Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / İlim Geleneğimizde Öğretme ve Öğrenme Âdâbı Üzerine

İlim Geleneğimizde Öğretme ve Öğrenme Âdâbı Üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İLİM GELENEĞİMİZDE ÖĞRETME VE ÖĞRENME ÂDÂBI ÜZERİNE

Dr. Emine KESKİNER
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Geçmişten bugüne en çok tartışılan konulardan biri öğretmen-öğrenci ilişkisine yön veren dinamiklerin neler olması gerektiği, söz konusu ilişkinin keyfiyeti meselesidir. Öğretmene
verilen isim, biçilen roller değişikliğe uğrasa da bu konu önemini yitirmemiştir. Hemen herkesin yolu öğrenci olarak okula düşmekte ve öğretmenlerle geçirilen süre çoğalmaktadır. Bununla beraber meslekî unvan olarak öğretmen olmanın ötesine geçememiş bazı olumsuz örneklerden hareketle öğretmenliğin saygınlığını zedeleyici söylemlere rastlanma sıklığı artmakta, bu da öğretmen-öğrenci ilişkisine zarar vermektedir. Meseleye çoğunlukla öğrenci mağduriyeti açısından bakılmakta, zedelenen öğretmen imajının yol açtığı ve açacağı sorunlar göz ardı edilmektedir. Bu satırlardan öğretmenliğin saygın konumunu sürdürmesi için mağduriyetlere göz yumulması gerektiği gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Bu cümlelerle amacımız, öğretmenliğin mesleklerden herhangi bir meslek olmadığının vurgulanması ve değer temelli bir toplumun inşasında kilit bir rol üstlendiği bilinciyle öğretmen yetiştirme sisteminin gözden geçirilmesinin gerekliliğidir.

Öğretmenin çocuk ve gençlere değerlerin kazandırılmasındaki sorumluluğu diğer sorumluklarından daha önemlidir çünkü bir anlamda tüm sosyal ilişkilerin keyfiyetini belirlemektedir. Bir kişinin sahip
olmadığı bir şeyi başkasına vermesi mümkün olmadığına göre öğretmenin öğrencilere kazandırması gereken değerlerle öncelikle kendisinin muttasıf olması gerekir. Geçmişimizde müstakil olarak “ilim âdâbı” üzerine kaleme alınmış eserlerde bunun nasıl gerçekleşeceğine dair önemli tavsiyeler yer almaktadır. Biz de bu makalemizle, bu tavsiyeleri hatırlatmak suretiyle geçmiş birikimimizle ilgili bir farkındalık oluşturmayı amaçlamaktayız.

İlim âdâbına ilişkin bahse konu eserler incelendiğinde, geleneğimizde hoca talebe ilişkine yön veren esas değerin “saygı” olduğu görülmektedir. Söz konusu saygının asıl nesnesi ise ilimdir. Klasik İslâm eserleri ilmin önemini vurgulayan satır ve sayfalarla doludur. Örneğin XII. yüzyılda yaşamış Hanefî fıkıh âlimi Zernûcî’nin öğrenme âdâbı üzerine kaleme aldığı Talîmü’l-Müteallim fî Tarîki’t-Teallüm1 adlı eserin başlarında ilmin üstünlüğüne dair şu satırlar yer almaktadır: “İlmin şerefi hiç kimseye gizli değildir, çünkü ilim insanlığa mahsustur… Allah’ın insanı ilmi sebebiyle meleklere üstün tuttuğu ve bu sebeple Adem’e secde etmeyi emrettiği açıktır.”2 “İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir.” sözü İslâm toplumlarında hayat bulmuş, âlimlere/hocalara ilminden dolayı devleti idare edenler de dâhil herkes tarafından derin bir saygı duyulmuştur.

