İslam’a Koşan Liderler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Âdem SARAÇ

LİDERLER İSLÂM’A KOŞUYOR -1

Hazret-i Mus‘ab -radıyallâhu anh-; bir okul ve bir ekol olarak Yesrib’in, Medine olması için dur durak bilmeden çalışıyordu. Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın vazifelisi olarak, insanları Allah ve Rasûlü’ne davet ediyordu.

Sadece o anda ve orada değil, hayatının her yönünde Kur’ân öncelikli bir hayat yaşadığı gibi, Kur’ân önüne hiçbir söz koymayan Hazret-i Mus‘ab; görüp anlayanlar için ne güzel bir örnektir.

Kavminin lideri olan Üseyd bin Hudayr, okunan Kur’ân karşısında kendini tutamamış;

“–Bu ne güzel, bu ne içli, bu ne tatlı bir kelâm!” diyerek hayretini ortaya koymuştu! Hazret-i Mus‘ab da;

“–Bu Allah kelâmıdır ey Üseyd!” diyerek, yine Kur’ân öncelikli cevap vermişti.

Allah ile kulu arasındaki kesintisiz bağ, hiç şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân, onu ciddiyetle dinleyeni muhakkak hidâyete iletir. Bu hidâyetin ışıkları yüzüne yansıyan Üseyd bin Hudayr, kararlı bir şekilde ama artan bir heyecan ve coşkuyla tekrar atıldı:

–Söyleyin bana, bu dîne girmek için ne yapmam lâzım?

–Önce yıkanıp, üstünü başını temizlersin. Sonra da şahâdet getirir ve iki rekât namaz kılarsın.1

Vahyin çekim alanına giren Üseyd bin Hudayr, çabucak kalktı. Kendisine gösterilen yerde yıkanıp temizlendi. Hemen ardından da Mus‘ab Hocanın karşısına geçip, büyük bir heyecanla sordu:

–Şimdi ne yapmam lâzım?

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr’in öğretmesiyle, oradakilerle beraber büyük bir coşkuyla kelime-i şahâdet getirdi.

Sonra yine Hazret-i Mus‘ab Hocanın öğretmesi ile iki rekât namaz kıldı. Namazdan sonra Mus‘ab Hocanın karşısına geçip oturdu:

–Başka ne yapmam lâzım?

–Her gün ve gecede beş vakit namaz kılacaksın!

–Daha başka?

–Acele etme kardeşim. Yavaş yavaş hepsini öğreneceksin.

–Acele etmem lâzım. Çünkü öğrendikçe içim aydınlanıyor!2

Bunca yıldır kendini en akıllı bir lider sanan Üseyd; İslâm ile nurlanınca, ne korkunç bir karanlıkta bocaladığı anladı. Karanlıklardan aydınlığa geçiş yapınca gördü bunu ancak.

Kavminin lideri Üseyd; yepyeni bir hayatla beraber, artık Hazret-i Üseyd -radıyallâhu anh- olmuştu. Yeni hayatın yeni adamı olarak, kendine yaraşır bir duruş sergiledi. Hemen ardından da, aklına yeni gelmiş gibi birden atıldı:

–Burada, ardımda bir adam daha var ki; eğer o size katılacak olursa, onun kavminden hiç biri size katılmak hususunda geride kalmaz!

–Nasibi varsa o da kurtulur ey Üseyd!

–Ben hemen şimdi gidip, onu da size göndereceğim!

İslâm ile şereflenir şereflenmez, bir dakika bile boşa harcamayan Hazret-i Üseyd -radıyal­lâhu anh-, hemen harekete geçti. Kavminin en önde gelen liderini kazanmak için, büyük bir heyecanla yola koyuldu.3

Mus‘ab Hoca, bu merhalede Hazret-i Üseyd’e;

“–Hemen gidip şunları yap!” dememişti. İşin şuurunda olana böyle bir şey demeye gerek yoktu. Mükellef olan biri, îkaz edilmeden mükellefiyetini yerine getirmeliydi. Hazret-i Üseyd de böyle yapmak için, hemen harekete geçmişti işte…

O bir liderdi. Kavminin önde gelenlerindendi. Akıllı ve zekiydi.

Lider, liderliğini bir defa daha ortaya koyarak, bir diğer lidere koşuyordu!

