Ana Sayfa / Yazarlar / İmar Olası Hanede..

İmar Olası Hanede..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İmar Olası Hanede..

1994 yılında üniversite sıralarında tanıştık.
Adı gibi şen, şakrak, neşeli, candan..
Girdiği ortama renk katan, söze sohbete mührünü vuran, her ortamda varlığını hissettiren bir dostla; Şendoğan Şahin’le tanıştık, iki yıl aynı sınıfı, aynı ortamları paylaştık.

Aynı yollardan, aynı diyarlardan çıkıp gelmiştik.
O da benim gibi imam hatip mezunu ve aynı zamanda Kastamonulu idi..
Acı tatlı okul yılları bitti, hayat yolları bizi bu sefer aynı hizmet yolunda birleştirdi; 1996 yılında açılan din görevlisi sınavına birlikte girdik ve 1997 yılında birlikte göreve başladık..

Ben Araç ilçesine atandım, o kendi ilçesi olan Pınarbaşı’nda başladı göreve..
Cep telefonlarının henüz yaygınlaşmadığı yıllarda sabit hatlardan birbirimizi arar, uzun uzun dertleşir, sohbetler ederdik..

Araç ve Şenpazar ilçelerimizde 4-5 yıl görev yaptıktan sonra nasiboldu ben Kastamonu merkeze tayin oldum, Şendoğan kendi ilçesinde göreve, hizmete devam etti.

Sendikal faaliyetler, resmi görevler, hastahane, muayene yahut değişik vesilelerle Kastamonu’ya geldikçe buluşur, uzun uzun sohbet ederdik.
2011 yılında olsa gerek, Şendoğan kurum değiştirdi; Pınarbaşı Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği Müdürü oldu.
Okuduğu üniversitede aldığı eğitimin hakkını verebileceği, birikimlerini hayata geçirebileceği bir görev idi bu.
İmamken de bitip tükenmez projeler üreten Şendoğan, kurum değiştirince Pınarbaşı’nın kalkınması için projeler üretmeye, belki yıllardır ürettiği projeleri hayata geçirmek için canla başla çalışmaya başladı..
Acelesi vardı sanki..
Koşturuyordu adeta..
Kastamonu’nun en küçük, en uzak, hizmet ve yatırım alma konusunda oldukça geride kalmış, en mahrum ama potansiyeli çok yüksek bu ilçenin kalkınması, tanıtılması için kendini parçalıyordu..
Ilıca Şelalesi, Ilgarini Mağarası, Valla ve Horma Kanyonları’nın tanıtımı, turizme kazandırılması adına müthiş çalışmalar yapıyordu..
Kanyonu ziyaret edenleri hayran bırakan, tüylerini ürperten yürüyüş yolları onun projesiydi, onun gayretleriyle başlanmıştı diye hatırlıyorum..

Kastamonu’da buluştuğumuz zamanlar gitme diye, telefonla konuştuğumuzda bi gün gel, misafir ol, bu şekilde muhabbet hep yarım kalıyor, doya doya sohbet edelim diye ısrar ettiğimde “viran olası hanede evladü iyal var..” gitmem gerek beni mazur gör, derdi.

Ben de “yahu kardeşim şu sözü söyleme..
Sözü değiştir ihya olası hanede evladü iyal var de,
Ağızdan çıkan söz bazen dua olurmuş.
Evlerimiz, yuvalarımız viran değil, ihya olsun” derdim.
İtiraz etmez, haklısın derdi.
Ama dil alıştığını tekrar eder.
Şendoğan’ın dili de alıştığı o sözü tekrar ederdi sık sık..
Bak yine söyledim, bana yine kızacaksın diye şaka yollu özür de dilerdi bazen..

O da beni Pınarbaşı’na davet ederdi..
Biraz sitem biraz fırça yollu;
-“Yahu sen de bi kere gel.. Seni gezdireyim şu güzelim yerleri..
Biz burada neler yapıyoruz, neler yaşıyoruz..
Bir kere gel, evimizi gör, halimizi gör..”
Geleceğim diyordum her defasında.
İnşaallah geleceğim.
Ve hakikaten gitmek istiyordum.

2014 yılı Ramazan ayının ilk günleri hayatımda beni en çok sarsan haberlerden birini aldım.
Şendoğan Pınarbaşı Ilıca Şelalesi’nde boğularak vefat etmişti..

O güne kadar hiç bir ölüm haberinin beni o kadar sarstığını hatırlamıyorum.
Şendoğan yirmi yıllık arkadaşlığımız boyunca en az yirmi kere davet etmiş, ziyaretine gidememiştim.
Kısmette cenazesine gitmek varmış.
Kabri başında “geldim gardaşım” diyebilmiştim mahcubiyetle, yüreğim yanarak..

Ben geldim, sen gittin..
Sen gidince gelebildim.
Seni uğurlamak için gelebildim.
Ben sana kaç kere dedim; viran olası hane deme diye..
Sen gittin..
Bak işte bu gün hane viran..
Evladü iyal perişan..
Allah büyük..
Bu yangın geçer, bu acı küllenir, bu gözyaşı diner..
Keremi sonsuz Rabbim bu haneyi imar eder, ihya eder..
Seni kabrinde, evladü iyalini, ana babanı, ağabeylerini bu dünyada güldürür diye sessizce onunla dertlesirken Rabbime de dua ediyordum bu haneyi, bu mahzun gönülleri imar etsin, ihya etsin diye..

