KUR’ÂN; … İNSANİYET-İ KÜBRÂ OLAN İSLÂMİYETİN MÂ VE ZİYASI
-Nasıl anlamalıyız?
Cümleyi bir öncesinden alırsak, mana daha iyi anlaşılır,
“ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi
ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyâsı,..” (25. Söz)
Madem insan topraktan yaratılmıştır. Toprağında birinci derecede ihtiyacı su ve ışığadır.
O halde toprağın tohumu yeşertmesi için nasıl suyun ve ışığın terbiyesine ihtiyacı varsa,
“bütün terakkiyât-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mahiyet-i insaniyenin bütün esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması,”(12.mektup) için;
İnsanın bir tohum istidadında Dünya toprağına atılması,
insanlık istidadlarının, Mü’minlik vasıflarını semere veren,
bir velayet makamına yükseltecek, kabiliyetlere inkişaf etmesi,
nefis terbiyesi ve ruhun tekamülü ile sağlanabilir!..
Bu da Manevi âlemimizin Güneşi olan Mürşidimiz
Kur’an’ Kerim’in ve Furkan-ı Hakim’in
nurani irşadıyle elde edilebilir.
“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız,” (Sözler) hükmünce; “Kalbinde hayat bulunan bir insan,
kâinata, âleme bakarken, idrâkinden âciz,
bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır!..”
(Mesnevi-i Nuriye)
“Rabb’inin yüce adını tesbih et!..
(O’nun(ﷻ) ‘SÜBHANALLAH’ diyerek eksikliklerden münezzeh olduğunu an ve tesbih et!..)” (el-A’lâ 87/1).
“Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp,
istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra
ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ
ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu,
tesbih ile, SÜBHANALLAH ile ilân etsin.” (9. Söz)
“İşte bu gibi hayret ve dehşet-engiz vaziyetleri,
ancak ‘SÜBHANALLAH’ cümlesinden
nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner!…”
(Mesnevi-i Nuriye)
Demek ‘SÜBHANALLAH’ tesbih-i mübarekesi öyle aydınlık bir nurani iksirdir ki;
Ondan kaynayan,
İlahi ikram ve ihsanlara ait nurani tecelliler;
zihinlerin, fikirlerin, akılların, hasılı idrake ait bütün hasselerin ma ve gıdası olup,
bu tesbihe muhabbetle müdavim olan mü’minin,
hayranlıkla feraset ve basiret nurlarını ikmal ve idrak ettiriyor!..
Demek yine; Fikirleri tefekkür,
akılları hikmet değerine ulaştırıp,
kalpleri dahi muhabbet nurlarıyle aydınlatıyor!..
İnsanın dünyaya gönderilmesinin esası;
“mahiyet-i insaniyenin bütün esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması,” (12. Mektup)
Demiştik,
Bu manayı örneklemek gerekirse;
“namazın manası, cenab-ı hakk’ı tesbih ve ta’zim ve şükürdür!..” (9. Söz)
“Yani,
Cenab-ı Hakkın bütün esmalarında görülen;
İsm-i CELÂL’ine karşı kavlen ve fiilen “Sübhanallah”
deyip takdis etmek” BİLKUVVE”dir.
Bunu ‘BİLFİİL’ vaziyetine getiren namazdaki “MÜDÂVEMET”dir.
Hem İsm-i KEMÂLine karşı, lafzan ve amelen “ALLAHU EKBER”
deyip ta’zim etmek ” “BİLKUVVE”dir.
Bunu ‘BİLFİİL’ vaziyetine getiren namazdaki “TÂDİL-İ ERKÂN”dır.
Hem İsm-i CEMÂL’ine karşı,
kalben, lisanen ve bedenen “ELHAMDÜLİLLAH”
deyip şükretmek “BİLKUVVE”dir.
Bunu ‘BİLFİİL’ vaziyetine getiren namazdaki “MUHAFAZA”dır.
(9.Söz, 29. Mektup, İşaratü’l-İ’caz)
Bilkuvve, demekle; tohum misali istidadların, bilfiil denilen meyvedar ağaç haline gelmesi,
Yani; insanın İsimlere mazhariyet kazanması ve suhud mertebesiyle tekamüle yükselmesi…
Ve dahi Kur’an’a dair tesbih ve zikirler, nefisleri tezkiye ediyor;
“Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları (sübhanallah) İsm-i Kuddûs’a bakar;
öyle de,
bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister!…
Haşiye- (Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.)
Nezafetin bu kudsî intisabındandır ki,
“Temizlik îmândandır.”(Müslim, Tahâret)
hadisi, nezafeti imanın nurundan saymış ve
“Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve temiz olanları sever.” (Bakara, 222)
âyeti dahi, tahareti muhabbet-i İlâhiyenin bir medarı göstermiş!..” (30. Lem’a)
İşte itikadi ve edebi hayatımızın ma ve ziyası olan Kur’an-ı Hakim’in,
sayısız hikmetlere medar tesbih ve zikirlerin bu nevi hakikatine binaen;
Ebu Hureyre (ra.)’ın anlattığına göre, Efendimiz (ﷺ), şöyle buyurmuştur:
“Kim her namazın peşinden
33 defa –Sübhanallah der- Allah’ı tesbih eder,
33 defa –Elhamdülillah der- Allah’a hamd eder,
ve 33 defa da -Allah’ü Ekber der- Allah’ı tekbir eder,
100’ü tamamlamak için de
“Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh,
lehülmülkü ve lehülhamd ve huve ala külli şeyin kadîr” derse,
hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır!..”
(Müslim)
- Hayranlıkla Dinlediler ve İtaat Ettiler!.. - 18 Eylül 2024
- ‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ - 14 Eylül 2024
- Eğer Allah Dileseydi Ne (biz) Şirk Koşardık, Ne de Atalarımız!..” - 11 Eylül 2024
- “Canımı Müslüman Olarak Al ve Beni Sâlih Kimseler Arasına Kat !” - 10 Eylül 2024
- Şehadette Niçin Hem Abduhu Hem Rasûluhü Diyoruz? - 2 Eylül 2024
- İttihad-ı İslâm’ı Israrla Önemsememek… - 30 Ağustos 2024
- Allah’ın Lûtfu ve Rahmetiyle, Ferahlasınlar… - 27 Ağustos 2024
- Sırf Allah ve Resûlü, Fazlından Kendilerini Zengin Etti Diye İntikam Almaya Kalktılar - 18 Ağustos 2024
- “Kader Bizi Böyle Bağlamış…” - 9 Ağustos 2024
- “Bir de Takvâ Elbisesi ki…” - 3 Ağustos 2024