Eseri için “roman tadında bir siyer” ismini vermiş saygıdeğer yazar. Eser altı baskı yapmış tam 205 bin adet. Kitap biçimsel olarak estetik bir tasarımla ortaya konmuş, gerek kapak ve eserin renkleri kitabın üzerindeki yazılar ilk bakışta bir cazibenin sizi aldığını gösteriyor. Kitap 2015’te e yayın hayatında görülmüş. Romanımız şimdiye kadar can sıkıcı huzur bozucu temalar etrafında dolaştı, bir nevi isimsiz resimsiz başkaldırı gibi. Zaten İskender Pala oldu bitti yeni bir dünya keşfetme mantığı ile hareket ediyor. Romanın angaje bir söylemle öteden beri boy göstemesine mukabil kitap, hür bir toplumun tercihi olmakla angajelikten kurtulmuş.
Sayın İskender Pala “kitabın yazılış sebebi” dediği bir sahifelik dramatik tabloda, yaşlı bir ninenin Yusuf’u almak için eğirdiği iple geldiğini, muhafız ise onun bunu alamayacağını, çünkü bu kadar varlıklı taliplinin içinde bu ip ile onu almak imkansız olacağını söyler. İhtiyar, alamayacağını bilir, ama maksadı onu almak isteyenlerin içinde bulunmak olduğunu ve onu seyretmek için buraya geldiğini belirtir, muhafız ilişmez, ihtiyar umduğuna kavuşmuş, seyirci olmayı kazanmıştır. Bu ciğersuz vaka ile başlayan roman bu tesirin havasıyla büyük bir okuma hissi uyandırır muhakkak okuyucuda.
İskender Pala bakış açısı olarak Point of wiev farklı anlatım yolları kullanmış, mesela Arapların bâtıl bir geleneği olarak kız çocuklarının diri diri gömülmesini, ailede anne tarafından korunmaya çalışılan ama babanın kör bir batıl telakkiye bağlılığı yüzünden küçük kızın çektiği dayanılmaz ruhsal handikapları onun iç dialogları ile verir. “Kaçamak bakışların gizli tartışmaların, büyük kavgaların konusu tam da sizin hayatınızdır ve yapılacak iş götürülüp kumlara gömülmek . Geceleri yatağa girdiğinizde gözlerinize asla uyku girmez bu yüzden. Yorganın altında hiç göz kırpmadan çadırı bölen perdeye bakar, ipinin çekilivereceği anı bekleyerek zihninizden geçen korkunç ölüm şekillerini düşünürsünüz. Bir çocuk değilsinizdir artık, yalnızca onlar sizi çocuk sanır. Başınıza geleceğini tahmin ettiğiniz ölüm şekillerini bilmediğinizi düşünürler.”35
İskender Pala genellikle kahramanlarına anlattırır eserini, zaman zaman da anlatımlar arasında kooordinayon için bir üst anlatıcı kullanır. Kusay, Peygamberimizin soyundan kök bir kişiydi, onun tutumları diğer babalardan farklıydı; “Mahzum’un kızını kumlara gömerek kardeşleri arasında şerefini artıracağını ve Kusay gibi topraktan ev yaptırıp seçkinler sırasına gireceğini düşünüyor olmalıydı. İhtiraslı birisiydi fakat onda adalet eksikti. Kusay gibi olması ilerde onun yerini alması zordu. Kusay, Kureyş’in zalimliklerine son vermek gerektiğini, suçu işleyen kim olursa olsun hatta kendi obasından bile olsa cezayı hak ettiğini söyleyebiliyordu. O insanlara insanca muameleden yanaydı. İçimden “Mekke’de herkes Kusay gibi düşünse” dediğim sırada küçük kız çocuğununun sesi temennime karıştı. “Keşke ben Kusay Amca’nın evinde doğan bir çocuk olsaydım” Yüreğini dinledim, çaresizlik içinde binbir düşünce sayıklıyordu.”(38) Bu üst anlatıcı genel yorumlar yapar, bazan da Küçük kız anlatım alanına girer.
Bölümler numaralandırılmamış, bazı isimler ile ayrım yapılmıştır. Bu çeşitli kelimeler bölüm başlıkları olarak anılmış, bölümde vakaya hâkim olarak seçilmişlerdir.
Yazar herşeyi bilen omniscient point of wiev bakış açısını kullanıyor, bütün bilgileri, tarihî malzemeyi, beşerî ilişkileri bu bakış açısı ile anlatıyor, zaman zaman da şahısların bilincine iniyor ve onların kayıtlı görme alanları ile olayları anlatıyor, yer yer de bu iki bakış açısı birbiri ile kesişiyor ve birbirini tamamlıyor. “Yıllar ve yıllarca önceydi.. Bir gece şarkımın en tenha zamanında, bir gül rüyası görmüştüm. Herşey tül gibi açılıyordu çevremde ve güle dair ne varsa gözümün önünden geçiyordu. Ruhum oradaydı. Güya zaman ötesi bir zaman, mekan ötesi bir mekandaymışım… Rüya ya adına ezel diyelim. Dünyada hiçbir şey yokmuş, hatta daha dünya yokmuş. Yalnızca Allah varmış, Allah bilinmeyi sevdiği için bir nur yaratmış. Yarattığı nura celal ve rahmet nazarıyla bakıp ‘Muhammed ol’ demiş. Işık üstü ışık bir nur olmuş, Allah’ın cemal ve izzeti karşısında yüce yaratıcıya kulluğunu arz etmiş Lâilâheillallah, Allahtan başka ilah yok, Allah kendisini ilk bilen bu nurdan kuluna ihsan buyurmuş, Muhammed Resûlullah, Muhammed Allah’ın elçisi, sonra Allah Arşı, aklı ve ruhları yaratmış”(43)
Yazar herşeyi bilen bakış açısı ile malzemeyi özetler summarize eder. “Adem’in Cennette balçığı karıldığında Muhammed’in nuru ruh ile ceset arasında çoktan beklemekteymiş ve Allah o balçığın tam alnına, bedeni saran nuru yerleştirmiş. Böylece Adem alnında bir nurla yaratılmış, sonra İdris, sonra Nuh, sonra ve sonra, bütün nebiler bu nuru taşımış ve oğullarına Adem’in söylediklerini tekrar etmişler;`Bu nuru Allah’ın huzurunda nikahla alacağın temizlerden temiz bir kadın vasıtasıyla oğuldan oğula aktaracaksın!`”(42)
Sayın İskender Pala’nın bu romanı Risale-i Kuşeyrî’nin mazhar olduğu “bu kitap hangi eve girse o ev kazadan beladan masun olur,” hükmüne göre benim kanaatime göre.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023