Ana Sayfa / KASTAMONU / Gezi rehberi / Kastamonu Manevî Tarihî Gezi Mekânları

Kastamonu Manevî Tarihî Gezi Mekânları

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KASTAMONU İNANÇ TURİZMİ

Kastamonu, tarihî olaylar bakımından çok önemli gelişmelere sahne olmuş bir vatan köşesidir. Bu tarihî bölge Gas’lardan itibaren Anadolu Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı medeniyetlerini görmüş; Atabeyler ve Candaroğulları beyliklerine merkez olmuş, Fatih Dönemi’nden sonra da altı şehzadenin sancak beyliğinde bulunduğu önemli bir vilayet olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. 

Fetih Dönemi’nde uç merkezi olan Kastamonu, tabii güzellikleri yanında tarihî eserler ve türbelerin sıklığı bakımından nadir yörelerden birisidir. 

Allah’ın ismini yüceltmek, İslâm Medeniyetini yaymak amacıyla fethedilen ve her karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş olan Anadolu’nundiğer yerlerinde olduğu gibi Kastamonu’nun da hemen her sokağında, her köyünde bir türbeye rastlamak mümkündür.

Türbelerde metfun olanların çoğunun adı bilinmese de,şahsiyeti tevatür sınırlarını geçmese de Allah’ın sevdiği bir kulun makamıdır düşüncesiyle buralara herkes saygı göstermektedir. Âlim, şehit, gâzi, seyyîd, mutasavvıf ya da devlet büyüğü olsun fark etmez, halk nezdinde hepsinin ortak unvanıevliyadır.

Bilhassa türbeler açısından değerlendirildiğinde, ilk bakışta rastgele kurulmuş gibi görünen hatta “adım başı bir türbe” veya “bunların hepsi gerçekten türbe mi?” gibi imalı ifadelere maruz kalan Kastamonu coğrafyası aslında Türk-İslâm Medeniyetinin nefes alan bir panoramasıdır. Sadece hakkında belge bulunan türbelerin incelenmesi sonucunda bile Türk devlet geleneğinin unsurlarını, toprağın vatan haline getirilmesinin sırlarını, halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğu gerçeğinin nasıl hayata geçirildiğini idrak etmek mümkündür. 

Kastamonu türbelerinde yatanların şahsiyetleri göz önüne alındığında millî şairimiz Mehmet Akif’in:

“Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer 

Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer” ifadesi daha iyi anlaşılacak; Kastamonulu vatan şairimiz Orhan Şâik Gökyay’ın:

“Bu vatan, toprağın kara bağrında 

Sıradağlar gibi duranlarındır; 

Bir tarih boyunca, onun uğrunda 

Kendini tarihe verenlerindir…” mısraları sadece edebiyattan ibaret olmadığını haykırarak nesillerin ufkunu aydınlatacaktır.

Bağrına bastığı her devletten, her medeniyetten kalan hâtıraları mümkün olduğu ölçüde muhafaza etmiş olan Kastamonu’nun günümüze ulaşabilen tarihî eserleri ve ziyaret yerlerini Selçuklu,Atabeyler (Çobanoğulları), Candaroğulları ve Osmanlı dönemleri olmak üzere dört ana grupta değerlendirmek uygun olacaktır. 

Malazgirt Zaferinden hemen sonra Selçuklu sultanının menşûru ile akınlara başlayan gâziler fethettikleri yerlere, can yoldaşları olan bilgeler, erenler ve seyyidleri geleneklere uygun olarak yerleştirmişlerdir. İslâmî hayat tarzının gayr-i müslim yerli halkı da kapsayacak şekilde uygulanması ve bunun için gerekli olan alt yapının tesisi bilge, ulema, mutasavvıf ve seyyidlerden oluşan kanaat önderlerine bırakılmıştır. Adı geçen zevat, imar, iskân ve kültürel faaliyetleri için vakıflar tesis edilerek desteklenmiştir.

 

SELÇUKLU DÖNEMİ: 

Aşıklı Sultan Türbesi:

Püre Mahallesi Kale kapısı mevkiinde, Kümbet Sokağı’ndadır. Ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen türbe, mimari üslubu açısından bir Selçuklu Dönemi eseridir. Kümbet biçiminde inşa edilen bu şekil türbelerin genellikle üst seviyede devlet adamı veya komutanlar için yapıldığı bilinmektedir. 

Türbe, ön cephesi kesme, duvarları moloz taşından yapılmış iki katlı ve iki bölümden ibaret bir binadır. 

İçeride beş adet ahşap sanduka vardır. İskeletler sandukaların içindedir.

Sandukaların üzerlerinde bulunan yazılı kâğıtlara göre burada medfûn olan zevata ait bilgiler şöyledir:

  1. Sanduka adı bilinmeyen bir şehit,
  2. Sanduka, Mağripli Mehmet Ağa.

III. Sanduka Âşıklı Sultan’a aittir.

Âşıklı Sultan, eti ve kemiği ile sandukanın içinde mevcuttur. Ayak bilekleri âşık tabir edilen kemiklere kadar sandukanın camekânlı olan uç tarafından görüldüğü için bu isimle anılmaktadır.     IV. ve V. sandukaların kime ait olduğu belli değildir. 

Rivayetlere göre türbenin adına izafeten anıldığı Âşıklı Sultan, Bizans’ın elinde bulunan Kastamonu’yu İslâm topraklarına katmak üzere bu beldeye gelerek kaleyi kuşatan Türk ordusunun komutanıdır. Zamanın en muhkem kalelerinden birisi olan ve “Zâlifre” adıylaanılan Kastamonu Kalesi’nin kapılarından birisi hâlen Kale kapısı olarak bilinen bu mevkidir. O sebeple savaş burada yoğunlaşmış ve komutan olan bu zât burada şehit olmuştur. Kesin zaferden sonra da aynı yere bir türbe inşa edilerek komutanın hâtırası ebedîleştirilmiştir.

