Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / İki Sahâbînin İlme ve Âlime Bakışları / Prof. Dr. Mustafa Ağırman

İki Sahâbînin İlme ve Âlime Bakışları / Prof. Dr. Mustafa Ağırman

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
İki Sahâbînin İlme ve Âlime Bakışları

İslâm dîni, ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı ve cehâleti ortadan kaldırmayı hedefler. Kur’ân-ı Kerîm’in “oku” emri ile başlaması ve pek çok âyet-i kerîme ile onlarca hadîs-i şerîfte ilmin teşvik edilmesi özellikle İslâm’ın ilk asırlarında âdeta bir ilim ordusunun teşekkülüne vesile oldu. Müslümanlar, ilmi her şeyden önemli gördüler ve âlimleri toplumun önderleri kıldılar. Daha sonraki asırlarda, başta İslâmî ilimler olmak üzere birçok ilim dalı ve bilgi alanı geliştirdiler ve bunların ilk kurucuları ve geliştiricileri oldular. Onları bu çalışmalara teşvik eden başta inançları ve bu inancın kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet idi. Bakınız, bu iki kaynak, ilim hakkında ne buyuruyor:

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de bir âyeti kerîmede “(Ey Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer sûresi, 39/9) buyurarak ilmin üstünlüğüne vurgu yapar ve insanları ilme teşvik eder. Bir başka âyet-i kerîmede de: “Allah, içinizden îmân edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücâdele sûresi, 58/11) buyurarak îmân sahiplerine ve ilim sahiplerine verdiği değere işâret eder. Hz. Peygamber efendimiz de konu ile alakalı olarak birkaç hadîsi şerifinde şöyle buyurur:

“Allah, hakkında hayır dilediği kimseye din konusunda büyük bir anlayış verir.” (Buhârî, İlim 10; Müslim, İmâre 175)

“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allah’ın kendisine ihsan ettiği malı hak yolunda tüketen kimse ve birde Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse”.(Bûhârî, İlim–15; Müslim, Müsâfirîn 268)

“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim, Zikr 39)

“İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” ( Tirmizî, İlim 2)

“Bir kimse ilim elde etmek arzusu ile bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır, muhakkak melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kişinin üzerine kanatlarını gererler, göklerde ve yerlerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah’tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü ayın diğer yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler altın ve gümüşü mîras bırakmazlar, sadece ilmi mîras bırakırlar. O mîrası alan kimse, bol nasip ve kısmet almış olur.” (Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19)

Yüce dînimiz İslâm, ilim öğrenmek için, zaman, mekân, yaş kaydı koymamıştır. Beşikten mezara kadar erkek ve kadın herkese ilim öğrenmeyi farz kılmıştır. Yolculukta, savaş zamanlarında, ticâretle uğraşırken, misâfirlikte, hâsılı akla gelebilecek her yerde ilim tahsil etmeyi emretmiştir. İhtisas isteyen işlerde, bir takım bilgilerle mücehhez olduktan sonra işe başlamayı tavsiye etmiştir. Yüce dînimiz İslâm, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi ibâdet olarak kabul etmiştir. İbâdete gösterilen ihtimâmın ilim öğrenirken ve öğretilirken de gösterilmesini istemiş, âlimlerin kaleminden akan mürekkebin şehidlerin kanlarına bedel olduğunu; ilim tahsil ederken ölen bir kimse ile peygamberler arasında Allah katında bir derece fark bulunduğunu bildirmiştir. Maddî bir menfaat karşılığı ilim öğrenmeyi ayıplamış, ilim öğrenmenin ve öğretmenin hasbî olmasını istemiştir. İlim yolunda seyahati, merkezden taşraya âlim gönderilmesini, toplum içinde belirli bir zümrenin devamlı ilimle meşgul olmasını, sık sık âlimlerin bir araya gelerek meseleleri münâkaşa etmelerini, âlimlerin gereksiz sorularla yorulmamasını istemiştir. İslâm, Mücerred bilgiye değil, yaşanan bilgiye önem vermiştir. Âlimin, hayatında tatbîk ettiği bilgileri başkalarına tavsiye
edebileceğini söylemiştir. Şimdi, ilim konusunda, kendileri de âlim olan iki sahâbîye kulak verelim.