Bu duygu ve düşüncelerle bir günlük acı ziyaretin ardından Şendoğan’ı da, iyalini de Rabbimizin rahmetine, merhametine, keremine teslim edip döndük yurdumuza, yuvamıza, gündelik telaşlarımıza..

Şendoğan kardeşimden iki yeğen ve çok değerli iki ağabey miras ve emanet kalmıştı..
Çok sık olmasa da gönül haneme ağabey olarak yazdığım Muhammed abi ve Erdoğan abi ile abi kardeş ilişkimiz, irtibatımız hiç kesilmedi..
Onlar da beni kaybettikleri Şendoğan kardeşlerinin yerine koyup sevdiler, değer verdiler. Bundan hiç şüphem olmadı.

Muhammed ve Erdoğan ağabeyler de çok değerli din görevlisi iki ağabeyimizdi..
Görev yaptıkları, hizmet ettikleri Azdavay ve Pınarbaşı ilçelerinde çok sevilen, sayılan iki güzel, iki hayırlı, iki hamiyetli, iki haysiyetli insan..
İkisi de hakiki manada imam..
Yani sadece namazda değil her hayırlı işte ön safta, her hayırlı işte öncü, her hayır yolcusuna rehber ve yoldaş iki güzide ve iki güzel insan..

Ama seküler ahlak, modernizm denen illet dini ve dindarı camiye hapsetmek, imamı sadece namaz kılarken ön safta görmek isteyen, cami dışında imamın önde ve önder olmasına asla tahammül edemeyen insanlar ürettiği için özellikle Muhammed hocayı kıskanan, varlığından rahatsız olan, paranoyakça hislerle onun varlığını kendileri için tehdit ve tehlike gören birilerinin asılsız ithamlarla şikayetler ettiklerini duyuyorduk.
Kamu sisteminde her şikayet dikkate alınır, incelenir, soruşturulur..
Muhammed hocamız bu soruşturmalardan ceza almıyor, alnının akıyla çıkıyordu. Ama şikayetler sıklaşıp rutine bağlanınca suçlu olduğu için değil, huzurla hizmet edebilsin diye amirleri görev yeri değişikliği kararı verince süreçten yorulan Muhammed ağabeyin emekliliğini talep ettiğini öğrenmiştik üzülerek..

Kendisi de çok üzülmüştü mutlaka.
Bazı insanlar susarak konuşurlar.
Muhammed abi de hüznünü, ızdırabını susarak haykırıyordu ama bu haykırışları duyacak, anlayacak kimsenin olacağını da ummuyordu sanki.

Sosyal medya hesabından 10 Mart 2023’te paylaştığı şu söz son derece manidardı;
“Garibin hikayesini dinlemek için yine bir garip kulağı gerek der Hz.Mevlana..
Zira hayata aynı açıdan değil aynı acıdan bakanlar anlaşabilir..”

Muhammed abi nasıl bir acı yaşıyordu?
Yaşadığı acı ruhunda ne tür tesirler icra ediyordu, ne kadar yoruyor, ne kadar yıpratıyordu?
Soramadık, bilemedik, anlayamadık.
Garip kulağımız yoktu besbelli..

Dokuz yıl önce Şendoğan kardeşimden
aldığımız acı haberin benzerini ne yazık ki dün Muhammed abi’den aldık;
Muhammed ağabeyimiz de dünya sürgününü tamamlamış, dertlerini, hüzünlerini, acılarını yüklenip Rabbine ve kardeşine kavuşma yoluna düşmüştü..

Dokuz yıl sonra bu gün Muhammed abiyi Şendoğan kardeşimin ayak ucuna yatırdık, Rahmeti Rahmana teslim ettik..

Dokuz yıl sonra Şendoğan kardeşimi bir kez daha ziyaret etmek kısmet oldu..
Ama ne yazık ki yine cenaze, yine ölüm, yine firkat, yine hüzün, yine hasret..

Rabbimden geride bıraktıkları eşlerine, çocuklarına, ana-babalarına, dostlarına ecirler, sabırlar, hayırlı uzun ömürler diliyorum..

Yolculuk devam ediyor.
Yolumuzun ve yolculuğumuzun sonunu Cennette birleştirsin, bizleri hiç ayrılığın, hüznün olmadığı cennetinde de buluştursun..

Dokuz yıllık ayrılıktan sonra iki kardeş berzahta buluştular..

Rabbim ruhlarını şad, kabirlerini nur, mekanlarını Cennet, makamlarını âli, hata, kusur ve günahlarını af ve mağfiret eylesin..

Orhan SALCI 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Er-Rahman

ER RAHMAN İnsan, ALLAH’IN SÜBUTÎ SIFATLARINA, insanlık istidatların da ‘HİLKAT’ itibariyle AYİNEDİR;   Bunu şöyle …

Kapat