Dostoyevski, Delikanlı romanını bitirdikten sonra Allah’ın varlığı konusunu işleyen bir roman yazmak niyetindedir. Şöyle der “Bütün yaşamım süresince bilinçli ve bilinçsiz olarak bana işkence eden sorun Tanrı’nın varlığı konusudur.” Dostoyevski’nin arkadaşı Soloviyov ki Dosto onun konferaslarını dinlemiştir. İkisinin ortak noktası batı felsefesinin buhranıdır. Solovivov pozitivizme saldırır. Yeni bir metafizik arayışı içindedir. Bunca yıl içinde çırpındığı felsefe kaosunu soyut sözcüklerle dile getirmesine yardım eder arkadaşı. Bediüzzaman ile transkrite olarak bakarsak o Dosto’dan daha yüksek düzeyde felsefe ve pozitivizm ile kibarca kavgalıdır, ve en büyük sorunu tevhid Allah’ın varlığı konusudur, eserlerinin ana damarı ve odağında tevhid konusu vardır. Tevhid konusuna kaç değişik noktadan baktığı ise henüz araştırılmamış büyük bir araştırma konusudur. Bütün yollar Roma’ya çıktığı gibi bütün varlık Allah’a yöneliktir. Bediüzzaman tarihte hiç kimsenin bakmadığı şekilde bütün ilimleri fen, ilim, edebiyat sanat estetik ve felsefe, tabiat hepsinden Allah’a giden büyük kapılar açmış, pozitivizmin ve felsefenin, ilmin daracık penceresiz apartmanında bunalmasına tahammül edememiş insana tevhid pencereleri açmıştır, onun tevhid nesiminden istifadesini sağlamıştır.
Karamazof’a egemen iki sorun vardır, kandırma sorunuyla, Tanrı sorunu.(Troyat 301) Tanrı yoksa fazilet de yoktur ve faydasızdır(Troyat 304) Tanrı’ya hiç kuşku yok, mucizelere inanır, ama bu mucizeler şaşırtmaz onu. Mucizeler onun inancının ödüllendirilmesidir. Bir gerekçeye göre mucizeden inanç doğmaz, inançtan mucize doğar. (Troyat 30) Yaşam hepimizin birlikte bulunduğu bir cennettir, ama onu bilmek istemiyoruz.(Troyat 306)
Dostu, klişeyi eleştirir. “Kütleyi büyülemek için, bütün ustalıklara, bütün duygulara başvuruyor, Tanrı’yı eksiltiyor, bir tecim eşyası gibi sunuyor onu. Üçlü yalanı üçlü küfürü öyle bir uygun biçimde tasarlamıştır ki kimse onu ele vermeyi düşünmez. Kilise İsa’nın eserini överek İsa’yı inkar eder.(Troyat 309)Dosto Karamazof’ta Hristiyanlığı ve kilisenin uygulamalarını eleştirir, “Hedef İsa’nın yüce ahlak güzelliği üzerine herkesten daha iyi dikkat çekmektir.”(Troyat 312) Herşeye rağmen Tanrı galip gelecektir. (aynı yer)
Dosto Bediüzzaman gibi yüksek bir tabiat felsefesi ile Allah’ın varlığını eşyadan, olaylardan, tabiattan okumaz. Bediüzzaman’ın talebelerinin elinde öyle bir insan ve hazine var ki ama onun evrensel din münakaşalarındaki yeri büyük eleştirmenler ister. Çünkü ondokuz ve yirminci yüzyıl dinlerin eleştirildiği ve mantıklı din algılarının insanlığa sanatla, romanla, şiirle, felsefe ile sunulduğu asırdır. Tolstoy da aynı yoldadır, İncilleri tarar gereksiz yerleri atar ve bir Tolstoy İncili meydana getirir. Klise onu aforoz eder, kabre konacağında kilise onu tekrar son anda Hristiyan yapmak isterse de oğulları bunu engeller ve onun Hristiyan örfüne göre gömülmesini istemezler. Tolstoy Kırgız ve Kazaklarla Peygamberimizi konuşur, Osmanlı Rus harbinde esir düşen Osmanlı askerlerinin çantalarında Kur’an-ı Azimüşşan’ı görünce hayran olur, mutlu olur. İnsanlar kendi haline bırakılsa herkes Muhammedi olurdu” der. Şahabettin Suhraverdi’nin hadis kitabını özetler ve kendi adına yayınlar, ama Ruslar buna engel olurlar yayınlatmazlar. Çok sonraları Azerbeycan’da yayınlanır. Allah her toplumda hakikatı farklı şekillerde insan düşüncesine sunmuştur, Dosto, Tolstoy ve daha başkaları mesela İtalyan Postmodernistleri de yine Hristiyanlığı yeni bir zemine sokmak isterler. Gülün Adı romanı yeni bir Allah ve dindar insan tipini dünyaya neşreder.
