Batı Medeniyetinin dayattığı sistem bir gün yıkılacaktır. Zira insanlığa mutluluk getirmemiştir. Bilakis insanlar arasında boğuşmayı, birbirlerinin hakkına tecavüz etmeyi ve yaygın bir sefaleti getirmiştir.
Günümüz medeniyeti felsefeden aldığı derslerle beş menfi esas üzerine kurulmuştur. Bu konuda Bediüzzaman said Nursi 12. ve 25. Söz’de ve Hakikat Çekirdekleri isimli eserlerinde konuya açıklık getirerek çeşitli tespitlerde bulunmuştur.
Dayatılan bu sistemin bir gün mutlaka yıkılacağını önceki yazımızda arz etmiştik. Peki, Kuran medeniyeti neyi getirmekte ve hangi değerleri kazandırmaktadır. İşte bu konuda çok kısa bir analiz yapacağız. Bunun her maddesi ile ilgili sayfalar dolusu makale yazılabilir. Lakin şimdilik kısa bir özet ve tablo halinde arz ediyoruz.
Hazır Medeniyet; (Hikmet-i Felsefe) beş olumsuz esas üzerine kurulmuştur. Bunlar:
- Dayanak noktası olarak kuvveti esas alır bunun sonucu ise birbirinin hakkına tecavüzdür.
2- Maksadı ise menfaattir. Bunun karşılığı ise karşılıklı olarak zahmet çekmektir.
3- Hayattaki kuralı savaş ve üstünlük kurmaktır. Bunun sonucu ise insanlar arasında düşmanlık ve niza çıkarmaktır.
4- Topluluklar arasındaki düzen ve rabıtası ise başkasını yutmakla beslenen ırkçılıktır. Bunun sonucunda ise dünya savaşları ve müthiş bir katliamdır.
5- Cazibedar hizmeti ise heva ve hevesleri şiddetlendirmek insanın süfli arzularını tatmindir. Bu ise insanın duygularını körleştiren manevi hayatını yok eden bir durumdur.
İşte bu mevcut medeniyet, Kur’ana karşı böyle mağlup düşmüştür. Çünkü Kuranın hikmeti şunları insanlığa hediye etmiştir:
- Nokta-i istinadı, kuvvet yerine “hakkı” kabûl eder.
- Gayede, menfaat yerine “fazilet ve rıza-yı İlahî’yi” kabûl eder.
- Hayatta, düstur-u cidal yerine “düstur-u teavünü” esâs tutar.
- Cemâatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder.
- Gayâtı, “hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzatına sed çekip ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı Kemâlât-ı insâniyeye sevkedip insan etmektir.”
Hakkın şe’ni ise, ittifaktır. Faziletin şe’ni, tesanüddür. Teavünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni uhuvvettir, incizabdır. Nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu Kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir. İşte medeniyet-i hâzıra, edyan-ı sâbıka-i semâviyeden, bâhusus Kur’an’ın irşadatından aldığı mehâsinle beraber, Kur’an’a karşı böyle hakikat nazarında mağlub düşmüştür. Bu durumu tablo ile şu şekilde gösterebiliriz:
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020