Âşıklı Sultan’ın komutanı bulunduğu ordu, tarih itibarıyla Danişmentliler Devri ordularındandır. Danişmentliler bölgeye bir süre hâkim olmuşlar ancak kesin hâkimiyet Çobanoğulları (Atabeyler) döneminde sağlanmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında türbe bir yangın geçirir. Zamanın Valisi, gece uykusunda, “Ben yanıyorum, kalk yangını söndür!” hitabıyla uyanır. Gerçekten türbe yanmaktadır. Âşıklı Sultan’ın ayakları alevler içindedir. Derhal müdahale edilip yangın söndürülür fakat Âşıklı Sultan’ın ayak kısmı yanmıştır. Bu olaya izafeten türbe, “Yanık Evliya” adıyla da bilinir.  Yangının izleri hem bu zatın ayaklarında hem de türbenin duvarlarında hâlâ bellidir.

Aşıklı Sultan Türbesi (Fotoğraf: Kastamonu Travel)

 

Hepkebirler Camii ve Türbesi:

Hepkebirler Mahallesi Eligüzel Sokağı üzerindedir. Yapılış tarihi ile banisi bilinmemektedir.1675 yılında mevcut olduğu şeriye sicillerinden anlaşılmaktadır. Eski belgelerde Kebkebirler Mahallesi Camii adıyla geçen bina moloz taştan harçla yapılmış, çatısı ahşap üzeri kiremitlidir. Döşeme ve tavan tahtadır. Minber ahşap ve basit mihrap alçı ve çiçek motifleri ile süslüdür. Minaresi ahşaptır. Vakıfların malı olan cami bir imam hatip ve bir müezzin kadrosuyla ibadete açıktır.

Hepkebirler Türbesi (Batı)

Burada metfun bulunanlardan birisinin ashaptan Kays-ül Hemedani Asgar isimli sahabe olduğuna inanılmaktadır. Bu zatın ismi hakkında bu güne kadar ulaşılabilen tek kaynak Yalova’nın Güney Köyü’nde medfun Nakşibendi Şeyhi Şerafeddin Efendi tarafından 1911 yılında verilen bilgilerdir. 

Kaysül Hemedani isimli iki kardeş olduğunu ifade eden ve Hz. Hasan’a (r.a) yakınlığıyla bilinen büyük kardeş Kaysü’l Hemedani Ekber hakkında bilgi veren Şerafeddin Efendi, küçük kardeş Kaysü’l Hemedani Asgar hazretlerinin ise Eyyüp Sultan (r.a) hazretleriyle beraber Anadolu’ya geldiğini ve onun işaretiyle Kastamonu’ya teşrif ettiğini bildirmektedir. 

Hepkebirler Türbesinde medfun bulunan bu zevat, Peygamberimizin, “Ümmetimizin en hayırlısı nesli benim asrımdakilerdir. Sonra bunu takip eden nesil, sonra da onu takip eden nesildir.” hadisi şerifiyle methedilen zümreye dâhildir.

Ebu Eyyüb El-Ensari’nin şahadet tarihi 678 yılı olduğuna göre Kaysü’l Hemedani Hazretleri’nin Kastamonu’ya teşrif tarihleri de buna yakın olmalıdır. Ancak o sırada bölge henüz Müslüman değildir. Hazretin buraya ne suretle geldiği, burada hangi şartlarda ve nasıl yaşayıp vefat ettiği hususları bilinmemektedir. 

Restorasyon sonrası

Hulefa-i Raşidin devrinden itibaren ashabın irşad maksadıyla gerek guruplar halinde gerekse ferdi olarak çeşitli bölgelere dağıldıkları malumdur. Bu zatın teşrifini de aynı sebebe bağlamak mümkündür. Bu şekilde dünyanın çeşitli yörelerine dağılan sahabe hazeratının gayrimüslim milletler tarafından da genellikle hürmet ve ikram gördükleri bir gerçektir.

Gölköy Şeyh Ahmet Türbesi:

Merkeze Göl Köyü Orta Mahallesi’ndedir. 1206 tarihli vakfiyesine göre bölgenin en eski zâviyesidir. Türbede Danişmend Ahmet Gâzi’nin kumandanlarından bir şehit, zâviyenin kurucusu Şeyh Ahmet ve halifeleri medfundur. 

Zâviyede Şeyhlik veya başka görevlerle hizmet etmiş yahut nesep yoluyla ilgisi olan zevattan tesbit edilebilen isimler şunlardır:

1-Şeyh Ahmet’in oğulları Ali ve Mustafa Efendi

2-Şeyh Ahmet Hulusi Efendi (Hâlidî Şeyhi Ahmet Siyâhî Efendi’den icazetli) 

3-Şeyh Seyyid Raşid Efendi ve oğulları Osman, Adil ve torunu Hamza Efendi,

4-Şeyh Seyyid Kâmil Efendi ve oğulları Mehmet Ali, İsmail, Mehmet ve oğulları Ahmet ve Âbidin)

5-Şeyh Hamza Efendi.  

İcazet, vakfiye ve beratlarda isimleri geçen bu zevâtın hangilerinin türbede medfûn olduğuna dair bilgi yoktur ancak çoğunun türbe önündeki hazirede medfûn oldukları zannedilmektedir. 

Hâlen regaib kandili, Ramazan ve kurban bayramı arifesinde ziyaretçilere tekke çorbası ikram edilmektedir.

 

İhsangâzi Derviş İbrahim (Haraçoğlu) Türbesi:

İhsangazi Merkez İsalar Mahallesindedir. 

