بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
.
.
,
İlk Gecenin Hasenatı
Oruç arifesinde dışarı çıkıp Yatlimanı’ na uğrayıp hiç olmazsa ikindi / akşam namazını İskele Mescidi’ nden kılmak, hoca izinli olduğu için kıldırmak istiyordu.
Musallaat olan merdumgirizlik ve münzevilik yakasını bırakmadı ve bu vaziyete buğz etti.
İlk teravihe bu psikolojiyle gitti. Cemaat hayli kalabalıktı. Gençler, özellikle Kırgız gençler çoğunluktaydı.
Geçen sene teravihe devam eden 6.sınıf öğrencisi Arda da vardı.
Tam bir yıldır görüşememişti.Ayrıca anababalarıyla gelen ilk ve ortaokul öğrencileri gerçekten ümit vericiydi.
Arda ile tevafuk olarak yanyana kıldılar.
Namaz sonrası Ramazan’ nı tebrik etti. Anneannesi ile geliyorlardı.
Tam kapıdan çıktığında ‘sen öğrenci ben de öğretmenim’ dedi ve ilk teravih harçlığını sundu.
Gözlerine baktı gülümsüyordu. Demek ki memnun olmuştu.
Bugün ise Ramazan İktisat Şükür Risalesi’ nin sözlüklüsünü sundu.
Evvelki teravihten sonra geçen sene verdiği İngilizce ; Belief and Man kitapçığını okuduğunu söylemesi ümidini güçlendirmişti.
Evin yolun tuttuğunda iki genç adam ve bir ilkokul öğrencisine denk geldi, onların da Ramazan’ ını tebrik etti ve babasına “ben öğretmenim, müsade edersen gence, ufak bir teravih harçlığı vermek istiyorum” deyince babası gülümsedi ve önceden hazır ettiği hediyeyi çocuğa uzattı.
O da sevinç çığlığı attı sanki.
Bu hal pek mutluluk vericiydi..
Tam ana cadde üzerinden evine yönelmişti ki; namazda gördüğü 2 Kırgız sakallı genç yürüyorlardı.
Selam verdi ve “Allah kabul etsin Kırgız kardeşler” deyince onlar da coşkuyla mukabele ettiler kısaca tanışıp kucaklaştılar.
Onlara evinin kapısı gösterip çay teklifi yaptı, maalmemnuniye kabullendiler.
Eve çıkıp mutfaktaki masayı gösterdi ve onlar oturdu.
“Aç mısınız” dedi. Abdulhamid ” çay içelim yeter arkadaşlar bizi bekliyor yemek yiyeceğiz” dedi.
Diğerinin adı ise Abdussabır imiş. 3/4 arkadaşıyla Türkiye’ ye Davet görevi için gelmişler.
Cadde’ nin karşısındaki bir evde kalan ve ayağı kırılan arkadaşlarını ziyaret edip teravih kılmışlar.
Çay koyup sohbete yeniden başladılar.
Bu arada misafirlerin önüne dolapta ne varsa yığmaya başladı. Çay demlenirken yiyebilirsiniz diyerek.
Yoğurt keçiboynuzu- tahin karışımı, yoğurt peynir kırılmış ceviz çekirdekli kara üzüm portakal elma…
Kırgızlar iştahla atıştırırken bir yandan da onları lafa boğuyordu.
” Türklerin anavatanı kuzeyde Altay Dağları güneyde Tanrı Dağları olan Kırgızistan toprakları.
400 senede at sırtında devlet kura kura, vurarak ve vererek Anadolu’ ya girdik.
Bu arada ırkımız değişti; elmacık kemiğimiz düzleşti, ay yüz ve badem göz kısmen dönüştü ve gözlerimiz renklendi” dedi.
Abdulsabır tebliğ gurubunun temsilcisiymiş. Türkçesi zayıftı.
Abdulhamid ise; 9 aydır Antalya’ da ve demirci ustasıymış Türkçesi güzeldi.
Fergane Vadisi’ nin Kırgız topraklarında bir ilçedenmişler, adını şimdi hatırlayamadı.
