İş Ahlâkı ile İlgili Deyimler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İŞ AHLÂKININ, GENEL OLARAK AHLÂKIN TEMEL İLKELERİNDEN BAĞIMSIZ OLMADIĞI DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE, AHLÂKLI VE FAZİLETLİ BİR TOPLUMSAL HAYAT İÇİN HEM İŞVERENLERİN HEM DE İŞ GÖRENLERİN SORUMLULUK BİLİNCİNİ MUHAFAZA ETMELERİ BÜYÜK ÖNEM ARZETMEKTEDİR.

Yazar: Davut ÖZGÜL*
İmam-Hatip

İŞ AHLÂKI İLE İLGİLİ DEYİMLER

Bir veya birden fazla kelimenin deyim olarak kullanılması için kuşkusuz belli bir süreç, yaşanmış olaylar, insanların bu olaylardan çıkardığı tecrübeler vb. unsurlara ihtiyaç vardır. Bu açıdan bakıldığında bir kelimenin veya birden fazla kelimenin deyim olarak kullanılması, kültür tarihimiz açısından da büyük bir önem arzetmektedir.

Deyimler aynı zamanda sözü kelâma tahvil eden, kelâmın insanlar arası iletişimindeki gücünü gösteren müessir ifade biçimleridir.

Bu yazıda, iş hayatında ahlâkî erdemlere sahip olmanın toplumsal hafızamızda bazı deyimlerle nasıl kristalleştiğini ortaya koymak istiyoruz.

“Alın teri dökmek”

Bu deyim, iş ahlâkı bahsinde hemen hepimizin aklına gelen bir deyimdir. Deyim, işveren ile iş göreni kapsar mahiyette olup, yaptırılan ve yapılan işin hakkını vermek, zahmetli de olsa işi hakkı ile yerine getirmek mânasında kullanılır. Bunu en güzel şekilde açıklayan hiç kuşkusuz Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz” hadis-i şerifidir. Bu hadiste, özellikle iş ile emek üretenlere, üretilen iş ile emeğin karşılığını hakkaniyet ölçülerine riayetle vermesi işverene emredilmektedir.

“Ekmek Kapısı”

Bu deyim, geçimini çalışarak temin eden kişinin, çalıştığı yeri aziz bilmesi, hainlik etmemesi, ekmeğini helâl yoldan temin etmesi için kullanılır.

“İşi ayağa düşürmek”

Yapılması gereken bir işin, ehil olmayan kişiler tarafından yapılması sonucunda ortaya çıkan olumsuzlukları ifade etmek kullanılan bir deyimdir. Bu deyim, “İşin ehline verilmesi” prensibini ve buna dair hadisi2 hatırlatması bakımından mânidardır.

“Nalıncı Keseri”

Nalın, çoğunlukla sedef işlemelerle süslenen, tek parça tahtadan yapılmış (uzun ömürlü olması açısından abanoz ağacı tercih edilir) üst kısımları deri kayış, sim kumaş işleme gibi farklı malzemelerden olan bir tür ayakkabıdır. Nalın yapımı ince işçilik ve titizlik isteyen bir iş olduğundan usta, keserin ağzı kendisine dönük olarak çalışır. Malzemenin küçük, tek parça ve değerli olması, keseri bu şekilde kullanmayı gerektirir. Yapılan işte âdil davranmayıp, kendi menfaatini karşıdakine nispetle hep öne çıkaran kişi için bu deyim kullanılmıştır. Bu deyimden ilham alan insanımız “testere gibi olmak” deyimini de kullanmaktadır. Testere her iki tarafa, sağa ve sola eşit şekilde hareket ettirilerek amaca ulaştığı için bu deyim üretilmiştir. Yine halk arasında, daha çok dinin ticarete alet edilmesine bir tepki ifadesi olarak kullanılan; “Rabbenâ
hep bana” deyişini de burada zikretmek gerekiyor. Bu deyim(ler)le, işverenler ile iş görenler de dahil olmak üzere bir işin taraflarının,elde edilen hasılatı eşit olmasa da, âdil ve hakkaniyete uygun paylaşmaları gerektiği anlatılmaktadır.

“Pabucu dama atılmak!”

