Kastamonu Kalesi ve Rivayetleri
Tuğçe KARAMEHMETOĞLU
(…) Yazılı metinlere dayanmaksızın sözlü anlatımlarla kişiden kişiye farklılık göstererek genellikle sonu aynı yere bağlanan anlatılara rivayet denir. Rivayetler anlatan kişiye göre kendi yorumlarını da kattıklarından dolayı farklılık göstermektedir. “Onlar eski binalar, eski şehirler, yer-yurt isimleri, tarihi şahıslar, kahramanlar, şairler ve bahşılar hakkındaki kıymetli bilgileri verirler. Rivayetler terbiye etme işlevi açısından önemlidirler. Tarihi şahısların yaptığı hizmetlerin büyüklüğü nedeniyle onlar masallardaki kahramanlar, pehlivanlar gibi şekillendirilir. Bu ise rivayeti halk yaratıcılığının diğer türlerinden ayıran bir özelliktir. Sonunda belli bir vaka, hadise yattığı için rivayetler hakikate daha yakın dururlar (Erol, 2018, 114).”
Kaleler, savaş zamanlarında da kullanılan önemli mimari yapılardan birisidir. Hem savunma hem de koruma ve korunma amaçlı kullanılmıştır. Örneğin; Osmanlı’da hem halkın geçimini sağladığı yolların korunması için hem de aynı zaman da halkın kendi can ve mal güvenliğini de sağlamak amacıyla çeşitli faaliyetlerin geçtiği yollar bulunmaktadır (Ersoy, 2008, 47). Bir kaleyi kuşatıp almak üstün bir zekâ ve tecrübe istemektedir. Bu kalelerin kuşatılması, nasıl inşa edildiği meseleleri de bazen sözlü kültürle bazen de yazılı kaynaklarla bize ulaşmaktadır.
Kastamonu Kalesi de yapılış tarihi tam olarak belli olmayan Anadolu kalelerinden birisidir.
Bizanslılar zamanında yapılmıştır. 1100’lü yıllarda Türk orduları tarafından defalarca kuşatılmıştır. En son Emir Karatekin komutasındaki ordu ile kuşatıldığı bilinmektedir. Emir Karatekin Alparslan Gazi’nin ordu komutanıdır ve kuşatma bilgisi, savaş becerisi yüksektir. Bu kuşatma uzun süre devam etmiştir. Bu esnada orada yatan biri vardır ve o da Yunus mürebbiyedir. Kuşatma uzayınca komutanından ordunun sancağını istemiştir. Ancak komutanı sancaktarı olduğunu ve buna izin veremeyeceğini belirtir. Kendisinden görev yerine gitmesini ister. Yunus, sancağı almakta ısrarcı olduğu için komutanına gördüğü rüyayı anlatır. Rüyasında Peygamber Efendimizi gördüğünü ve kendisinin ona; “Ey Yunus! Yarın bana geleceksin, bana kavuşacaksın ama gelirken elinde sancağınla gel” dediğini komutanına anlatır. Komutanı bunu duyar duymaz Yunus’un eline sancağı hemen vermiştir. O gün Kastamonu Kalesi’nin muhteşem bir kuşatmayla fethi gerçekleşir. Yunus mürebbiye kalenin en yükseğine elindeki sancağı diker ve orada şehit olur (K.Ş.-1).
Başka bir rivayete göre ise; 10. yüzyılda Araplar Anadolu’ya gelmeye başlamışlardır. Bütün Bizans İmparatorları kaleleri yeniden yaptırmaya başlarlar. 10. yüzyılda yapılan kalelerden birisi de Kastamonu Kalesi olmuştur. O zamanki İstanbul’daki Komnenos ailesi bu kaleyi inşa ettirmiştir. Dolayısıyla kastra “kale” demektir ve Komnenos ailesi yaptırdığı için de Komnenoslar’ın Kalesi manasında kullanılmıştır. Türkler buraya geldiklerinde de Kastra Komnen demişlerdir. Komnenos zamanla Kastamonu adına dönüşmüştür (K.Ş.-3). Bu rivayetler tabii ki birden fazla kişiden dinlenildiği zaman çeşitlilik ve farklılık göstermektedir.
Anadolu’da eskiden çok fazla saldırı olduğundan dolayı insanların canlarını ve mal güvenliklerini sağlamak amacıyla kentler genelde kale içine kurulmuştur. Bu kale hem koruma amaçlı hem de bulunduğu sınırlar içini de yönetme görevinde kullanılmıştır (Kejanlı, 2010,289).
Kastamonu Kalesi’nin özellikleri de geçmişten gelen özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Savunma ve kuşatma açısından tam bir titizlikle meydana getirilmiştir. Bizanslılar zamanında önemli şahsiyetler ve komutanlar kalede, kale diplerinde yaşamışlardır. Kale iç ve dış olmak üzere iki surla kaplıdır. Bu iç surlarla dış surlar aşılıp kuşatıldığı zaman kaçmak için kalenin içerisine çeşitli tüneller yapılmıştır. İğneyle kuyu kazar gibi yıllar boyunca köleler, esirler tarafından kalenin içinden şehrin dışına kadar hatta
Aşıklı Sultan Türbesi’ne kadar (halk arasında ‘Ayağı Yanık Türbe’ olarak da bilinir) uzun tüneller açılmıştır (K.Ş.-1).
(…)
Tuğçe KARAMEHMETOĞLU, Kastamonu Kalesi ve Aşıklı Sultan Türbesi Üzerine (makale)
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024