Ana Sayfa / Yazarlar / Kadın Mitingi mi Vatan Mitingi mi?

Kadın Mitingi mi Vatan Mitingi mi?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kadın Mitingi mi Vatan Mitingi mi

10 Aralık 2022..
Kastamonulu kadınların tertip ettikleri mitingin 103. yıl dönümü..

1912 yılında Balkan Harbi ile başlayan, 1915-18 yılları arası Birinci Dünya Savaşı ile devam eden ve ardından 1920-22 yılları arasında giriştiğimiz İstiklal Harbi ile neticelenen on yıllık süreç, milletimizin tarih boyunca karşılaştığı en zor günlerden, en çetin imtihanlardandır desek abartmış olmayız.
Zor günler, zor şartlar insanların, milletlerin, medeniyetlerin karakterlerinin ve kalitelerinin test edildiği, isbat edildiği anlardır..
Zorluklar karşısında pes edenler zillete, yok oluşa sürüklenirken
aynı zorluklara direnebilenler kuvvet, izzet ve zafer kazanır, tarihe mal olurlar.

Tarih, Cihan Harbi neticesinde Osmanlı Devletinin çöküşünü, dağılışını kaydederken aynı zamanda milletimizin, milli ruhumuzun, medeniyetimizin çok kısa sürede toparlanıp eşsiz şahlanışına da şahitlik etmiş, kaydetmiştir.
Beş vakit namazda kırk defa Allah’tan başkasına iman ve ibadet etmeyecegini ilan eden müslüman milletimiz düşmana esir olmamak için Anadolu’nun her bölgesinde Müdafâ-i Hukuk Cemiyetleri, Kuvây-ı Milliye teşkilatları kurarak onlar eliyle kurtuluş mücadelesi başlatmıştır.
Elbette bu sahlanışın arkasında derin devlet aklı vardır, kadim medeniyet birikimimiz, adeta genlere işlemiş iman ve irfan birikimimiz vardır.

Devlet aklıyla kurulan bu teşkilatlar bir taraftan terhis edilen ordunun boşluğunu dolduracak askeri faaliyetler yapıyor, bir yandan milleti şuurlandırmaya, işgallere karşı sivil direniş organize etmeye çabalıyor, bir taraftan yardım, destek faaliyetleri icra ediyor, diğer taraftan da medya, diplomasi ve diğer iletişim araçlarını etkin bir şekilde kullanarak dünya kamuoyuna ulaşmaya, vicdanı henüz ölmemiş insanlara seslenmeye, etkilemeye ve bu sayede dışardan siyasi ve maddi destekler bulmaya çalışıyorlardı..

İşgal altındaki başkent İstanbul’un derin ve hüzünlü bir sessizliğe mahkum olduğu yıllarda milli direnişin komuta merkezlerinden, ülkenin ve dönemin en sesli, en renkli, en hareketli şehirlerinden biri hiç şüphesiz Kastamonu olmuştur.

Kastamonu’da erkekler milli mücadelenin askeri, siyasi, ekonomik, lojistik hazırlıklarını yürütürken, erlerine destek olmak isteyen hanımlar da bu faaliyetlere katılıyor, bir yandan yardım-destek kampanyaları düzenliyor, diğer yandan 15 Eylül 1919 ve milli şairimiz Mehmed Akif’in de henüz Kastamonu’da olduğu 10 Aralık 1919’da sadece kadınların katıldığı son derece stratejik iki miting düzenleyerek Milli Mücadele’ye dahil ve destek olduklarını yüksek sesle ülke ve dünya kamuoyuna ilan ediyor, batılı kadınları, anaları, eşleri bu haksız savaşa karşı durmaya davet ediyorlardı.

Bu mitinglerin ülke ve dünya kamuoyuna etkileri üzerinde çok yönlü akademik çalışmalar yapılmalıdır.
Miting o günlerde ulusal medyada, gazete ve dergilerde, batı medyasında yer almış mıdır, ne kadar yer almıştır?
Miting sonrası dünya liderlerinin hanımlarına çekilen telgraflar muhataplarına ulaşmış mıdır?
Çekilen telgraflara cevaplar gelmiş midir?
O kadınlar bizim kadınlarımızı anlamış, hak vermişler midir?
Batı saraylarında, sosyete meclislerinde, sokaktaki vatandaşlarında Kastamonu yani Anadolu kadınlarının feryadı yankı bulmuş mudur?
Afganistan, Pakistan gibi ülkelerden milli mücadeleye yardımlar toplanırken Kastamonulu hanımların sesleri oradaki müslüman hanımlara ulastırılmış mıdır, yüreklerine tesir etmiş midir?

