Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / İslamofobi’ye karşı iki çözüm: Doğru tebliğ ve etkili temsil / Semih Esad GÜNER

İslamofobi’ye karşı iki çözüm: Doğru tebliğ ve etkili temsil / Semih Esad GÜNER

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
İslam’ı tanıtacak fertlerin savunduğu davayı sadece tanıması değil hazmetmesi ve en etkili, doğru vasıtalarla mücehhez olması gerekir. İslamofobya ve İslam karşıtlığına karşı en etkili silah ‘mücessem misaller’, ‘konuşan deliller’, müdara prensibini iyi bilen diplomat fedakâr fertler yetiştirmektir. Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün

Peygamberlerin en mühim hususiyetlerinden birisi budur.

Müslümanların Avrupa kapılarına dayandığı 8. yüzyıldan beri Avrupa’da rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkan islamofobya, zaman içinde değişik çehrelere bürünse de, Haçlılar döneminde görülen İslâm düşmanlığı ile Endülüs medeniyetine kıyan İspanya örneği, Osmanlı’nın genişleme döneminde görülen İslâm düşmanlığı ve sömürgecilik döneminde neredeyse sadece İslâm dünyasını hedef alan bu düşmanlıklar arasında hep aynı ortak ve belirgin benzerlikler vardır.

1960′lardan sonra Avrupa’da yeni versiyonu ile servis edilen İslamofobya da benzer özellikler taşımaktadır.

Uzunca bir süredir Avrupa’da yaşamaya başlamış 15 milyonu aşkın Müslüman, İslâm ülkelerinde görünen baskıcı rejimler, petrol tüketiminin artışıyla birlikte Müslüman ülkelerin dünya politikasında etkili roller üstlenmeye başlaması, küreselleşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak yaşanan iletişim imkânları gibi faktörler yeni İslamofobya’nin şeklini belirlerken, diğer yandan çözüm potansiyelini de artırıyor.

İslam dünyası önündeki bu tehlikeyi iyi okumak ve bunu fırsata dönüştürecek yapıcı ve kalıcı çözümler üretmek zorundadır.

7 Aralık 2004 günü Birleşmiş Milletler’in (BM) düzenlediği “İslâmofobi ile Mücadele: Tolerans ve Anlayış Eğitimi” başlıklı konferansta konuşan BM Genel Sekreteri Kofi Annan şunları söylemişti: “İslamofobya ile mücadele edecek strateji, temelde eğitim üzerine bina edilmelidir. Bu eğitim sadece İslâm hakkında değil, bütün din ve gelenekler hakkında olmalıdır ki mitler ve yalanlar gerçeklerden ayırt edilebilsin. Medya ve internetin nefret çığırtkanlığında kullanılmasına engel olmalı; fakat düşünce ve ifade özgürlüğünü de korumalıyız. Kamusal otoriteler sadece İslamofobya’yı kınamakla kalmamalı, ayrımcılık yapılmayacağı yönündeki vaatlerini yasal ve gerekli diğer uygulamaları garanti altına alarak desteklemeli.”

Bu ifadeler bizim de katıldığımız bir hakikate işaret ediyor: İslamofobyayı körükleyen bütün sebeplerin arasında belki de en önemlisi ‘bilgi eksikliği’dir. Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak ‘doğru tebliğ’ ve ‘etkili temsil’ mekanizmalarının kurulamamış veya uygulanamıyor olmasıdır.

İslamofobyadaki esas çelişki, İslam’dan korkan pek çok insanın, aslında İslam hakkında çok az şey biliyor olmasıdır. İslam hakkında İslam ülkeleri de dahil olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde sürdürülen sistematik ‘dezenformosyon faaliyetleri’ne karşı yegane çözüm, ‘sistematik enfarmasyon faaliyetleri’dir.

Bizim dünyamızda tebliğ diye tanımladığımız bu bilgilendirme faaliyetinde ihmal edilmemesi gereken nokta, tebliğ ve davetin sadece dışa dönük yani gayr-ı müslimlere yönelik olması değil, aynı zamanda içe dönük olarak yapılması gerektiğidir.

Resul-ü Ekrem asm’ın “Din nedir?” sualine mükerreren üç kez “Eddinün nasihah” “Din nasihattir” diye cevap vermesi, bu mevzudaki çıkış yolumuzu bize açıkça göstermektedir. Bu nasihat, ümmet-i icabe’ye de ümmet-i gayr-ı icabeye de en uygun vasıtalarla ve metodlarla yapılmalıdır.

