Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / İslam Tarihinin En Önemli İlmî Faaliyeti: Rıhle

İslam Tarihinin En Önemli İlmî Faaliyeti: Rıhle

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İSLÂM TARİHİNİN EN ÖNEMLİ İLMÎ FAALİYETİ: RİHLE

Halime YILDIZ
İstanbul Müftülüğü/Başvaiz

İlk müslümanlar, dinin anlaşılması (bilgi) ve yaşanmasında (uygulama) Hz. Muhammed’in söz, fiil ve ikrarlarını hem yol gösterici, hem açıklayıcı hem de hüküm koyucu olarak benimsediler. Hadisleri, dinî delillerin Kur’ân’dan sonra ikinci ana kaynağı olarak ele aldılar. İnandıkları peygamberleri, özel hayatı dışında bireyi toplumu ilgilendiren tüm konularda gündemdeydi, şeffaf bir hayatı vardı; en bilindik ve göründük yerlerdeydi, ulaşılabilirdi. Mesaisi, kendisine inzal olunan vahyi katiplerine yazdırmaktan ibaret değildi: Savaşta, barışta; seferde, hadarda; düğünde, ikramda; camide, sokakta hasılı her yerde her zaman ulaşılabilen, görülen bir rehberdi. Sahabe de bu canlı örnekten azami ölçüde istifade etti. Sahabenin, hadis ve sünnete bağlılığı yalnızca Hz. Peygamber’in hayatta olmasına bağlı değildi;
“Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın kitabı ve
peygamberin sünneti.”1 buyuran Allah Resûlü’nden bir emanet olarak aldıkları sünnet, kendileri ve kıyamete kadar gelecek sonraki nesiller için sımsıkı tutundukları, sarıldıkları en ulvî değer idi. Muhammed Hamidullah’ın ifade ettiği gibi “Birçok dinlerin kendilerine has ilahî kitapları ve peygamberlerinin/ din tebliğcilerinin hayatlarını anlatan eserleri vardır, ancak ‘hadîs’e gelince bunun diğer medeniyetlerde herhangi bir karşılığı yoktur.”2

Böylece sahabe her iki emanete sımsıkı sarılmanın gerek amelî gerek ilmî gerekse hikemî boyutlarını gösterme gayreti içerisinde oldular. İki emanetten Kelâmullah, ezber, yazı, aktarma teknikleriyle sağlam kayıt altına alınırken, hadislerin Kur’ân ile karışma ihtimaline karşılık yazılması bizzat peygamber tarafından men edilmişti. Ancak Hz. Peygamber’in hadislerin yazılması hususunda bazı sahâbilere özel izin verdiği bilinmektedir.3

Peygamberimiz’in vefatıyla birlikte sahabe, bir yanda onun sözlerinin yazılması ve aktarılması ile ilgili söylemiş olduğu ağır sözleri, diğer yanda dinî bir sorumluluk hissiyatı ile hadisler konusunda dikkatli ve temkinli hareket etti. Ancak bu yaklaşım hadis rivayetini sekteye uğratmamış ilmî ve dinî bir gereklilik olarak müslümanların hayatlarında yer almaya devam etmiştir. Özellikle Hz. Peygamber’in sağlığında onun yakınında bulunmuş, tedrisinden geçmiş -başta Hz. Âişe olmak üzere- pek çok sahabiden hadisler öğrenilmiştir.

Hadis İlminde Yeni Bir Yöntem

Hulefâ-i Râşidin döneminde yapılan fetihler ile yeni yerler alınmış yeni şehirler kurulmuştu. Dinin anlatımı, öğretimi başta olmak üzere çeşitli sâiklerle pek çok sahabe Mekke ve Medine’den ayrılıp bu yeni şehirlere yerleşti. Böylece daha sahabe döneminde hadisleri ilk kaynağından almak için yapılan ilmî yolculuklar başlamış oldu. “İşte bu durum, sahabe arasında küçük çapta da olsa bir hareketin başlamasına
yol açmıştır. Bu hareket, bir ülkede yaşayan bir sahabenin, bilmediği yahut Hz. Peygamber’den işitmediği bir hadisi, onu bilen ve fakat başka beldede yaşayan bir sahabiden öğrenmek için onun yanına seyahat etmek şeklinde ortaya çıkmıştır”.4

Bazı kimselerin Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatta iken onun peygamber olduğunu işitip, yeni dini tanımak maksadıyla yanına gelmeleri ve ihtiyaç duydukları bilgileri öğrendikten sonra beldelerine dönmeleri, istenilen hadise ulaşma gayesiyle yapılan seyahatler anlamında hadis ilminin ıstılahı olarak “rihle” sayılmasa da “rihle”nin ilk uygulamalarının Peygamber dönemine
kadar götürülebileceğini bize gösterir.
Rihlenin daha çok rivayet almak veya rivayeti teyit etmek amacıyla yapılması tabiin döneminde olmuştur.

