İlim Talebesi Olabilmek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Arif Emre Gündüz

“Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, abide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.” Hadis-i Şerif

İlim, Peygamber Mirasıdır

Kays b. Kesîr (ra) anlatıyor: Medine’den bir adam Dımaşk’ta (Şam) bulunan Ebu’d-Derdâ’nın (ra) yanına geldi. Ebu’d-Derdâ (ra) ona; “Kardeşim, seni buraya getiren nedir?” diye sordu. Adam; “Senin Resûlüllah’tan (asm) naklettiğini öğrendiğim bir hadis.” cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ (ra) dedi ki; “Resûlüllah’ı (asm) şöyle derken işittim: ‘Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, âbide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.’” (Tirmizî, İlim, 19)

Bu Hadis-i Şerif’te de belirtildiği üzere, ilim peygamberlerin mirasıdır. Ve ilme talip olan ve bu uğurda gayret sarf eden, dünyadaki en mühim işi yapmaktadır. Bu sebeple ilim için sarf edilen her şey değerlidir. Risâle-i Nûr Külliyâtı’ndan Yazı Mektubu’nda geçen şu Hadis-i Şerif de bu meseleye bir delil olmaktadır: “Mahşerde ulemâ-yı hakikatin sarf ettikleri mürekkeb, şehîdlerin kanıyla muvazene edilir, o kıymette olur.” Yani ilim tahsilinde sarf edilen mürekkep, Cenâb-ı Hakk’ın katında şehîdlerin kanıyla aynı kıymette olmaktadır. İlim tahsilinde sarf edilen her damla mürekkep, mahşer gününde sevap kefemizi çok ciddî manada dolduracaktır. Her gün binlerce günahla muhatap olduğumuz ahir zamanda, sevap kefemizi dolduracak böyle bir amele çok ihtiyacımız var.

İlim Öğrenenler Öncelikli

Resûlüllah (asm), günün birinde, mescitte iki gruba rastlamış ve “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri, diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a dua ediyor ve ondan bir şey istiyorlar. Allah onlara ister verir, isterse vermez. Diğerleri ise, dini anlamaya ve ilim öğrenmeye çalışıyorlar ve bilmeyene öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” dedikten sonra; “Şüphe yok ki, ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 32)

Peygamber Efendimizin (asm) dini anlamaya, ilim öğrenmeye ve bilmeyenlere öğretmeye çalışanların yanına oturması, ilim tahsilinin kıymetini anlamamız açısından önemlidir. Hatta öyle ki, dua ile Cenâb-ı Hak’tan bir şeyler talep etmekten dahi daha faziletli bir iştir. Duanın ehemmiyetini ve ne kadar makbul olduğunu bilen bizler, ondan daha üstün olan amelin ilim tahsili olduğunu öğrenmiş oluyoruz böylece. Bu iki hayırlı işten imkânı olanın ilim tahsilini tercih etmesi de tavsiye ediliyor bir manada. Tabi sadece ilim tahsili değil, aynı zamanda öğrendiklerini bilmeyenlere de öğretmek bu işin içine giriyor. Yoksa tahsil ettiğimiz ilim sadece bizde kalırsa, bu iş eksik olur. Bilmeyenlere öğretmek, hiçbir zaman geri planda olmamalı. Çünkü ilim tahsilinin en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Zaten ilim tahsilinde bir kaidedir ki, öğreten iki kere öğrenmiş olur.

İlim Talebelerinin Öldükten Sonra Da Sevap Defterleri Kapanmaz

“Eski talebeliğim zamanında mevsuk zatlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki: Ciddî, müştak, hâlis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman, berzahda aynı tahsil misali ve bir medrese-i maneviyede bulunuyor gibi, o âleme muvâfık bir vaziyet ihsan ediliyor diye, o zaman talebe-i ulûm içinde çok defa medar-ı bahs oluyordu. Şimdi bu vakitte, talebe-i ulûmun en hâlisleri Risâle-i Nur talebeleri olduğundan, elbette merhum Mehmed Zühtü, Asım ve Lütfü gibi zatların vazifeleri devam ediyor. Defter-i a’mâllerine hasenat yazmak için, manevî kalemleri inşallah işliyorlar. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyoruz ki, sizdeki fevkalâde gayret ve çalışmak matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bu defa gönderdiğiniz risaleler çok güzel, çok mükemmel, çok da lüzumlu.” (Kastamonu Lahikası, s. 327)

Bedîüzzaman Hazretlerinin Kastamonu Lahikasında bahsettiği bu husustan anlıyoruz ki; ilim tahsili ömür boyu devam ederse ve ilim tahsil eden kişi, tahsiline devam ettiği bir süreç içinde vefat ederse şehidler zümresine girme ihtimali var. Çünkü Üstâd Hazretlerinin ifade ettiği gibi, kabir âleminde de bu dünyada yaşadığı hayatın bir benzerini devam ettirmek, şehidlerin özelliklerindendir. İlim tahsiline devam eden, yani mürekkep sarf etmeye devam eden kişi, öldüğü zaman bu ihsana kavuşabilir. Aynı zamanda ilim talebelerinin öldükten sonra sevap kapıları da kapanmadığı için arkalarında bıraktıkları ilimdaşlarının kalemleri onların hesabına da çalışmaya devam etmektedir.

Risâle-i Nûr’dan İman-ı Tahkîkî İlmini Tahsil Etmek

“…Risâle-i Nur’un şakirdlerini talebe-i ulûm sınıfına dâhil edip Münker, Nekir suallerine Risâle-i Nur’la cevap verdiklerini merhum kahraman şehîd Hâfız Ali’nin vefatıyla keşfeden ve hayatta olanlarımızın da yine Risâle-i Nur’la cevab vermemizi rahmet-i İlâhiyeden dua ve niyaz eden…” (Asâ-yı Mûsâ, s. 82)

Bir çocuğun öğrenci olduğunu bize anlatan en önemli özelliği defterinin olmasıdır. Defteri ve kalemi olan, tahsil ettiği ilmi kalemiyle defterine yazar. Benim kitabım var, niye aynı şeyleri bir daha deftere yazıyorum; demez. Öğretmeni ne anlattıysa deftere geçirir. Çünkü öğrenmede en önemli metot yazarak çalışmadır. Aynen öyle de, iman-ı tahkiki ilmini tahsil eden birisi bu tahsil esnasında öğrendiklerini bir yandan yazmalıdır. Üstelik yazma işini mürekkeple yaparsa, Hadis’in müjdesine de nail olabilir. Açıklanan sebeplerle iman-ı tahkiki ilmini Risâle-i Nur’dan tahsil etmek isteyenlerin, talebe olmalarının birinci şartı, Risâle-i Nur’u mürekkeple yazmalarıdır. Ömür boyu devam edecek olan ve bu asırda en öncelikli ilim olan iman-ı tahkiki ilmini bu şekilde yazmak suretiyle devam ettirenler, ilim talebeliğinin şartlarını bihakkın yerine getirmiş olacaklardır inşaallah.

İrfan Mektebi Dergisi (Temmuz 2017)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Peygamberimizin İnsanların Hatalarını Düzeltme Üslûbu

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) insanların hatalarını düzeltmesi ve bu tür muameleleri tamamen ilâhî vahyin kontrolünde olduğu …

Kapat