Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / İslâm’ın Köprüsü Zekât ve Sadakanın Sosyal Paylaşım Açısından Önemi

İslâm’ın Köprüsü Zekât ve Sadakanın Sosyal Paylaşım Açısından Önemi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İSLÂM’IN KÖPRÜSÜ ZEKÂT VE SADAKANIN SOSYAL PAYLAŞIM AÇISINDAN ÖNEMİ

Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

Bütün insanlık, dünya dediğimiz yerkürede yaşayan asıl itibariyle tek bir ailedir. Bununla birlikte hem coğrafi olarak hem de farklı din ve kültürel havzaları olarak ayrı kısımlara bölünmüş vaziyettedir. Ancak bazı problemler vardır ki, insanlık olarak tümünün başında çok acı bir şekilde varlığını hissettirmektedir. İnsanlığı en çok tehdit eden sorunların başında açlık gelmektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP)’nın resmî sitesinden aldığımız bazı bilgiler şöyledir1:
• Yedi milyar olan dünya nüfusundan 925 milyonu aç, 7,447,615 kişi ise açlık sebebiyle hayatını kaybetmiş.
• 10.9 milyon çocuk beş yaşına ulaşamadan ölmektedir ve bu ölümlerin % 60’ı yeterli beslenememenin yol açtığı hastalıklara bağlıdır.
• Beynin yeterince gelişmemesine ve zeka geriliğine sebebiyet veren iyot eksikliğine maruz kalanların sayısı dünya genelinde 1.9 milyardır.
• Buna mukabil 1,562,289,954 insan normalin üzerinde bir kiloya sahip iken bunların içinde 520,763,318 kişi obez olmaktadır.
• Yüzde 90’ı Afrika ve Asya ülkelerinde yaşayan 2,5 milyar insan günde 2 dolar veya daha azıyla geçinmek zorunda kalmaktadır!

Eğer insanlık tek bir aile ve hepimiz Âdem’in çocukları isek, genel durumumuz hiç de iç açıcı gözükmüyor. Genel gıda üretiminin on milyar insana yetecek kadar olduğu da düşünüldüğü zaman bu denli yaygın bir açlığın sebebini izah etmek çok daha zorlaşıyor. Belli ki insanlar adaletli bir biçimde paylaşmıyorlar. Bunun sonucunda kimi aç yatarken kimi tok yatıyor. Kimi açlıktan kıvranırken kimi de fazla yemekten dolayı ıstırap çekiyor. Bu kabul edilemez görüntü müdahaleyi gerekli kılıyor. Varlıklı olanlardan yoksul olanlara aktarım sağlayacak bir araca, bir kuruma ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.

Dünya açlık haritasına bakıldığı zaman Pakistan, Bangladeş gibi İslâm ülkelerinin de bulunduğu Asya’nın güney-doğu kısmı ve Afrika öne çıkıyor ne yazık ki.

Bu durum, müslümanlığın gereği veren el olmayı, îsârı, sadakamızı imanımızın sıdkına emare kılmayı, harcadıkça arkası gelecek olan infâkı, olması gerektiği gibi gerçekleştirememiş olduğumuzu gösteriyor. Yoksullukla mücadelede en akıllı tedbir öncelikle üretimi artırmakla olur. Komünizmin insanları yoklukta eşitlemesi gibi bir tavır erdemli ve hikmetli bir tavır değildir. Yetersiz bir üretim ne kadar hakça bölüşülse bile genel açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldıramaz.

Bu anlamda komünizm gibi kapitalizmi de başarılı bulmak mümkündür. Çünkü hâlihazırda dünyada üretilen gıda miktarının üçte birinin israf edildiği, bir milyar nüfusa yetecek mısır, soya fasulyesi, şeker kamışı gibi gıda maddelerinin biyodizel üretimi için kullanıldığı, ayrıca mısır, buğday ve soya mahsulünün %50 ila %80’inin hayvan yemi olarak kullanıldığı biliniyor.

Bu rakamlar ve büyük fotoğraf, gıda üretiminde gerçekten başarılı olunduğunu gösteriyor; ancak hakça bir paylaşımın olmadığı ve korkunç israfların yapıldığını da yüzümüze haykırıyor.

