Ana Sayfa / Yazarlar / İyi ve Kötü

İyi ve Kötü

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İyi ve kötü

Hayır ve şer mücadelesinin sembol, bayrak isimleri, kavramları vardır..

Hz. Adem’e karşı İblis,
Habil’e karşı Kabil,
İbrahim as’a karşı Nemrud,
Musa as’a karşı Firavun,
Hz Muhammed’e karşı Ebu Cehil..

Osmanlı’nın son döneminde ilim, fikir, sanat, edebiyat sahasında merhum Akif ve karşısında Tevfik Fikret bu mücadelenin sembol, bayrak şahsiyetlerinden idi..

Akif önce din, iman, irfan, hikmet;
devlet, vatan, millet, medeniyet, maneviyat sonra fen, teknik, teknoloji derken
Tevfik Fikret neredeyse bunların tam zıddı şeyler söylüyordu..

Ona göre dinin, devletin, vatanın milletin, medeniyetin pek bi önemi yoktu.. Bir dine, medeniyete, kültüre, toprağa aidiyetin de bir önemi yoktu..
Hatta bunlara gerek yoktu..
İnsan heryerde yaşardı, herkesle yaşardı, yaşamalıydı..

Bu sevdalar uğruna Tevfik Fikret on dört yaşındaki oğlu Halûk’u iyi eğitim alsın diye İskoçya’nın Glasgow kentine gönderip Hristiyan bir aileye teslim etmekte hiç bir sakınca görmedi..

Oğlu Haluk, Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı seçti. 1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi, 1916’da Michigan Üniversitesinde makine mühendisliğinden mezun oldu.
Ülkesine ve ailesine geri dönmeyen Halûk, 1965 yılında Orlando’da, Park Lake Presbiteryen Kilisesi pastörü/papazı iken hayatını kaybetti..

Tevfik Fikret ve Akif..
Aynı topraklarda doğmuş, büyümüş, aynı şehirde yetişmiş olmalarına rağmen iki ayrı dünyanın çocukları olarak yaşadılar..
Biri İslam’ın, Osmanlı’nın, milli-manevi değerlerin;
diğeri batılı ve batıcı değerlerin bayraktarlığını yaptılar, adeta kendileri de bayraklaştılar..

Yakın tarihimizde dindar, milliyetçi, maneviyatçı nesil yetiştirmek isteyenler ve özellikle İmam Hatipler için mücadele edenler, merhum Akif’ten ve Asım’ın nesli idealinden bahsederler sürekli.

“Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek
İşte ciğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”

Asım’ın neslinin çiğnetmediği namustan kasıt nedir?
Şehit kanlarıyla sulanan,
İslam’la, Kur’an’la, Ezanlarla, salalarla yoğrulup harmanlanan vatandır.
Yani vatan namustur..
Başka?
İman, inanç namustur..
Hürriyet namustur.
Medeniyet namustur..
Milli kimlik, milli şuur, milli karakter namustur..

Hakûk’un temsil ettiği neslin din, iman, vatan, millet, milliyet, hürriyet, tarih, kimlik şuur gibi sevdaları, davaları yoktur.
Halûk’un nesli koşar adım, geriye bakmadan devletlerini, ülkelerini, değerlerini; dillerini, tarihlerini, milli kimliklerini terkedip, Batılı ülkelerin bayrakları altında yaşamakta hiç bir sakınca görmediler, görmüyorlar hatta gurur duyuyorlar..

Asım’ın nesli ise namus kavramına giren hiç bir şeyi çiğnetmemiştir ve çiğnetmeme azminde olan nesle Asımın nesli denir..

Ülkemizde uzun yıllar yasaklanan din eğitimin ardından açılmasına izin verilen İmam Hatip Okulları için çırpınan gönüllü insanlar, bu okullarda yetişecek nesillerin Asım’ın nesli olmasını çok arzu ettiler, İmam Hatiplere bu rolü biçtiler..

12 Eylül 1980 darbesinin kurşun gibi ağır gölgesinin henüz ülkemizin ve eğitim sistemimizin üzerinden kalkmadığı yıllarda İmam Hatip okullarında okudum..
Biz mezun olduktan birkaç yıl sonra 28 Şubat darbesinin soğuğu çöktü Anadolu’nun dindar, milliyetçi, maneviyatçı insanlarının üzerine..
bütün milletle birlikte İmam Hatip okulları, öğrencileri, velileri de şubat soğuğunu iliklerine kadar hissettiler..

