Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Kalem’in Sırdaşı Kâğıt Üzerine

Kalem’in Sırdaşı Kâğıt Üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ortaçağ İslâm kültürünün üstün olmasının sebepleri arasında, İslâm dünyasında bol miktarda kâğıt üretilmesi ve kullanılmasının payı küçümsenemez. Kâğıt, İslâm fütuhatıyla İspanya’ya geçmiştir. XII. yüzyılda Müslümanların Endülüs’te kurdukları Avrupa’nın ilk kâğıt imalâthanelerinin Belensiye (Valencia) bölgesinde Şâtıbe (Xativa, Jativa) şehrinde bulunduğunu, burada yapılan eşsiz kâğıtların her tarafa gönderildiğini yazmaktadır.

Kâğıt, selüloz lifleri suya batırılıp, fazla suyunun alınması için bir eleğe konduktan sonra kurutulduğunda oluşan lif keçesine denir.

İnsanların kullandığı ilkyazı malzemesinin kilden tabletler olduğu kabul edilmektedir. İbn Nedîm’in Hz. Âdem’e kadar götürdüğü tabletlerin yanında1 geçmişte tesviye edilmiş taş, tahta, kurşun, kalay, tunç, pirinç, fildişi ve kemik levhaların yazı için kullanıldığı bilinmektedir. Ancak gerek yazmanın gerekse bunları taşımanın zorluğu, insanları yeni arayışlara sevk etmiştir. Bunun sonucunda Mısırlılar, milâttan önce 4000’de, Nil kenarında yetişen papirüs bitkisinden (cyperus papyrus) kâğıt benzeri bir yazı malzemesi elde etmeyi başardılar. Batı dillerinde kâğıt karşılığında kullanılan paper, papier, papel kelimeleri Grekçe ve Latince’deki papyrus, papyros tan gelmektedir.

Batlamyuslar’dan Epiphanes’in, Bergama’ya koyduğu papirüs ambargosunun ardından burada yazı için özel bir şekilde terbiye edilen deri kullanılmış, daha sonra bu malzemeye “Bergama İşi” anlamında pergamen denilmiş. Kelime zamanla parşömen şeklini almıştır. Araplar, üzerine yazı yazılan beyaz ince deriye “rak” diyorlardı. Nitekim Kur’ân’da rak kelimesi2 zikredildiği gibi “tomar denilen büyük kâğıt” anlamında “sicl”3 de geçmektedir. Araplar kâğıda esas olarak kırtâs (kurtâs, kartâs), beyaz sayfa veya parşömene mührâk ve varak derler.

İki yüzyıl geriye götürenler olsa bile genellikle kâğıdı milâttan sonra 105’te Çin’de Tsai Lun’un icat ettiği kabul edilmektedir. Çince kâğıt mânasına gelen ku-chih (ku-şı) kelimesi bazılarına göre Çince’den Farsça’ya, oradan da Arapça’ya geçmiştir.

İthali zor olduğu için Sâsânîler döneminde sadece bazı devlet belgelerinin yazımında kullanılan Çin kâğıdı, denizyoluyla Japon adalarına, Orta Asya üzerinden İpek yolunu takip ederek İran’a gitmiştir. Çinlilerin, Göktürklerin zayıflamasıyla tarım havzasına bir süre hâkim oldukları sırada bölgede kâğıt sanatını geliştirdikleri anlaşılmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Semerkant’ta kâğıt sanatı, Talas Savaşı’nda alınan esirler aracılığı ile 756’da başlamıştır. Müslümanların bölgeyi ele geçirmesinden sonra Semerkant’ta kâğıt sanayii daha da gelişti. Üretilen kâğıt, dünyanın her tarafına ihraç ediliyordu. Yakındoğu’da ilk kâğıt imalâthanesi Hârûnürreşîd döneminde 178 (794–95) yılında Bağdat’ta açıldı.

Ortaçağ İslâm kültürünün üstün olmasının sebepleri arasında İslâm dünyasında bol miktarda kâğıt üretilmesi ve kullanılmasının payı küçümsenemez. Kâğıt İslâm fütuhatıyla İspanya’ya geçmiştir. XII. yüzyılda Müslümanların Endülüs’te kurdukları Avrupa’nın ilk kâğıt imalâthanelerinin Belensiye (Valencia) bölgesinde Şâtıbe (Xativa, Jativa) şehrinde bulunduğunu, burada yapılan eşsiz kâğıtların her tarafa gönderildiğini yazmaktadır.