Hocalara duyulan saygının arka planına baktığımızda bu saygının kuru bilgiden kaynaklanmadığını, ilmin yüklediği sorumluluğun yerine getirilmesine bağlı olduğunu görmekteyiz. Bu sorumluluğun yerine getirilebilmesi öncelikle ilim yolculuğuna ne için çıkıldığına bağlıdır. İlme Allah rızası, ahiret yurdu, kendisinin ve diğer cahillerin cehaletini gidermek, dini ihya etmek, İslâm’ı baki kılmak için
niyetlenmek gerektiğini söyleyen Zernûcî, ilim talibinin dünyaya tama’ etmek suretiyle kendini küçük düşürmekten ve kibirlenmekten koruması gerektiğinin altını çizer.3
İslâm’ın ilk dönemlerinde hocanın öğretim işinde ücret alıp almayacağı meselesinin tartışma konusu olması bu bağlamda düşünülebilir. Burada bireysel olarak talebeden para alınmasının hocanın niyetini bulandırma ihtimalinin yanı sıra hocanın saygınlığının zedelenmesi gibi bir durumdan da endişelenildiği anlaşılmaktadır. Hocanın talebesinden hediye kabul etmesine de bu kapsamda sıcak bakılmamıştır. Hocanın Allah rızası dışında bir beklentisi olmaması gereğinin ilerleyen yıllarda da konuyla ilgili eserlerde vurgulanmaya devam ettiği görülmektedir. XVI. yüzyılda yaşamış Osmanlı âlimlerinden Taşköprizâde de ilk olarak öğretimin şöhret, gösteriş, dünyalık ve saygı beklemek gibi gayelerle yapılmaması gerektiğini vurgulamıştır.

Geleneğimizde hoca seçiminde dikkat edilecek kriterlere baktığımızda bilginin ve takvanın yani Allah’a karşı sorumluğunun bilincinde olmanın öne çıktığı görülür. “Kulları içinden Allah’a karşı ancak âlim olanlar derin saygı duyarlar.”4 ayeti mucibince bilginin hesap bilinciyle doğru orantılı olması gerekir. Bir hocanın kibirlenip insanları kendisinden uzaklaştırmamasında; sevgi, adalet, sabır, merhamet, affetme gibi hoca talebe ilişkisinin olmazsa olmazı değerlerle bezenmesinde hesap bilincinin önemi yadsınamaz. Tevazu Allah’a içtenlikli duyulan saygının doğal sonucu olup, Mâverdî’nin de ifade ettiği üzere hocada bulunması gereken özelliklerin başında gelir. Tevazu sevgi, kibir ise nefret sebebidir. Hocanın kalbini kazanmadığı biri üzerinde ciddi bir etki bırakması düşünülemez. Gazzâlî, söyledikleriyle davranışları tutarlı olmayan hocaların talebeleri üzerinde etkili olamayacağını söyler. Niyeti sahih olan hoca, söz ve davranışlarının birbiriyle çelişmemesi noktasında sürekli kendini hesaba çekmelidir. Bu
muhasebe de onu sevgi ve şefkat yoluyla talebelerini kötü huy ve alışkanlıklardan korumaya ve uzaklaştırmaya yöneltecektir.

İslâm geleneğindeki hoca talebe ilişkisine dair yanlış anlaşılan kavramlardan biri itaattir. Geçmişteki bir takım olumsuz örneklerden hareketle hoca talebe ilişkisinde körü körüne itaatin ilkesel olarak savunulduğunu iddia etmek doğru değildir. Körü körüne itaat İslâm’da hiçbir şekilde tasvip edilmez. Mâverdî hocaya körü körüne bağlanmanın doğru olmadığını söyler. Zernûcî de, “Hürmet itaatten daha hayırlıdır.” sözüne istinaden ilme ve ehline saygının gerçek sonucunun kalple tazimde bulunmak olduğunu ifade eder. Kalbin tazimde bulunabilmesi için hocanın o kalbi fethetmesi gerekmektedir. Bu fetih de ancak hocanın tavır ve davranışlarına ahlâkî esasların yön vermesiyle mümkün olur. İslâm âlimleri ilim taliplerinin öncelikle kalplerini kin, haset, zulüm, aldatma, kibir, gösteriş, kendini beğenme, gıybet, yalan, iftira vb. kötü istek ve yönelimlerden temizlemeleri gereğine vurgu yapmışlardır. Hoca insanlara karşı güler yüzlü olmak, selamı yaymak, ikramda bulunmayı sevmek, öfkesini yenmek, insanlara eziyet etmemek, öç almak amaçlı davranmamak, insaflı olmak, komşu ve akrabalara sevgi göstermek, talebelere yumuşak davranmak, yardım ve iyilik konusunda öncü olmak gibi ahlâkî davranışlar konusunda örnek olmalıdır.5 Böyle bir hocanın saygı görmemesi için bir neden olmadığı açıktır. O halde saygı görme hocanın ilim-davranış bütünlüğünün doğal sonucu olmaktadır.