6 Şubat depreminin neden olduğu maddi yıkıma eşdeğer maddi ve manevi yıkımlara imza atıldı 28 Şubat sürecinde.
Amansız, acımasız uygulamalar yapıldı..
Ülkede eğitim sistemi, yargı sistemi, ekonomik sistem, bürokratik sistem adeta enkaza döndü, on binlerce masum insan 28 Şubat enkazının altında kaldı..

Depremin tahribatı ne kadar ağır, enkazını kaldırmak, hasarları telafi etmek ne kadar zor ise 28 Şubat darbesinin enkazını kaldırmak, sebep olduğu yıkımları tamir etmek, zararları telafi etmek de o kadar zor ve ağır oldu.. Halen 28 Şubat afetinin sıkıntılarıyla boğuşuyoruz..

Son yıllarda büyük umutlarla, hayallerle farklı türlerde eğitim veren İmam hatip okulları açılıyor.
Hafızlık ve ilahiyat ağırlıklı eğitim veren, yabancı dil ağırlıklı, fen ve sosyal bilimler agitlikli, teknoloji ağırlıklı eğitim veren proje İmam Hatip Okulları açılıyor ve bu okullardan pek çoğu yeni yeni mezun veriyor..
İlk mezunlarını veren bir İmam Hatip Ortaokukunun mezuniyet törenine gittim, gitmez olaydım.
Şok oldum, kahroldum..
Asım’ın nesli yetişecek diye reklam edilen okulun mezuniyet töreninde Halûk’un kilisede giydiği keplere benzer, onun değişik versiyonu kepler fırlattırıldı İmam Hatipli çocuklara.
Son derece ağır, son derece yaralayıcı, gurur kırıcı, utanç verici.
“28 Şubat bin yıl sürecek” diyenler bunu mu kastediyorlardı acaba..

“Siz de çok abartıyorsunuz.. Ne var bunda.
Çocukların özel bir günü.
Mutlu olmasınlar mı?
Kep-cübbe giydilerse, fırlattılarsa ne olmuş..” diyenlerini duyar gibiyim..

Cevap hakkımı Yavuz Bülent Bakiler üstada bırakıyorum, o versin cevabı;
“Savaşta çiğnetmedim Hilal’i düşmanlara.
Barışta düştü üstüme gölge gölge Haç..”

Geçtigimiz günlerde bazı kişilerin bilerek veya bilmeden seccadeye ayakkabıyla basarak fotoğraf çektirmeleri gündem olmuştu..
Seccadeye ayakla basılır ama ayakkabıyla basmanın bambaşka sembolik anlamları vardır dedik, itiraz ettik..
Ayakkabıyla eve, odaya girmenin kültürel sembolik bir değeri, anlamı da vardır.
Bizim medeniyetimizde eve, camiye vs asla ayakkabıyla girilmez dedik..
Başka dinlerin, başka kültür ve medeniyetlerin adetleridir, onlar yapar ama biz yapmayız, bizden olan yapmaz dedik..

Siz de çok abartıyorsunuz. Alt tarafı bir metrelik kumaş, basılmışsa ne olmuş diyenler oldu.
Tıpkı başörtüsü için de bir metrekik bez parçası diyenler gibi..
Cevap olarak;
Her bayrak bezden, kumaştan yapılır, değişik renklere boyanır..
Ne kumaş kutsaldır, ne renk kutsaldır. Ama bayrak kutsaldır dedik..
Size göre kumaş, bez olan şeyler bize göre semboldür, bayraktır, kutsaldır, çiğnetmeyiz dedik..

Seccade ve başörtüsü bizim dini değerlerimizi temsil eden, bayraklaşmış sembollerimiz olduğu gibi İmam Hatipler de semboldür, bayraktır..