Resul-i Ekrem’in ilim öğrenmeye teşvik etmesi, ashabın bir tek hadis için bile seyahate çıkması ve hadislerin dağılmış olması gibi sebepler tabiini bu yola
sevk etmiştir. Onların bu uygulaması hicri 6. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Fetihlerle İslâm toprakları genişledikçe rihlenin kapsamı da genişlemiş Şam, Yemen, Irak, Cezire, Horasan, Rey, Kuzey Afrika gibi pek çok yerlere bu amaçlı yolculuklar yapılmıştır.

“Hadislerin II (VIII) ve III. (IX.) yüzyıllarda büyük ölçüde hadis külliyatı şeklinde derlenmesinden sonra da rivayetin geçerli olabilmesi için hadislerin bizzat hocadan alınması şartı aranmış ve bu amaçla rihlelere devam edilmiştir. Ancak zamanla yazma işinin belirli esaslara bağlanması, icazetle kitaptan rivayete izin verilmesi, kitaba olan güvenin artması gibi hususlar
rihlelerin azalmasına yol açmış ve Ebu Abdullah İbn Mende (ö. 395/ 1005) yoğun rihle döneminin son temsilcilerinden sayılmıştır. II-IV. (VIII-X.) yüzyıllar arasında en hareketli dönemini yaşayan rihle geleneği kısmen devam etmiş. Büyük hadis mecmualarının tasnif edilmesinin ardından V. (XI.) yüzyılın ortalarından itibaren medreselerin, VI. (XII.) yüzyılın ortalarından itibaren dârülhadislerin kurulmasıyla ilim
yolculuğuna çıkma âdeti sona ermiş, dârülhadislerin yaygınlaşmasından sonraki rihleler belirli kitapların rivayet icazetini almak için yapılmıştır.5

Hicrî İlk Üç Asrın En Önemli İlmî Faaliyeti

“Er-rihle fi talebil hadis” (hadis öğrenme maksatlı yolculuk), yapılma şeklinden yöntemine, gayesinden, âdâbına kadar tarihte benzeri olmayan bir yolculuktur.
Şüphesiz bu yolculuğu özel ve anlamlı kılan, yolculuk niyetini “Sadece o hadis için geldim…”6 ifadesinde bulan bilinçtir. Bu sebeple bazen yolculuğun tüm zahmet ve meşakkatine katlanıp tek bir hadis elde edilmeden dönülmüştür.

Rihle aynı zamanda hadis ilmi için elzem bir yöntem olarak benimsenmiş, hadis için seyahat yapmayan, elindeki hadis kaynağı ya da kaynaklarıyla yetinenin bu tutumu birçok hadisçi tarafından gayretsizlik olarak değerlendirilmiş ve hoş karşılanmamış, hatta ilmine itibar edilmemiştir. Hadisçinin ilmî değeri yapmış olduğu yolculuklarla irtibatlandırılmıştır. Nitekim İbnu’s Salah şunları söyler: “Hadis talebesi, kendi beldesi ve çevresindeki hadislerin öğrenimini tamamlayınca başka beldelerdeki âlimlere yolculuk yapmalıdır.” Yahya ibni Ma’in, dört sınıf insanın tam olgunluğa erdiğine kani olmadığını söyler ve bunları şöyle sıralar: “Dağ bekçisi, kadının münadisi, muhaddisin çocuğu, kendi beldesinin hadislerini yazıp, hadis öğrenimi için seyahate çıkmamış olan kimse.”7

Hadisçinin istenilen hadise veya eldeki bir hadisin farklı rivayetlerine ulaşmak amacının yanında isnad ve rical araştırmaları da rihleyi diğer yolculuklardan farklı kılan bir noktaya taşır; Ravvah, hem öğrenci, hem de denetçi konumunda olurken hadisler de sıhhat bakımından değerlendirilmeye tabi tutulur. Bu çalışma bize hadislerin sıhhat dereceleri ve ravilerinin halleri ile ilgili verilerin ne kadar sağlam bir çalışma ile elde edildiğini gösterir.

Ulvî bir ilim elde etme maksatlı bu seyahatin meyvesini vermesi ve hedeflerinin gerçekleşmesi için, muhaddislerin uyulması gereken birtakım esaslardan bahsetmesi rihlenin ne kadar ciddi bir uğraş olduğunu da gösterir. İlim yolculuğuna çıkmak isteyen kimse öncelikle kendi beldesindeki ulemânın rivayetlerini öğrenmeli ve gittiği yerlerde bunları rivayet etmelidir. Yola çıkmadan önce beldesindeki hocalarıyla istişare edip hangi bölgelere gideceğini ve kimlerle görüşeceğini tespit ettikten yola çıkmalı. İlim için seyahate çıkılacak yerlerin seçimi isabetli olmalı, kendisinin bilmediği rivayetlerin ve isnatların peşine düşmeli, her hocanın kendine has rivayetlerini öncelikle almalı, ilimde derinliğine bir araştırmaya güç yetirebilmek için tahkik ehli âlimler ile müzakereye önem vermelidir. Varmak istediği yere ulaşınca hadis öğrenmek istediği hocasıyla bir an önce görüşüp onun rivayetlerini almaya çalışmalıdır. Rihle sırasında yollarda fazla oyalanmamalı, amacına ulaştıktan sonra hemen geri dönüp rivayetleri tasnif etmeli ve öğretmeye vakit ayırmalıdır.

