Ana Sayfa / Yazarlar / İstanbul Sözleşmesi ve Aileyi Yok Etmek İçin Alınan Kararlar

İstanbul Sözleşmesi ve Aileyi Yok Etmek İçin Alınan Kararlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

17 Yıldır ülke yönetiminde olan Ak Parti Hükümetinin yaptığı en kötü icraat; İstanbul Sözleşmesidir. Yahudi girişimcilerin başlattığı ve sadece Müslüman ülkelerde değil tüm dünyada aile kurumunun çökertilmesini amaçlayan bu projeyi imzaladığımız yetmiyormuş gibi bir de buna uygun kanunlar çıkarılmıştır. İşte son yıllarda kamuoyu önünde meydana gelen dehşetli cinayetlerin en önemli sebebi bu sözleşme ve kanunlarla başlayan ailenin yok edilme çabasıdır.

Hâlbuki Anayasamız ailenin korunması için devlete önemli görevler yüklemiştir. Anayasanın 41. Maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir” diye başlar ve Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md. İle “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” demektedir. Fakat, Hükümet aileyi ve çocuklarımızı korumak bir yana tamamen çökertmek üzere tuzağa düşürülmüştür. Anayasayı bir kenara bırakın dini inançlarımız başta olmak üzere bu konudaki bütün milli değerlerimiz sinsi bir biçimde ayaklar altına alınmış eşcinsellik meşru hale getirilmeye çalışılmıştır.

İşin daha kötüsü İstanbul Sözleşmesin imza altına alınmasında görev yapan Ak Partili milletvekilleri ve bazı yöneticiler; yapılan işlerin yanlışlığını anlamak istemeyip bilakis çıktıkları televizyon programlarında bu skandal sözleşmeyi savunup Ak Partinin iyice gözden düşmesine çalışmaktadırlar.

İşte bu yazı özellikle Hükümeti ikaz etmek ve yapılan yanlışları dile getirmek için kaleme alınmıştır. Uzun olmasının ve bazı ayrıntıları dile getirilmesinin sebebi; hala yapılan yanlışlıkların farkına varamayan insanları uyarmak içindir. Öyle ki; sözleşmeyi defalarca okuduğunu ve tek bir hata göremediğini söyleyen bazı zeka seviyesi sınırlı insanları ancak bu şekilde ikna etmek mümkündür. Ayrıca konu üzerinde çalışma yapmak isteyenlere bir mehaz olması açısından konu derinlemesine ele alınmıştır.

Günümüzde ekonomi ve siyaset birinci planda konuşulmaktadır. Fakat bunlardan önce gelmesi gereken çok daha önemli konu; sosyal ve kültürel alanlardaki yozlaşma ve yanlış uygulamalardır. Asıl bu konuda acil önlemler alınması gereklidir. Diğer meseleler zaman içinde çözüme kavuşturulabilir. Lakin aile temelleri yıkılan bir devleti yeniden inşa etmek hiç kolay değildir.

Toplumun çekirdeği olan aile konusunda yaşadığımız yozlaşmalar hiçbir dönemde bu kadar ileri seviyelere varmamıştı. Kadınları hiç gereği yok iken çalışma hayatına zorla sokmaya çalışmak çok büyük yıkımlara yol açmıştır. Aileyi yok eden kanunlar çıkarılması ve İstanbul Sözleşmesi gibi Müslüman bir devlette skandal olacak icraatlar fütursuzca icra edilmektedir. Dimyata bulgura giderken evdeki bulgurdan olmamızın en önemli sebepleri arasında işte bu yanlış icraat ve kural tanımayan umursamaz zihniyet yatmaktadır.

Kendileri feminist olup kadınları dinimizin de yasakladığı bir şekilde kocalarına karşı isyana teşvik eden bakan ve bürokratların yaptığı icraatlar, sayılamayacak kadar çoktur. Bunların birçoğunu ele alıp dile getirmiştim. Önemli olması açısından yaşadığım bir örneği dahi yazayım:

Bir veli toplantısında sınıf öğretmeni şöyle demişti. “ Kız çocuklarımızı okula gönderelim iş güç sahibi olsun ezilmesin, kocalarına karşı çıkmasını öğrensinler” Bu söz üzerine hoca hanıma dedim ki; “Biz çocuklarımızı okula gönderiyoruz ki büyüyüp evlendikleri zaman kocası ile nasıl iyi geçinir mutlu olur, öğretiliyordur diye. Fakat siz eşler arasında sevgi ve saygıyı değil üstünlük kurma yöntemlerini anlatıyorsunuz”.