Ayrıca gözden kaçmaması gereken bir şey daha var…

Görüldüğü gibi, her şey Hazret-i Mus‘ab ya da Hazret-i Es‘ad’a bırakılmamıştı. Yani bütün faaliyet, sadece idareciler tarafından yapılmıyordu. İslâm ile şereflenen her insan müslüman olduğu gibi, mükellef de oluyordu. Mükellef olanlar, kendilerine bir şey denmeden, mükellefiyetlerini büyük bir ciddiyetle yerine getiriyorlardı. Yani herkes işin bir ucundan tutmuştu. Herkes aktifti. Herkes çalışıyordu.

Bu durumlarda biz ne yapıyoruz? Ya da yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz?

Yoksa sürekli başkalarından mı bekliyoruz?

Eğer ciddî bir şekilde aktif faaliyetler yapmıyorsak; bu yazdıklarımız, okuduklarımız, konuştuklarımız sadece lâfta kalır.

Bir okul ve bir ekol olan Hazret-i Mus‘ab ve arkadaşları örneğinde görüldüğü gibi, yapmamız gereken şey çok açık ve net bir şekilde duruyor önümüzde.

Öncelikle bir tek dakikamızı bile boşa harcamayacağız.

Çok çalışacağız.

Ayrıca yapılan çalışmalarda açık, yanlış, kusur ve hata aramak yerine; açıkları, yanlışları, kusurları ve hataları telâfi etme çabasında olacağız. İslâm toplumu böyle oluşur çünkü.

«Biz bu işin neresindeyiz?» diye bir soru sorsak, cevabımız ne olur acaba?

Peygamber Efendimiz yapmamız gerekenleri ümmetine tavsiye etmiştir.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

__________

1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 78-79.
2 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 236.
3 Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 1, s. 308.

LİDERLER İSLÂM’A KOŞUYOR -2

Medine’nin meşhur liderlerinden biri olan Sa‘d bin Muâz; Mekke’den gelip, burada oldukça düşündürücü faaliyetler yapan Mus‘ab bin Umeyr’in her hareketini takip ediyordu. Abdüleşheloğulları bahçesine kadar gelip; -tabiri yerindeyse- burnunun dibine kadar sokularak, burada da faaliyetler yapmaya başlamıştı. İşte bu yeni oluşumu bozup dağıtması için, Üseyd bin Hudayr’ı üzerlerine gönderip, ardından da öfke ile bakmaya başladı. Es‘ad bin Zürâre ile akraba oldukları için, onlara görünmemeye çalışıyordu. Biraz uzakça olduğundan, Üseyd ile nelerin konuşulduğunu anlayamıyordu. Merakını yenemediği için de, sağa-sola sinirli bir şekilde gezinip duruyordu:

–Bunlar bu kadar ne konuşuyorlar böyle?

Üseyd gidip, bir anda işi bitirecekti. Sa‘d böyle bekliyordu. Fakat aralarındaki konuşma uzayınca, işlerin sarpa sarmakta olduğunu düşünmeye başladı:

–Nerede kaldın ey Üseyd?

Öfkeyle öteye beriye gezinirken, nihayet Üseyd de dönmeye başladı. Üseyd’in geldiğini gören Sa‘d, o yöne yöneldi. Üseyd, hem yakın akrabası ve hem de en yakın arkadaşı idi. Onu çok iyi tanıyordu yani.

Üseyd’in gelişine bakan Sa‘d, gidişi ile gelişi arasındaki farkı görünce, içini bir endişe kapladı. Öyle ki endişesini dile getirmeden edemedi:

–Bunun gidişi bir başka, dönüşü bir başka!1

Gerçekten de Üseyd başkalaşmıştı, değişmişti sanki… İslâm insanı değiştirirdi çünkü. Daha işin başında olduğu hâlde, değişmişti işte. İslâm ile şereflenince, İslâm’ın nûru yüzüne yansımıştı. Sabırsızlıkla Üseyd’in yanına gelmesini bekleyen Sa‘d, hem merak ve hem de endişe ile çıkıştı:

–Nerede kaldın ey Üseyd?

–Ancak geldim ey Sa‘d!

–Ne bu hâlin böyle?

–Ne olmuş ki hâlime?

–Seni gören, gidip o Mekkeliye tâbî olduğunu düşünür! Ne yaptın sen, onu söyle!

–İsteğin üzerine hemen gidip Mus‘ab bin Umeyr ile görüştüm!

–Ben seni görüşüp sohbet etmek için değil, buradan kovmak için göndermiştim ama!

–Ben de onun için gittim ya!

–Neden kovmadın öyle ise?!.

–Nasıl anlatayım bilmem ki!

–Ne demek nasıl anlatayım, ne oldu ki?

