Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / “Ka­fa­dan ha­re­ket et­me, ka­fa­nı ça­lış­tır!”

“Ka­fa­dan ha­re­ket et­me, ka­fa­nı ça­lış­tır!”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ey­üp Ek­mek­çi Ağa­bey, 1962-1971 se­ne­le­ri ara­sın­da fa­sı­la­sız ola­rak 9 sene Zü­be­yir Gün­dü­zalp Ağabeyi­mi­zin hiz­me­tin­de bu­lun­muş­tur. Zü­be­yir Ağa­be­yin ya­şa­dı­ğı her ha­di­se­nin en yakın şahidlerinden ve Zü­be­yir Ağa­be­yi en iyi ta­nı­yan­lar­dan birisi, bel­ki de bi­rin­ci­si­dir.

Ey­üp Ağa­bey­de, Aziz Üs­tad’ımı­zın: “Ha­ya­tım, ha­ya­tın­la de­vam ede­cek” de­di­ği iki ağabey­den bi­ri­si olan Zü­be­yir Ağabe­yin (diğe­ri Sun­gur Ağa­bey) sıb­ga­sı­nı his­se­di­yo­ruz. Ey­üp Ağa­bey­le beraberliğimizden do­la­yı Zü­be­yir Ağa­bey­le çok ko­nuş­mu­şuz, ya­nın­da çok bu­lunmu­şuz his­siyatı­ geliyor bi­ze… Se­ne­ler­den be­ri ıs­rar­lı ta­lep­le­ri­miz üze­ri­ne çok cüz’î bir ol­sa da ha­zır­la­dı­ğı not­lar­dan is­ti­fa etme­mi­ze mü­sa­a­de et­miş­tir:

Ey­üp Ek­mek­çi Ağa­bey­den tes­pit­ler

Zü­be­yir Ağa­bey­den işit­ti­ği­miz ilk ha­tı­ra

Mu­az­zez Üs­tad’ımı­zın sa­dık ve sıd­dık hiz­met­kâ­rı Zü­be­yir Gün­dü­zalp Ağa­bey­den ilk işitti­ği­miz ha­tı­ra şu­y­du:

Üs­tad’ımız Be­di­üz­za­man Said Nur­sî Haz­ret­le­ri­nin za­man za­man Nur’un er­kâ­nı olan ağa­bey­le­re şu Nur’un Kur’anî mes­lek ve meş­re­bi no­kta­sın­da çok ehem­mi­yet­li der­si ver­dik­leri­ni nak­le­di­yor­lar­dı:

“Şah-ı Gey­lâ­nî, İmam-ı Rab­ba­nî gi­bi zat­lar da gel­se­ler, ‘Said, sen bu tarzda de­vam edersen şu bir­kaç bi­ça­re­den baş­ka şa­kir­din ol­ma­ya­cak; hem aç ka­la­cak­sın, ha­pis ya­ta­cak­sın. Fakat tar­zı­nı şöy­le bir parça de­ğiş­tir­sen -ya­ni si­ya­set­va­ri ve­ya ta­sav­vuf­va­ri- bü­tün mem­le­ket se­nin şa­kir­din ola­cak, hat­ta baş­ba­kan ve reis-i cum­hur da sa­na şa­kirt olup, ge­lip eli­ni öpe­cekler’ de­se­ler ben bu tar­zı­mı bırakmaya­ca­ğım’ bu­yu­ru­yor­lar­dı.

“Üs­tad’ımız ba­zen ders ver­dik­ten son­ra bi­zi im­ti­han eder­ler­di: ‘Ba­na bir şey­ler ol­sa desem ki: ‘Kardeşim! Biz şim­di­ye ka­dar bu tarzda git­tik, fa­kat ben ya­nıl­mı­şım! Bun­dan son­ra şöy­le bir tarzda gide­ce­ğiz.’ Biz der­dik: ‘Üs­tad’ım, biz si­ze hür­met ede­riz, eli­ni­zi öpe­riz; fa­kat Ri­sa­le-i Nur, se­ra­pa de­lil ve bur­han­dır ve Kur’anî­dir. Biz Ri­sa­le-i Nur’dan ve tar­zın­dan vazgeç­me­ye­ce­ğiz.’”