Hoca hanım çok insaflıydı. Bütün kadın veliler bana pis pis bakıp söylendiği halde haklı olduğumu söyleyerek savunmaya çalıştı. Hatta ailesinden almış olduğu eğitimin ne derece güzel olduğunu örneklerle ifade etti.

Evet, şu gerçeği artık görmek zorundayız. Toplumu yozlaştırmak için cinsiyetsiz bir nesil meydana getirmek ve güzel ahlaktan uzaklaştırmak için başta Yahudi kurum ve kuruluşları olmak üzere gecesini gündüzüne katarak çalışmalar yapıyorlar. Dine düşman ve feminist örgütlerde kendilerine en büyük katkıyı sağlamaktadır. Özellikle CHP’li kadınlar bu konuda başı çekmektedirler.     

Kimse doğru dürüst farkında değil. Örneğin bir Güney Koreli müzik grubu üzerinden bütün dünyada “Cinsiyetsiz toplum” projesi yürütülüyor. Türkiye’de de bu maksatla başta Sabetaycı medya organları olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve Emniyet teşkilatında uzun yıllardan beri sürdürülen çeşitli projeler vardır.  İşte sakal ve bıyık yasağı koyarak milletimizi cinsiyetsiz hale getirmeye çalışan bu namus kavramından yoksun insanlar üzerinde biraz durmak istiyorum.

Kadın görünümlü erkek üyeleri aracılığıyla “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” denilerek İslam’ın başkenti İstanbul’da dehşetli bir sözleşme imzalanmıştı. Avrupa Konseyinin oluşturduğu uzmanlar grubu “Kadına Yönelik Şiddet ve Hane İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele” adı altında bir geçici komiteyi yani CAHVIO’yu kurarak; Şeytanı dahi utandıran ahlaksızlık projesini İstanbul’da yürürlüğe soktular.

İstanbul Sözleşmesi CAHVIO’nun 2009-2010 yılları arasındaki yoğun çalışmaları sayesinde görünüşte “kadına yönelik şiddeti” önleme konusunu ele aldığını zannediyorduk. Fakat kısa zamanda anlaşıldı ki bunların amacı başkadır. Maalesef hükümetimiz bu çirkin projeye alet olmuş hatta bazı kamu kurumları aracılığı ile destek olmuştur.

Fakat zararın neresinden dönülse kardır. Derhal bu ahlaksız gidişe bir son verilmelidir. Bu konuda yapılacak işlerin başında da bu aileyi yok etmeye çalışan sözleşmeden çekilmek gerekiyor. Çünkü eşcinsellik başta olmak üzere cinsi sapıklıkları önleyecek en önemli işlerden bir tanesi erkeklerin erkek gibi ve kadınların da kadın gibi görünmesi gelmektedir.

Bu konuda Kuran’da Lut kavminin başına gelenler zikredildiği gibi hadislerde eşcinsellik konusu üzerinde önemle durmamızı gerektirmektedir. Hadislerde “Resûlullah (asm), kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti.” (Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22) ve ” Resûlullah (asm), kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lânet etti.” (Ebû Dâvûd, Libas 28; bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 2/325) buyrulmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, Lemaat isimli eserinde “Erkekler heva ve hevesle kadınlaştıkça kadınlar da hayasızlıkla erkekleştiler” diyerek bu sapkınlığa dikkat çekmiştir.

Kötü ahlak özellikle Avrupa’da giderek yaygınlaşmış ve nihayetinde ülkemizde zorla uygulama alanına sokulmuştur. İçkili sefih eğlenceler, balo adı altında yaygınlaştırılarak Türk kadınının iffeti ve namusu ayaklar altına alınmıştır. Bunu yeterli görmeyen başta Sabetay Yahudileri, erkeklere de aynı şekilde saldırmış sakal ve bıyık yasağı koyarak özellikle askerlerimizin muhannes gibi yani kadınlaşmış erkekler gibi görünmesini sağlamaya çalışmışlardır.