Yemeğe tatlıdan başlayıp, yoğurtla iştahlandılar. Ne de olsa dünyaya adıyla Türkler hediye etmişti.
Bu arada NurTalebesi olduğunu/olmaya çalıştığını deyiverdi.
Onlar da Davetçiler miş. Her yıl belli dönem ve sürelerde dünyaya İslami davete çıkıyorlarmış.
Daha önceleri şimdi hoca olan Ali de Davetçi ve 2017den beri iletişim ve ilişkileri sürüyordu.
Telefonundaki Kırgız tanışları gösterdi onlara. O zaman ortalık daha samimileşti.
” Yemek yapıyor musunuz, neler yapıyorsunuz” diye sordu
“Pişiriyoruz makarna.. ” deyince hemen kalktı, dolapkilerden; çeşitli makarnalar, çay şeker paketleyip getirdi.
Yoğurt sevgileri belli olmuştu; ev çalması/ mayalaması yoğurdu bir kutuya koydu ve bir naylon çömlekte lahana turşusunu paketledi.
Büyük bardakla çaylarını içince kütüphane odasına geçtiler.
En üstte görülen Kırgız başlığı, Özbek Takkesi ve Kafkasa Kalpağı’ na mest olup ” ooo” çektiler.
Sonra Türkçe başta yabancı dilde; başta İngilizce Rusça, Kırgızca Ukraynca hediyelik Risale’ leri gösterdi.
Bu eserlerin Ruslarla Pasinler/ Köprüköy Savunma savaşlarında; dağlar bağlar ve zindanlarda, çookk zahmetle Osmanlı Türkçesi harflerle ve elyazısıyla yazılıp, 25 sene sonra matbaalarda basıldığını en ciddi ve inandırıcı şekilde özetledi.
Ve dünyada bu eserlerin aynı-benzerinin Hicaz Mısır’ da da olmadığının üstüne basarak vurguladı.
Abdulhamid’ in Türkçesi iyiydi ve Ramazan İktisat Şükür Risalesi’ ne yeter dedi.
Abdulsabır’ a dönüp “bu arkadaş korkak galiba” dedi.Sonra da tavzih etti.
Ve ” sana bunları okuman okutman ve ilçenizin camiine hediye etmen şartıyla hediye ediyorum, kabul ediyor musun” dedi. O da sevinçle tamam deyince; Türkçe Kırgızca birçok eseri naylon çantaya koyup eline tutuşturdu.
İkisinin de elleri boş değildi şimdi.
Telefon al/ veri yapıp arkadaşlarına selam söyleme sözüyle kucaklaştılar.
Bu arada küçük eseleri almaktan çekinen arkadaşın kafasında fedö korkusu olduğunu önceki tecrübelerden biliyordu, içi buruldu ve kırıldı…
*
Ayrıca Ramazan öncesi;
4 okul müdürüne müdür bir Nur Talebesi’yle Ramazan hediyesi olarak lügatlı Ramazan İktisat Şükür Risaleleri ve başta Arapça olarak yabancı dillerde hediye edilen Nurların, şu an okunuyor olabileceğini tahayyül ve tahattur etmesi ilk oruç gecesinin hasenat/ salihatını taçlandırır gibiydi…
https://youtu.be/ptr2GqTvpcg?
Hüseyin Çeşitcioğlu
- Öğretmen Ayşe Ateş - 1 Temmuz 2024
- İnsanlık Nereye? – 2 - 11 Haziran 2024
- İnsanlık Nereye? – 1 - 31 Mayıs 2024
- Bildiğimiz İnsanlık Tarihe Karışıyor! - 14 Mayıs 2024
- Şükür Elhamdülillah Lakin! - 7 Mayıs 2024
- Olmak Ya Da Olmamak Noktasında - 24 Nisan 2024
- Ümitveren Seyri Sefer… - 18 Nisan 2024
- Rusya’nın Türkiye Oyunu mu? - 27 Mart 2024
- İlk Gecenin Hasenatı - 15 Mart 2024
- Raşel ve Harun’un Durumu Ne Olacak? - 9 Mart 2024