Ana Sayfa / Yazarlar / İman Kurtarma Hizmeti / Vehbi KARA

İman Kurtarma Hizmeti / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kemiyet-keyfiyet denklemleri ne yazık ki çoğunlukla yanlış kurulur. Sebep sonuç ilişkilerine o kadar çok bağlanılır ki Cenab-ı Allah’ın kudreti, kayyum, hâkim isimleri ve tecellileri ihmal edilir. Sayıca az almak sonucunda mağlubiyeti peşinen kabul etmek gibi bir hataya düşülür.

İşte FETÖ örgütünün hali ortadadır. Sırf dünya için yaratılmış gibi her şeyi buna göre kurup planladılar. Allah’da onların planlarını başlarına geçirdi. Her yerde zelil ve perişan oldular. Zarara kendi rızası ile girenin lehinde bakılmaz. Bu nedenle Feto yalancısının yüzünden başı belaya girenlere acımamalıdır. Belki sevinmek dahi gerekebilir çünkü belki bu sayede Süfyaniyetin 4. Rüknü olduğunu bihakkın ispat eden Feto’yu tanımaya fırsat olduğu ve onun fitnesinden kurtulmaya vesile olduğu için şükretmek gerekir.

Her şey; sebeplerin gücü ile ve kendi kendine cereyan ediyor diye düşünen Feto kezzabı işte burada hata etti. Allah’ı unutup her an müminlerin imdadına yetişeceğini düşünemedi. ABD ve Siyonistlere tapınacak kadar bel bağladı ve işte sonucu ortada.

Allah, “Lâ taknetû min râhmetillah” (39/53) Allah’ın Rahmetinden Ümidinizi Kesmeyin!.. (Zümer Suresi, 53. Ayet) buyurarak her an her vakitte O’na dayanmamız gerektiğini ve asla ümidimizi kaybetmememizi emrediyor ve materyalist batı felsefesinin dayattığı bu tuzaktan kurtulmayı istiyor.

Her zaman için sayıca üstünlük kalitenin varlığını göstermez. Bazen kalite yani keyfiyet (quality) çok önem kazanır. Allah’ın takdiri sayıya göre değil keyfiyete ve kaliteye göredir. İnsanların çoğu dalalete düşmüş ve Allah’ı inkâr etmiş olsa dahi bu durum değişmez. Çünkü önemli olan o az sayıdaki kaliteli insanın bulunması ve Allah’a ibadet ve itaat etmesidir.

Bediüzzaman haksız yere hapse atılıp sürgüne gönderildiğinde dahi şunları söyler:  “Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imanîye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.”

İşte reklamın iyisi kötüsü olmaz. İster beğensin ister beğenmesin Risale-i Nur gibi çok kıymetli eserlerin varlığı ve imanı muhkemleştirip tahkim etmesi çok önemlidir. Ki bunu olumsuz biçimde göstermek isteyenler olsa dahi ilan etmek faydalıdır. Şimdi Feto fitnesi yüzünden kenara çekilip iman kurtarma hizmetinden geri kalanların kulağı çınlasın.

Bu konuda kendi hesabıma şöyle bir vazife almaya çalışıyor ve dikkatleri Risale-i Nur eserlerine çekmeye çalışıyorum. İktisat konusunda Risale-i Nur eserlerinden istifade ile bir doktora tezi hazırlayarak Bediüzzaman Said Nursi’nin büyüklüğünü ve asrımızın en değerli şahsiyetlerinden bir tanesi olduğunu ilan etmeye gayret sarf ediyorum. Yurt içi ve yurt dışı seminer/konferanslarda Bediüzzaman’ın dile getirdiği “Malikiyet ve Serbestiyet Devri’ni” anlatarak bu külliyatın sosyal hayatımıza kazandırdığı eşsiz bilgileri ve marifeti paylaşmak için yazıp çiziyorum.

Çünkü Risale-i Nur’a ihtiyacı olmayan kim vardır? Ona müştak olmayan veya olmayacak kimdir? Sırf şeytan-ı racîmden ve birkaç iflâh olmaz zındıktan başka?

O halde herkese Risale-i Nur’daki hazineleri ilân etmeliyiz ve daha çok çalışmalıyız. Tebliğ maksadıyla Ebu Cehil’in kapısını kaç defa çalmış bir Peygamberin (asm) ümmetine de ancak böylesi yakışır.