Evet, erkek kadın gibi süslense muhannesliktir, yakışmaz. Mert ve onurlu erkekler cilveli kadın gibi davranmamalıdır. Dinimizin bize kazandırdığı onur ve izzet,  Türk tarihinin gösterdiği kahramanlık ve şecaat bu çirkin görüntüye müsaade etmez. Devlet yöneticileri şimdiye kadar tedbir almadı ise hiç olmaz ise bundan sonra dikkatli olmalıdır. Özellikle Milli Eğitim ve Aile Bakanlıklarının bu dehşetli ahlak düşmanlarına uyanık olması anayasal bir görevdir. Çünkü ailenin korunması için anayasamızda açık hükümler bulunmaktadır.

Yapılan çalışmalar açıkça gençlerin unisex kişiliğe ve 3.cinsiyet adı verilen apaçık bir sapıklığa yönlendirmektedir. Lut kavminin başına gelen dehşetli eşcinsel sapıklık bugün hem Türkiye’de hem de bütün dünyada özellikle medya araçları ile sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Küresel ahlaksızlık odakları, cinsiyetsizliği yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bu duruma seyirci kalan hükümetimiz müzik, sinema ve moda yoluyla yaygınlaştırmaya çalışılan nötr cinsiyet, unisex kişilik veya 3.cinsiyet faaliyetlerine karşı önlem almamaktadır. Bilakis seküler yaşamadı altında sapıklık devlet eliyle zorla dayatılmaktadır.

Ne üzücüdür ki İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinden bir çoğu: LGBT adı verilen sapık güruha karşı bunları koruma amaçlı maddelerdir. Sözleşmenin “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Karşıtlığı” başlıklı 4. Maddesi’ne göre “Bu sözleşme hükümlerinin taraflarca uygulanışında, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği başka statüler temelinde hiçbir ayrımcılık yapılmayacaktır.” Denmektedir.

Ayrıca sözleşme, hane içi şiddetin tanımını yaparken “eş” kavramı ile birlikte “partner” kavramını da ele alarak LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseks) bireylerin içerisinde olabileceği Medeni Kanunda tanınmayan ilişkileri de kapsamaktadır. Bu utanç verici sözleşmenin İstanbul gibi yüzyıllarca İslam’a başkentlik yapmış bir şehirde imzalanması affedilmez bir hatadır.

“İstanbul Sözleşmesi” adı maalesef 2011 yılının ilk yarısında Avrupa Konseyi’nin dönem başkanı olan Türkiye hükümetinin yoğun çabaları ile 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmıştır. Sözleşmenin hem ilk imzacısı, hem de parlamentosunda onaylayarak sözleşmeye taraf olan ilk ülke Türkiye’dir.

Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde, 10. üye ülkenin onay mekanizmasını tamamlamasından sonra yürürlüğe girmiş olup 2018 itibari ile sözleşmeye taraf 33 ülkeden bir kısmı bazı maddelere şerh koymuştur. Henüz taraf olmamış 13 devletin varlığını da unutmamak gerekir.

Türkiye gibi Güney Kore de proje ülkelerden bir tanesidir. Gelişmekte olan bu iki ülkeyi bu ve benzer ahlaksızlık ile çökertmeye çalışmaktadırlar. Türkiye’de bu işi sinsizce ve bilinçsiz kamu kurumları ve Sabetay medyası aracılığı ile sürdürürlerken Güney Kore’de apaçık sapıklığa gidilmektedir.  Örneğin bu ülkede son dönemde erkeklerinde makyaj yapması moda haline gelmiştir. Müzik Grupları aracılığı ile dehşetli ahlaksızlıklar planlanmaktadır.  ARMY adı altında açılımı “gençlik için tapınılası gençlik temsilcisi” adı altında faaliyetler düzenleniyor.

Ray Kurzweil adı altında bir kişi  “İnsanlık 2.0” isimli kitabında şöyle diyor: “Kusursuz dünyayı Tanrı’nın değil bizim yarattığımız gençler kuracak” İşte gayet açık bir şekilde Lut kavminin benzer bir örneğini yaşıyoruz.