Doğru tebliğin veya günümüz diliyle doğru enfarmasyonun üç esası vardır: 1. Zamanı iyi okuyan tebliğ 2. Kişilikli ve izzetli tebliğ 3. İkna edici ve kalblerde yankılanacak bir tebliğ.

İçinde bulunduğumuz zaman, ilim ve fenni esas alan, özünde ‘ikna’ olan bir tebliği gerekli kılmaktadır. Dayatmalar; önyargıların, yanlış anlama ve algılamaların kaynağıdır. Evham ve vesevese cehaletten ve istibdattan doğar. İslâmiyet, ferde kıymet verir ve iknâyı esas tutar. Asrımızın büyük imamı Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, medenilere galebe çalmak iknâ iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile zorlama ile değildir. O şöyle söylüyordu:

“Ey evliya-yı umur! Yani ey işlerini takip eden kişiler! Tevfik isterseniz, muvaffak olmak isterseniz kavanin-i adetullaha, Allahın yeryüzünde ikame ettiği kanunlara, doğru ve hak olan vesilelere muvafık hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile muvaffakıyetsizlik ile cevab-ı red alacaksınız!”

Bilgi, sahibine ve sahibinin tavırlarına göre değer kazanır veya kaybeder. Bilgilendirme, insanlığın en asil ve mukaddes mesleğidir. Tarih boyunca insanlığa gerçek bilgiyi öğreten Peygamberlerin en önemli özellikleri onların izzetli ve kişilikli olmalarıdır. Bu, tebliğe kuvvet ve kudret kazandıran, ruh veren en önemli iksirdir.

Tebliğ her türlü dünyevî ve siyâsî amaçlardan arındırılırsa ve tebliğ edilen hakikatlere karşı özgüven ve itminan sahibi olunursa amacına ulaşır. Amelde rıza-yı İlahiyi esas tutmak, halkdan ziyade Hakkın kabulünü önemsemek, o razı olduktan sonra ötesine çok takılmamak, “Vema alerrasuli illel belağ” düsturunu tebliğimize yegane referans kabul etmek zorundayız.

Özellikle günümüzde, kendi değerler sistemini sorgulamaya kadar vardırılan ve maksadı aşan yanlış tebliğ usulleri, İslamofobyayı azaltmak yerine şiddetlendirmiş ve İslamofobik tavırları cesaretlendirmiştir.

Enformasyon keşmekeşinde ve bilgi kaynaklarının alabildiğine kirlendiği bir zamanda ortaya çıkan bir sonuç var: ‘Enformatik cehalet.’
Karışık ve doğru olmayan bilgi miktarının artması ve düzensiz bilginin yağması, ilme değil cehalete kuvvet vermektedir. Zamanımız insanının bu modern cehaletten kurtulmasının tek yolu, bilgiyi ayırt edecek mekanizmalara ve filitrelere sahip olmasıdır.

Tebliğ ve sistematik enformasyon ise, bu gerçeğe göre kolay anlaşılabilir, muknî, makbul, emniyetli, sıhhatli bilgiyle donatıldığı ölçüde etkili olacaktır.

Doğru tebliğin ‘sistematik’ olmasını beş başlıkta toplayabiliriz: 1. Yetişmiş insan gücü, 2. İletişim vasıtalarını etkili kullanma 3. Rafine ve doyurucu yayınlar 4. Maddeten terakki 5. Sürdürülebilir koordinasyon ve birlik.

İslâm’ı ‘bilinmeyen öteki’ olmaktan çıkartmanın yolu, doğru tebliği ‘sistematik’ hâle getirmekten geçer. ‘Sistematik tebliğ’ yani tekrar ile takrir, kuvvetli ve kudretli tebliğ demektir ve ancak bu tarz, ‘bilinçli cehalet’i izale edebilir.

Maalesef, bazı İslam ülkeleri de dahil olmak üzere özellikle Batı’da, geçmişten gelen bazı peşin hükümler, İslâm hakkında ‘bilinçli bir cehalet’ oluşturmak, karar alma mekanizmalarının hem tercihi, hem silahı olmuştur. Bu tercihin sebebi, köklerden gelen kasıtlı ‘ben tasavvurları’ ve siyasi emellerdir. Bu itibarla, sadece tebliğin doğru olması kâfi değildir, en uygun vasıtaları kullanarak sistematik olması da zorunludur.

İslam’ı tanıtacak fertlerin savunduğu davayı sadece tanıması değil hazmetmesi ve en etkili, doğru vasıtalarla mücehhez olması gerekir. İslamofobya ve İslam karşıtlığına karşı en etkili silah ‘mücessem misaller’, ‘konuşan deliller’, müdara prensibini iyi bilen diplomat fedakâr fertler yetiştirmektir. Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün Peygamberlerin en mühim hususiyetlerinden birisi budur.