İslâm’ın Köprüsü Zekât

Nebevî bir benzetme ile namaz nasıl dinin direği ise zekât da İslâm’ın köprüsüdür. Gerçekçiliği her zaman dikkate alan İslâm, toplumu tekdüze kabul etmez. Onların değişik tabakalardan meydana gelebileceğini ilke olarak kabul eder; çünkü bilir ki insanlar yaratılışları, özellikleri, meyilleri ve kabiliyetleri itibariyle farklıdırlar. Dolayısıyla mevcut olan bu farklılıkları yok sayıp bunları her yönden eşitlemeye kalkmak akîm kalacak girişimler olup, insanlığa ve onun gerçekliğine saygısızlıktır. İslâm mülk edinme hakkını baştan beri kabul etmiştir. Ancak bunun meşrûiyeti için kıstasları vardır. Hem kazanırken, hem kullanırken, hem de tüketirken ve bir bedel karşılığı elden çıkarırken uyulması gerekli kurallar koyulmuştur. Meşrû olmayan yollarla mal kazanılamaz. Meşrû olmayan şeylerin mülkiyeti söz konusu olamaz. Mülkiyet hakkının dokunulmazlığı, o hakkın üzerine terettüp eden hukukun yerine getirilmesine de bağlıdır.

Sosyal Dayanışmayı ve İnsanca Yaşamayı Sağlayan Bazı Kurumlar ve Düzenlemeler:

Nafaka Yükümlülüğü
İnsan saygın bir varlıktır. Allah’tan bir nefha taşımaktadır. Saygı görmesi için sırf insan olması yeterlidir. Dolayısıyla din, dil ve renk ayrımı olmaksızın her insanın insan onuruna yakışır şekilde yeme içme, barınma ve giyinme hakkı bulunmaktadır. Gücü olan kendi nafakasını kazanmaya çalışmalı ve kendi nafakasını kazanmaya gücü olmayana elini uzatmakla yükümlü tutulmuştur.

Eğer bir yerde tek bir kişi açlıktan ölürse o memlekette ona yardımcı olabilecekken olmayan herkesin mülkiyet hakkının meşrûiyeti haleldar olur. Bu vazife bir farz-ı kifâye iken, taayyünü halinde farz-ı âyna dönüşebilecek özellikte bir yükümlülüktür. Kendine yetecek miktardan fazlasında diğer muhtaç insanların da hakkı vardır. Bu hüküm şu âyetle sabitlenir: “Neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Fazlasını!”2

Miras
Miras servetin yeniden dağıtılma yollarından biridir. İslâm servetin belli ellerde temerküz eden bir devlet olmasını istememektedir. O yüzden bir kişinin hayatı boyunca biriktirmiş olduğu mal varlığının tümünü arkasında bırakmış olduğu yakınlarına nafaka yükümlülüğü mukâbilinde dağıtmayı ilke olarak benimsemiştir. Böylece birikmiş olan servet bu yolla daha ufak parçalar halinde yeniden dağıtılmış ve varsa içlerinde yoksul olanlar, onların bir nebze de olsa nasiplenmeleri sağlanmıştır.

Riba Yasağı
Riba ve sâir haksız kazançların yasaklanması bir ilke olmuştur.

Adak
Mecburi olmamakla birlikte yapılan adaklar, tamamen yoksulların yararlanması amaçlıdır.

Kefâretler
Birçok vesile ile işlenilen günahların affı için belli ölçüde yedirme, giydirme, kurban kesme türünden tasadduk şartı getirilmiştir. Bunların verileceği kimseler de yine yoksul kesimdir.

Fidye
Bazı ibadetlerin îfâsı sırasında işlenen kusurların ya da oruç gibi tümden yapılamayan ibadetlerin bir tür telafisi için belli bir miktarda tasaddûkta bulunulması istenmiştir.

Fitre
Ramazan bayramına erişen yoksullar hariç herkes için bir tür baş sadakası verilmesi, bir gereklilik (vacib) olmaktadır. Gerek fidye ve gerekse fitrede birim, bir yoksulun doyumluğu miktârıdır.

Zekât İslâm’ın sosyal güvenlik ve dayanışma alanında en önemli ve etkin kurumudur.

Zekât bir ibadet olmakla birlikte esasen mal üzerinde doğan, yoksullar açısından bir hak, mal sahibi açısından da bir borçtur. Zekât, bir angarya değildir; varlıklı kesimin topluma karşı olan bir borcudur; çünkü mal kazanabilmek ancak toplum içinde imkân ve anlam kazanır. Bu itibarla malın belli bir miktarını belirli şartlar dâhilinde, yoksul kesime aktarılmak üzere toplumu temsilen devlete verilmesi bir ödevdir. Zekât, basit bir sadaka değildir. Günümüzde daha çok vergiye tekâbül eder. Bir ibadet olması, onun bu özelliğine engel değildir. Mecburidir ve en az kırkta birden başlayıp beşte bire kadar değişen farklı oranlara sahiptir. Zekâtın her halükârda harcama yerleri belli bir kamu alacağı olarak devlet tarafından toplanması ilke olmalı ve ödenmemesi durumu müeyyideye bağlanmalıdır. Hz. Ebu Bekir’in zekâtı kurucu ilke olarak gördüğü ve onu vermeyenlere karşı bilfiil savaş açtığı unutulmamalıdır. Kimlerin zekât vereceği ve kimlerin alabileceği gibi konular, ülkedeki refah düzeyi ile karşılaştırmalı olarak devamlı güncellenmelidir. Keza havâic-i asliye denilen normal yaşam için zorunlu olan gereksinimler de çağın değerlerine göre yeniden belirlenmelidir.