Doğu toplumlarını dizayn etmek için gelişmekte olan ülkeler arasında teknolojik olarak ileri durumdaki Türkiye ve Güney Kore özellikle seçilmiştir. G. Kore’den gelen verilere göre bir köprüde 40 dakika bir intihar olduğu söylenmektedir. 2011’de bir ara günde 40 gencin intihar ettiği haberleri basına yansımıştır.

Çok yakın bir tarihte kendi çocuğunun gözü önünde hunharca bir cinayet işlendi. Bunun üzerine bir takım LGBTİ kuruluşları, bu cinayeti bahane ederek, halkımıza tuzak kurulmuş  İstanbul Sözleşmesini savunmaya başladılar.

Bu elim cinayetin arkasından İstanbul’da başka bir cinayeti oldu. Bu sefer bir kadın kocasını bıçakla öldürmüş ve 4 parçaya ayırmıştı. Fakat hepsi lanetlenmesi gerekirken bazı kuruluşlar bu ikinci cinayeti görmezden gelerek tek kelime dahi etmediler. Demek ki meselenin altında başka planlar ve fitne örgütleri yer alıyor.

Çok zeki olmaya gerek yok. İstanbul Sözleşmesinin değiştirilmesini istediğimiz maddeleri ve bu sözleşmeye dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı yasa, çok tehlikeli ve uygulamada kaldığı müddetçe, bu tür cinayetler süratle artacaktır. Daha nice aile faciaları yaşanacaktır. Çünkü ateşe körükle gidilmektedir. Böyle giderse bu dehşetli cinayetler devam edecek işin içinden çıkılmaz hale gelecektir.

İstanbul Sözleşmesinin feshi, ya da değiştirilmesinin gündemde olduğu şu günlerde, Soros başta olmak üzere, Siyonist ve Sabetayist güçler, tüm imkanlarıyla, bu sözleşmenin değiştirilmemesi için propagandaya geçmişlerdir. Soros gibi fitnenin finansörleri bizzat milyarlar harcayarak, tüm haber kanallarını ve sosyal medya ile, kadın kuruluşlarını aynı doğrultuda kullanmaya kalktılar. Çünkü onlar için Türkiye; çok önemli bir ülkeydi.

Bu kuruluşların amacı, nihai hedeflerine ulaşmak için, tarım, insan sağlığı ve toplumsal sistemlerin tümünü tarumar etmek ve sonunda, kendi krallıklarını ilan ederek bir dünya devleti kurmayı amaçlamaktadırlar.

Bu maksatla uzun yıllar sinsice çalışarak ciddi mesafeler kat ettiler. Her türlü fitne çıkarılarak bürokratik, ekonomik, siyasal ve askeri yönden dünyayı hakimiyetleri altına çalışıyorlar. Şimdi tahrif edilmiş Tevrat’ta geçen ve Siyonistlerin amacıyla bu amaca ulaşmak için kendilerine yol gösteren maddelere bakalım:

“Sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı yer sizin olacak. Önünüzde kimse duramayacak. Tanrınız, dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyara koyacaktır”. “O gün Rab, Abram (İbrahim)’ la ahdedip dedi: Mısır ırmağından (Nil), büyük  ırmağa (Fırat) kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim”.  “Evet, bütün krallar o’na secde etsinler, bütün milletler o’na kulluk etsinler”. “İşte benden sana miras olmak üzere, milletleri; mülkün olarak, yeryüzünün uçlarını da vereceğim”. “O gün, çepeçevre sağda ve solda, bütün kavimleri yiyip bitirecekler”. “Sen benim cenk topuzum ve harp silahımsın ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeleri helak edeceğim”. “Ve her kes kardeşine karşı ve her kes komşusuna karşı, şehir şehre karşı ve ülke ülkeye karşı cenk edecekler ve ruhu içlerinde kalmayacak”.

Bu maksatla Soros tarafından harcanan paralarla, harıl harıl, İstanbul Sözleşmesinin maddeleri hakkında yalan ve yanıltıcı bilgiler ortalıkta dolaştırılmaktadır. Hatta işin utanmazca tarafı da, İstanbul sözleşmesine karşı olanların, Feto’cu olduğu hakkında iftiralar atılmasıdır. İstanbul sözleşmesinin iptalini isteyenler kötülenmekte ve iktidar üzerindeki tesirleri kırılmak istenmektedir.