Bölgenin fâtihi İhsan Gâzi (Esen Gâzi) ile beraber gelen erenlerden Derviş İbrahim tarafından kurulan zâviyeden günümüze ulaşan bir yapı kalmamıştır. 

Cami 1901 yılında Omuzluzâde Hacı Tahir Ağa tarafından yaptırılmıştır. 

Ön tarafı sekizgen, kıble tarafı da cami boyunca uzanan türbede yirmibeş adet sanduka vardır. Sandukalardan birisi Nakşibendî Şeyhi Haraçoğlu Saadeddin Efendi’ye aittir. Diğer sandukalardan birisinin de Derviş İbrahim Efendi’ye ait olduğu sanılmaktadır.

Halaçlı Köyü Yakut Aslan Türbesi; Gökçekent Köyü Bedreddin Gâzi Türbesi; Subaşı Köyü Vâlide-i Toygar Murat Türbesi; Halife Köyü İmidce (İmitci) Sultan Türbesi; Daday İnciğez Köyü Toygar Murat Türbesi; Araç Melik Gâzi Türbesi; Bozkurt Bayram Gazi Türbesi; Taşköprü Bey Köyü Camii… Bu döneme ait eserlerdir.

 

ATABEYLER (ÇOBANOĞULLARI) DÖNEMİ:

Kuzey Anadolu Uç Bölgesinin ilk hâkimi Hüsameddin Çoban Bey liderliğindeki Türkmen beyliğidir. Atabey unvanı ile Selçuklu ümerası arasında itibarlı bir devlet adamı ve aynı zamanda akıncı beyi olan Hüsameddin Çoban Bey’in kurduğu beylik burada yaklaşık bir asır hükümran olmuştur. Bu süre zarfında Anadolu’nun ilk medreselerinden sayılan (takriben 1212-1220 yılları arası) Atabey Medresesi başta olmak üzere camiler ve suyolları tesis edilmiş, ulema ve mutasavvıflara önemli derecede imkânlar sunulmuştur. 

 

Atabey Camii ve Türbesi:

Kastamonu Atabeygazi Mahallesindedir. 

Arap mimârî tarzındaki dikdörtgen planlı cami kitabesine göre 1273 yılında inşa’ edilmiştir. Atabey Gâzi’nin fetihten önce kilise olan binayı camiye çevirdiği rivayet edilir.

Fetihten sonra ilk Cuma namazı kılınan cami olduğundan günümüzde de hatip hutbeyi elinde kılıçla okumaktadır. Ahşap direklerinin çokluğuna binaen “Kırk Direkli Cami” adıyla meşhurdur.  

Camiin doğu bitişiğindeki dışarıdan silindirik, içerden sekizgen köşeli türbedeki üç adet sandukadan birisi Atabey Hüsameddin Gâzi’ye, diğer ikisi de Bayramî ŞeyhiŞemseddin Efendi ve eşine aittir.

 

Yılanlı Camii ve Abdülfettâh-ı Velî Türbesi:

Yılanlı Külliyesi Sinop’ta hüküm süren Pervâneoğulları’ndan Ali bin Süleyman tarafından 1273 yılında dârü’ş-şifa (hastane) olarak inşa edilmiş, daha sonra Abdülkâdir Geylânî neslinden Abdülfettah-ı Velî tarafından Kâdirî dergâhı olarak kullanılmıştır.

İlk yapılardan günümüze sadece kemerli giriş kısmı ulaşabilmiştir. Cami ve türbe sonradan yapılmıştır. 

Türbede tekkenin kurucusu Abdülfettah-ı Velî ve kendisinden sonra şeyhlik görevinde bulunan evlâdı ve diğer aile fertleri ile Kayseri Valiliğinden emekli hayırsahibi Yusuf Paşa medfundur.

 

Deveciler Camii ve Yusuf Horasânî Türbesi:

Kastamonu Deveciler Mahallesi Deveciler Caddesi’ndedir. Atabey Gâzi dönemi eserlerinden olmakla beraber binanın orijinal tarafı kalmamıştır. 

Camiin sağ girişinde bulunan türbedeki 12 sandukadan birisi Deveci Sultan’a aittir. Diğer sandukalardan birisi Kastamonu mutasarrıflarından Nakibzâde Hacı Kadem Efendi, diğeri Elyakut Hoca, birisi de Miralay Mehmet Ali Bey’e aittir. Diğerleri belli bilinmemektedir. 

Deveci Sultan olarak anılan zât, aslen Horasan’lı olup adı Yusuf’tur. Yusuf el Horasânî diye bilinir. Fetihten önce deve çobanı sıfatıyla bölgeye gelerek keşifler ve hazırlıklar yaptığı için bu lakabla meşhur olmuştur. Fetihten sonra Atabey Gâzi tarafından devlet hazinesine reis ve nâzır tayin edilmiştir.

Deveciler Camii

 

Maden Dede Türbesi:

Atabey Camii kapısının karşısındadır. Önden görünüşü itibarıyla kıble duvarı büyük bir kemerden ibarettir. Kemer, kesme taştan geniş ve sivri biçimde yapılmıştır. Çevresi çok yıpranmış olmasına rağmen görüntüsü iyi durumdadır.

   Türbedeki üç adet lahitten birisinin Maden Dede’ye ait olduğu kesindir. Bir diğerinin de halifesi olan Velî Dede’ye ait olduğu söylenmektedir.

 Maden Dede olarak bilinen zatın adı Ebû Salih el-Müncî’dir. Nakşibendî Şeyhi Hemedan’lı Yusuf Efendi’nin halifelerinden olup Mâverâünnehir ulemasındandır. 

Yaşadığı dönemde Şiilerinbozuk inançlarına karşı Müslümanları aydınlatmak amacıyla buraya gönderilmiştir.

