“İNSAN ACELECİ OLARAK YARATILMIŞTIR.”
Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.” (Enbiya,37)
Hz. Peygamber (ﷺ) putların ilâh olamayacağını,
dolayısıyla kimseye fayda
veya zarar veremeyeceğini söylediği
ve puta tapanları kınadığı için
müşrikler onunla karşılaştıklarında
“İlâhlarınızı diline dolayan bu mu?” diyerek
onu küçümseyip kendisiyle alay ederlerdi;
hatta Allah’ın birlik vasfı ve Rahmân ismiyle anılmasına,
O(ﷻ)’nun gönderdiği kitabın zikredilmesine tahammül edemezlerdi.
Bu âyetlerde onların bu küstahça tutumu kınayıcı bir üslûpla dile getirilmekte;
daha sonra âhiret inancı ve sorgulamasıyla ilgili aynı alaycı
ve inkârcı yaklaşımları özetlenerek beklemedikleri o günün,
hak ettikleri o cezanın mutlaka gerçekleşeceğine dikkat çekilmektedir.
“Hayât-ı dünyeviyeye kasden
ve bizzat teveccüh edip bağlanan kâfirin ikābının imhâlinde
-cezâsının te’hîr edilmesinde-
ve bil‘akis terakkıyât-ı maddiyede
muvaffakıyetindeki hikmet nedir bilir misin?..
Evet o kâfir, kendi terkîbiyle ve san‘atıyla
Cenâb-ı Hakk’ca nev‘-i beşere takdîr edilen ni‘metlerin tezâhürüne
-ortaya çıkmasına- şuûru olmaksızın hizmet ediyor.
Ve güzel masnûât-ı İlâhiyenin mehâsinini –güzelliklerini- bilâ-şuûr –şuûrsuzca- tanzîm ediyor. (Mesnevî-i Nûriye)
Allah’ın varlık ve kudretinden gafil olan imansız kişi;
İlim adı altında hayvanat, nebatat veya cemadat alemini insanlara tanıtıp ilan ediyor.
Tabi bunu yaparken Allah için değil, kendi cüzi menfaat veya nefis hesabına şan şöhret,
kısaca dünyalık bir karşılık için yapıyor.
Ama sonuçta o eser ve sanatları da ilan etmiş oluyor.
“Şu muhakkak ki cennete ancak Müslümân nefis girer.
Ve muhakkak ki
Allah bu İslâm Dîni’ni (dilerse)
elbette fâcir kişi ile de te’yîd edip kuvvetlendirir.” (Buharî, Cihad, 182; Müslim, İman, 178)
“Ve
kuvveden fiile -mukadder iken meydana- çıkartmakla,
garâbet-i san‘at-ı İlâhiyeye
-hayranlık uyandıran sanaatı-
nazarları celb ediyor.
Ne yazık ki farkında değildir.
Demek o kâfir, saat gibi,
yaptığı amelden haberi yok.
Amma vakitleri bildiren saat gibi,
O kâfirin nev‘-i beşere pek büyük bir hizmeti vardır.
Bu sırra binâendir ki, kâfir dünyada mükâfâtını görür.” (Mesnevî-i Nûriye)
Allah, kafirlerin bu hizmetine karşılık olarak
dünya nimetlerini onlara musahhar ettiği gibi,
küfürlerinin cezasını da peşin olarak vermeyip ahirete saklıyor.
Dünyada galip olup mükafat görmeleri bu hizmetlerinin karşılığıdır.
- Hayranlıkla Dinlediler ve İtaat Ettiler!.. - 18 Eylül 2024
- ‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ - 14 Eylül 2024
- Eğer Allah Dileseydi Ne (biz) Şirk Koşardık, Ne de Atalarımız!..” - 11 Eylül 2024
- “Canımı Müslüman Olarak Al ve Beni Sâlih Kimseler Arasına Kat !” - 10 Eylül 2024
- Şehadette Niçin Hem Abduhu Hem Rasûluhü Diyoruz? - 2 Eylül 2024
- İttihad-ı İslâm’ı Israrla Önemsememek… - 30 Ağustos 2024
- Allah’ın Lûtfu ve Rahmetiyle, Ferahlasınlar… - 27 Ağustos 2024
- Sırf Allah ve Resûlü, Fazlından Kendilerini Zengin Etti Diye İntikam Almaya Kalktılar - 18 Ağustos 2024
- “Kader Bizi Böyle Bağlamış…” - 9 Ağustos 2024
- “Bir de Takvâ Elbisesi ki…” - 3 Ağustos 2024