İstanbul Sözleşmesini okuyup inceleyerek madde madde, yanlış olup ta değiştirilmesini isteriğimiz kısımlarını açıklamak gerekiyor. Bu maddelerin kadın hakları savunulmasıyla hiçbir alakası olmadığı gibi, bilakis kadını tahrip etmekte, kadın haklarını, aile bireylerini ve tümüyle aileyi, sonunda da toplum değerlerini ayaklar altına almaktadır.

Bu sözleşmenin özetlediğimiz ve mutlaka değiştirilmesini istediğimiz maddeleri şu şekildedir:

  1. 3/b Madde ve fıkrası, eş yanına bir de partner deyimini eklemiş ki, bu deyimle “eşcinsellik ve homoseksüellik” yasal alt yapıya kavuşturulmuştur. Sapıklık; partner ifadesi ile ev arkadaşlığı adı altında meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
  2. 4/3 Madde ve fıkrası, cinsel yönelim adı altında sapıklık temel haklar arasına alınmıştır. Bu sayede eşcinsellik, homoseksüellik ve lezbiyenliği de cinsel hürriyet adı altında kabullendirmek için, yasal alt yapı oluşturulmuştur.
  3. 4/4 madde ve fıkrasıyla, kadınlar lehine alınacak hiç bir karar ayrımcılık sayılmayacak, denilmektedir. Kısaca kadınları korumak adına aile feda edilmektedir.
  4. 4. Maddede “aile” olarak tercüme edilen kelime asıl metinde, “domestik” olarak geçmektedir. Domestik, ortak ev arkadaşlığı olup, aile deyimi kalkıyor ve eşcinsel ilişkilerle ilgili oluşturulacak ikametleri de kapsamaktadır.
  5. 7. Maddeye göre, devletin alacağı tedbirler (ki, aşağıda bu tedbirler gelecek), tüm sivil toplum örgütlerini de kapsayacaktır.
  6. 9. Maddeye göre, devlet (LGBTİ gibi) sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına itibar edecek ve onlarla bu konuda her türlü birlikteliği sağlayacak, teşvik edecek ve güç verecektir.
  7. 12/1. Madde ve fıkrasıyla, aile içinde bulunan din, örf ve adetlerimizdeki esasa göre, karı-koca görev ve sorumlulukları kalkmaktadır. Eşler ve çocuklar, birbirlerine karşı bağımsız ve sorumsuz oluyor. Yani aile içinde bir düzen ve disiplin kalmıyor, otel gibi herkes başına buyruk ve istediği gibi, girip çıkabilecek, istediği gibi davranabilecektir.
  8. 12/1. Madde ve fıkrada, “ortadan kaldırma” olarak yapılan tercümenin asıl metindeki, kelimenin karşılığı, “kökünden kazıma” olup, böyle tercüme edilmesinden korkulmuş ve yumuşak mana verilmiş. Kısaca örf ve adetlerin getirdiği kurallar, kökünden kazınacaktır.
  9. 12/5. Madde ve fıkrasına göre, eşcinsellere karşı din, sözde namus ve kültür kuralları gibi bahanelerle karşı çıkılmayacak, denilerek sapıklık meşrulaştırılmaktadır.
  10. 13. Maddeye göre devlet, toplumsal tepkileri önlemek için, bunların dernek ve kuruluşlarına yardım edecek, yanlarında olacak ve işbirliği yapacaktır. Yani eşcinsellere karşı tepkileri yok edecek ve onlara karşı anlayışlı olunmasını esas almaktadır.
  11. 14. Maddeye göre, tüm eğitim kurumlarında, cinsel yönelim (eşcinsellik) in temel hak olduğu işlenecektir. Ayrıca bunlara saygı gösterilmesi gerektiği öğretilecek. Çocukluk çağında, beyinlerine eşcinselliğin normal olduğu işlenecek ki, bu teşvik aslında yönlendirmektir.
  12. 16. Maddesiyle, eşcinsellere karşı tepki ve şiddetin önlenmesiyle ilgili tedbirleri almaktadır.
  13. 36. Maddeyle, eş ve partnerlere rızaları olmadan cinsel ilişki kurulamayacak hükmü getirilmektedir.
  14. 48. maddeyle, bu sözleşmede tarifi yapılan, şiddete maruz kalanla, şiddet uygulayanların uzlaştırılması ve bu konuda arabuluculuk yapılması, kesinlikle yasaklanmaktadır. Bu konunun kanunla düzenlenmesi istenmektedir.
  1. Madde, bu sözleşmenin her zaman müeyyidesiz feshedilebileceğini ifade etmektedir. İşte Hükümetimizin elindeki en güçlü koz budur. Aileyi yıkmayı ve sapık ilişkileri meşrulaştırmayı öngören bu sözleşmeden çekilmek hiç olmaz ise bazı Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi bazı maddelerine şerh koymak gereklidir.  