Madenler hakkında uzman olan Ebû Salih, burada çeşitli madenler de keşfederek, harp halinde bulunan zamanın hükümdarı Hüsameddin Çoban Bey’e müzâhir olmuştur. Bu yüzden kendisine Maden Dede” denilmiştir.

Fetihten sonra Atabey Gâzi, Maden Dede’ye camiin imamet ve irşad hizmetlerini tevdî etmiştir. Nakşibendî tarikatı üzerine irşad görevini üstlenen Maden Dede, vefatına kadar bu hizmetlere devam etmiştir. Kendisinden sonra yerine Veli Dede ve İsa Dede gibi zevât irşad seccadesine oturup görevi devam ettirmişlerdir.

 

Muzaffereddin Gâzi Türbesi:

Eski adiyle Muzaffereddin, yeni adiyle Saraçlar Mahallesi’nin Sanatokulu Caddesi üzerindeki yıkılmış Muzaffereddin Camiinin batı bitişiğindeki hazirede bulunmaktadır.

Adı geçen cami, mahalle ve türbenin aynı isimle anılıyor olması bu mezarın Muzafereddin Yavlak Arslan’a ait olduğu intibaını vermektedir. Bu zât Çobanoğulları Beyliği’nin üçüncü hükümdârıdır. 1291–92 milâdî yıllarında Kastamonu’da Moğollarla yapılan bir savaşta şehit olmuştur.

 

Vehbi Gâzi Türbesi:

Saraçlar Mahallesi, Sanatokulu Caddesi’nde, yıkılmış olan Muzaffereddin Camii’nin kuzeybatı köşesindedir.

Daha önceden türbe olduğu vakıf kayıtlarından anlaşılmakta ise de bugün sadece mezarın yeri bellidir. Yarım metre yüksekliğinde 3×4 metre civarında taş duvarla çevrilidir.

Burada medfûn olan zâtın Muzaffereddin Yavlak Arslan döneminde yaşamış bir komutan olduğu ve bu beyle beraber aynı savaşta şehit oldukları yolunda rivayetler vardır. Muzaffereddin Yavlak Arslan tarafından yaptırılan camiin hemen önünde medfûn olması bu rivayetleri doğrular niteliktedir.

 

Hasan Şeyh Türbesi: 

Daday’ın eski adı Budak olan Hasanşeyh Köyü’ndedir.

Hasan Şeyh, Çobanoğlu hükümdarlarından Emir Mahmut Bey tarafından vakıflar tahsis edilerek adına tekke kurulan seyyidlerdendir. Çevre halkı tarafından hâlen hürmet görmekte, bayram öncesi ve yağmur duası gibi özel vakitlerde ziyaret edilmektedir. 

 

Frenkşah Hamamı:

Kastamonu Merkezi Saman pazarı Mevkii’nde ve Nasrullah Meydanı’nın kuzeybatı köşesindedir.

661/1262 Tarihinden önce Emir Frenkşah Cemaleddin tarafından yaptırılmış olan hamam, Kastamonu’da fetihten sonra yapılmış olan ilk eserlerden biridir.

688/1289 Tarihli vakfiyeden, Aksaraylı Hızır Oğlu Emir Frenkşah Cemaleddin lakaplı bu zatın, Çobanoğulları Beyliği’nin üst düzey yönetici veya komutanlarından birisi olduğu anlaşılmaktadır. 

Hamamı, erkek ve kadınlara ait iki bölüm halinde yaptırıp etrafındaki dokuz dükkânla birlikte vakfetmiş, Necmeddin Kutlu ve Şemseddin Oğul Bey isimli iki oğlunu da mütevelli tayin etmiştir.

Hamam ve dükkânların gelirinin yarısını bu iki oğluna; diğer yarısını da yaptırmış olduğu Alacamescit ile vefatından sonra gömüleceği türbenin mescidinde ve Atabeygâzi Türbesi’nde her gün Kur’an-ı Kerîm okunmasına tahsis etmiştir.

 

Şeyh Hüsamettin Türbesi:

Taşköprü İlçesi Tabakhane Mahallesindedir. Türbede İlyasbey İbni Kurd (vefatı 1417), emir sülalesinden ismi okunamayan bir zat (vefat 1421),Ali (vefat 1301) ve kime ait olduğu bilinmeyen iki mezar daha vardır. Banisi belli olmamakla beraber Atabeyler Döneminde yapıldığı zannedilmektedir. Bitişiğinde aynı isimli bir camii vardır. 

Şeyh Hüsamettin’in Çabanoğulları Beyliği’nin 3. Beyi ve Taşköprü Fatihi Muzafereddin Yavlak Arslan’ın Şeyh’ül İslam-ı olduğu söylenilmektedir.

 

Bu Döneme Ait Diğer Eserlerden Bazıları:

Akçasu ve Kadı Köyü camileri,Küpciğez Mescidi, Elmayakası Köyü’nde Atabey Hanı; Taşköprü Muzaffereddin Medresesi,İsaderesi Köyü İsaderesi Şeyh Lutfullah Türbesi, DadayHasan Şeyh Tekkesi…

 

CANDAROĞULLARI DÖNEMİ ESERLERİ:

 

İsmail Bey Külliyesi:

Merkez İsmail Bey Mahallesi Şehinşah kayası üzerindeki külliye 858/1454 Yılında Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdârı İsmail Bey tarafından inşâ edilmiştir. Medrese, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi ve türbeden oluşan külliye halk arasında aşağı imaret olarak bilinmektedir. 

Çarşıda Nasrullah Meydanı yakınındaki İsmail Bey Hanı da külliyenin masrafları için İsmail Bey tarafından inşa’ edilmiştir. 