Öbür taraftan mezuniyet törenlerinde giyilen kepler ve cübbeler de Batı’nın dini ve milli sembollerindendir, bayraklaştırdığı değerlerindendir..
Batının dini sembolü olan keplerin bizim evlatlarımızdan hiç birinin başlarının üstüne konması kabul edilemez ama hele hele İmam Hatip neslinin, Asım’ın neslinin başlarına konması kabul edilemez..
Bu durum,
ayakkabının seccadeye basmasından bin kat daha vahimdir, tehlikelidir..

Biz işgal edilmiş bir ülke miyiz ki Batı’nın dini, milli, kültürel sembolleri başlarımıza taç ediliyor?

Maraş Kalesi’ne Fransız bayrağı asılınca cuma için camiye gelen müslümanlara;
“Kalede Haçlı, Fransız bayrağı asılıyken burada cuma kılınmaz” diyen Sütçü İmam’ın hikayesini anlatıp diğer taraftan Haçlı kepini Milli Eğitim’e bağlı okullara, İmam Hatip Okullarına asmak gibi icraatlar asla masum görülecek, kabul edilelecek işler olamaz?
Kilise kıyafeti altında milli eğitim, milli kimlik, milli ruh, milli şuur, dindar nesil olur mu, olabilir mi?

Bir ülkenin, bir milletin, bir neslin namusu başka nasıl çiğnenir?
Asım’ın nesli namusunu çiğnetmeyen nesilse kep giyen kep fırlatan nesil kimin neslidir?
Allah bize ve size bu çocukları böyle yetiştirin diye mi teslim etti, bunun için mi emanet etti?
Emanete sadakatimiz bu muydu?

28 Şubat sürecinden sonra imam hatiplerin kapatılması hakkında merhum Mehmet Tosun hocamız şöyle bir yorum getirmişti;
“Siyasi arka bahçeler haline getirerek imam hatipleri aslında biz zaten kapatmış, içini boşaltmıştık.
Allah kilidi onlara vurdurdu..”

İslami ilimler öğrensinler, İslamı yaşasınlar, İslam edebiyle edeplensinler, ahlaklansınlar, İslami, milli bir şuur, milli bir kimlik kazansınlar diye;
Milli, manevi, sevdaları, davaları, ülküleri, ilkeleri olsun diye çocuklarımızı gönderdiğimiz İmam Hatip okullarında bu vasıflar yoksa ve papazın, rahibin kılık kıyafetini giymekten dahi rahatsız olmayacak nesiller yetiştiriliyorlarsa ortada zaten imam hatip falan yoktur..

İmam Hatip okullarının siyasetin arka bahçesi olmasına razı olmayıp kapanmasına fetva veren kader, imam hatiplerin kiliselerin arka bahçesi, şubesi olmasına razı olur mu?

İmam Hatipli çocukları bu hallere düşüren kimselerin yaptıkları, Fetö’nün diyalogculuğundan zerre farklı değildir..
Diyalogcu Fetöcüleri taşlayıp bu omurgasızları alkışlıyorsak savrulmuşuz demektir, mücadeleyi kaybetmişiz demektir..

Yavuz Bülent Bakiler üstadın ifade ettiği,
Haç’ın gölgesi İmam Hatiplerin üzerine de düştüyse ve bizler buna karşı duramıyorsak yazık bize, yuh bize..

Devleti yöneten kadrolar imam hatiplere bu kadar önem verirken, emek verirken sahada yetki verilen, sorumluluk ve görev verilen insanların, idarecilerin, eğitimcilerin, velilerin bu kadar ibresiz, ilkesiz, savruk olmaları asla anlaşılabilir, izah edilebilir ve kabul edilebilir değildir..

İstisnasız hepsinin hesaba çekilmesi, sorguya çekilmesi ve görevlerinden el çektirilmesi gerekmez mi?

Arif Nihat Asya merhumun na’tından bir kaç mısra aktararak bitireyim;
“Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, ya Muhammed?..”

Biz İmam Hatipleri sığınılacak güvenli limanlar olarak görüyorduk, oraya sığınıyorduk..
Peki şimdi nereye göçelim?
Nereye, kime sığınalım?..

Oğuz CANDARLI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Wagner Çeçen İttifakı mı?

WAGNER - ÇEÇEN İTTİFAKI MI? Haber merkezlerinden öğreniyoruz: Dün itibarıyla, paralı paramiliter muharebe gücü Wagner, …

Kapat