Bu mitingden kısa süre sonra başlayacak olan Kurtuluş Savaşı için gönüllü yazılan yiğitler,
İnebolu’dan Ankara’ya uzanan cephane yolunda kağnılara koşulan, yolda canlarını feda eden Şerife Bacı, Halime Cavuş, Rahime Kaptan ve emsali binlerce kadınlar, bu mitingi tertip eden kadınlardan, onların imanlarından, azim ve cesaretlerinden, sözlerinden etkilenerek mi bu çileli ama şerefli yola koyulmuşlardır?
Yazık ki bu sorulara verilecek net, kesin cevaplarımız yok..

Fakat şunu söylemekte hiç bir sakınca görmüyorum;
bazı sesler zamanlar, mekanlar üstüdür.
Gök kubbeyi dolduracak ve hiç kaybolmayacak, hiç unutulmayacak sadalar, çığlıklar, feryatlar vardır.. Yeri, zamanı gelince, ortamı hazır olunca o ses muhatabını bulur..

Rabbimiz insaatı bittikten sonra İbrahim as’a insanları Kabe’ye davet diye emretmişti.
O gün hiç bir insan Hz İbrahimi duymamıştı. Çünkü Mekke topraklarında kendilerinden başka insan yoktu.
Ama o nida binlerce yıl sonra bu gün bile yüreklerde yankılanıyor, insanlar akın akın Kabe’ye koşuyorlar.
Milli şairimiz Akif’in Nasrullah Kürsüsündeki, Açıksöz ve Sebilür Reşad sayfalarındaki çığlığının, tarihe malolmuş nice büyük insanın sözlerinin çağlar ötesinden muhatabını bulduği gibi Kastamonulu kadınların çığlıkları da hem o gün hem de bu gün muhatabanı bulmustur, bulmaya devam edecektir..

Bu miting son yıllarda “Kadın Mitingi” olarak anılıyor.
Bazılarına gereksiz, anlamsız gelecek bir soru yıllardır kafamı kurcalar;
10 Aralık, kadın mitingi midir, vatan mitingi midir?

Tarihteki büyük, önemli olaylar, savaşlar vb katılanların adıyla, sanıyla, sıfatıyla, cinsiyetiyle değil niyet ve gayeleriyle anılır..

Onlarca, yüzlerce savaş, zafer, tarihi olay erkek savaşı, erkek zaferi diye anılmaz.
On binlerce devlet adamı, padişah, kral, komutan, bilim adamı, filozof, alim, sanatkar cinsiyetleriyle değil eserleriyle, yapıp ettikleriyle tarihe geçerler.
Bizim dinimizde ve kültürümüzde kadın ve erkek ayrı düşünülemez, ayrıştırılamaz, yarıştırılamaz, çarpıştırılamaz..

19. yüzyıl milliyetçilik asrı idi, büyük devletleri bölmek için milliyetçilik ayrıştırıcı bir kimyasal gibi kullanılarak imparatorluklar parcalandı.
Onların yerine, hiç bir ekonomik, askeri, siyasi gücü olmayan küçük kücük sömürge, yarı sömürge devletcikler kuruldu..

Geçtiğimiz yüzyılda ise devletler ve milletler ideolojik milliyetçiliğe, ideolojik bölünmelere, savrulmalara tabi tutuldu.
İçinde bulunduğumuz bu yüzyılda ise cinsiyet milliyetçiliği, cinsiyet ırkcılığı körükleniyor.
Sosyal doku, milli birlik, aile bütünlüğü cinsiyetler üzerinden sarsılmaya, parçalanmaya çalışılıyor..

10 Aralık Kastamonu Mitingi, herhangi bir ayrışma ve ayrıştırma çabasının değil tam tersine kadın erkek dayanışmasının ürünüdür, neticesidir.
Miting hiç bir kadın hareketiyle, hiç bir kadın örgütüyle ilişkilendirilemeyecek kadar yerlidir, millidir.
Tamamen din, iman, vatan, millet, devlet, hürriyet uğruna ve devlet aklıyla tertip edilmiş bir mitingdir.

