Ana Sayfa / Yazarlar / İnadına mı? / Oğuz CANDARLI

İnadına mı? / Oğuz CANDARLI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Çogu insanın dertlendiği, dert yandığı hususlardan biri de “kavram kargaşası” meselesidir.
Birbirine çok benzer zannedilen pek çok hâl ve o halleri tarif eden kelime ve kavramlar bilerek ya da bilmeyerek karıştırılır.

Bu kargaşadan nasibini alan hâl, kelime ve kavramlardan biri de; inat ve kararlılık kavramları ve halleridir.

Kararlı biriyle, inatçı biri dısardan bakınca birbirleriyle benzer görünür. Lakin aralarında doğu ile batı arası kadar mesafe vardır aslında.
İnat; Arapça kökenli, dilimize tamamen yerleşmiş bir kelime.
Dikbaşlılık, hak, hakikat ve doğru olanı bilirken kabul etmeyip baş çekip direnme gibi anlamlara geliyor.
Kıskançlığından, kibrinden, hasedinden ve nefretinden dolayı, başkasının elinden ve dilinden gelen iyi, güzel fikirleri, davetleri kabul etmemek, reddetmek, diye tarif edilebilir.
İnat kavramının içeriğinde neler var, diye rekrar bakarsak;
Kibir var, haset var, kıskançlık var, nefret var, cahillik var..

Ne yok?
Hak yok, hakikat arayışı yok, adalet yok, hürmet-saygı yok, ilim-irfan yok.. iyi kötü, doğru yanlış diye bir ayrım ve dert yok..
İnadına Fener, Cimbom, Kartal.. İyi de oynasa, kötü de oynasa, hak etse de etmese de inadına..

Kararlılık ise, inandığı doğru ve güzelden caydırmak isteyen kim ve ne olursa olsun iyi, güzel ve doğru olduğunu bildiği yoldan caymamaktır.

İnatta menfaat, kararlılıkta çile olur çoğunca.. İnatçı, şahsı ya da ait olduğu, aidiyet hissettigi grup ve kurumlar adına hissettiği kibri, egoyu tatmin etmek ister. Zarar görse bile, bu kibrin tatmini, onlar için müthiş bir kazanım, doyum olarak kabul edilebilir.

Kararlılıkta ise bir iç huzur, vicdan huzuru, manevi bir doygunluk, olgunluk, kemal hissi öne çıkar.
Maddi olarak zarar çekse bile -ki çoğu zaman bu zararı çeker- iyinin, doğrunun, bilgi ve erdemin yanında, tarafında olduğunu bilmenin iç huzuru, çektiği bütün sıkıntıları etkisiz kılacak kadar büyüktür, kıymetlidir.
Bu açıdan da aslında inatçı ve kararlı birbirine benzer..
Biri egosunu, kibrini, kinini tatmininden dolayı bir ic kazanım;
diğeri aklının, yüreğinin, vicdanının tatmininden kaynaklanan bir kazanım elde ederler, bunu hedeflerler.

Hayatın içinde, düşe kalka ilerleyen, yol ve yön arayan, kıvamını arayan bir insandaki kararlılık arayışına; ateşe atılırken bile kararından dönmeyen Hz.İbrahim, bıçağın altına yatarken Şeytana itibar etmeyen Hz. İsmail gibi insanlığın güneşi hükmündeki insanlar, nebiler..

“Amca! Bir elime Ayı, bir elime Güneşi verseler, ben yolumdan dönmem” diyen Efendimiz s.a.v  zirve birer örnektirler.

Kınayanın kınamasından, tehditlerden yılmadan, menfaat teklifleri karşısında eğilmeden hak yoldan, inandığı doğrudan vaz geçmemek, sarsılmamak..

Hz. Bilali Habeşî, Hz Sümeyye, Bedir Şehitleri, Çanakkale kahramanları, İmamı Azam, İmamı Ebu Yusuf, Bediüzzaman gibi İslam kahramanlarının durumu, 15 Temmuz kahramanlarının durumu ve sayılamayacak kadar çok örnek, kararlılık kavramının içini dolduran şahıslar, olaylar ve ahlaklardır.