Hazret-i Üseyd bin Hudayr -radıyallâhu anh-, henüz yeni îmân etmişti. Hiç altyapısı yoktu yani. Mus‘ab Hoca’dan da bir taktik almamıştı. Buna rağmen akrabası ve en yakın arkadaşı olan Sa‘d bin Muâz gibi en önde gelen birini, yönlendirmeyi başarmalıydı. Ama bir anda nasıl bir giriş yapacağını bilemiyordu. Bu yüzden bir hayli temkinli davrandı:

–İstediğin gibi gidip, hem Es‘ad bin Zürâre ve hem de Mus‘ab bin Umeyr ile konuştum ve yaptıkları işten vazgeçmeleri için onları uyardım! Onlar da sözümü dinlediler. Ayrıca bana, istemediğimiz şeyleri yapmayacaklarına dair söz verdiler. Yemin olsun ki, onlarda zararlı bir şey görmedim.

–Zararlı bir şey görmedin mi?

–Anlattıkları şeyler çok güzel şeylerdi!

–Gidip onları dinledin yani, öyle mi?

–Dinlemeden doğruyu yanlışı nasıl anlayacaktım?

–Doğru ile yanlış neymiş peki?

–Doğru ile yanlışı sonra konuşsak olmaz mı?

–Neden?

–Çok daha önemli bir şey var çünkü!

–Bundan daha önemli ne olabilir ki?

–Es‘ad bin Zürâre!

–Ne olmuş ki Es‘ad bin Zürâre’ye?

–Öldürecekler onu?

–Benim halamın oğlunu öldürmek kimin haddine!

–Hâriseoğulları kabîlesinden birkaç kişi, Es‘ad bin Zürâre’yi öldürmek için harekete geçmişler!

–Ne?

–Üstelik onu öldürmek istemelerinin sebebi de Es‘ad bin Zürâre’nin, senin halanın oğlu olduğunu öğrenmeleridir!

–Sen ne diyorsun öyle ey Üseyd?

–Es‘ad bin Zürâre ile bir düşmanlıkları yokmuş!

–Öyleyse neden öldürmek istesinler onu?

–Dedim ya, Es‘ad senin halanın oğlu olduğu için öldürecekler onu!

–Olamaz öyle bir şey!

–Yetişmezsen olacak!

–Neredeler peki?

–Şu bahçede!

–İyi ama Mekkeli Mus‘ab da orada değil mi?

–Evet ama Mekkeli Mus‘ab sohbet ediyor sadece. O dalgınlıktan istifade ile orada olan Es‘ad bin Zürâre’yi öldürecekler!

–Ben şimdi onlara günlerini gösteririm!

Hazret-i Üseyd -radıyallâhu anh-; kısa da olsa, öyle bir konuştu ki, Sa‘d fena hâlde tahrik oldu. Öfkeyle mızrağını kapıp o bahçeye doğru yöneldi.2

Sa‘d bin Muâz, akrabalarına çok düşkündü. Hazret-i Es‘ad bin Zürâre de akrabası olduğu için, üzerine gitmemişti. Fakat öldürüleceğini öğrenince fena hâlde kızdı;

“–Benim akrabama kim dokunabilir?” diye öfkeyle bağırdı. Mızrağı ile olay yerine yöneldi.

Diğer taraftan da Hazret-i Üseyd bin Hudayr, daha ilk etapta bu kadarını başarmıştı. Sa‘d bin Muâz gibi, kabîlesinin en önde gelen birinin, gidip Mus‘ab Hoca’yı dinlemesi için, böyle bir yol denemişti. Hazret-i Üseyd ona;

“–Gidip de kendin dinle!” deseydi, gitmezdi. Ama akrabasına çok düşkün olduğunu bildiği için, böyle bir usul seçti. Yani onu Mus‘ab Hocanın yanına göndermeyi başarmış oldu.

Biz burada çok ciddî bir plânlamayı daha görüyoruz. Hazret-i Es‘ad bin Zürâre -radıyallâhu anh-, seçeceği mekân ve şahısları çok iyi biliyordu. Bu iki büyük lidere de bunun için gitmişti. Liderleri İslâm’a davet inceliğiydi bu! Lideri, lider davet edecekti yani!

Peygamber Efendimiz, ashâbını bu ufukla da yetiştiriyordu!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

________

1 İbn-i Sa‘d, Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 604; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, 438-439.

2 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, c. 2, s. 97; Halebî, İnsânü’l-Uyûn, c. 2, s. 170-171.

Yüzakı Dergisi 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kıymet Bilmek…

.  'Modern dünyanın asıl yoksulluğu, kıymet bilir insanların azlığıdır.'' Yusuf Genç''e ait bu cümleyi ne …

Kapat