Ana Sayfa / Yazarlar / İki Fil Hikâyesi ve Ayasofya

İki Fil Hikâyesi ve Ayasofya

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Herkesin bildiği iki fil hadisemiz var.
Biri, Kur’an-ı Kerim’in diliyle Rabbimizin hatırlattığı “Fil Vakası” diğeri, Timur ile Nasreddin hoca arasında geçtiği iddia edilen fil hikayesi.

Peygamberimiz henüz dünyayı teşrif etmeden bir kaç ay önce, Yemen’de hüküm süren Ebrehe adında bir kral/derebey kendince Kabe’den daha güzel, daha önemli bir mekan yaptırır ve insanların orayı ziyaretgâh yapmalarını ister. Olmayınca çareyi Kabeyi yıkmakta bulur ve büyük bir orduyla Mekke’ye gelir, şehri kuşatır.
Şehrin etrafında bulduğu develere el koyar.
Savaşmadan şehrin teslim edilmesi için şehrin ileri gelenlerini görüşmeye davet eder.
O gün Mekke’nin lideri durumunda olan İbrahim as’ın torunu, Peygamberimizin (sav) dedesi Abdülmuttalip bir heyetle Ebrehe’nin karargâhına varırlar ve Ebrehe’den el koyduğu develeri isterler.
Ebrehe şaşırır.
“Ben sizin şehrinizi işgal etmeye, Kabenizi yıkmaya, kutsalınızı çiğnemeye geldim, siz benim bunlardan vazgeçmemi değil, develerinizi iade etmemi istiyorsunuz..” Sözlerinde hayal kırıklığı var, aşağılama var.
Abdülmuttalip orada sadece Mekke’nin lideri olarak bulunmuyor aslında.
Atası İbrahim as’ın pak neslinin, O’na verilen Hanif dininin ve bir kaç ay sonra dünyayı şereflendirecek Hz Muhammed’in ve O’nun getireceği din ve davetin de temsilcisi olarak orada bulunuyor belki farkında olsa da, olmasa da.
Abdülmuttalib’in Ebrehe’ye verdiği cevap muhteşemdir.
“Biz develerimizin sahibiyiz, onlardan sorumluyuz ve Sen’den onları istiyoruz.
Kabe’nin sahibi Allah’tır (cc), O’nu korumak Allah’a aittir, biz ona karışmayız”..

Timur, Anadolu’yu ve başkent  Konya’yı işgal ettikten sonra her köye kasabaya birer ikişer fil dağıtır ve bunları besleyeceksiniz, der.
Fil beslemek, doyurmak kolay değil elbet. İnsanlar çaresiz. Hoca Nasreddin’in kapısını çalar ve yalvarırlar, “aman hocam kurtarırsan bizi sen kurtarırsın. Ne yap et, bu fili başımızdan alsınlar”
Neticede, Timur’a gidip köylünün halini arzedecek bir heyet kurulur, hoca ile birlikte yola koyulurlar.
Heyet Timur’un sarayının önüne yaklaştıkça  dökülmeler de başlar, karargaha varıldığında Hocanın yanında, arkasında kimse kalmamıştır.

Timur’un huzuruna tek başına çıkmak zorunda kalan Hoca Nasreddin, ne istediğini soran Timur’a,
“Efendim, halk sizin filleri çok sevdi. Tek başına kalan filinizin canı sıkılıyormuş, yanına bir tane daha istiyorlar” der, hem kendini kurtarır, hem köylüye okkalı bir ders verir.

Biri Kur’an’da anlatılan gerçek bir hadise, diğeri muhtemelen bir hikaye.
Fakat ikisinde de dersler var.

Bugün İslam dünyasında, birbirinden asla bağımsız olmayan pek çok kanayan yara, çiğnenmiş pek çok kutsal var..
Endülüs Emeviye Camii,
Balkanlarda, Sovyet esareti altındaki Türki Cumhuriyetlerde, Çin ve Hint coğrafyasında, ve bir dönem ülkemizde kapatılan, ahır, ambar ve içkili mekanlara dönüştürülen camiler, mescitler..
İlhak ve işgal edilen Kudüs, Mescid-i Aksa..
müzeye dönüştürülüp ibadetten mahrum bırakılan Ayasofya..
Yakın tarihimizde susturulan ezan-ı Muhammedî,
Kadınlara çok görülen, yasaklanan başörtüsü..
Kamusal alan diye bir söylemin arkasına saklanıp namaz kılınmasına müsade edilmeyen kullar ve kurumlar..

Her biri Ebrehe’nin çiğnemek istediği kutsal kadar aziz, değerli, şerefli..