Fikren ve amelen yetişmiş insan gücü fedakârlıkla da donatılırsa, ortaya İslam terminolojisinde ‘vakıf insan’ diye tabir edilecek hüviyette şahsiyetleri meyve verir ki, sistematik tebliğin temel yapı taşı budur. Yani iyi yetişmiş, yetiştirilmiş eğitimli kadrolardır.

İletişim vasıtalarının kuvvetli ve yaygın olması İslamofobyayı körüklediği gibi iyi kullanılırsa çözüm potansiyelini de içinde barındırır. Etkili tebliğin en önemli unusrlarından olması hasebiyle birkez daha altını çiziyoruz.

Bilgi kirliliği ve yayın sağanağı içerisinde sistematik tebliğ sahiplerine düşen bir diğer görev de fazlalıklarından arındırılmış, tecrübe edilmiş, doyurucu ve doğrudan hastalıkların tedavisine yönelik basılı, sesli, görüntülü yayınların hazırlanmasıdır.

Hakikatlerin gücü ve meşruluğu, vasıtaların güç ve meşruluğunu da zorunlu kılar. Tebliğ edilen hakikatlerin hak ve meşru olması, her vasıtaya başvurulabilir anlamına gelmez.

“Elhakku ya’lü vela yü’la aleyh, yani, Hak her şeyden üstündür, hiçbir şey hakke galebe edemez, umumi bir düsturdur. Ama neden kuvvet hakka galiptir ve neden ehl-i hak, ehl-i batıl önünde mağlup ve perişan haldedir?” sualine Bediüzzaman Hazretleri şöyle cevap veriyor:

Ehl-i hak olan ehl-i iman, hak olan, olması gereken vesileleri kullanmazsa, ehl-i batılın hak vesilesi karşısında mağlup düşer. Burada yine hakkın batıla galebesi vardır. Hem kuvvetin bir sırr-ı hilkati, yaratılışının hikmeti vardır. Onu elde eden, hak olan bir vesileyi kullanmış olur.

Demek oluyor ki bu zamanda tebliğ yani‘i’lâ-yı kelîmetullah’, maddeten terakkîye bağlıdır. Sonuca yönelik, sağlıklı tebliğ faaliyeti yapmak için İslâm ülkelerinin, insanlarımızın ve kuruluşlarımızın maddeten gelişmesi ve güçlü yapılara kavuşması elzemdir.

Son olarak, sistematik tebliğin belki de en mühim şartı veya diğer şartları birarada tutan ve anlamlı kılan ‘çatı’sı; ‘sürdürelebilir bir koordinasyon ve daimî bir birlik’tir. İttihad-ı İslamdır. İşte bu noktada çatısı altında toplandığımız İslam Dünyası STK’lar birliği büyük önem arzediyor.

İslamofobik yayın ve politikalar, bu istikamette gelişen olaylar ve İslam karşıtlığı üzerine kurulu siyasetler, hep Müslümanlar arasındaki kopukluk, koordinasyonsuzluk, tecrübe transferinin yapılamaması, dayanışma eksikliği, önyargılar ve husumetlerden istifade etmektedirler.

Bu itibarla, netice vermeyen usullerde ısrar etmek, inatla ve tassupla birlik ve dayanışma ruhundan kopuk kamplaşmalara kuvvet verici hareketleri savunmak, hakperest anlayıştan uzak olarak tecrübe edilmiş tebliğ vasıtalarına aldırmamak tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalığımızdır.

İslamofobyaya karşı etkili mücadelede, birbirimize karşı olan asılsız, değersiz, mesnetsiz ve sanal fobilerimizden kurtulmamız olmazsa olmaz bir şarttır. “İnnemel müminune ihvetün” parolasında şekillenecek ittihad ve dayanışma şuuru, küçülen dünyada ‘sistematik tebliğ faaliyetleri’nin temelidir.

‘Doğru tebliğ’i tamamlayan veya doğru tebliğin neticesi olması gereken bir diğer husus da ‘etkili temsil’dir. ‘Temsil sorunu’ Müslümanların bugün en hayati meselelerinden birisidir. ‘Ferdî temsil’, ‘toplumsal temsil’, ‘siyasi temsil’ ve ‘küresel temsil’ zincirlemesiyle izah edebileceğimiz bu husustaki zaafiyet hem İslam dünyasına başıboş bir görüntü vermekte hem de bu zaafı farkeden İslam karşıtı mihrakları cesaretlendirmektedir.