Bunlardan biri Hz. Ali (r.a.), diğeri de Hz. Muaz b. Cebel (r.a.) dir. Önce, Hz. Ali’yi dinliyoruz can kulağı ile: Küleyb b. Ziyad anlatıyor: “Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) elimden tutarak beni çöle doğru götürdü. Çölde bir yerde oturduk. Biraz dinlendikten sonra bana şunları söyledi: “Küleyb! Kalbler birer kabtır. En iyi kab da içindekini dışına sızdırmayandır. Sana söyleyeceklerimi iyi belle! İnsanlar üç gruptur. Birinci grup kudretli âlimlerdir. İkinci grup ilim öğrenerek kurtuluş yoluna gidenlerdir. Üçüncü grup ise kör kütük câhil kalabalıklardır. Bunlar rüzgâr nereden eserse oraya dönerler, ilim nûruyla aydınlanmamış kimselerdir. Sağlam bir dayanakları da yoktur. Küleyb! İlim maldan hayırlıdır, ilim seni korur, malı ise sen korursun. İlim, âmel edildikçe artar. Mal ise harcandıkça eksilir. Âlimi sevmek herkesin boynunun borcudur. İlim, âlime hayatında itibar kazandırır, ölümünden sonra da anılmasına vesile olur. Malın sağladığı îtibar malla birlikle kaybolur. Nice zenginler vardır ki hayatta iken ölürler. Âlimler ise dünya durdukça hayattadırlar. Kendileri göçüp gitseler bile, eserleri ve isimleri gönüllerde yaşar. Ah! Ah! -Eliyle göğsünü İşaret ederek- şuradaki ilmi kendilerine nakledebileceğim lâyık kimseleri bulabilsem!

Bulmasına buldum ama emin kimseler değiller. Onlar, dîni anlamaları için kendilerine verilen ilmi dünya menfaatine kullanıyorlar. Allah’ın hüccetlerini, kitabının aleyhine, nimetlerini de kullarının aleyhine kullanıyorlar. Bazıları da ehl-i Hakkın tavsiyelerine uymuyorlar. Hak ve hakikatin nasıl diriltileceğini de bilmiyorlar. Daha başlar başlamaz şüpheye düşüyorlar. Bu iki grupta da hayır yok, bir kısmı da yuları arzu ve iştihalarının eline teslim ediyorlar. Diğer bir kısmı da mal toplayıp biriktirmeye düşkünler.

Bunlar din dâvetçileri olamazlar. Mer’ada otlayan hayvanlara çok benzerler. Böylece âlimlerin ölümüyle ilim de ölür. Allah’ım böyle olmasın. Varlığını isbât eden delillerin, apaçık
âyetlerinin boş şeyler olduğu iddia edilmemesi için yeryüzü âlimsiz kalmasın. Bunların sayıları çok azdır. Ama Allah katındaki değerleri çok büyüktür. Yüce Allah, dînini bunlara müdâfaa ettirir. Bunlar da kendilerindeki emâneti lâyık olanlara devrederler. Bu şuuru onların gönüllerine yerleştirirler. Dünya zevk ve sefasına dalanların böbürlendikleri yerlerde, onlar mülayim davranırlar. Câhillerin iltifat etmedikleri ilmi dost kabul ederler. İlmin verdiği aşkla bedenleriyle dünyada yaşarlar, ruhları mana âlemindedir.

İşte yeryüzünde Allah’ın halifeleri ve İslâm’ın dâvetçileri bunlardır. Ahh! Keşke böylelerini görebilsem! Kendim ve senin için Allah’tan mağfiret dilerim.. İstersen kalkabilirsin.” (Kenzü’l-ummâl, V, 231)

Şimdi de Muaz b. Cebel’i dinliyoruz: “İlim öğrenin. Çünkü ilim Allah’a olan saygınızı artırır, ilim talep etmek ibâdettir. Beraber çalışmak zikirdir. Araştırma yapmak cihaddır.

Bilmeyenlere öğretmek sadakadır, ilmi lâyık olana vermek kişiyi Allah’a yaklaştırır. Çünkü ilim helâl ve haramın kıstaslarını verir. İlim, Cennet ehlinin gideceği yolda kandil, yalnızlıkta dost, gurbette arkadaş, tenhalarda yoldaş, sevinçli ve kederli günlerde kılavuz, düşmana karşı silâh ve dostlar katında da bir meziyettir. Allah milletleri ilimle yükseltir ve onları iyilikte, güzel şeylerde önder yapar. Diğer milletler ilim sahibi olan milletlerin izinden yürürler, onların hareketlerini taklit ederler, görüşlerine müracaat ederler. Melekler bile onlarla arkadaşlık yapmak isterler. Kanatlarıyla onları okşarlar. Yaş kuru ne varsa, hatta denizdeki balıklar, karadaki yırtıcı kuşlar ve hayvanlar dahi onlar için istiğfar ederler. Çünkü ilim cehâletten kararan kalpleri aydınlatır, Karanlık sebebi ile görmeyen gözlere kandil olur. Kul ilim sayesinde dünyada da âhirette de seçkin kimselerin ulaştıkları mertebelere en yüksek derecelere ulaşır. İlme kafa yormak, gündüzleri oruç tutmaya, ilmi müzakerelerde bulunmak da geceleri ihya etmeye denktir. İnsanlar ilim vasıtasıyla akrabalık bağlarını koparmazlar. Helâl ve haram ilim sayesinde birbirinden ayırt edilir. İlim, çalışanlara yol gösterir. Amel ilimden sonra gelir. Bahtiyar kimseler ilimden ilham alır. Bahtsızlar ise ondan mahrum olurlar.” (et-Terğîb, I, 58)

gençdoku

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar Şımardı / Vehbi KARA

Bu yazı önemli bir referandum öncesinde olduğumuz, orduda başörtüsü yasağı kalktığı ve El-Bab zaferi nedeniyle …

Kapat