Camiin sağ tarafında bulunan mutfakta yaklaşık altı yüz sene fakirler ve misafirler için kazan kaynatılmıştır. I. Dünya Savaşında kavurma yapılarak cepheye gönderilmiştir. 

Türbe her ne kadar İsmail Bey tarafından kendisi için yaptırılmış ise de Filibe’de vefat ettiği için oraya defnedilmiştir. Türbede çocukları ve medresede görev yapan ulemadan bazıları medfundur. Sandukalar üzerindeki yazılar birer hat örneğidir.

 

Duruçay Köyü Halil Bey Camii: 

Kastamonu-İnebolu yolunun 12. kilometresindeki Duruçay (Camili Köy) Köyü’ndedir. Kitâbesine göre 765/1363 tarihinde Emirü’lkebir Halil Bey bin İsmail tarafından yaptırılmıştır. Halil Bey’in Candaroğullarının önde gelen komutanlarından birisi olduğu düşünülmektedir. 

Camiin iki adet yivli sütun ve üç kemerden oluşan beton döşemeli son cemaat yeri ve tavan göbeği güzeldir. 

 

İbn-i Neccar Camii: 

YavuzselimMahallesi’nin Eligüzel Sokağı köşesinde ve kalenin güneydoğu eteğindedir.

Tamamı kesme taştan, itinalı bir işçilik ve göze hoş görünen bir üslupta inşa edilmiştir. 

Kapının sol tarafındaki duvarın ortasında bulunan inşâ kitâbesine göre Dülgeroğlu lakabıyla meşhur Murad oğlu Hacı Nusret tarafından 1353 yılında yaptırılmıştır. 

Camiin sanat tarihi açısından dikkat çeken en önemli kısmı kapısıdır Ahşaptan çift kanatlı ve tamamen oyma olan kapı, Türk Oyma sanatının en önemli örneklerindendir.

 

Adilbey Türbesi: 

Merkeze bağlı Terzi Köyü sınırları içindedir. 

Türbe, aralarına tuğla kuşaklar konularak moloz ve kesme taşı karışık olarak iki katlı halde yapılmıştır.

Birinci kat 5.30×5.30 metre ebadında kare planlı olarak yapılmış, yerden 160 cm. yükseldikten sonra bunun üzerine 3.60×3.60 metre ölçüsünde yedi köşeli ve silindirik gövdeli ikinci kat çıkılmıştır.

50×50 Cm. ölçüsündeki küçük kapıdan girilen alt katta biri küçük olmak üzere altı tane tahta sanduka vardır. Sandukaların içinde bulunan iskeletlerden kıble tarafındakinin kefeni bile solmamış, eti ve kemiği ile kâmilen mevcuttur. Tam bu mezarın başına gelen batı duvarında küçük bir hacet penceresi bulunmaktadır.

Adil Bey, Candaroğulları Beyliği’nin 4. hükümdarı olup Yakup Bey’in oğlu ve Celaleddin Bayezid Bey’in babasıdır. 1361 Tarihinde bir savaşta vefat etti.

 

Hatun Sultan Türbesi: 

Kırkçeşme Mahallesi, Selçuk Sokağı’ndaki Şeyh Mustafa Camii’nin önünde bulunan meydanın köşesindeki şahsa ait evin bahçesindedir.

Bina, moloz taşından harçla yapılmıştır. Üzeri tonoza yakın basık bir kubbe ile örtülüdür.

1436 Yılında Osmanlı Padişahı Çelebi Sultan Mehmet’in Kızı ve Candaroğlu İbrahim Bey’in eşi Selçuk Hatun tarafından yaptırılmıştır.

7.10X7.10 Metre ölçüsünde kare planlı olan türbede Selçuk Hatun’un çocukları ile bunların hocalarına ait sekiz adet mermer lahit vardır. 

Candaroğullarının belli bir dönemine ait önemli bilgiler bulunan türbe, tarihî, mimari ve sanat değeri açısından büyük önemi haizdir.

 

Müfessir Alâeddin Efendi Türbesi: 

Topcuoğlu Mahallesi Kale kapısı Mevkii’nin kuzeyinde bulunan Tevser Tepesi’nin başındadır. Halk arasında tefsir veya tefsirî’den galat olarak Tevser Alâeddin Efendi Türbesi” adiyle bilinir.

Türbe binası, harçla moloz taşından yapılmış, çatısı ahşap ve kiremitle örtülü; iç ebadı 5.5×10 metre olan dikdörtgen bir binadır.

Kapıdan kıble yönüne doğru sıralanmış olan kabirlerden birisi hariç diğerlerinin kime ait olduğu belli değildir. Çünkü yıllar önce türbe harabe haline gelmiş ve şâhideler yerlerden kaldırılarak tahminlere göre kabirler üzerine konulmuştur. Baştaki sanduka Müfessir Alâeddin Efendi’ye aittir. 

Müfessir Alâeddin Efendi, Candaroğlu İsfendiyar Bey Dönemi’nde yaşamıştır. İlk Türkçe tefsir olma özelliğine sahip “Cevâhirü’l Asdaf” isimli Türkçe tefsirin müfessiridir kendisinden sonra Elmalılı Hamdi Efendi’ye kadar da bir daha Türkçe tefsir yazılmamıştır.

 

Karanlık Evliya Türbesi: 

İbn-ineccar (Yavuzselim) Mahallesi’ Karanlıkevliya Sokağı’nda bulunmaktadır.

Bina, kesme taştan sekiz köşeli ve iki katlı olarak yapılmıştır. Üzerinde koni biçiminde çatısı vardır. Kimin adına inşa edildiği meçhuldür.

Sandukanın yer aldığı alt kata, doğu taraftan 80 cm. eni ve 100 cm. yüksekliği bulunan küçük bir kapıdan girilmektedir. Işık alacak penceresi de bulunmadığı için içerisi karanlıktır. Bu yüzden “Karanlık Evliya”adı ile bilindiği tahmin edilir. 