Belgeler, XV. yüzyılda Osmanlı sarayında hem Doğu hem Batı menşeli kâğıtların kullanıldığını göstermektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndeki 1505 tarihli filigranlı kâğıtlardan oluşan Enderun Hazinesi defterinde, sarayda mevcut eşya listeleri verilirken “bir sandık içinde Hindî kâğıtlar ve Semerkandî kâğıtlar” ibaresine rastlanmaktadır. Yine burada nakkaş kâğıtları da zikredilmektedir. (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, S. 13, 21. vesika} XV. yüzyıla ait Başbakanlık Arşivi’nde mevcut belge ve defterlerde hem filigranlı hem filigransız kâğıtlar kullanılmıştır.

Âlî Mustafa Efendi’nin verdiği bilgiye göre XVI. yüzyılda Osmanlı bölgesine Şam, Semerkant, Çin, İran ve Hint menşeli kâğıtlar gelmekteydi. Doğu menşeli kâğıtların en düşük kalitelisi hasebî denilen ve ağaç liflerinden imal edilen odun kâğıdı ile dımaşki denilen Şam kâğıdı idi. Ardından sırasıyla devletâbâdî. hatâyî, âdilşâhî, harîrî semerkandî, sultanî semerkandî, hindî, nizamşâhî, kasımbeg,. harın hindî, gûnî tebrîzî, muhayyer gibi kâğıtlar kullanılmıştır. (Menâkıb-ı Hünerverân, s. 11) Sultânî ve âbâdî kâğıtların ham maddeleri ipekti. Gûnî tebrîzî ve muhayyer şekerrenginde kâğıtlardı. Hattatlarca Buhâra kâğıdı olarak tanınan Semerkant kâğıdı ise kalın, koyu renkli, fakat sağlamdı.

Osmanlı Devleti’nde bilinen ilk kâğıt imalâthanesi XVIII. yüzyılda açılmıştır. 1844’te İzmir’de bir kâğıt fabrikasının temeli atıldı ve 1846 yılında üretime geçildi. Buhar gücüyle çalışacak fabrika Brya Donkin tipinde makine ile donatıldı. Ancak Avrupa’da kâğıt fiyatlarının yarı yarıya azaldığı bir sırada imal ettiği kâğıtların fiyatlarının on yıl içinde iki buçuk kat artması ve rekabet gücünü yitirmesiyle bu fabrika da kapanmak zorunda kaldı. Fabrikanın mamulü kâğıt “eser-i cedîd” adıyla anıldı.

II. Abdülhamid zamanında İstanbul Beykoz’da yeni bir kâğıt fabrikası kurulması için teşebbüse geçildi. Serkarîn Osman Bey’e bu iş için şirket kurma yetkisi ve fabrika imtiyazı verildi. Osmanlı-İngiliz ortaklığı ile 1893 yılı Ocak ayında açılan Hamidiye Kâğıt Fabrikası’nın üretim süresi çok kısa olmuştur.

Cumhuriyet döneminde ilk olarak 1936’da İzmit Kâğıt Fabrikası açıldı. Daha sonra SEKA’ya bağlı Çaycuma, Aksu, Dalaman, Afyon, Akdeniz, Balıkesir, Kastamonu fabrikaları kurularak ülke ihtiyacı büyük miktarda yerli sanayiden karşılanmaya çalışıldı. Bunları bazı özel fabrikalar takip etti. Günümüzde elektrik gibi kâğıtta da kişi başına düşen yıllık tüketim gelişmişliğin göstergeleri arasında kabul edilmektedir. 1980 yılında bu miktar Türkiye’de 12, Amerika Birleşik Devletleri’nde 272, Kanada’da 192, Japonya’da 153 kg. idi.

Kâğıdın yapılışı; kâğıt yapımında kullanılacak paçavralar toplanır, demir dibekler içinde sürekli dövülür, işçilerin suyla karıştırıp dövdüğü paçavralar yoğurt kıvamına gelir. Kâğıt ana maddesi suyun yüzeyinde toplanır, bu beyaz madde toplanarak alınır, büyük kaplarda biriktirilir. Yeterli miktarda biriken kâğıt ana maddesine su katılarak ayran kıvamına getirilir. İstenen kâğıt ebatlarında hazırlanan tel elekli kasnaklar ayran kıvamındaki sıvı yarı mamule daldırılır, kasnak içine yeteri kadar yarı mamul sıvı alınır, süzülür. Süzüldükten sonra geriye ince bir zar halinde mamul madde olarak kâğıt kalır. Hemen alınan bu ince tabakalar keçeler üzerine yayılır, suyunu çekmesi sağlanır. Daha sonra şap ile terbiye edilerek sırıklarda kurutulur. Kâğıt haline getirilen ürün tunç mengenelerde sıkıştırılıp mühürlenerek son şeklini alır.

İslâm sanatının özellikle hat, tezhip, ebru ve kâtı’ gibi dallarında kâğıdın niteliği ve terbiyesi önemlidir. Kullanılabilmek için, terbiye edilmeleri şarttır. Genellikle beyaz renkte olan bu “ham kâğıt”lar, önce arzu edilen renge boyanır. Bu renkler çoğunlukla gözü yormayacak ve mürekkeple iyi bir uyum içinde olan renklerdir ki, krem rengi ve biraz koyusu yaygındır.