Mitingi organize eden heyetteki kadınların tamamının üst düzey devlet adamlarının, bürokratların, esnaf ve tüccar ileri gelenlerinin, alimlerin hatta tarikat şeyhlerinin eşleri olmaları, mitingin devlet aklının ürünü olduğu iddia ve kanaatimizi teyid etmektedir.
Yani devlet aklı böylesi bir miting tertip etmenin gerekliliğini, milli mücadeleye katkı sağlayacağını farketmiş, bürokratları, kanaat önderlerini bu işin tertibi için görevlendirmiş;
onlar eşlerini ve eşleri de diğer kadınları organize ederek günün şartları gereği sivil bir insiyatif görüntüsü verilerek, Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Kadın Kolları eliyle tertip edilerek dünya kamuoyuna ulaşmaya, etkilemeye çalışılmıştır.

Diyarbakır Annelerinden birisi demişti ki; çocukları biz doğurup büyütüyoruz.. 15-16 yaşına gelince örgüt gelip elimizden alıyor..”

Milletimizin, medeniyetimizin, imanımızın, irfanımızın doğurup, besleyip, büyüttüğü değerlerin hoyratça birileri tarafından alınması, çalınması, üzerlerine kendi mühürleri, kendi boyaları vurulup, kendi ürünleriymiş gibi tekrar bize pazarlanmaya çalışılması son derece acıdır, acıklıdır..

10 Aralık 1919’da Kastamonulu müslüman kadınlarının mücadele ve zaferlerinin yabancı ideolojilerce kapışılması, sahiplenmesi;
İzmir’in, Adana’nın, Urfa’nın, Maraş’ın, Antep’in İngiliz, Fransız, Yunan eliyle işgal edilmesinden farksızdır..

Yüz yıl önce topraklarımızı işgal edenler bu gün değerlerimizi işgal ediyor, çalıyor ve gasbediyorsa buna sessiz, tepkisiz kalmak işgal ordularını çiçeklerle karşılayanların durumuna düşmekten zerrece farklı değildir..
Yunanlar baklavamızı sahipleniyor diye rahatsız oluyor ama 10 Aralık Mitingini, Şerife Bacı’yı ve diger, müslüman Türk kadınlarını, onların çile ve zaferlerini kökü dışarda olan ve özünde asla bize, dinimize, medeniyetimize, milletimize dost olmayan ideolojilerin sahiplenmelerini umursamıyor hatta peşkeş çekiyor, alkış tutuyorsak çok şeylerin sorgulanması gerekiyor demektir..

Son söz 103 yıl önceki annelerimizin olsun, onları dinleyelim..

Polis/Emniyet Müdürü Halil Bey’in eşi Zekiye Hanımın konuşması:

“Kardeşler, hemşireler!
Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. Muharebe meydanlarında vatan ve din uğrunda binlerce evlâdımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalıların, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felâket kalmadı. Haktan en çok bahsedenler, haksızlığın en büyüğünü yaptılar. Daha dün bizim gibi refah ve saadeti; evi, barkı olan İzmir’deki dindaşlarımız, beyaz saçlı kadınlarımız, kundaktaki yavrularımız Yunanlıların süngüsünden geçti. Her tarafı yüksek minarelerinden beş vakitte ism-i celâlullah bağıran Adanamız, Antalyamız ve en nihayet güzel Ayıntab, Maraş, Urfamız elimizden alınmak isteniyor.

Hanımlar! Büyük felâketlerimiz önünde evlâtlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felâketine susacak mıyız? Hayır hanımefendiler! Mağlubuz, silâhımız yok, fakat göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halk eden Allahımız var. İşte biz de imanımıza ve Allahımıza istinaden haksızlara haksızlıklarını yüzlerine vurur ve cihan huzurunda ilân ettikleri adaleti taleb ederiz.

Hanımlar! Biz, dünyayı kanlara boğan, insanları tavuklar gibi boğazlayan erkeklere müracaat edecek değiliz. Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerine şüphe etmediğimiz İtilâf devletlerinin büyük kadınlarına müracaat edecek ve birer telgrafla, bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız. Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse, evlâtlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklâlimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehâmetle öleceğiz.”

Ruhları şad, kabirleri nur, mekanları Cennet olsun..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Cuma’nın Anlamı / Sezai Karakoç

Cuma'nın Anlamı Sezai KARAKOÇ İslâm ruhunun yeniden doğuşunda, ruhumuzun İslâmla yeniden aydınlanışında, ölü kalblerimizin dirili­şinde, …

Kapat