Geleneğimizde talebenin hocaya saygı gereği yapması tavsiye edilen davranışlardan bazıları şunlardır:

Hocanın huzurunda edep ve saygıya riayet etmek, karşılaşıldığında selam vermek, hocaya huzurunda ya da
gıyabında ismiyle hitap etmemek, derse vaktinde gelmek, izin alarak soru sormak, önünden yürümemek, makamında oturmamak, yanında çok konuşmamak, yorgun göründüğünde bir şey sormamak, hocanın hata ve noksanını araştırmamak, hocanın dedikodusunu yapmamak, dedikodusunun yapılmasına mani olmaya çalışmak, hocaya saygıdan dolayı aile efradına da saygı göstermek vb.6 Bu tavsiyeler günümüzde bazı eğitimciler tarafından şekilci bir saygı anlayışı vb. gerekçelerle eleştirilse de öğretmen öğrenci ilişkisinin belirli ilke ve kurallar çerçevesinde kurulup yürütülmesi gerektiğini göstermesi açısından anlamlıdır.

Sonuç olarak ilişkilere yön veren değerler her dönemde anlamlı olmakla beraber günümüzde ciddi bir  zihniyet dönüşümü olduğu ortadadır. Tercihlerde niyet vurgusu kaybolmuş, hedeflerde maalesef maddî kaygılar ve beklentiler ön plana çıkmıştır. Şimdi ve burada olanın ötesine geçilememesi, sorun olarak akla ilk geçim sıkıntısının gelmesi öğretmenlik mesleğinin manevî doyumunun göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Öğretmenin değerini, vazifesinin önemini, ruhî mesuliyetinin pek ağır olduğunu öğretmenlere hatırlatma lüzumu duymanın üzüntüsünü yaşadığını ifade eden Nurettin Topçu hayalindeki okulu şöyle tasvir etmiştir: “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı
öğretsin.”7

Özlediğimiz hoca talebe ilişkisinin yeniden dirilmesi için öncelikle böyle bir ortam oluşturma bilincinin topluma hakim olması gerekmektedir.

Dipnotlar

1 Meşrutiyet’in ilanından sonra Osmanlı medreselerinde de okutulan bu eserin geçmişte yaşadığımız topraklarda adeta bir türkü gibi herkes tarafından bilindiği ifade edilmektedir. Bkz. Şakir Gözütok, İslam Medeniyetinde Eğitim Felsefesi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 243.
2 Keskiner, Emine, “Zernûcî’nin Tûsî’ye Eğitim Açısından Etkisinin İncelenmesi Talîmü’l-Müteallim fî Tarîki’t- Teallüm Âdâbu’l-Müteallimîn Örneği”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015, s. 95-116.
3 Keskiner, a.g.m.
4 Fâtır, 35/28.
5 Geniş bilgi için bkz. Bedruddin ibn Cemâa el-Kinânî, İslâmî Gelenekte Eğitim Ahlâkı Öğretmen ve Öğrenci Âdâbı, (çev. M. Şevki Aydın), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2015.
6 Geniş bilgi için M. Faruk Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci
Münasebetleri, İFAV, İstanbul, 1989.
7 Topçu, Nurettin, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2019, s. 47.

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bilim Adamları Karanlık Maddenin Haritasını Çıkardı

Tarihte bir ilk! Bilim insanları Karanlık Maddenin sırrını çözdü! (A.A.) Evrendeki toplam madde miktarının büyük …

Kapat