Ebu Cehil’in; “biliyorum ki O (s.a.v.) peygamberdir.
Lakin niçin ben değil de O?” sözüyle ifade ettigi hâl,
Yahudi ve Hıristiyanların, Efendimizin geleceğini bildikleri, hatta “kendi oğulları gibi tanıdıkları halde”, sırf kendi içlerinden, kendi soylarından, ırklarından, kendi toplumsal statülerinden değil, diye Efendimizin peygamberligini kabul etmemeleri de inat kavramını anlatan, içerigini ifade eden hadiseler olarak anlatılması gereken ibretlik olaylardandır..

Hz.Nuh’un oğlu ve karısının hâli, Nuh deyip peygamber demeyenlerin hali, inat kavramının hanesine yazılacak ibretlik acı hadiseler arasında sayılmayı hak eder elbette.

İnat da bir kararlılıktır aslında.
Kibirde, şerde, yalanda, kıskançlıkta, yanlışta, sapkınlıkta vb kararlılıktır, ayak diremektir.

Ve yazık ki her çirkin şey gibi dışı süslüdür çoğu zaman, albenilidir, argümanları çoktur, demagojisi çoktur, lafazanı çoktur..

Şeytanın argümanı yok muydu?
Firavun’un, Nemrud’un küfürlerini, küfürde inatlarını haklı çıkartmak icin ortaya attıkları algı oyunları, demagojileri, demagogları, lafları ve lafazanları yok muydu?
Hz. Musa’nın (as.) asası, mucize olarak, sihirbazların bütün sihir aletlerini yuttuğu zaman o mucizeye şahit olanlar teslim mi oldular, derhal imana mı geldiler?

Mekke müşrikleri, Peygamberimiz’e (s.a.v) Şakkı Kamer mucizesi verildiğinde, “Ebu Talibin yetiminin sihri göğe de ulaştı” diyerek, kendilerince zekice, vurucu, yıpratıcı sloganik sözlerle kendilerini,  taraftarlarını küfürde zinde tutup, Efendimizi ve ashabını can evlerinden vurmayı hedeflediler.
Sözleri adeta sihirliydi, etkiliydi.

İslamın ilk yıllarında, “Ya Muhammed!
Etrafındaki fakir, fukara miskinleri dağıt. Onlarla biz bir miyiz? Onlar varsa biz yokuz” diyerek de inatlarına meşruiyet ve masumiyet kazandırmayı denediler.
Mekke’nin efendileri, şereflileri, zenginleri, asilzadeleri, kölelerle nasıl bir olurdu ki?
O günkü sosyal hayatta soyluluk- kölelik hukuk ve algısını bilmeyenin bu sözün sihrini anlaması mümkün değildir.

İslam ve insanlık tarihinde ne kadar fitne çıkmışsa, öncesinde ve sonrasında evvelâ demagogları, lafazanları, bu günkü anlamda yazar-çizerleri ortaya çıkmış, kendi vahşetlerini süsleyen, iyiye, güzele, hak ve hakikate cagıranları ise adeta yerin dibine sokmuşlar.

Bu gün de böyle, yarın da böyle olacak.
Bütün sapık ideolojiler, terör örgütleri önce kalem ve kelamlarıyla saldırır, yaralar ve öldürür..
Neyi öldürür?
Önce hakkı, sonra haklıyı..
İyiliği ve iyiyi.
Güzelliği ve güzeli..

Cahiliye asabiyet fikrini yaymak için İslam ve ümmet kardesliğini öldürür..
Dinsizliği, masonluğu, yaymak için âlimi öldürür, ilmi öldürür, kültürel bağları, millet şuurunu, aidiyet kültürünü, kökünü, kökenini öldürür.

Yeryüzünde fitne çıkartmak icin sulhu öldürür, sulh ve selamete calışanı öldürür.
Sultan Abdülhamid örneği gibi.

Menderes, Özal gibi vatan millet âşıkları, önce iftira, yalan ve algı silahlarıyla öldürülür, yerlerine despotizm, vesayet ve mandacılık kurulsun, yaşatılsın diye..
Aslında millet öldürülür, milletin tüm iyi niyetleri, hayalleri öldürülür.
Önce kalem ve kelamla öldürülür. Algı oyunlarıyla, yalan ve hilelerle öldürülür..