Tavanı enli tuğlalardan yapılmış basık bir kubbe ile örtülüdür. Ortasında bir adet tahta sanduka vardır. Bu sandukanın içinde sonradan bir araya toplandığı tahmin edilen birkaç kişiye ait iskelet bulunmaktadır.

 

Kasaba Köyü Mahmutbey Camii: 

İl merkezine 18 Km. uzaklıktaki Kasaba Köyü’nde bulunan cami, 768/1366 tarihinde Candaroğlu Hükümdârı Kötürüm Bayezid’in kardeşi Emir Mahmut Bey tarafından yaptırılmıştır. 

Cami, devrinin sosyal ve kültürel seviyesini yansıtan, mimarî, sanat ve estetiğin buluştuğu dünya mirası eserlerden birisidir.

Camiin harim kısmının üzeri, kapıdan mihraba doğru sıralanan ahşap sütunlar üzerine uzatılmış iki kirişle yan duvarlar üzerine bindirme tekniği ile yerleştirilmiş olan yine ahşap malzeme ile vücuda getirilen üç adet tonozdan meydana gelmiş tavanla örtülüdür. Giriş tarafında kat kat yapılmış mahfeler de aynı bindirme tekniği ile inşa olunmuştur. Tavan ve kirişlerde metal veya ağaç çivi kullanılmamıştır. 

Sütun başlıkları ve bağlantı kısımları oyma tekniği ile meydana getirilmiş zarif süslemelerle göz alıcı bir güzelliğe kavuşturulmuştur. Sütunlar, kirişler ve konsolların alt ve ön yüzleri kalem işi nebâtî ve geometrik motiflerle bezenmiştir.

Kasaba Köyü Mahmutbey Camii UNESCO    Dünya Kültür Mirası geçici listesinde yer almaktadır.

 

Araç Merkez Kötürüm Bayezid Camii:

Kastamonu Araç ilçesinde bulunan cami, Candaroğulları hükümdarlarından Bayezid Bey tarafından yaptırılmıştır. 

Kesme taştan yapılan caminin üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi oldukça basittir. Adından başka orijinal bir tarafı kalmamıştır. Yanında taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli minaresi bulunmaktadır.

 

Küre Hoca Şemseddin Camii:

Kastamonu Küre ilçesinde, Cami-i Kebir Mahallesi’ndebulunan cami Cenderecizâde Hoca Şemseddin tarafından 1456 yılında yaptırılmıştır. Kastamonu’da özgünlüğünü korumuş Candaroğulları Dönemi camilerindendir. 

Cami kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının önünde üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Minaresi kesme taştan, şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir.

Ali Danişmend Tekkesi:

Pınarbaşı Mirahor Köyü Çönez Mahallesi’ndedir. 

Candaroğlu Süleyman Paşa kendi ruhu için yılda iki hatm-i şerif ve yüz en’am okunması için 9 hane ve 2 değirmenle beraber bir çiftlik arazinin hâsılâtını Ali Danişmend isimli şeyhe vakfetmiştir. 

Osmanlı Sultanı II. Bayezid tarafından da Ali Danişmend oğulları Hasan, Mehmet, Pir Ahmet, Halil, Süleyman, Yunus, Ali, Aydın ve Hızır fakihlere nişan verilerek beratları yenilenmiştir.

 

Taşköprü Abdal Hasan Türbesi: 

Taşköprü İlçesi’nin Abdal Hasan Köyü’ndedir. Burada bulunan Tekke, şahsiyeti hakkında henüz belge bulunamayan Abdal Hasan isimli şeyh tarafından kurulmuş ve tekke ve zâviyelerin kapatılmasına kadar açık kalmıştır. Hakkındaki bilgiler tevatür sınırlarını geçmemektedir.  

Türbede, birisi Abdal Hasan isimli zâta diğeri de Dilsiz Sultan diye bilinen bir hanıma ait olmak üzere iki sanduka vardır.

 

Bu Döneme Ait Diğer Eserler:

İsfendiyarbey, Aktekke (İbrahimbey), Honsalar, Hamzaağa,  Musafakih, Bozkurt Keşlik ve Kocaçam (Zırma) Köyü,Daday Honsalar Köyü Ali Paşa,Devrekâni Merkez Kapu-i İsmail Bey, Devrekâni Merkez Çayırcık Köyü,  Seydiler Merkez Seyyid Zülfikar,Seydiler Sabuncular Köyü,Seydiler Şalgam Köyü Böcek Mahallesi, Taşköprü Akcavak Köyü, Taşköprü Kornapa Köyü, Taşköprü Samanlıören Köyü camileri…

Mevlevîhâne (Dede Sultan), Ahi Şorve,Dâi Sultan,Halife Sultan,Sükûtî Sultan,Cemaleddin Efendi ve Kargaş Sultan, Musafakih, Geyikli Köyü, Sipahi Köyü Hacı Murâd-ı Velî, Sada Köyü Şeyh SeyyidKaraca Ahmet, Subaşı Köyü Vâlide-i Toygar Murat türbeleri… 

Bey, Ferhatpaşa ve Kale hamamları… 

Ağlı İlçesi Merkez Gerçeğim Dede, Bereketli Köyü Espiye Fakih ve Şeyh Şeref, Kırlar Köyü Şeyh Selman…Türbeleri;

Araç İlçesi Merkez Abdal Paşa, Şeyh Davud, Memeç Köyü Şeyh Zeynelâbidin, Çal Köyü Ahi Baba, Alınören Köyü Ede Sultan, Alınören Köyü Çalca Mah. Fakih Paşa, şehrimanlar Köyü Şeyh Şehriman, Karcılar Köyü Seyyîd Ali, Buğsub Köyü Şeyh Hızır İlyas, İğdir Kışla Köyü Çengelli Mah. Vâlide-i Bayezid Bey … Türbeleri;