“Ko­nuş­tuk­la­rı­mı­zın Ri­sa­le-i Nur’dan ye­ri­ni bu­lun”

Mer­hum Zü­be­yir Ağa­bey, soh­bet­le­ri­nin ek­se­ri­si­ni so­nun­da, “Kar­de­şim! Ko­nuş­tuk­la­rımı­zın Ri­sa­le-i Nur’dan ye­ri­ni bu­lun” der­di. De­mek Zü­be­yir Ağa­bey­den nak­le­di­len me­se­le­ler, söz­ler, Ri­sa­le-i Nur meha­zı­na uy­gun de­ğil­se yan­lış­tır ve­ya te­vil-i faâsit ola­bi­lir. Ma­a­le­sef çok vak’a ce­re­yan et­miş­tir. Ha­len çok ga­lat ve yan­lış­lar var.

Mer­hum mu­az­zez ağa­be­yi­miz, “Ben na­kil­ciy­im, Üs­tad’ım­dan nak­le­di­yo­rum” bu­yu­rurlar­dı. Ve “Ben Üstad’ımın sözüy­le ha­re­ket eder­sem, mu­vaf­fak ola­ma­sam da Üs­tad’ım be­ni kur­ta­rır. Fa­kat ka­fa­dan ha­re­ket eder­sem, be­ni kim kurtara­cak!” di­ye ib­ret­li mes’uli­yet ders­leri ve­rir­ler­di.

Bir kar­de­şe de, “Ka­fa­dan ha­re­ket et­me, ka­fa­nı ça­lış­tır!” di­ye bir ika­zı var.

Fı­rın­cı Ağa­be­yin ri­va­ye­tiy­le de, “Biz ba­zen ka­fa­dan ko­nuş­tu­ğu­muz za­man, ‘Sa­tır­dan kar­de­şim!’ di­ye Zü­be­yir Ağa­bey ‘nun’u tın­la­tır­dı…”

“Mes­le­ği­miz ci­had-ı ma­ne­vî­dir”

Yi­ne Zü­be­yir Ağa­bey­den nak­len: “Üs­tad’ımız şid­det­li bir ders ver­di­ği za­man ba­ka­rız hali­miz­de o der­se bi­zi mu­ha­tap et­me­ye se­bep bir yan­lış­lık var mı? Hal­de yok­sa ma­zi­ye dö­ne­riz; geç­miş­te de yok­sa istikbal­de ba­şı­mı­za ge­le­cek bir ha­lin der­si­dir, ika­zı­dır.”

Da­va ada­mı, da­va­sı­nı ba­zen bir cüm­le­de ifa­de eder. Bu ne­vi­den ders ve söz­ler Üs­tad’ımı­zın ha­ya­tın­da ve Ri­sa­le-i Nur Kül­li­ya­tın­da pek çok var­dır. Fik­ri­ne faz­la gü­ve­nen bazı zat­lar var­dır. Bi­ri­si bir gün biz­zat Üs­tad’ımı­za: “Üs­tad’ım! Daha ge­niş ça­lış­ma­mız lâ­zım” di­ye bir ne­vi iti­raz­da bu­lu­nu­yor. Üs­tad’ımız ise ya­nın­da bu­lu­nan Nur er­kâ­nı ağa­bey­le­re be­di’ mü­reb­bi­li­ği iti­ba­rıy­la ba­zen şid­det kul­lan­dı­ğı hal­de Zübeyir Ağa­be­yin ifa­de­le­riy­le, ba­zen varta­ya dü­şen bir ta­le­be­yi kur­tar­mak için o Aziz Üs­tad, o talebenin kar­şı­sın­da “Ev­lâ­dım! Yavrum!” di­ye­rek ik­na­ya ça­lı­şır­ken âde­ta te­zel­lül ha­li­ne gi­rer­ler­di.