Fakat biz bu sorunların çözümü için ne Abdülmuttalib’in iman ve itimadına benzer bir tutum sergileyebildik; “onların sahibi Allah’tır, o korur” diyebildik, ne de Hz Ömer’in, Alparslan’ın, Selahaddin Eyyubî’nin, ne Fatih’ in, ne Yavuz’un yaptığını yapabildik.
Biz hallederiz, dedik her defasında. Partimiz şu kadar oy alırsa hallederiz zannettik. İktidar olursak, etki ve yetki sahibi olursak hallederiz, meydanlara dökülürsek hallederiz, şu kadar taraftarımız olursa hallederiz, gazetemiz olursa hallederiz, tv’miz olursa hallederiz..
Hep yaparız dedik, biz yaparız dedik.
Esbabperestler gibi, zahirperestler gibi, güçperestler gibi düşündük ve davrandık.
Ama hikmetler dünyasında, sebeplere sarılmayı da ihmal ettik. İzzet için, fetih için, zafer için ilim gerekti, hikmet gerekti, gayret gerekti, hamiyet gerekti, birlik gerekti, cesaret gerekti, doğruluk, sıdk/sadakat gerekti ama biz bunları gerekli görmedik, teslim olmadık, yoluna revan olmadık…
Düşman karşısındaki güçsüzlüğümüzü kabul edip Allah’a (cc) sığınmayı beceremedik..
Allah karşısında aczimizi, kulluğumuzu kabul edip emrine âmâde, yoluna revan olamadık..

Allah’ın kutsallarını Allah adına, Allah rızası için değil, nefislerimizin karıştığı ve karıştırdığı hislerle, heveslerle savunduk, savunuyor göründük.
Milliyetçilik adına, devletçilik adına, particilik adına, cemiyetçilik adına sahip çıktık ya da karşı çıktık.
İhlası, Allah’ın rızasını öncelemeyi unuttuk..

Zaman zaman kalplerimize hizipçilik girdi, aynı yolda yürüdüklerimizle itiştik, tepiştik.
Bencilliğimizi bizcilliğimizle kamufle ettik. “Biz” derken bütün ehli imanı biz kavramına dahil etmek işimize gelmedi, kıskançlıklarımıza esir olduk.
Başarırsak biz başarırız, biz başarmalıyız, diye düşünerek başaracaklara sinsice çelmeler taktık, omuz vurup sendelettik, düşürdük.
Rabbimiz de bizi bizim hatalarımızla imtihan etti, belki cezalandırdı:
“Madem kendinize o kadar güveniyor, başaracağınıza inanıyorsunuz, buyrun, yapın, halledin..” dedi, bizi bizim kof hayallerimizle, içi boş söylemlerimizle başbaşa bırakarak imtihan etti, kaybettik..

Nasreddin Hoca’nın köylüleri gibi davrandık çoğu zaman ve halen öyle davranıyoruz..
Nasreddin Hoca fıkrası aslında Hz. Musa ve İsrailoğulları arasında yaşanan ibretlik bir hadisenin uyarlanmasından ibarettir.
İsrailoğulları Firavun zulmünden kurtarılıp Kenan ili diye bilinen vadedilmiş topraklara ulaştıklarında, karşılarındaki kavmi güçlü bulup korktular ve Hz Musa’ya;
“Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları müddetçe, biz oraya aslâ girmeyiz; şu durumda Sen ve Rabbin, gidin savaşın! Biz burada oturacağız!” dediler.” (el-Mâide, 24)

Bizler Kur’an diliyle kınanan İsrailoğullarındaki  bu ahlaka bulanmış olduğumuzun farkında olmadan oturduğumuz yerden asıp keserek, görevi, sorumluluğu ve suçu ona buna atarak, elimizi taşın altına koymadan, hiç bir fedakârlıkta bulunmadan, “biz sana oy verdik, sen bu işi hallet” dedik.
Menderes Ezan sorununu halletti ama O idam sehpasına giderken biz seyrettik.
Darbeler olurken seyrettik..
Siyasetimiz, siyasi hesaplarımız dinimizin, din kardeşliğimizin, din gayretimizin önüne geçti.
Rakip gördüklerimizin başarmasını da kıskandık, içten içe başaramasın diye dualar ettik belki.
Bu kadar kirlenmiş, virüs bulaşmış, çürümüş, kokuşmuş kalplerimizle, dillerimizle, ellerimizle Ayasofya, Mescid-i Aksa hâmiliği yapamayız, yapamıyoruz.

Allah kirli kalplerimizle, el ve dillerimizle o kutsala dokunmamızı istemiyor belki.
Yahudi sapkın da olsa samimi olarak dini bir hassasiyetle Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak istiyor. Ve Rabbimiz dinleri bozuk olsa bile dindarlıkları sağlam olan, samimi olan insanlara fırsat veriyor..

Batılılar da hem Hristiyanlık adına hem de çok tanrılı, putperest Antik Yunan ve Roma  dinlerinin izlerini taşıdığı için o dinler adına samimi olarak Ayasofya’ya sahip çıkmak istiyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki Onlar da bizlerden daha samimiler ve Allah onların samimiyetlerini mükafatlandırıyor.

Ayasofya yine gündemde.
Öyle inanıyorum ki Rabbim o kutsal mekanı kendi adının anılacağı, beş vakit kelamının okunacağı, kullarının alınlarının secde edeceği bir mekan olmakla şereflendirecek.

Ayasofya şereflenecek.
Ya biz?
Fil hikayelerinden sizin hisseniz nedir, hisleriniz nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Himmetin elini bağlayan gaddar düşman; Havalecilik

Himmetin elini bağlayan gaddar düşman; HAVALECİLİK… “Sonra, acz ve nefsin itimatsızlığından neş’et eden ve “işi …

Kapat