21. Lem’a)
“Belki, Risâle-i Nur’da isbat edilmiş ki: Bu zaman cemaat zamanıdır.
Şahs-ı mânevî hükmeder.
Eski zamanda dalâlet bir şahıstan geldiği cihetle, karşısına bir dâhi-i hidayet çıkardı.
Şimdi ise cemaat şeklinde bir şahs-ı mânevî olmasından,
onun karşısında ancak bir şahs-ı mânevî mukabele edebilir.”
(-Sirâcü’n-Nûr, Müdafaalar-)
Nasıl ki; Hanefi mezhebine göre
kurbanlık hayvana ortak olanların tamamı kurbanı ibadet niyeti ile kesmelidir.
Buna göre kurban hisselerine ortak olanlardan biri veya birkaçı
et,
niyetiyle ortak olmuşsa, Kurban olmaz…
Aynen bunun gibi; Nur meşrebine göre de;
“Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler…”
“sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye” (21.Lem’a) yi kazanabilirler
Tesanüd olmazsa bu sayıları tek başına bir anlam ifade etmez!..
Bilakis tesanüd olursa;
“dâi ve muktazî” gereğince,
‘sırr-ı ihlâs’ ‘cemaat şeklinde bir şahs-ı mânevî’ yi;
küfür delâlete karşı, ‘bir şahs-ı mânevî –olarak- mukabele edebilir!..’
“…dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona gördüren iki şeydir;
…Bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki, hararetle o vazifeyi yaptırıyor ki, ona “dâi ve muktazî” tabir edilir.” 18. Mektup-
“DÂİ”; “Bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki,
(muhlisane bir uhuvvetle, bir ibadet veya niyaz gibi) hararetle o vazifeyi yaptırıyor.” (18. Mektup)
“MUKTAZİ” ise; “…ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın.”
(Enfâl-42-) Hükmü celilesince,
“ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile bir -çizgi de- tevafuk edip”
Her mü’min için farz olan, ‘Emr-i maruf farziyetini’
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.
İşte onlar kurtuluşa erenler.”
(Âl-i İmran-104-) ‘muktaz-i delil bilmek’
ve
“Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı okuyan ve öğretendir” (Buhari)
Hadis-i Şerifine Mazhariyeti,
Kur’an ve iman hizmetinde müstakim ve istikâmetli bir çizgi üzerinde,
‘TESANÜD’ kuvvetiyle
‘ittihad-ı maksat’ ile, “ille-i gaiye” yapmaktır!..
- Hayranlıkla Dinlediler ve İtaat Ettiler!.. - 18 Eylül 2024
- ‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ - 14 Eylül 2024
- Eğer Allah Dileseydi Ne (biz) Şirk Koşardık, Ne de Atalarımız!..” - 11 Eylül 2024
- “Canımı Müslüman Olarak Al ve Beni Sâlih Kimseler Arasına Kat !” - 10 Eylül 2024
- Şehadette Niçin Hem Abduhu Hem Rasûluhü Diyoruz? - 2 Eylül 2024
- İttihad-ı İslâm’ı Israrla Önemsememek… - 30 Ağustos 2024
- Allah’ın Lûtfu ve Rahmetiyle, Ferahlasınlar… - 27 Ağustos 2024
- Sırf Allah ve Resûlü, Fazlından Kendilerini Zengin Etti Diye İntikam Almaya Kalktılar - 18 Ağustos 2024
- “Kader Bizi Böyle Bağlamış…” - 9 Ağustos 2024
- “Bir de Takvâ Elbisesi ki…” - 3 Ağustos 2024