Kâğıt boyamak için, genellikle bitkilerden istifade edilmiştir. Renk veren bitki, suda kaynatılır; o rengi alan su bir tekneye boşaltılır, kâğıtlar içine batırılır, suyu emerler. Kurutulunca, istenen rengi alırlar. Yahut da, bu renkli su bir sünger veya pamuk yardımı ile kâğıt üzerine sürülür, sonra kurutulur. Bu usulde, sürülme yolları leke gibi belli olabilir. Kâğıdın daha koyu renkli olması arzu edilirse, kurutulduktan sonra, tekrar tekneye daldırılır.

Kâğıt boyamakta kullanılan maddelere ve verdikleri renklere bir kaç misâl: çay; krem rengi, cevizin yeşil dış kabuğu veya nar kabuğu; kahverengi, cehrî (tohum); sarı, al bakkam, kırmızı, mor bakkam; mor (Bu son iki boya Hindistan’da bulunan bir ağacın odun kısmından talaş haline getirilir). Şekerci ocağı isi; şekerrengi, soğan kabuğu; kırmızımtırak… Daha pek çok boyama vasıtaları varsa da, biz buraya en fazla kullanılanları aldık Suya dayanıklı olmayan kâğıtlar önce kenarlarından murakkâya yapıştırılırlar, daha sonra boyanıp âharlanırlar. Bunlar, teknede boyanamazlar.

Bazen yazı yazılacak kısım ayrı, etrafında boş kalacak kısım ayrı renge boyanır. Bu usule, “Akkâse”, böyle kâğıtlara “Akkâseli kâğıt” denir. Bunu yapmak için, önce bütün kâğıt, yazı yazılacak yerin rengine boyanır. Sonra, yazılacak kısım, o büyüklükte bir çinko plâka ile kapatılır, etrafı için kullanılacak ayrı renk, bir sünger yardımı ile sürülür. Ortada kalan yazı yazılacak mahalli boyamamak için, bu ikinci ameliye teknede yapılamaz.

Hat, minyatür ve tezhipte mürekkebin dağılmaması için; nişasta, yumurta akı, şap, balık tutkalı, üstübeç hatmî veya gül yaprağından değişik formüllerle yapılan bir mayi sürülür ki buna âhar denilir.

Kur’ân-ı Kerîm’den başka, diğer yazma kitaplarda da, kâğıdın her iki yüzüne yazı yazılır. Bu sebeple, her iki tarafın da ayrı ayrı âharlanması lâzımdır. Nesih veya ince ta’lik yazılar, tashihe lüzum göstermediğinden kâğıdın hafifçe âharlanması maksada kâfidir. Kitap şeklinde olmayan, levha yapılacak yazılar, kâğıdın bir yüzüne yazıldığı için, sadece o yüzün kuvvetlice âharlanması yeter.

Âharlı kâğıt üzerindeki yazı, kazınarak veya yalanarak değiştirilebildiği için, Osmanlı İmparatorluğu’nda bütün resmî kayıtlar, âharlanmadan, sadece mührelenerek üstündeki pürüzler giderilmiş kâğıtlara yazılmıştır. Böyle kâğıtların üstündeki yazılar, yalamakla ve kazınmakla çıkmaz. Resmî kayıtlarda kazıntı ve silinti kabul edilmemekle, olası bir tahrifatın önüne geçilmiştir.

KAYNAKLAR
Alparslan, Ali. Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul, 1999.
Çetin, Nihad M. “İslâm Hat Sanatının doğuşu ve Gelişmesi”, İslâm Kültür Mirâsında Hat Sanatı, IRCICA, İstanbul, 1992.
Derman, Uğur. “Kâğıda Dâir,” İslâm Düşüncesi, c. I, sy. 5, İstanbul, 1968
Ersoy, Osman. “Kâğıt”, DİA, XXIV, Ankara 2001, s.163-166.
İbn Nedim, el-Fihrist, Muhammed b. İshâk, el-Fihrist, Beyrut, ts.
M. Bloom, Jonathan. Çev. Zülâl Kılıç. Kâğıda işlenen Uygarlık, İstanbul, 2003.
Mustafa Âli, Menâkıb-ı Hünerverân, İstanbul, 1926.
Serin, Muhittin. Hat Sanatı ve meşhur Hattatlar, İstanbul, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı, 1999.

İrfan Mektebi, Ocak 2008

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İlyas Salman’a hatırlatma 

Sayın İlyas Salman Abdullah Cevdet diye ikinci meşrutiyet döneminde yaşamış bir yazar var, dinsiz neşriyatıyla …

Kapat