Ve bu katiller kendilerini, barışsever, hümanist, aydın, düşünce ve fikir isçisi, aydınlık yolun yolcuları, özgür, vicdanı hür gibi çok süslü, şatafatlı ambalajlara sarıp sunarlar millete..

İnanmayan, kanmayan olursa da “aptal” satılmış, cahil, makarnacı, bulgurcu, çoban, cahil, aydınlanamamış boş kafa… gibi yaftalarla, hakaretlerle öldürür, öldürmek isterler..
Yazık ki bütün bu inat ve inatçılık bile bile yapılır.

Yeryüzünde bütün inatçılar, inatlarını ve yanlışlarını bilir aslında.
İsrail devleti haksızlığını bilir, dünyayı yönetme sevdasında olanlar, yeryüzünü fitne ateşlerine salanlar, Esad, Pkk, Daeş vb kirli işlerin peşinde koşanların elebaşlarının hepsi haksız olduklarını, yalan ve hile ile iş yaptıklarını bilirler..
Fetö bilir mesela..
Ama inadına yapar, menfaati icin yapar, kini için yapar, kibri için, enaniyeti için, hasedi için yapar bütün ihanetlerini..

İnat her şeyiyle zehirdir ve bu zehiri taşıyanlar, akrep gibi zehirlemeden duramazlar.

Safi niyetlerle kananlar olmaz mı?
Elbette olur. Niyetlerinin ne olduğunu elbette en iyi Rabbimiz bilir ve kıyamet günü hesaba çekerken niyetine ve ameline göre hesapları görülür.
Zarar verdikleriyle helalleşmeleri nasıl olur kim bilir?
Verdikleri zarar, şahısları aşar, umumîleşirse, hak sahipleri hak istediğinde nasıl hesaplaşılır?

15 Temmuza alet olanlar, mağdur olan koskoca bir milletle nasıl hesaplaşır?
Çanakkale Savaşında, kandırılıp İngilizlerin  safında savaşan Hintli müslüman askerlerin, parçalanmış, perişan olmuş ve yüz yıldır belini doğrultamayan koskoca bir devlet ve ümmetle hesaplaşmaları, helalleşmeleri nasıl olur?

Osmanlı’ya ihanet eden, çöküşünde dahli olan icerdeki ve dışardaki hainler, ahirette bu ümmetle mesela Suriye’deki mazlumlarla nasıl hesaplaşırlar nasıl helalleşirler?

Tarihin bize gösterdiği bunca fitneyi bilen, gören, okuyan, yazan aklı başında insanlarımız, aynı fitnelere alet olmaktan, taraf olmaktan korkmazlar mı?
Düşmüşse bir ihanet çamuruna, oradan çıkmamakta inat edebilir mi Allah aşkına?
Bilmek, anlamak zor.

Hayat herşeyi ve her anı ile büyük bir imtihan. Bütün bu fitnelere, oyunlara, oyunculara, silahlara ve silahşörlere rağmen, günün sonunda kim kazanır, Rabbim bilir.

Koskoca, anlı şanlı sultanlardan, ordulardan, devletlerden, kavimlerden geriye çoğu acı ibretlik hikayeler kaldı.

Nuh as tufandan, Yusuf as kuyudan, Musa as denizden, Firavundan,  İbrahim as ateşten, İsmail as bıçaktan, Yunus as deniz ve balığın karnından kurtuldu ve onların nuru insanlığı aydınlatmaya devam ediyor ve edecek inşaallah..
İnadına hayatın akışına direnmek, direneni yok eder, helâk eder.
İnadına gitmeyin n’olur.

Bu millet inatçılardan çok çekti. Hep beraber çok cektik..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bu bitkilerle hafızamızı yenilemek mümkün

HAFIZANIZI TAMAMEN YENİLİYOR! Zihin yorgunluğu, kısa süreli hafıza kaybı ya da hatırlama güçlüklerini tedavi etmek …

Kapat