Ana Sayfa / Yazarlar / İlk Ses

İlk Ses

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İLK SES

Kâinatın var oluşu büyük gürültülerle başladı belki de. Evrenin yaratılışında akıl sahiplerinin tahammül edemeyeceği olayların, inkılâpların olduğu muhakkak.
Kulaklar olsaydı dayanabilir miydi o seslere? Gören gözler bulunsaydı o büyük yaratılış karşısında ne yapardı? Akıllı canlılar, varlıklarını devam ettirebilirler miydi? Bilemiyoruz.
Âlemin inşasından söz ediyoruz. Dünyanın tavanı parıl parıl yıldızlarla, tabanı renk renk çiçeklerle süslendi. Sonra tohum topraklarla buluştu. Göklerden haber bekledi o nüve. Bu sessizliğe, damla damla cevap geldi. Yağmurun, yerin dudağına kondurduğu buseyi melekler alkışladı.

Kısacası bir Nâzım, bir manzume yazdı. Gökkuşağı, bu şiirin kafiyesi oluverdi.

Nakış nakış dokunan dünya sarayına, o seçkin misafir davet edildi. Her şey onun içindi. Güneş onun için, gece onun için… Ancak bu güzide konuk, iki sınıf halinde boy gösterdi. Bunlardan birisi “altın olma” sevdasında, diğeri “altın bulma” hülyasındaydı.

Hz. Adem ile Havva’nın mutluluk türküsü uzun sürmedi. Habil, kardeşi Kabil tarafından öldürüldü. Bu, toprağa düşen ilk insan kanıydı. Zalimle mazlumun mücadelesi başlamıştı. Artık Nemrutların, Şeddatların, gözyaşları üstüne kurdukları saltanatları boy gösterecektir.

İbrahim (as), Nemrut’un ateş’li imtihanını kazandı. Musa (as) Firavun’un zulüm selinde boğulmadı. Hz. İsa ve dostları karanlık bir çağın kandilleri oldular.

Yine yerküremiz kâbuslar görmeye başladı. Kum, alev alevdi. O, Taif’e elinde gül, dudağında saadet besteleriyle gitti. Taşlandı. Rabbinin tesellisi, Addas’ın elinde bir üzüm salkımı şeklinde zuhur etti.
Mekke, her çeşit baskının merkezi haline gelmişti. Ne gam! Veda Yokuşu’nun ardında kardeşliğin ülkesi, insanlığın “Medine”si, karanlıkların bir alternatifi vardır. Bundan böyle, karıncaya dahi, bile bile ayak basılmayacaktı.

Zira O’nun elindeki Mesaj’da “herkesin dini kendine” yazıyordu. Asırlar sonra insanlık, hürriyetle yeniden tanışıyordu.

Zaman aktı, çağlar değişti. Çok geceler, gündüzler gördü dünyamız. Zulüm yeniden hortladı. Azeri “gardaş” gam yüklüydü:
“Gitmeyi gözümden yaş,
Silirem ağlayı ağlayı!
Sorma meni nazlı gardaş,
Donirem ağlayı ağlayı!”

Bosnalı yavrunun ağıtları ciğerleri dağlıyordu:
“Ben bir Bosnalı savaş görmüş çocuğum,
Anasının gözünde hep yaş görmüş çocuğum!”
Babasının kucağında: “Babamı istiyorum! Babamı istiyorum!..” diye can veren küçük Filistinli kızın destanı bile yazılamadı. Kim bilir, bu satırlar adresine ulaşmadan nice yiğitler tarih olacak…

Milletimizin, tarih boyunca hep mazlumların yanında olduğunu bilmeyen yok. Bu hoşgörü medeniyeti köhne bir çağa hatime çekmişti. Adaletimizi gören ecnebiler: “Kardinal külâhı”na iltifat etmiyordu. Şimdi ise onların kapısında hak hukuk arar hale gelmemiz cidden düşündürücü.

Çizdiğimiz tablo gerçi karanlık. Ama gecelerin kararması sabahın yaklaşmasının işaretidir. Bazı nimetlerin gelmesi, kimi şartların tahakkukuna bağlıdır. Bize düşen görevler vardı. Dünyayı kurtarma hayalinden önce, kendi evimizin önünü temizlemeliydik. Nahoş hallerin meydana gelmesine sebebiyet verecek hatalar işlememeliydik.
Şimdi öze dönme vaktidir. Kendimizi hesaba çekmenin tam zamanıdır. Doğruları öyle güzel yaşamalıyız ki bağrımızdan güller, nergisler fışkırsın.
Dünyayı adaletle bezemek için gönderilen sevgili Peygamberimiz, âleme veda arefesinde bir reçete bıraktı: Veda Hutbesi. İnsanlık bu destanî nutka kulak verseydi, Filistinli küçük Muhammed’in anası ağlamayacaktı. Çeçen dağlarının beyaz örtüsü kızıla boyanmayacak, hatta Amerikalı anneler ve babalar gözyaşı dökmeyecekti.

İnsan hak ve hürriyetlerinin en aşağılarda seyrettiği şu günler de elbette mazi olacak. Çünkü NUR üflemekle sönmez. “Güneş balçıkla sıvanmaz.” Beşeriyet yepyeni bir huzur iklimine kavuşacak. Zira zaman düz bir çizgi izlemiyor ki kışın ardı yine kış olsun.

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İşlerimizde Başarılı Olmanın Sırrı

İŞLERİMİZDE BAŞARILI OLMANIN SIRRI  İnsan olarak fıtratımız her şeyin mükemmeline odaklanmıştır. İnsan bir şeyi yapacağı …

Kapat