Toplumları iktisadî yapıları açısından farklı modellerle izah etmek mümkündür. Mesela günümüzde ekonomik yapı itibariyle dünya insanları piramitsel bir durum arz etmektedirler. En tepede çok az sayıda bir zengin kitleye karşın en altta milyarlarla ifade edilen devasa yoksul bir kesim bulunmaktadır.3 Belirgin bir orta tabaka da mevcut değildir. Dünyanın sefasını en tepedekiler sürerken bütün cefasını da tabandakiler çekmektedirler. Böyle bir tablo İslâm’ın asla istemeyeceği bir durumdur. İslâm dengeli bir toplum modeli öngörmekte ve bunun oluşması için de gerekli önlemleri almış bulunmaktadır. “Ümmeten vasatan = Denge toplumu”4 ifadesinde de işaret edilmiş olduğu gibi İslâm’ın öngörüsünde ekonomik açıdan toplumun yapısı küp benzeri olmalıdır. En tepede az sayıda bir zengin kesim olmalı, en altta da gene az sayıda bir fukara kesimi bulunmalıdır.

Orta kısmı ise olanca hacmi ile şişkin olmalıdır. Öyle ki her zengin bir fakiri ayağa kaldırma halinde toplumun tümüyle ayağa kalkabileceği bir yapı ideal bulunmaktadır. Nazari olarak bunun imkânı da vardır. Piramit modelinde ise bunun imkânı bulunmamaktadır; çünkü nispetler arasında yoksullar aleyhine olmak üzere korkunç farklılıklar vardır. O yapıda aradaki uçurumun kapatılması mümkün gözükmemektedir.

Bu ideal toplum öngörüsünde, alttaki yoksul kesim ile üstteki varlıklı kesim arasında atılmış olan zekât köprüsü ile iktisadî katmanlar arasında bir seyyâliyet (akışkanlık) oluşmalı, yoksulluk hiçbir zaman belli bir kesimin kaderi gibi algılanmamalıdır.

Zekât köprüsü sayesinde varlıklı kesimden yoksul kesime bir mal transferi sağlanırken buna karşılık olarak da yoksul kesimden kendiliğinden oluşacak bir ilgi, alaka ve saygı mukabelesi söz konusu olmalıdır. Böylece bu iki yaka arasındaki uçurumun büyüklüğü ile paralel olarak oluşacak gerilim azalmalı, bu şekilde toplum kendi dengelerini bularak huzur ve sükûna ermeli, bir taraftaki muhtemel bir mülkiyet düşmanlığı törpülenirken, diğer taraftan da paylaşmanın, ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmanın hazzı yaşanmalıdır.

Her iki kesim de zekâtı kendileri açısından bir rahmet, bir lütuf görmelidir. Zengin açısından zekât bir üstünlük taslama unsuru olarak görülmemeli, fakir de zekât olarak kendisine ulaşan mala insanların kiri olarak bakmamalıdır. Zekât organizasyonunun bizzat devlet tarafından yapılmasının her iki kesim açısından da bu anlamda olumlu katkısı olacağı açıktır.

İktisadî açıdan ideal bir denge toplumu oluşturma İslâm’ın en temel hedeflerinden biridir. Yukarıda kısaca özet olarak verdiğimiz başta zekât olmak üzere kurumlar ve tedbirler böylesi bir toplumun inşasına katkıda bulunacaktır. Bu ideal var oldukça, umut da var olacaktır. Umudun varlığı, insanımızı hayata daha bir sıkı bağlayacaktır.

DİPNOTLAR
1. www.wfp.org
2. Bakara, 2/219.
3. Dünya nüfusunun %10’u dünya servetinin % 85’ine sahip bulunmaktadır.
4. Bakara, 2/143.

Din ve Hayat Dergisi

Zekât ve Fitre Kitabı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Asr Sûresi

ASR SURESİ Dr. Tahir GÜNDÜZ “Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak …

Kapat