O esn­ada Fı­rın­cı Ağa­bey ge­li­yor. Üs­tad’ımız, Fı­rın­cı Ağa­be­ye dö­ne­rek: ‘Kar­da­şım Fı­rıncı! Se­ni ha­kem tu­tu­yo­rum. Ben di­yo­rum ki, bu hiz­met Ri­sa­le-i Nur’un neş­ri med­re­se-i Nu­riye­ler­le ola­cak. Bun­lar başka tarzlar arı­yor­lar; sen ne der­sin?”

Hat­ta mer­hum Zü­be­yir Ağa­bey son za­man­la­rın­da, “Mes­le­ği­miz ci­had-ı ma­ne­vî ol­du­ğuna dair ba­his­ler Hiz­met Reh­be­ri’ne az gir­miş. Siz Kül­li­yat’tan bu mev­zu­da bir tah­şi­ye ya­pın” di­ye tav­si­ye et­miş­ler­di.

Al­tı bin sa­y­fa Kül­li­yat’ta üç bin kü­sur sa­y­fa­da iman ha­ki­kat­le­ri­ni, ma­ri­fe­tul­la­hı ve mu­hab­be­tul­la­hı ders ve­rir­ler­ken üç bin sa­y­fa­­ya ya­kın, ta­rih­çe, lâ­hi­ka ve mü­da­fa­atın­da mah­za Kur’anî olan mes­­lek ve meşre­bi­ni ders ver­miş­ler­dir. Ne­cip ve Mu­al­la Üs­tad’­ı­mı­­zın Kur’anî olan mes­lek meş­re­bi­ne dair bü­tün tah­şi­dat­la­rı bu “ci­had-ı ma­ne­vî” üze­ri­ne­dir.

Ahir za­man­da ge­le­cek za­tın üç va­zi­fe­si mev­zu­un­da; bi­rin­ci va­zi­fe doğ­ru­dan doğ­ru­ya bu “ci­had-ı mane­vî” mes­le­ği­dir ve yüz se­ne son­ra ge­le­cek o zat da­hi şim­di gel­se si­ya­set âle­minde­ki va­zi­ye­tin­den fe­ra­gat ede­cek ve iman hiz­me­ti­ni esas ya­paca­ğı­na dair lâ­hi­ka­lar­da çok bahis­ler var. Di­ğer iki va­zi­fe ise, ne­ti­ce ola­rak mü­ta­lâa edi­li­yor. Al­lah’ın vazifesidir, de­ni­li­yor ve ka­der pro­gra­mı­na ha­va­le edi­lip zama­na bı­ra­kı­lı­yor.

Hat­ta Mus­ta­fa Sun­gur Ağa­be­yi­mi­zin bu me­yan­da ha­tı­ra­la­rı var. Mea­len: “Üs­tad’ımız bir gün ‘Zü­be­yir, Sun­gur, Hüsrev, Nur’­dan yük­se­len üç sü­tun­dur’ bu­yur­du­lar. O an­da be­nim ak­lı­ma gel­­di ki, Hüs­rev Ağa­be­yin hiz­me­ti Isparta’ya ba­kı­yor; Zü­be­yir Ağa­­be­yin İs­tan­bul’a… Üs­tad be­ni de daha zi­ya­de Ankara’ya gön­de­rir­di. O an­da Ankara’da­ki hiz­met mu­hi­tin­de ol­ma ar­zu­su ben­de uyan­dı.

“Üs­tad’ımız, ‘Sun­gur, Men­de­res se­ni An­ka­ra’ya ça­ğır­sa, ‘Gel Ri­sa­le-i Nur’u dev­let eliy­le bü­tün dün­ya­ya neş­ret’ de­se, se­nin bu­ra­da bu­lun­man daha mü­him­dir. Ger­çi o va­zi­fe-i İlâ­hi­yedir’ bu­yur­muş­tur.”

