Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / İki Şeriattan Biri: “Şeriat-ı Fıtriye” ve Ahkâmı

İki Şeriattan Biri: “Şeriat-ı Fıtriye” ve Ahkâmı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Tabiat Allah’ın san’atı ve şeriat-ı fıtriyesidir. Nevamis ise onun mes’eleleridir. Kuvva dahi, o mes’elelerinin hükümleridir.”
Bediüzzaman Said Nursi

Kainatta iki türlü şeriat vardır: Birisi Allah’ın kelam sıfatından gelen ve vahiy ve peygamberler vasıtası ile insanlığa gönderilen dinlerdir. Bu şeriatın asıl muhatabı insanlıktır. Bu şeriata uymak, yaşamak ve hayatları ile aksettirmek insanların görev ve vazifesidir. 

Diğer şeriat ise, Allah’ın irade ve kudret sıfatından gelen tekvini şeriattır. Yani kainata konulmuş bütün kanun(adetullah)lardır. Çekirdeğin bir sistem ile çatlayıp büyümesi, yıldızların hassas bir şekilde yörünge içinde hareket etmeleri, bütün canlıların hayat şartlarının ve rızıklarının mükemmelen tanzim ve tedbir edilmesi gibi işlerin hepsi, irade sıfatından gelen şeriatın meseleleri ve hükümleridir.

İşte, nasıl kelam sıfatından gelen dinin hükümlerine uymak  insanların ve cinlerin görev ve vazifesi  ise, irade sıfatından gelen fıtri ve tekvini şeriata da uymak yine bütün insanların ve cinlerin görev ve vazifesidir. Dine uymayanların ekserisi ahiret hayatında ceza çekerler, ama fıtri şeriata, yani kainatın tekvini yasalarına uymayanlar peşinen cezasını bu dünyada fakir ve zelil olarak çekerler. Bu mümin olsun kafir olsun fark etmez. Kainattaki adet ve kurallara uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları Allah’ın değişmez bir kanunudur.

Bir insan tekvinî şeriata tam riayet ederse, Allah onun geçimini ve yaşamını genişlendirir, ömrünü de uzun kılar. Mesela sigara ve uyuşturucu gibi zararlı maddeler ile hayatını zehir edenlerin hayatının kısa, sağlıklı ve iyi beslenenlerin hayatının uzun olması Allah’ın fıtri bir yasasıdır. Biz bu yasaya uyarsak uzun yaşamamız, uymaz isek kısa yaşamamız mukadderdir. Mesela Allah fıtratımızın diliyle bizlere diyor ki, falanca kulum sigara içmez ise seksen yıl, içerse elli yıl yaşar. O falanca bu fıtri kaideye riayet ederse kaderde muallak duran hükme mazhar olur.

İlaç ve sağlıkta geri olan ülkelerin ömür ortalaması az iken, ileri ülkelerin ömür ortalamalarının fazla olması bu ikinci şeriata uyup uymamak ile ilgilidir. Allah bu ikinci şeriatta mümin kafir ayrımı yapmıyor. Kim bu şeriata uyarsa mükafatını peşin alıyor, kim de uymaz ise cezasını peşinen görüyor. İslam ülkelerinin geri kalmasının en büyük sebebi bu şeriata yeterince uymamalarıdır. Gerçi birinci şeriata da tam uydukları söylenemez.

Her iki cihanda mesut ve bahtiyar olmanın yolu, her iki şeriata tam riayet etmekle mümkündür. Kafirler belki bu dünyada tekvini şeriata uymanın mükafatını görüyor olabilirler, lakin onlar da ahiret cihanında perişan olacaklalar, zira onlar da ilk şeriata riayet etmiyorlar.

Suç ile ceza arasında zaruri bir bağ vardır. Suçun işlenip cezanın tatbik edilmemesi Allah’ın bir çok isim ve sıfatına yakışmaz. Bu yüzden suç varsa ceza da var demektir. Ceza, ille de azap vermek demek değildir. Bazen af da bir cezadır. Yani önemli olan suçun muhakeme edilmesi ve bir neticeye bağlanmasıdır. Çocuğun fıtri şeriata muhalefet edip o orantıda ceza görmesi suç ve ceza dengesinin bir tezahürüdür.