Bediüzzaman Ayet ül Kübra’da Allah’ı tabiatın üyeleri ve olayları ile konuşarak tebeyyün ettirir, ortaya koyar. Dosto’nun kişileri ise “on sahife tutan nutuklar çekerler, Tanrıyı tartışmak için birbirleriyle karşılaşırlar.” Dosto’nun kahramanları olayların içinde timsahlarla boğuşur, Bediüzzaman ise sarahat ile kainatı bir piyano notaları topluluğu gibi kullanır ve Allah’ı farklı bestelerle anlatır. Literatüre compare tarzı ile Bediüzzamanla kimse meydanı münakaşaya tevhid senfonisine katılamaz; Eco’nun Gülün Adı, Tolstoy’un İvan İlyiç’in Öümü, Hugo’nun Sefiller’i, Karamazof Kardeşler din ve tanrısal konuşmaları ile Bediüzzaman’ın şakirtleri bile olamazlar. Evren’in gizemi karşısında çırılçıplak insanı tevhid elbiseleri ile Bediüzzaman giydirir, öbürleri hâlâ kumaş ararlar. Üzerindeki tevhid işaretlerini çiçeklerini varlıklar insanın sahipsizliği karşısında ona sunarak ona harika tevhid kumaşları giydirirler.
Karamazof’un dört delisi, Bediüzzaman’ın “Kainattan hâlıkını soran seyyahını” Ayet ül Kübra’nın evrensel gizemli kahramanını keşke görseydiler. Dosto Bediüzzaman’a rastlayamazdı, ama Rus toplumu Ayet ül Kübraile buluştu, bir romen kız Ayet ül Kübra’yı okur kainattakiyerini arar, onun romansal dokusu , Tolstoy’un romanlarını okuyan kızı etkiler, çünkü modern bir dokuda yazılmıştır Bediüzzaman’ın eseri, çünkü o milenyumun tek büyük romancısıdır, bunu ergeç toplum anlayacak ve anlayacaktır. Dünya romanı insanın yanlızlığını, trajedisini artırmıştır, Ama Bediüzzaman’ın dialogları ve romanları insanlığı huzura huzur okyanusuna atmıştır.
Bediüzzaman’ın kahramanları problematik kahramanlardır, ama en büyük problemleri insanın kendini evreni ve Allah’ı anlaması üzerine kurulmuştur. Otuz Üç Pencere dünyaya tabiata insana olaylara açılan pencereleri olan büyük otuz üç epizotlu bir romandır. Bediüzzaman ahenge koşturur kişilerini, Dosto’nun kişileri ise Zwayk ‘in ifadesi ile “Dostoyevski sadece kendi kendisiyle ahenk halinde olmayan problematik mizaçlı bir insanla ilgilenmektedir.” (Zwayk 129) Dosto bunalım vadisinde dolaşır, Bediüzzaman ise bunalımı kurutur, insanı düz bir vadinin ahengine kavuşturur. Batı romanının bunalımlı kahramanlarının ruhunun ilacı Bediüzaman’ın eserlerindeki kahramanlardır.