Ci­had-ı ma­ne­vî­nin en bü­yük şar­tı, va­zi­fe-i İlâ­hi­ye­ye ka­rış­ma­mak­tır ki, bi­zim va­zi­fe­miz hiz­met­tir, netice Ce­nab-ı Hakk’a ait­tir. Biz va­zi­fe­mi­zi yap­mak­la mec­bur ve mü­kel­le­fiz.

“Sey­yid ve­ya efen­di, hiz­met­kâr ve­ya ta­le­be­sini im­ti­han eder”

“Üs­tad, Ri­sa­le-i Nur’da, ‘İfa­de­le­rim mü­şev­veş ol­du, fi­lan­ca ta­le­bem tâ­dil ve­ya ıs­lah etsin’ gi­bi ifa­de­ler kul­la­nı­yor. Bunu ‘Bir sey­yid ve­ya efen­di­nin hiz­met­kâr ve­ya ta­le­be­sinin sa­daka­ti­ni ölçmek için bir imtiha­nı­dır’ di­ye dü­şün­mek lazım­dır.”

“Üs­tad’ımız, ‘Kar­de­şim! Ben âlim de­ğil, hiz­met­kâr ye­tiş­tir­dim’ de­miş­ti.”

“Eğer ben Be­di­üz­za­man’ın hiz­met­çi­si­yim ve­ya ta­le­be­siy­im di­ye ken­di­me bir pa­ye ve­rirsem kardeşlerim, şim­di­den hak­kı­mı he­lâl edi­yo­rum, da­ma­rım­dan şı­rın­gay­la bir ze­hir zerk edi­ve­rin!”

“Ders­ler­de üç şey­den bah­se­di­lir”

“Biz ders­ler­de ya Ri­sa­le-i Nur oku­ruz, ya Üs­tad ve Ri­sa­le-i Nur­lar­dan bah­se­de­riz ve­ya ha­va­dis-i Nuriye­ler­den an­la­tı­rız. Bu­nun dı­şın­da her tür­lü müs­pet ve men­fî gün­lük si­ya­sî içti­maî me­se­le­ler­den bah­set­mek sa­da­kat­siz­lik­tir, bid’at­tir.”

“Ka­lem­le­ri­ni­zi ça­lış­tı­rın”

“Üs­tad’ımı­za ve Ri­sa­le-i Nur­la­ra taar­ruz edil­di­ği za­man ga­ze­te li­sa­nıy­la ce­vap ve­ril­meme­li. Ken­di daire­miz­de lâhikalar neş­re­de­rek ce­vap ve­ril­me­li­dir. Böy­le du­rum­lar­da ka­lem­le­rini­zi ça­lış­tı­rın…”

“Ben Ri­sa­le-i Nur’u oku­duk­tan son­ra…”

Bir kar­de­şi­miz bir gün he­ye­can­la gel­di, or­ta­da bir me­se­le var­mış gi­bi, Zü­be­yir Ağa­be­ye, “Ben şa­hi­dim, Üs­tad gazetele­ri si­ze oku­tu­yor­du!” de­yin­ce, ben öm­rüm­de Zü­be­yir Ağa­be­yin o ka­dar hid­det­len­di­ği­ni gör­me­miş­tim. “Otur kar­de­şim!” de­di. Ba­na “Sen de otur, yaz bun­la­rı!” de­di. “Evet kardeşim, Üs­tad gaze­te­le­ri ba­na oku­tu­yor­du; fa­kat ben Ri­sa­le-i Nur oku­duk­tan son­ra bir tek ya­zı, ma­ka­le, ga­ze­te­yi isti­fa­de ni­ye­tiy­le oku­ma­mı­şım. Ne­re­de bir iğne, bir çuvaldız, bir plân, bir taar­ruz var, onu an­la­mak için oku­rum.”

Ömer ÖZCAN; Ağabeyler Anlatıyor-1’den

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
2023’e beş kala eğitim sistemimiz

Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılına erişeceği 2023’e giderken, eğitim politikalarında odaklanmamız gereken asli meselemiz yöntem: Reform …

Kapat