Ana Sayfa / Yazarlar / Kainat Tılsımının Keşşafı Peygamber(asm) / Prof. Dr. Himmet UÇ

Kainat Tılsımının Keşşafı Peygamber(asm) / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Peygamberimiz, tılsım-ı kâinatın keşşafı ve âyine-i Samedânidir. Mekan olarak Arap yarımadası İslam’ın doğduğu ve peygamberimizin âli muhiti o bölgedir.

Bediüzzaman’ın dilinde “bu tılsımlı âlemin anahtarları oradadır” Allah anahtarları getiren peygamberlerin birçoğunu o bölgeden çıkarmıştır. Tavaf halkasında birçok peygamber olduğu rivayet edilir. Birçok peygamberin ulvi macerası, uluhiyet mücadelesi o topraklarda odaklanmıştır. Bu yüzden anahtarlar oradadır.. İnsanlığın yüzü oraya dönüktür. O, başka bir ifadeyle “tılsım-ı kainat denilen ve Kur’an-ı Azimüşşân icasıyla keşfedilen o tılsım-ı müşkülküşa ve o muamma-yı hayret-nüma” peygamberimizin bakış açıları ile insanlığa yayılmıştır.

Tılsım, ama zor açılan bir tılsımdır. Müşkülküşadır. Muamma-yı hayret-nümadır. Hayret verici bir muammadır. Kitaplı dinlerin dışında sanat, edebiyat, felsefe, mitoloji bu sırları çözmek için çok çabalamış. Bediüzzaman tıkanmayı bildiği için “hayretnüma”; “müşkül küşa” kelimelerini kullanır. Felefenin bunalımını dinin vahyin ışığında çözer. Peygamberimizin beyanları ve mukaddes kitabımızın ayetleri doğrultusunda düşünür.

Peygamberimiz kainatın “tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukùlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan ‘Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun'” suallerine mukni, makul cevap verir. Bu cümlede ayrıca “fetih” kelimesini kullanır; yılsımın ne olduğunu da necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun? İlim varlıkların mahiyetini, fizyolojisini anlatır, ama topyekün bir gaye etrafında düşünemez. Buna ancak vahyin birleştirici tevhid edici ışığı gerekir. Peygamberimiz sırrı fark ediyordu ama vahşi mağaradaki ışığı onun da bahsi çözmesine neden oldu.
Bediüzzaman ilim, din, sanat ve felsefenin, beşerı dinlerin sonuçsuz çabalarını Kur’an’ın ışığında çözer. Eserlerinin birçoğunda çözüm örnekleri verir.

Akıl, kalp, göz ve dil ve benzerleri bu sırları çözecek anahtarlardır. İnsan, sırları çözen muammaları ve tılsımları çözen bir anahtar külçesidir.

Ayet ül Kübra eseri bir gözlemdir; göze, sonra akla ve muhakemeye dayanır. İlimlerin bakış açılarına göre de bakar ve değerlendirir. Birçok ilmin muhassalıdır. Eserin girişinde “herbir misafir gözünü açıp baktıkça görür ki” der.
Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh, görür
ve gayet san’atkârane bir teşhirgâh, görür
ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh görür
ve gayet hayretkârâne ve şevk-engizâne bir seyrangâh ve temâşâgâh,görür
ve gayet mânidarâne ve hikmetperverâne bir mütalâagâh, görür
ziyafetgah, teşhirgah, ordugah, talimgah, seyrangah, temaşagah, mütalaagâh.. tam yedi bakış, bütün ilim v esanatların bakış tarzlarını ihtiva eden bir büyük bakış açısı. Gözlükler kompleksi. Yedi bakış açısı aynı zamanda gittikçe büyüyen bir anlamlar yığınıdır. En basit tarzı ile dünya bir ziyafet yeridir, çoğumuz böyle anlarız. Biraz gelişmede ilahi sanatların meşheri ve teşhir yeridir. Bakıp düşünmek için, galeri. Sonra ahirete hazırlanmak için bir talim yeri. Daha sonra seyrangâh, arkasından kimine göre bir İlahi sinema, temaşagah; akabinde en incesi bir mütalaa yeridir. Sahifeleri değişen bir kitaptır.

Bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin nur yaldızıyla yazılan güzel yüzü görünür. “Bana bak, aradığını sana bildireceğim” der. O da bakar, görür ki:
Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür’atli yüz binler ecram-ı semâviyeyi direksiz, düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve güneş ve kamerin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran” gözünü açıp baktıkça görür, kalıp cümlesi bütün eser boyunca devam eder. Otuz üç değişik görüş ve düşünce alanında tılsımı, muammayı anlatır, çözüm örnekleri verir.

Bütün bunlar enenin bir kör alet olmaktan çıkıp çözen çözümleyen bir anahtara dönüşmesidir. Bediüzzaman Kur’an’dan ve Nebiyi Zîşan’dan aldığı himmetle eneyi teçhiz eder. Bir diğer anlamda emanetin kullanım tarzıdır.

“ene kunuz-ı mahfiye olan esma-yı ilahiyenin anahtarı olduğu gibi kainatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muammayı müşkülküşa, bir tılsım-ı hayret fezadır. İşte Ayet ül Kübra ve daha birçok eseri o zor sırları, muammaları açan eserlerdir. Pencereler risalesi muammaya pencereler açar. Tevhid ve gözlem pencereleri…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
RAMAZAN İLE ALAKALI EN ÇOK SORULAN SORULAR -II

Serdar Gürler yazdı 1. Sahurun önemi nedir? a- Sahura kalkmadan oruç tutulabilir mi? Sahur, gece …

Kapat