***

İki Şeriat

Üçüncü nokta şudur: O Zat-ı Zülcelal’in iki vasf-ı kemalden iki şer’i tecelli, vasf-ı iradeden gelen meşietle takdirdir,

O da şer’-i tekvinî. Vasf-ı kelâmdan gelen şeriat-ı meşhure. Teşriî evamire karşı itaat, isyan

Nasıl olur. Öyle de tekvinî evamire itaat ve isyan olur. Birincisi galiba dâr-ı uhrada görür

Mücazatı, sevabı. İkincisi ağleba dâr-ı dünyada çeker, mükâfat ve ikabı. Mesela, nasıl sabrın mükâfatı zaferdir;

Atâletin mücazatı sefalet. Öyle de sa’yin sevabı olur servet. Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı bir maraz, panzehirin sevabı bir sıhhattir.

Bazen iki şeriat evamiri, bir şeyde beraber müctemidir. Her birine bir cihet… Demek tekvinî emre itaat ki bir haktır.

İtaat galip olur, o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâ ki galip olsa

Bir bâtıla ki olmuş o da vesile-i hak. Bi’l-vasıta bir hakkın bir bâtıla mağluptur. Fakat bizzat değildir.

Demek اَلْحَقُّ يَعْلُو bizzat demektir. Hem âkıbet muraddır, kayd-ı haysiyet maksuddur. (bkz.)

Rabbimizin kâinatta iki şekilde kanunları ve şeriatı vardır.

1. İrade sıfatının tecellisi olarak tekvinî kanunlardır ki, âdetullah, sünnetullah, şeriat-ı fıtriye diye adlandırılır. Tabiatperestler bu kanunlara tabiat adını vermişlerdir.

2. Kelam sıfatının tecellisi olarak teklifî kanunlardır ki, buna şeriat-ı garra denilir.

Bu iki tarz kanuna isyan ve itaat mümkündür. Kanuna isyan ve itaatin muhakkak bir ceza ve mükafatı olacaktır. Aksi halde o kanunun bir manası olmaz. Tekvinî kanunların mükafat ve cezası dünyada, teklifî kanunların mükafat ve cezası ahirette verilir.

Meselâ nasıl, sabrın mükâfâtı zaferdir. Atâletin (tembelliğin) mücâzâtı (cezası) sefâlet. Öyle de sa‘yin (çalışmanın) sevabı olur servet. Sebatta da galebedir mükâfât. Zehirin ikābı (cezası) bir maraz (hastalık), panzehirin sevabı bir sıhhattir. 

Bu misallerde olduğu gibi, tekvinî kanunlara riayet edenler mükafatını, etmeyenler cezasını bu dünyada görürler.

Bazen iki şerîat evâmiri, bir şeyde beraber müctemi‘dir, her birine bir cihet. 

Hem tekvinî  hem de teklifî emirler aynı şeyde olabilir. Mesela cihad teklifî bir emir olmakla beraber savaşa hazırlık yapmak, strateji planları … vs. tekvinî emirlerdir. İki emir de küffara karşı mücadelede mevcuttur. Aynı emirleri küffar için de caridir.

Demek tekvînî emre itâat ki bir haktır. İtâat gālib olur o emrin isyanına ki, bir tavr-ı bâtıldır. 

Batılın tavrı (yani Küffarın tavrı); tekvinî emre itaat etse (savaşa hazırlıklı olsa) teklifî emre isyan etse de (batıl yolda da olsa) galib gelir.

Bir bâtıla vesîle olmuş olursa bir hak, vaktâki gālib olsa bir bâtıla ki, olmuş o da vesîle-i hak. 

Hakkın tavrı (ehl-i imanın tavrı) ne zaman tekvinî emre riayet ederse (savaşa hazırlıklı olursa) batıla (küffara) galib gelir.

Bilvâsıta bir hakkın bir bâtıla mağlûbdur. Fakat bizzât değildir. Demek اَلْحَقُّ يَعْلُو bizzât demektir. Hem âkıbet muraddır. Kayd-ı haysiyet maksûddur.

Hakkın batıla mağlub olması tekvinî emre riayet etmediklerinden (vesilelere, vasıtalara, sebeplere müracaat etmediklerinden) dolayıdır. Çünkü tekvinî emre itaat ve isyanın mükafat cezası bu dünyada verilir. Teklifî emre itaat ve isyanına göre değildir. Hak ve batıl üzere olmasına göre değildir. Çünkü teklifî emre itaat ve isyanın ceza ve mükafat ahirette verilir. Ahirette ise hak; teklifî emre itaat ettiklerinden daima üstün gelecektir. batıl ise; teklifî emre isyan ettiklerinden mağlup olacaktır. Akıbet ehl-i hak galib gelmiş olacaktır. اَلْحَقُّ يَعْلُو dan maksat budur.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Karada ve denizde fesat

KUR'ÂN'IN tarif ettiği âlem, Yer ve Gökler Rabbinin rahmet eserleriyle bezenmiş, insanın tüm duyularıyla algılayabileceği …

Kapat