Azdavay İlçesi Akçaçam Köyü Selman Emre, Alınören KöyüŞeyh İbrahim ve Şeyh Bahşâyiş, Gecen Köyü Şeyh Sadık,Yeşilköy KöyüSeydî Ahmet Fakih, Cocukören KöyüHöge Sultan, Sarnıç Köyü Ali FakihTürbeleri;

Bozkurt İlçesi Kayalar Köyü Derviş Ahmet Türbesi; 

Cide İlçesi Sar Köyü (Cide/Köseli Köyü Sar Mh. Şeyh Safa, Uğurlu (Timne) Köyü Ece DedeTürbeleri

Daday İlçesi Kuldan (Bezirgan)Abdullah Fakih, Nurbey Köyü Ballıdağ,Başyalak (Basdak) Köyü Sarışeyh oğullarından Ahmet Fakih, Aktaş Köyü Hızır Fakih… Türbeleri; 

Devrekâni Merkez Seyyid Ahi Çelebi,Seyyid Kurt Şeyh, Şeyh Bâlî Köyü Şeyh Bâlî, Akdoğan KöyüŞeyh İsa,Baltıcak (Kadı) Köyü Derviş İlyas, Büğdüz Köyü Sinan Paşa, Karaçam Köyü Şeyh Osman,  Laçin KöyüLaçinoğlu Hamza Bey, Elmalı Tekke KöyüBostan Dede, Bozarmut Köyü Şeyh. Durak, Başakpınar Köyü Murat Paşa… Türbeleri; 

Doğanyurt İlçesi Gözalan (Güzene)Köyü Alişan Türbesi…;

İhsangâzi İlçesi Çiçekpınar (Siredik) Köyü Fahri Dede Türbesi…;

İnebolu İlçesi Erenyolu (Manastır) Köyü Şeyh Sadık ve Seyyid Ahmet Türbeleri… 

Küre İlçesi Hayreddin Halil Fakih Medrese ve Türbesi, Abdüssamed Medresei,İmranlı Köyü İsa Fakih, Afşar Köyü Seyyîd Masruh Şeyh, Taşpınar Köyü Ahmet Dede türbeleri…

Pınarbaşı İlçesi Merkez Yâviler; İftere Köyü Süleyman Emre,Körşiş (Kayabükü) Köyü Vatûta, Savaş Köyü Dualı Seydî,Geymene Köyü Ma’şuklu, Hacıyakası Köyü Çiledar,  Mirahor Köyü Çönez Mahallesi (Çöme) Ali Danişmend… Türbeleri;

Seydiler İlçesi Merkez Seyyid Zülfikar, Emreler Köyü Şeyh Emre Zâviyesi, Mancınık KöyüTabib Fakih,Üyük Köyü Şeyh Şirin… Türbeleri 

Şenpazar İlçesi Şîr Ali Bâlî Türbesi…; 

Taşköprü İlçesi Merkez Şeyh Hüsameddin, Akdoğan Köyü Yavaşça Sultan, Kaygunca Emre Köyü Kaygunca Emre, Konrapa Köyü Onapa el-Candârî, Akdoğan tekke Köyü Yavaşça Sultan, Alama KöyüŞeyh Ahmet,İregür (Duruca) Köyü Dede Fakih ve Davud Fakih, Yavunç Köyü Akşeyh türbeleri bulunmaktadır.

 

OSMANLI DÖNEMİ:

 

Nasrullah Kadı Külliyesi:

Cami, Kastamonu merkezinde aynı adla anılan meydandadır. Şehrin adıyla bütünleşmiş, sembol haline gelmiş bir eserdir.

Bakan gözleri okşayan mimari güzelliği ve heybetiyle Osmanlı’nın bu toprağa vurulmuş silinemez bir mührü; şehrin en güzel yerine sahip olması hasebiyle ecdâdın mâbede verdiği değerin bir simgesi ve asırlardır canlılığını muhafaza eden sosyal bir merkezdir.

Çevresinde bulunan medreselerle birlikte ilim ve kültür tarihimizde vazgeçilmez bir mevkie sahip olan Nasrullah, aynı zamanda ilin en büyük, en mamur ve en çok cemaati olan camiidir.

Sultan II. Bayezid Döneminde Nasrullah Kadı tarafından 1506 yılında yaptırılmış, Reisü’lküttab Hacı Mustafa Efendi tarafından 1746 yılında tamir edilmiş, aynı zamandabir kütüphane ve bir de medrese ilave  edilmiştir. 

Cami çevresinde bulunan Münire, Nu’mâniyye, Tevfikiyeve Merdiyye medreseleri, kütüphane ile şadırvanların her biri birer sanat âbidesidir.

 

Şeyh Şa’bân-ı Veli (Şucaüddîn, Hz. Pîr) Külliyesi:

Hisarardı Mahallesi, Gümüşlüce Caddesi üzerinde cami, türbe, kütüphane, dergâh konakları ve şadırvandan oluşan külliye, ihata duvarı ile çevrilidir.

Halkın yoğun ilgisi sonucu diğer isimler pek kullanılmamakta, “Hz. Pîr” denilince akla bu semt gelmektedir.

Yerli ve yabancı herkesin etkilendiği, saygı duyduğu bu muhit daha çok manevî havası ile halk üzerinde etkilidir. 

Mevcut cami 1580 yılında Sultan III. Murad’ın Hocası ve mürşidi olan Şucaeddin Efendi tarafından yeniden inşâ ettirilmiştir.   Caminin ilk banisi Seyyid Ahmet Sünneti Efendidir. Caminin kıble tarafında medfundur.