Siyonizmin sinsi bir oyunu işte bu sözleşmedir. Hayvanlar aleminde bile görünmeyen, erkek erkeğe ve kadın kadına cinsel ilişkiyi geliştirecek hususlardan dolayı yüzü manda derisi ile kaplı insanlar bulunmaktadır. Allah, haya ve utanma duygusunu insanlara vermiştir. Lakin bazı insanlar aynı hayvanlar gibi bu duygudan mahrumdurlar. Bunların yüzleri kızarmaz, utanmak arlanmak diye bir yönleri yoktur.

Asıl maksadı ahlakı çökertmek olan fakat arasına serpiştirdikleri maddelerle bunu gizleyen İslam düşmanları; kadın-erkek ilişkilerini bitirerek, üremeyi ve çocuk yapmayı da ortadan kaldırarak, nüfusları zaman içinde bitirmeyi amaçlamaktadırlar. Bu sözleşme, ne acıdır ki; ilkönce Türkiye tarafından imzalanmıştır.

Bugün dünyanın bir çok devleti, özellikle Rusya ve İngiltere gibi büyük devletler; bu sözleşmeyi reddettikleri gibi, Avrupa Birliği üyesi devletlerin yarısından fazlası kabul etmemektedir. Yakın zamanda Paris’te toplanan G7 zirvesinin 4. maddesi olarak gündeme getirilmek istenmiştir. Fakat anlaşma sağlanamadığı için, bu maddeden hiç bahsedilmemiş ve diğer 3 maddenin deklaresi ile yetinilmiştir.

Siyonist felsefenin temsilcisi ve para babası Soros tarafından da iyice kuşatılan halkımız, her gün yapılan yalan ve sahte haberlerle aldatılmaktadır. Kadınlarımız istismar edilerek, kadın hakları adı altında uluslararası hain emelleri, güzel ülkemizde uygulanmak istenmektedir. Bu maksatla her gün medya araçları ile milyarlar harcanarak alçakça insanları etkilemeye çalışıyorlar. Diğer bir sahtekarlığı da şöyle yapıyorlar: güya bu sözleşme iptal edilirse, ülkemiz çok büyük tazminatlara maruz kalırmış, müeyyideler uygulanırmış.

Bu sahtekarlara karşı, 80. madde çok açık olup, o maddede, “istediğimiz zaman, Avrupa Konseyi genel sekreterliğine yapacağımız bir yazılı beyanla, tek taraflı olarak ve müeyyidesiz bir biçimde, bu sözleşmeyi feshedebileceğimiz” yazılıdır. İşte bu hain oyunlara kanmamak ve tehlikelerini sadığımız İstanbul Sözleşmesinin bu maddelerine çekince koymamız gereklidir.

Aksi halde, bu sözleşme ve buna dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı kanunun uygulaması devam ederse, yarın gelecek olan LGBTİ derneklerin çalışmalarının da katkısıyla, milletimizin, inançsal ruhsal ve sosyal yapısına uymayan bu uygulamalar; kısa zamanda etkisini gösterecektir. Sapıklık onarılmaz derecede artacaktır. Ayrıca aile cinayetleri niçin artıyor sanıyorsunuz? Vesselam…

 

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Amerika da 6 milyon yahudi var.
    okulları ayrıdır.
    erkek öğretmen kız çocuklarına.
    bayan öğretmen erkek çocuklara ders veremez.
    bizde böyle olsa,kıyamet kopar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hayatımızın Her Anını İlgi̇lendi̇ren Bi̇r Gerçek: Anlam Verme

Yazar: Muhlis KÖRPE Anlam Vermenin Önemi Anlam verme, ferd ve toplum hayatında son derece önemli …

Kapat