Bu deyim Lonca tabir edilen Osmanlı esnaf teşkilatının anlamlı ve ibretli bir uygulaması olarak gündelik hayatımızda kullanılır hale gelmiştir. Ayakkabıcı esnafından pabuç alan bir kimse, aldığı pabucu beğenmeyerek geri getirdiğinde, Lonca teşkilatında; “Esnaf Şeyhi, Kâhya, Yiğitbaşı…” şeklinde adlandırılan bilirkişi kurulu iade edilen pabucu inceler, şayet pabuç müşterinin iddia ettiği kusurlu vasıfları taşıyorsa, müşteriye parası iade edilir, kusurlu pabuç da o esnafın dükkânının çatısının görünecek bir yerine atılırdı. Böylece çarşıya gelen müşteriler, hangi esnafın iş ahlâkına riayet etmediğini, işinin ehli olmadığını anlamış olurdu. Böyle bir uygulama, kusurlu mal üreten esnaf için önemli bir yaptırım oluşturması yanında, müşteriyi/tüketiciyi de koruma amacı taşıyordu.

“Tüyü bitmemiş yetim hakkı”

Bu deyim, ‘kul hakkı’ dediğimiz haklar ile genellikle ‘kamu hakları’ için kullanılır. Kur’ân-ı Mübîn’in “Erginlik çağına, rüştüne ulaşıncaya kadar, yetimin malına dokunmayın”3 uyarısı da dikkate alındığında, tasarrufu elimizde olan başkalarına ait hakların korunmasında uymamız gereken bir ahlâkî erdemden bahsedilmektedir. Deyim, ‘kamu’ tabir ettiğimiz devlet mallarında halkın her kesiminin hakkı bulunduğu halde, ‘kamu hizmeti’ yapmakla görevli ve sorumlu olan sınırlı sayıdaki insanın, toplumun bütün kesimlerine ait olan bu hakları, meşru olmayan yollara saparak kendi şahsî menfaatleri için kullanmamalarını ifade etmektedir. Bu mallarda özellikle henüz çocuk yaşta olan, anne babası ölmüş yetimlerin haklarının bulunduğu vurgusuyla da olayın ciddiyetine dikkat çekilmiştir. Ayrıca deyim sadece ‘kamu alanı’ için değil, özel işletmelerde, işletme sahibinin akrabalık bağı ile vasîsi ve vârisi olduğu yetimlere haksızlıkta bulunulmasını önlemek amacıyla da kullanılmaktadır.

“Züyûf Para – Kalp Akçe – Kırkık Akçe – Kırpık Akçe”

Osmanlı para sistemi içerisinde kullanılan deyimlerdendir. ‘Kırpık akçe’ altın ve gümüş paranın kenarlarından
kırparak halkı aldatan insanlar4 için de kullanılan deyimlerdendir. Eski kuyumcu el tartıları dikkate alındığında, paranın çapını belirleyen çentiklerin olması, bu kırpmayı önlemek ve doğru olan çapı tayin etmek içindir. Bu deyimi, ‘kalpazanlık’ olarak nitelendirilen sahte para basma işlemi için de kullanmak mümkündür.

İş ahlâkının, genel olarak ahlâkın temel ilkelerinden bağımsız olmadığı düşünüldüğünde, ahlâklı ve faziletli bir toplumsal hayat için hem işverenlerin hem de iş görenlerin sorumluluk bilincini muhafaza etmeleri büyük
önem arz etmektedir. Yukarıda birkaç örneğini göstermeye çalıştığımız deyimler bizim kültürümüzde ticaret ve iş ahlâkı ilkelerine verilen önemin özlü ifadeleri olup bu deyimler geçmişimizin bize miras bıraktığı çok değerli bir ahlâk kültürünü dile getirir. Bize düşen bir sorumluluk da sonraki nesillerimize yeni ve daha güzel deyimler miras bırakmaktır.

Dipnotlar
1. İbn-i Mâce, Ruhun (er-Rehin)-4 İstanbul 1981.
2. Buhari, İlm 2, Rikâk 35.
3. İsra Suresi 17/34.
4. Ruhi Özcan, “Osmanlı Devletinde XVII. Yüzyılda Yapılan Sikke Tashihleri” Türkiyat Araştırmaları Dergisi Sayı 17, Selçuk Üniversitesi Konya 2005, s. 237-266.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Asâ-yı Musa’dan İkinci Kısım, Beşinci Hüccet-i İmaniye

Beşinci Hüccet-i İmaniye İsm-i a’zamın altı nurundan üçüncü nuruna işaret eden Üçüncü Nükte اُدْعُ اِلٰى …

Kapat