Kamalist Vahhabi Anonim Şirketi – KAVAŞ
Mustafa İslamoğlu ile Mustafa Öztürk, yine yapacaklarını yapıp dine ve dindarlara olan husumetlerini Dönme ve Siyonistlerin televizyon kanalında gösterdiler. Çıktıkları programın konukları da Kamalist olunca seyretmek pek keyifli oldu. Ne kadar da güzel paslaşıyor birbirlerini övüp şirinlik yapmaya çalışıyorlardı. Gören diyecek ki tartışma programı fakat benim gördüğüm tam bir komedi idi.
İyi ki bir tane aklı başında bir yazar vardı. Yoksa tam bir skandal olurdu. Çünkü o kadar çok zırvaya şahit olduk ki arada sırada düzgün bir iki kelime konuşulunca dinlemek mümkün oldu.
Bakın neler oldu: öncelikle konuklar itinalı ve kendilerinden emin bir şekilde yerlerini almış bekliyorlardı. Biri mütevazi bir İslamcı yazar, ikisi iflah olmaz Kamalist, aynı şekilde “tarihselci” ilahiyatçı ve meşhur şarlatan Mustafa İslamoğlu. Özellikle bu sonuncusunun oturuşu, üstten bakışı, jest ve mimikleri bir başkaydı. Çünkü her zaman tek başına ‘baskın bir karakter’ gibi muhalifsiz program yapmaya alışmıştı ve karşısındakinden ta başında onay almış edasındaydı.
Programın ilerleyen dakikalarında Türkiye’deki bütün tarikat ve cemaatlerin ölümcül derecede tehlikeli olduğu hususunda iki Kamalist ile meşhur şarlatanın yolları kesişiyordu. Dahası her iki cenah alışkın olmadığımız bir eda ve endam ile birbirine karşı olabildiğince müşfik ve iltifat ediyordu. Kendisini ‘sözün şehveti’ne kaptıran şebek kılıklı şarlatan, alışık olduğumuz o iğreti ve tasannu kokan üslubuyla, FETÖ üzerinden bütün cemaatleri ve tarikatları topa tutuyor, hepsini potansiyel bir FETÖ adayı olarak göstermeye çalışıyordu.
FETÖ’nun bütün yanlış, ihanet ve cinayetlerinden Said Nursi ve Nurculuğu bilhassa sorumlu tutmayı ihmal etmiyordu. Bunları anlatırken karşısında gururlu bir tarz ile oturan Kamalist’ler pek de mutluydu. Program sunucusu Ahmet Hakan ise almış olduğu talimat gereğince konuklara iltifat etmede geri kalmamaya çalışıyordu. Tam bir yüzsüzler takımı desek yanlış olmayacak. İslamcı yazara doğru dürüst konuşma hakkı verilmediği ve verildiği zaman sözü sık sık kesildiği için onu bu şebeklerden ayrı tutmak zorundayım.
Bu şarlatan zavallının konuşmaları Kamalist’leri sevince boğuyordu. Tabii ki Kamalistler de konuşmalarıyla muhataplarına iltifat etmeyi unutmuyordu. Birbirine iltifat üstüne iltifat… Güya bir Müslüman yazarın iflah olmaz bir Kamalist’i sevinçlere gark eylemesi, Yaşar Nuri Öztürk ile başlayan ve İslamoğlu ile devam eden ibret verici bir gelenek olsa gerek. Anlaşılan bundan böyle ‘Kur’an Müslümancılığı’ ile Kamalistler el ele, kol kola olacak gibi görünüyor. İyi de oluyor belki bu sayede bu kişilerin gerçek yüzünü halkımız anlamış oluyor…
Öztürk, onlara göre daha mutedil, daha temkinli. Cemaat ve tarikatlar eleştirisine teolojik olarak evet, siyasal olarak hayır diyor. Yani sonuna kadar FETÖ’yu eleştirelim ama onun üzerinden bütün cemaatleri mahkum etmek dürüstçe değil, bunu söylüyor. Fakat FETÖ’nun yanlışlarından Said Nursi’yi sorumlu tutmak konusunda şarlatanla hemfikir. Öztürk, öteki meslektaşlarına kıyasla daha araştırmacı, daha polemikçi, daha mücadeleci. Gelenek ile modernlik arasında gel-gitler yaşayan, kah gelenekçi, kah modernlik kokan, kimi zaman her iki cenahı da şaşırtan beyanlarda bulunan, ilginç, tuhaf ve nispeten düşünceleri olgunlaşmamış bir görüntü sunuyor.
Tarihselcilik konusunda aşırı derecede ısrarı kendisini bayağı zor duruma düşürmüş. Mealcilere açtığı savaş, savunucusu olduğu tarihselciliği tahkim etmek maksadı ile olduğu açıktı. Çünkü bu söyleminin bütün malzemesi Kur’an metni dışındaki tarihsel vasatta saklıydı.
Program esnasında aynı düşünceyi paylaşıyor görünse de İslamoğlu ve Öztürk’ün birbirleri ile yaka paça kavgaları meşhurdu. Özellikle Öztürk tarafından başlatılan tartışmada şarlatan “merdiven altı tefsircisi” olarak çok ağır bir şekilde eleştiriliyordu. Bununla da kalmıyor, son mealinden dolayı onun bir “ilim ve emek hırsızı” olduğunu söylüyordu.
Bu sözler onundu: “…Mealimin ikinci baskısının önsözünde görüleceği gibi, kimden ne öğrendimse yahut her kim bana bir hatamı fark ettirdiyse, hepsini tek tek zikretmeyi de şeref bilirim. Buna mukabil, “Kur an da Uhrevi Azap Figürleri” makalemde “Zebani” kavramıyla ilgili ifadelerimi, hemen hemen her kelimesi ve referans gösterdiğim kaynakların aynı künyesiyle Alak Suresi’nin ilgili ayetine “Gerekçeli” not olarak kaydedip hiç kaynak göstermeyenler gibi yapmayı ise en iyimser ifadeyle emek hırsızlığı olarak nitelendiririm…”
Öztürk bu eleştirilerinde haklı olmakla birlikte bütün bunları söylediği ve aynı zamanda bu vasıfları taşıyan biriyle aynı düşünsel görünümü vermesi daha doğru aynı yerde mevzilenmesi çok acınası bir tutumdu. Belki bu sayede aynı televizyon kanalında sık sık ekrana çıkmayı garantilemiştir. Bu kadar kıvrak dönüşler her kişinin becerebileceği yeteneklerden değildir.
FETÖ bahanesiyle Said Nursi, Nurculuk ve tarikatları ötekileştirmeye ve mahkum etmeye çalışan bu iki zatın itikadi savrulmaları kayda değer niteliktedir. Risale-i Nur’lara attıkları iftiraların asılsızlığı kısacası hal-i pür melali hakkında söylenecek çok söz var. Yeri geldikçe bunlara değinmek gerekiyor aksi takdirde meydanı bu zavallı insanlara bırakmak insanı mesuliyet altına sokar, vesselam…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020