Ana Sayfa / Yazarlar / İnşa Vetiresi / Mehmet Nuri Bingöl

İnşa Vetiresi / Mehmet Nuri Bingöl

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri BİNGÖL

mneminler5@mynet.com

İNŞA VETİRESİ

Şüphe ve yeis yol kesici azgın harami; her türlü şahsiyetin elini soğutan hem de… Ve en, en acısı ‘derinden ve saman altından’ süzülen endişelerin elini kuvvetlendiren!

Bilinir; o da iyice… Peşin fikir ve kimbilir hangi ‘lümme’lerin iteklemesiyle orta yere sürülen kuruntu ve zann, hangi ‘kendini insan bilen insan’a yakışır? Öylesi bir hadiseye zemin hazırlamak da bir ‘nefs hilesi’dir.

Öyle ya; ‘tantanasını bozan’ sivrisineklerin nicelerine tebelleş olup da onları “ızrar’ etmesi sevimli bir hal olamaz. Ya onların yuvalanma vasatı bataklıklar birer tenezzüh yeri mi sayılmalı peki?

Birincilerin kabahatı, o batağın yerli yerinde durup ona buna tafra atması yanında ne ki! “İfrat tefriti netice verdiğinden daha muzır” hikmeti ne aşikâr…

Ümit ve yeis… Açığın en açığından, koyunun en koyusuna her anımızın ‘kıymetlendirilme nispetince’ değişik çehreler gösteren hadise, kişiden kişiye, gönülden gönle ve himmetin cücelik ve yüceliğine göre insana kaydırak oynatabilir pekala. Ama hangisinin yol açıcı olduğu da aşikâr.

Şevk verir ‘fıtratı müteheyyic’ insanlara; ona ne şüphe… ‘Meselenin künhüne vakıf’ kimseler üzerindeki te’sirini tartışmak bile abestir. Öylesi bir ‘matiyye’ sırtına veya kamçısına her daim muhtacız. Nicelerine yol vermemeyi dileyen sürü sepet yokuş ancak onunla aşılır, nihai hedefe erdirici istikamet geçidi üstüne dikilmiş ‘suret-i haktan görünen’ kahredici kaya kütlelerinin çevresinden dolanarak pek güzel ve yerinde bir müsbet tavırla sıyrılır, yol çatlarına mayın benzeri ve ayak kaydırıcı tortuları, birer Ferhat sabrıyla teker meker devirir…

“Vur kazmayı dağa Ferhat,

Çoğu gitti, azı kaldı.

Kişne kırat, kişne kırat,

Çoğu gitti azı kaldı”

diyerek çilesini sayhalaştıran Şair-i Azam’ın anlattığı gibi olanları sadece tek bağ durdurabilir, ‘tevakkuf’ ettirebilir; ayaklarına ‘yeis’ çamurunun yapış yapış ‘sıvaştığı’ malum bataklık tebelleş olmasın bir; devrilip gittiğinin resmidir.

“Kuşku nere, yeis nere?” demeyin! Biri diğerinin neticesi, öbürüyse diğerinin mebdei… Herkes diğerinden çekinirse ‘yokuştan düze’ nasıl çıkar bu millet, bu kültür, bu “hizmet” grupları?

***

Dilimiz şerha şerha çatlak; yanılmaya teşneyiz. Haklı çıkmaktan bıktık artık, ama “kendilerini dinde mütaasıp” bilenler, bir türlü “muhakeme-i akliye” deryasında kulaç atamadı. Bis size demedik mi “Allah öyle bir gün verir ki size kendiniz çalıp kendiniz oynamaktan başka yol bulamazsınız.” Diye… İşte “ adım ayarlayıcı” sandığınız “patron” dalda sallanan ayva misali “kepir”e düşeceği günü bekliyor!