Bir nebze temas edildiği gibi ‘doğru örnek’leri artırmak ve bunları bir havuz içerisinde eritmek temsil kabiliyetini hâiz toplumları vücuda getirecektir. İslam ahlakını söylemde bırakmayarak fiillerine yansıtan toplumları oluşturmak, İslamofobyayı ve İslam karşıtlığını gidereceği gibi, İslamı çok kuvvetli bir cazibe merkezi haline getirecektir ki tarihte görülen en haşmetli tebliğ ve hidayet hadiseleri hep ancak böyle gerçekleşmiştir.

“Bizler hakaik-i İslamiyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin etba’ları, fevc fevc kıt’alarla İslamiyete dehalet edeceklerdir.”
Toplumsal temsil gücü, er veya geç siyasi temsile dönüşür. Siyasi temsil, ancak hayatın her sahasında temsilde başarılı olmakla mümkündür. Resul-ü Ekrem asm “Kema tekününe yüvelli aleyküm” “Nasılsanız, öyle idare olunursunuz” buyururken, alt yapıda şekillenmesi gereken bu gerçeği bize ders vermektedir. İslam dünyasının her köşesinde, sosyal hayatta başarısı tezahür etmemiş, halkın vicdanında makes bulamamış düşüncelerin etkili bir temsil kabiliyeti kazaması mümkün değildir.

Küresel temsil ise, İslam toplumlarını ve ülkelerini temsil edebilecek, herkesin kabulüne şâyan bir mekanizmanın oluşmasına bağlıdır. Bu çerçevede İslam Dünyası STK’lar Birliği sivil toplum bağlamında oldukça önemli bir misyon icra etmektedir. D-8’ler, İslam Konferans Örgütü gibi açılımların Dünya İslam Birliğine ne kadar güzel zemin hazırladığı ortada değil midir? Rahmet-i İlahiyeden bu yolda önümüzü açmasını, karşımıza çıkan dahili harici muzır manileri bertaraf ederek birlik ve beraberliğimize kuvvet vermesini, kalplerimizi bu istikamette telif etmesini niyaz ediyoruz.

Bu emsal çalışmalar, dünya barışı ve toplumları için bir tehdit değil, bir nefestir, bir ihtiyaçtır, uluslar arası güç odaklarının acımasız tahakkümü altında ezilen insanlar için bir çıkış noktasıdır. Bunun için güçlü, meşru, donanımlı, etkili çatı teşkilatlar kurulmalı; İslam’ın öz ve esasına bağlı tebliğ ve yapılanma çalışmalarına el birliğiyle destek olmamız gerekmektedir.

Bugün özellikle Batı’da, Müslümanların temsil zaafiyeti her zaman ve zeminde hissedilmekte, kendine muhatap arayan çevreler ya yanlış temsilcilere başvurmakta yahut hiçbir kişi ve kurumu bulamamaktadırlar veya politik hesaplar gereği bu muhatapsızlık, kötü niyetli politik aktörlerin işine gelmektedir.

Netice olarak: Doğru tebliğ, etkili temsille bir bütün olarak hayata geçirilirse İslamofobyanın ve İslam karşıtlığının dayandığı temel sarsılmış olur. Bunun için gönüllü teşekkülerden üniversitelere, medyadan siyasi kurumlara kadar sistematik enformasyon seferberliğine hız verilmeli; sistematik dezenformasyon faaliyetlerinin sebep olduğu cehâlet ve önyargılar giderilmelidir.

Cenab-ı Hakdan niyaz ediyoruz ki dininin esası olan tebliğ ve davette rızasına muvafık olarak bizleri muvaffak kılsın.
Vesselamü alyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.

Enformasyon keşmekeşinde ve bilgi kaynaklarının alabildiğine kirlendiği bir zamanda ortaya çıkan bir sonuç var: ‘Enformatik cehalet.’

Resul-ü Ekrem asm’ın “Din nedir?” sualine mükerreren üç kez “Eddinün nasihah” “Din nasihattir” diye cevap vermesi, bu mevzudaki çıkış yolumuzu bize açıkça göstermektedir. Bu nasihat, ümmet-i icabe’ye de ümmet-i gayr-ı icabeye de en uygun vasıtalarla ve metodlarla yapılmalıdır.

İrfan Mektebi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Nurların izahı ve ‘yazmak’ / Mustafa H. KURT

“Risale-i Nur’a dair şerh, izah ya da tanzim çalışmaları hakkında Bediüzzaman Hazretleri’ne ait sözlerin, kendinde …

Kapat