Karamazof’un kişileri her türlü huzursuzluğun içinde kendileri ile boğuşurlar. Ayet ül Kübra’ın kahramanları ise hep birlikte tevhidin ayatını okurlar.Bulutlar, yıldızlar, rüzgarlar, kuşlar, çiçekler, gezegenler, hepsi ilahi bir romanın fonksiyonel kahramanlarıdırlar, hepsi farklı tempolarla ahengi ve armoniyi bozmayan varlık ve birlik şarkılarını söylerler.
Dostoyevski Suç ve Ceza’da değişimi anlatır, ama bir cinayetin arkasından onun ateşi ile değişimi arar, Bediüzzaman ise kainat denen ilahi sırlar hazinesini anlamayı düşünerek kişilerini değiştirir. Bediüzzaman’da değişim felsefenin, sanatın ve dinin bu önemli temasını en ideal ve hasarsız şekilde insanı yükselten vadilere çıkarır.
Beşeriyetin romanlarla romancılarla ortaya çıkardığı binlerce insan ve olay panayırı, hasta ruhlar, buhranlara karşı panzehir, Bediüzzaman’ın kahramanlarıdır. Yaratılışı ve hilkatı, insanı bir kenara koyup, hayatın basit hazlarıyla mutlu olmaya çalışan bu kalabalık tipler, asıl mutluluğun Allah’a yönelmekte olduğunu ancak Bediüzzaman’ın eserlerindeki kahramanlarında bulabilirler. İnsanın içinde ve şehrin kalabalığında yalınzlığa itilmiş insanlar başını kaldırıp kainatın büyük düzeni ve düzenin sahibinin tanrısal şarkısınını Bediüzzaman’ın eserlerinde bulabilirler, dinler ve tatmin olurlar.
Batı romanın çözümü olmayan sorunların yumağıdır, birbirine girmiş sorunlar, ve insanın bu sorunlar içinde tank paletleri ile ezilmesi bir kurmaca başarı gibi anlatılır. Dosto’nun kahramanları bu ezilmişlik ve huzursuzluktan kurtulmaya çalışırlarsa da Dosto onlara büyük çözümler getirmez, yaratılışı sadece varlığın inşası şeklinde bile anlayamayan ama sorunun insan Tanrı münasebetlerinde olduğunu azıcık farkeden bu kişiler bunalımı çözemezler. Bediüzzaman varlıklar arasındaki teavünü, yardımlaşmayı , tecavübü, birbirinin ihtiyacına çağrısına cevap vermeyi, tesanüdü yaşamak için birbirine dayanmayı gösterir, sosyal planda da bunları uygulamaya çağırır insanı.
Batı romanı insanın zaaflarını yakalar ama onları güce çevirmeyi anlatamaz. Bediüzzaman âciz olan varlıkları ilahi bir kudret zincirine bağlar ve güçlendirir, en zayıf ve aciz telakki edilen varlıklar bile insanın aklı almadığı şekilde bir arada yaşarlar. Bediüzzaman yüzyıllardır tabiatın ortasında çaresiz bocalayan insana ilahi bir vahiy çeşmesinden sular indirir ve onları dünyada ötede mutlu eder. Batı romancıları mutluluğu sadece ararlar, ama bulan yoktur. O çok büyük telakki edilen batı romancıları hazların buhranında bocalayan kahramanlarını intihatır eşiğine getirir orda bırakır veya öteye götürür.
Bediüzzaman ise oradan geriye ebediyete getirir kahramanlarını.
- Çanakkale Şehitlerine - 18 Mart 2023
- 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı - 11 Mart 2023
- Mustafa Kavurmacı ile İlgili Bir Hatıra - 20 Kasım 2022
- Zafer Ayı Ağustos - 28 Ağustos 2022
- Kırkıncı Hoca, Hikmet Parıltıları - 22 Temmuz 2022
- Orhan Pamuk Maceram - 28 Ocak 2022
- Bir Yayıncıdan Rica - 3 Kasım 2021
- Resim ve Heykel Sanatı ve Denizli - 25 Ekim 2021
- Türkiye’nin Romanı Olarak Gün Doğmadan.. - 20 Ekim 2021
- Henri Troyat ve Lev Tolstoy Biyografisi - 9 Eylül 2021