Kelime ve sözlerimiz dudaklarımızı geçemiyor; kasdî bir gayretle hürriyetini sınırlayan, bizzat kendimiz, kör nefsimiz… İşin hakikatı, demek zorunda olacaklarımızın bu ‘dar’ul-imtihan’da uyanmasından çekiniyoruz biraz da. Herhangi bir maslahat gözetme sütresine yumulma niyetini taşıyamayız bile…

Hangi tür hamasî nutuklarla hislerimiz okşanırsa okşansın, bunların hiçbirinin ‘hal-i âlem’de denmiş büyük ama çarpıcı gerçeği tersyüz etmeye ne mecali, ne de dermanı var.

Cemiyeti panikletmek, yepyeni ‘kurtarıcılar’ aratmaya sevketmek, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi niyetlerin varlığını sanmak, sadece bize has değil elbet. ‘Görünen köye kılavuz’ istemenin fuzuliliğinden beter bir hale düşmeyelim. Bu panikletmeye biz de yol açıyorsak eğer ,” intikam paşa, mösyö geveze, taklit hazretleri….’nden ibaret bir cemiyet”e payanda olma talihsizliğine düşmüyor muyuz?

Dikkatlerden kaçmadığı ne de belli; tam bir siyasi—veya politik—çalışma, belki de göz boyama ameliyesi… Siyasetin bir tarifi de idareyi, şu veya bu şekilde ele geçirmek ve sonrasında da onu devam ettirmek değil midir? İster ekseriyeti yanına çekerek, onlardaki infiale hazır hisleri okşayarak; ister sağ gösterip sol vurmak nevinden dalaverelerle piyasada tutunmayı sağlama alarak, ister zor veya cebir kullanarak türlü mevkilere sahip çıkma şeklinde olsun; her türlü başa güreşme faaliyetinin adı siyasettir, bugünkü deyimiyle politika. Adını ne koyarsanız koyun, lobi ile ve ‘zalim propaganda’ ile bir dost çevresinin başına oynamak dahi, o tabirin şümulüne girmez mi?

Değişen şartlar ile işaretini veren ‘bin yıldan beri teraküm etmiş’ köhneliklerin silinip yeniden inşâ olma vaktinin çattığını bildiren hadiseler bile, değil bizlere, herkese bu hakikatı iyice anlatmış olmalıdır: kafalara dank ettirmelidir.

Önasya’nın anahtar vazifesi ile ayağa kalkıp atağa geçebileceğinin hesabını yapabilen dostlar olduğu gibi, hem dış, hem de iç mihraklar ile avaneleri, daha önceleri siyasi partilerin hepsine ve bağlı yan kuruluşlarına öylesine güveniyorlardı ki… Gözlerinde ha kendileri, ha onlar; farketmezdi.

Milletin onları da fersah fersah geçtiğini anlar anlamaz, güvendikleri dağların aklar bağladığını farkeder etmez, bir acayip derde düştü beylerimiz. Milletin ta kendisi olan fikirleri, ‘kabil- i iltiyam olmayan’ yaralarla berelenmesinden beter görme gibi bir tenakuzlu hal içine dalıverdiler. O batağın çamurlarını bir de ‘misk ü anber’ bilerek yüzlerine bir sıvayışları var ki! Peki elini yüzünü kirli olsa bile devamlı ‘ tathir’ etmesi, temizlemesi gerekenlere ne oluyor; ‘âlet-i lâ-ya’kıl’ olmak herhalde böyle bir haldir. Ya biz de “alet-i laya’kıl” hal-i pür melaline düşmüşsek?

Marifet, durup kaldıkları yerde uysal koyun misali ona buna çamur sıçratmak değil, gün geçtikçe daha bir genişleyip ‘tevessü’ eden bataklığı ortadan kaldırmak. Onu kimseye ‘misk ü anber’ gibi göstermeye kalkmadan hem de…

‘Zarar-dide’ olmaya susuz kalacak kadar bön değildir bu millet; en azından biz öyle sanıyor, öyle temenni ediyoruz; ortak kaderimizin bütün yönleriyle elbet.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Bahtiyar Kullar / Hatice BAŞKAN

Kapı çalınıyor Gecenin yarısı… Kim olabilir? Hz. Ali r.a. ile Hz. Fatıma r.a.’yı bu geç …

Kapat