Eğitim-öğretim teknikleri yanında talebede de bulunması gereken birtakım meziyetler olmalıdır. Talebe, siyasî tamahkârlıklardan veya bir mevkî ve makam isteği ile arzularına ulaşmaktan çok uzak durmalı, aşırı semâ arzusuna kapılmamalı ve rihlesinin çokluğunu böbürlenme vesilesi yapmamalıdır. İbadet ve zikirde devamlılık, malında cömert olma, yolculuk meşakkatine katlanma ve yol arkadaşlarına sabır
gösterme gibi yolculuk âdâbına riayette hadis yolcusu daha titiz davranmalıdır.

Zorluk derecesi bakımından da oldukça
meşakkatli bir yolculuk olması rihleyi yine diğer seyahatlerden ayıran bir özelliktir. Zira ravvahın, günlerce haftalarca ve belki de aylarca bilmediği veya Peygamber’den duymadığı bir hadisi öğrenmek yahut bildiği halde sonradan tereddüde düştüğü birkaç
kelimesini yeniden işiterek ondan emin olmak için her türlü yolculuk zorluklarını göze alarak uzak bir ülkede yaşayan bir başka sahabinin yanına gitmesi gerekecektir.

Rihle çok farklı kazanımların elde edildiği bir yolculuktur. Hadis öğrenimi büyük bir ibadet olduğundan muhaddisin bu ameli ile Allah’a yakınlık kazanmasına, yeni problemler ve çözüm yöntemleri ile karşılaşmasına, elde ettiği yeni görüşlerle bakış açısının değişmesine, ilmi yönden güçlü olmasına, ilim bakımından yükselişine, başkalarını da kendi ilminden faydalandırmasına, şahit olduğu farklı yerlerin kültür, örf ve adetleri, gördükleri öğrendikleri olaylar, dinledikleri nükteler, karşılaştıkları şaşırtıcı olaylarla genel kültürünün gelişmesine ve böylece toplum içinde itibarının artmasına, fazilet ve olgunluğunu artırma hedefiyle yola çıktığından fazilet sahibi kimselere yönelmesine ve istediği iyilik ve erdemlere ulaşmasına, bizzat yolculuğun insanın adet ve alışkanlıkları değişikliğe uğratmasından kaynaklı olarak, sabır, insanları idare etme, onlara iyi davranma, hoşgörülü olma, gibi güzel ahlâkî davranışların kazanılmasına ve samimi ve içten yeni dostlukların elde edilmesine vesile olur.8

Bütün bu izahlar neticesinde hadis yolculuğunun “zamanın en yaygın, en meşakkatli ve en aktif öğrenme, derleme, taşıma ve aynı zamanda denetim faaliyeti, tarihte bir benzerinin olmadığı orijinal, sağlam bir yol ve yöntem, bir ilim yolculuğu”9 olduğunu söyleyebiliriz.

Pek çok zahmetlere katlanıp hiçbir maddî menfaat beklemeden Medine’den Mısır’a, işittiği bir rivayetin sıhhatini tespit etmek için giden ve arkadaşının, hadisi Hz. Peygamber’den işittiği şekilde tekrarlaması üzerine yine hayvanına binerek Medine’ye geri dönen Ebu Eyyub-el Ensariler, “Hz. Peygamber’den işitmediğim bir hadisi rivayet ettiğini öğrendim. Onu işitmeden ikimizden birinin ölmesinden korktum ve sana geldim.” diyerek bir ay süren bir yolculuk yapan Cabir b. Abdullahların gayretleriyle toplanan hadislere, günümüz müslümanları ne kadar ilgili? Her türlü bilgiye, dakikalar içerisinde, hiçbir mekân değişikliği yapmadan ve her an ulaşılabilme imkânı varken acaba bir hadise ulaşmak çok mu zahmetli(!)?

Dipnotlar:

1 Muvatta, “Kader”, 3.
2 Muhammed Hamidullah, “Hadis ve Sünnet”, (çev: Muharrem Şen), Diyanet
İşleri Başkanlığı Dergisi, c. 8, Ocak-Şubat 1969, S. 80-81.
3 Muhammed Hamidullah, a.g.m., s.15-16.
4 Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, Ankara, 1977, s. 100.
5 Hatiboğlu, İbrahim, “Rihle”, DİA, XXXV, 106-108.
6 Ebu Dâvud, “İlim”, 1; Tirmizi, “İlim”, 19.
7 Hatip el-Bağdadi, “er-Rıhle Fi Talebi’l-Hadis”, s. 17.
8 el-Bağdadi, a.g.e., s. 14-31.
9 Nazlıgül, Habil, “Sebep ve Sonuçlarıyla Hadis Yolculukları”, Hikmet Yurdu, S. 11, s. 14., Haziran 2013

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hadis Terimleri Sözlüğü

Hadis: Söz, fiil, takrir, yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygamber’e (veya sahabe …

Kapat