Kendisine işkence etmiş insanlara (Huneyn savaşlarının ardından) sırf gönülleri imana biraz daha ısınsın diye fazladan ganimet vermiş bir edebin takipçisi olan Bediüzzaman’a kulak verelim: “Hem bilirsiniz ki, hapiste size yazdığım gibi, benim idamıma hükmeden adamlar, beni işkenceli tâzip edenler, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben, onları helâl ediyorum”.

İşte siyasî ve sosyal fikirleri ne olursa olsun, duygu ve düşünceleri bazen gençlikten, bazen maddî problemlerden, bazen başka bir sebepten, ne derece tepetaklak olmuş olursa olsun,
ırkı, dili, hatta dini ne olursa olsun, herkese, ama hemen herkese Kur’ân nurlarını ulaştırmak vazifesi bizleri bekliyor.

Çünkü  “Dünya manevî bir buhran geçiriyor” diyen Bediüzzaman; “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor” diyor. “Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç varken” şevkimizi kırmadan, birbirimizi de kırmadan iman hizmeti yapılması gerekiyor.

Tahribatın büyüklüğünü anlatmaya gerek yoktur zira tam da orta yerinde yaşıyoruz zaten. O zaman tamircilerin sayısı ne kadar fazla olursa o kadar manevî tamirat yapmak kolaylaşacaktır.

Bediüzzaman tevekkül kaidesini çift yönlü bir kavram olarak sunmuştur. Hizmet boyutu ve ücret boyutu var. Hizmet boyutu her vakit çalışmayı, gayret etmeyi, Nurları neşretmeyi gerektirir. Ücret boyutu ise sonuca teslim olmaktır. Bazen çok çalıştığın halde muvaffakiyet nasip edilmez. O halde tembelliğin kucağına oturup vaz geçmek değil bilakis hakta şiddetli sebat etmek gerekir.

Asla unutulmaması gereken bir hatırada Bediüzzaman şöyle diyor: “Meselâ, kardeşlerimizden bir kısım zatlar, halkların Risale-i Nur’a iltihakları şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit, zayıfların kuvve-i mâneviyeleri kırılıyor, şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “Ve mâ ale’r-rasûli illa’l-belagû” (Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir. Nur Sûresi, 24:54.) olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş.”

Buradan anlaşılmalıdır ki kemiyeti, sayıca çokluğu asıl maksat yapmamak gerekir. Fakat başka birşey daha anlıyoruz ki; Efendimiz (asm) insanlar kendisini dinlemediğinde daha fazla gayret etmiştir.  Öyleyse insanlar dinlemediyse, anlatmanın başka yollarını bulmak gerekir. Görmediyse, göstermek için yeniden renklendirmeli, yeniden resmedilmelidir. Yoksa “Nasıl olsa kemiyetin sayısal çoğunluğun önemi yok, olmadı” deyip vazgeçmemelidir.

“Hadîs-i şerifte vardır ki: ‘Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.’ Aslında hepimiz başlangıçta o bir adam idik. Fakat birisi elimizden tutup imanımızın ziyadeleşmesine yardım etti. İşte bir kişi için imanı kazanması veya Risale-i Nurları tanıması ne kadar ebedî, ne kadar sınırsız fark oluşturuyor…

“…Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyevîyeyi her cihetle hayat-ı uhrevîyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek…”

Risale-i Nur hizmet-i imaniyesine sahip çıkmakla onu sınırlamak arasında gayet derin, ama ince bir çizgi vardır. Hidayet bizim değil, Allah lütfudur. Gayret ve sebat bize yakışandır. Küçük bir olaydan dolayı isyan edip karamsarlığa kapılmak inançlı bir insana yakışmaz. Feto cinayetler işledi diye iman hizmetinden geri durulmaz. FETÖ’nün fenalıklarını kırbaç bilerek daha fazla say ve gayret göstermeliyiz. İsterse bizi haksız yere hapse atıp işimizden gücümüzden alıkoysunlar. Bunun sonsuz bir hayat açısından ne önemi olabilir ki…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Diyanet’in Cemaatlere ve Ümmete Rehberlik Vazifesi / Abdullah HULUSİ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE BİD’AT VE TERÖR CEREYANLARI Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin eski eserlerinden “Sünuhat”ta …

Kapat