Ana Sayfa / Yazarlar / Kader Bahsi ve Dil Bilgisi

Kader Bahsi ve Dil Bilgisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman kaderi dilbilgisindeki kurallar ile anlatır. Öznenin fiili yapması ile fiile neden olan aynıdır. Yapılan fiilden hasıl olan netice onu yapana aittir, ama fiilin sonucu yaratana aittir. Bir fiili çok tercihli halden seçip alan müreccihtir, yani tercih eden, ama elbette tercihini bir meyelan ile istek ile yapmıştır. Meyelan yalın hali ile suçsuzdur ama onu kullanan ve fiile itici güç haline getiren öznedir. Kader bir ilahi uygulamadır, ama hukuk da dil bilgisi kuralları da onu onaylar.

Kader bahsi güncellenmesi gereken bir bahis.. Meyelanın kaynağı ne olursa olsun, insanda tercih yaptığı veya yapacağı şey hakkında bir meyelan doğar, ona karşı cüzi ihtiyarını kullanır ne yapması gerekirse yapar. Meyelan üzerindeki tasarruf, fiili yapacak olan kişinin hayat felsefesine, yaşama tarzına bağlıdır, meyelan da onun isteklerine ve nesnelere bakış açısından doğar. Yeme içmeye aşırı meyilli ise elbette ondan dolayı bir takım fiilleri olacaktır, iyi veya kötü, bunun gibi.

“Altıncısı: Cüz-i ihtiyârînin üssü’l-esâsı olan meyelân, Mâtüridîce bir emr-i itibârîdir, abde verilebilir. Fakat, Eş’ârî, ona mevcud nazarıyla baktığı için, abde vermemiş; fakat o meyelândaki tasarruf, Eş’âriyece bir emr-i itibârîdir. Öyle ise, o meyelân, o tasarruf bir emr-i nisbîdir; muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibârî ise, illet-i tâmme istemez ki, illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zarûret ve vücûb ortaya girip, ihtiyârı ref’ etsin. Belki, o emr-i itibârînin illeti bir rüçhâniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibârî sübut bulabilir. Öyle ise, o anda onu terk edebilir. Kur’ân ona o anda diyebilir ki, “Şu şerdir, yapma.”

Yukardaki izahlar her ne olursa olsun insan iradesinin seçimlerinin karşısına kaderi çıkarır, ondan kaçamaz, ister emri itibari olsun, ister aksi, meyelan seçimin ön şartıdır. 

Evet, eğer abd, hàlık-ı ef’âli bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyârı ref’ olurdu. (fiili isteyen ve yapan insan ama yaratan Allah) Çünkü ilm-i usûl ve hikmette, ﻣَﺎ ﻟَﻢْ ﻳَﺠِﺐْ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﺟَﺪْ kaidesince mukarrerdir ki, “bir şey vâcib olmazsa, vücuda gelmez.” Yani, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tâmme ise, mâlûlü, bizzarûre ve bilvücûb iktizâ ediyor. O vakit ihtiyâr kalmaz. 

(Tercih eden yoksa yani bilâ müreccih orada tercih gerçekleşmez, manav vitrinindeki nesreler bir tercih eden yoksa onlar orda, gaip fail de yok. Birisinin iki veya bir çok nesne olay karşısında tercih edecek durumda olması gerekir, eğer tercih eden yoksa işler kazıkta şişeler rafta kalır. Ne zaman bir müreccih tercih eden fail o zaman fiil gerçekleşir.

Tereccüh bilâ mürecccih muhaldir; tercih etme nedeni olsa da tercih eden yoksa yine fiil gerçekleşmez. Mutfağa giren adam bir tercih nedeni yoksa bakar çıkar, olay ve nesneler de öyle. Bir şeyin rüchaniyeti için ancak o şeyin tercihini sağlayan nedenlerin olması gerekir. Fırından ekmeği tercih etme nedeni varsa insan alır yoksa almaz. Çünkü bir tercih nedeni tereccuh var. Tercih nedeni yoksa fiil seçilmez, tercih edeni seçime iten icbar eden bir neden yoksa tercih eden olmaksızın tercih gerçekleşir, bu da olumsuz anlamdır. Seçim için tam bir illet olacak, olmazsa gerçekleşmez. Diğer kısımlar ülemanın bahsi yorumudur. Aç olmak illeti tammedir, dolayısı ile yemek fiili gerçekleşir.

İlleti tâmme o şeyin vacib olmasıdır, yani fiilin; illeti tamme kulun fili yapması için onun içinde cereyan eden psikolojik temrinlerdir. Bir şey gerekli olursa vücuda gelebilir.)

Eğer desen: Tercih bilâmüreccih muhâldir. Halbuki, o emr-i itibârî dediğimiz kisb-i insanî, bâzan yapmak ve bâzan yapmamak, eğer mûcib bir müreccih bulunmazsa, tercih bilâmüreccih lâzım gelir. Şu ise, usûl-ü kelâmiyenin en mühim bir esâsını hedm eder.” (Türk dilinde de Arapçada da özne ve yüklem fail ve meful aynıdır. Tercih varsa tercih eden vardır, Ahmet camı kırdı. Özne Ahmet, Ahmet elmayı yedi, tercih eden Ahmet, yenilen elma, müreccih Ahmet; terecccüh tercih nedeni. Bütün bunlar insanın kaderin denetiminden çıkamayacağını.. ama, denetim sınırlama değil kaydetme şeklinde tezahür ediyor. 
Elcevap: Tereccuh bilâmüreccih muhâldir. Yani, müreccihsiz, sebepsiz rüçhâniyet muhâldir. Yoksa, tercih bilâmüreccih câizdir ve vâki’dir. İrâde bir sıfattır; onun şe’ni, böyle bir işi görmektir. 
Eğer desen: “Mâdem katli halk eden Hak’tır; niçin bana kàtil denilir?” 
Elcevap: Çünkü, ilm-i sarf kaidesince, ism-i fâil, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. Yoksa, bir emr-i sabit olan hâsıl-ı bilmasdardan inşikak etmez. Masdar kisbimizdir; kàtil ünvânını da biz alırız. Hâsıl-ı bilmasdar, Hakkın mahlûkudur. mesuliyeti işmâm eden bir şey, hâsıl-ı bilmasdardan müştak kılınmaz.

İsmi fâil, yani özne bir fiili yapan.. Ahmet Adamı öldürdü, cümlesinde özne Ahmet’tir, hâsılı bilmastar, işi yapandan meydana gelen, hâsıl olan demek, yani ölüm. Adamın ölümü hasılı bilmastar. Masdar yani fiilin kendinden çıktığı sudur ettiği, dolayısıyla ölüm olayı, Masdar yani işi yapandan ayrı tutulamaz, o öldürmüştür, kátil de odur. Kader de hükmünü yani Ahmet’in katlini onaylar. ölümü yaratan başka onu hâsıl eden başka. Ölüm Allah’ındır, ama sorumlu masdar, işi yapandır, yapan başka yaratan başka, yaratmak sorumluluğu ona aitse yaratılma nedeni masdardır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dünya ve İnsan Nereye Gidiyor? – 1

“Dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni biroluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor.”[1]             İnsan ve …

Kapat