Duvar kalınlığı 160 cm. olup doğu ve batı duvarlarında birer halvet odası bulunmaktadır. Ayrıca ikinci katın arka bölümünde de sırayla halvet odaları vardır.

Şa’bân-ı Velî Külliyesi’nin en önemli unsurlarından birisi türbedir. Türbe, kapıdaki kitâbeden anlaşılacağı gibi 1020/1611 yılında yapılmış olup herkese açık bir ziyaretgâhtır. Şeyh Şa’bân-ı Velî’nin dilden dile dolaşan menkıbelerini duyan herkes, maddî ve manevî bakımdan huzur bulabilmek amacıyla dergâha gelmektedir. 

Türbedeki 16 adet sandukadan ortada ve daha itinalı görünen sanduka Halvetiyye Tarikatı Şa’bâniye Kolu’nun kurucusu Hz. Pîr Hacı Hafız Şeyh Şa’bân-ı Velî’ye aittir.  Şa’bân-ı Velî (1481-1568) yılları arasında yaşamıştır.  

Tasavvuf sahasında ortaya koyduğu prensipler halifeleri vasıtasıyla dünyanın her tarafında taraftar bulmuş, insanların olgunlaşmasına ve gayrı Müslimlerin İslâm ile şereflenmesine vesile olmuştur. 

Diğer sandukalardan 13 adedi kendisinden sonra dergâhta şeyhlik görevi ifa eden ve her biri toplum üzerinde müessir olmuş Şeyh efendiler, ikisi de Şa’ban Efendi’ye hizmette bulunmuş zatlara aittir.  

Külliye bünyesindeki dergâh konakları Osmanlı ricâlinden Mahmut Sırrı paşa tarafından yaptırılmıştır.


 

Benli Sultan Külliyesi:

Kastamonu’ya 27 km. uzaklıkta ve Ilgaz Dağı’nın kuzey eteğinde yer alan Benlisultan Köyü’ndedir. Külliye cami, mutfak, nakiphane, misafirhane ve türbeden müteşekkildir.

Külliyenin esas unsurları, kuzeyden güneye doğru mutfak, cami ve nakiphâne ile üç metrelik bir aradan sonra türbe binası olarak sıralanmıştır. 

Aralarına tuğla kuşaklar konularak harçla moloz taşından yapılmış olan ilk üç bölümün kapıları doğu taraftan açılmıştır. Camiye girilen cümle kapısının söveleri renkli mermerden geçmeli olarak yapılmış olup üzerinde yuvarlak kemeri ve yazısız kitâbe taşı vardır. Kapı girişinde diğer bölümlere de geçilen bir sofa vardır. Harim kısmına iki basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Döşemesi ahşap olan bu kısmı örten kubbeye köşelerden istiridye kabuğu desenli yarım kubbelerle geçilmiştir. Mihrap alçı ve mukarnaslarla süslüdür. Minber ahşaptır. 7×7 metre ebadındaki camiin batı tarafında basık kemerli iki pencere bulunmaktadır. Kapı tarafında ve tabana yakın kısmında ise sivri kemerli bir kör pencere vardır. Duvar kalınlığı 113 cm. olan camiden mutfak ve nakiphane tarafına açılan iki adet kapı ve cami ile mutfak arasında da demir parmaklıklı iki pencere vardır.

Camiye göre kuzeyde bulunan mutfağa hem cami hem de doğu tarafından kapı açılmaktadır. Pencere ve örtü sistemi cami ile aynı olan bu bölümün kuzey duvarında bir ocak ve baca bulunmaktadır.

Mutfak ve cami ile aynı büyüklükte olan kıble tarafındaki bölümünde dışarıya ve camiye açılan iki kapısı vardır.

Her üç bölümün üzerindeki kubbeler kurşunla kaplanmış olup kubbe kasnaklarının tavanla birleştiği dış kısımlarda testere dişi motifli kirpikler vardır.

Külliyenin bu bölümü 1512–1520 miladi yılları arasında Yavuz Sultan Selim Han döneminde inşa edilmiştir.

Türbenin içinde yedi ve ön tarafta üç olmak üzere toplam on adet sanduka vardır. Kıble tarafında en başta bulunan sanduka, zâviyenin kurucusu, gönüller sultanı, her kesimden Müslümanların kendisine saygı ve hürmette birleştiği Nakşibendî Şeyhi Mehmet Muhiddin Efendi’ye aittir ki yanağında büyükçe bir ben bulunduğu için Benli Sultan lakabıyla meşhurdur.

900/1500 Yılları başında buraya yerleşerek Yavuz Sultan Selim ve Kanunî dönemlerinde yaşadığı bilinmektedir.

Yaşadığı dönemde kendisi gibi manevi bir sultan olan Hz. Pir Şeyh Şa’bân-ı Velî ile yakın münasebet içinde bulunmuş; halkın dînî ve tasavvufî açıdan eğitilmesine önemli katkıları olmuştur. Yetiştirdiği maneviyat erleri Osmanlının hükümran olduğu her yerde ondan aldıkları feyizle irşat hizmetini başarı ile ifa etmişlerdir. Kanunî döneminin meşhur vaizlerinden Kastamonulu Şeyh Muharrem Efendi bunlardan birisidir.

Şehre uzak ve ağır kış şartlarına maruz bir muhitte görev üstlenen Muhyiddin Efendi sözleri ve davranışlarıyla etrafını etkilemiş, İslâmî hayat tarzının yerleşip benimsenmesine katkı sağlamıştır. 

Günümüzde de artarak devam eden ziyaretçi trafiği, Muhyiddin Efendi’nin bu toprakların gerçek sahiplerinden biri olarak manevi saltanatının bütün haşmetiyle devam ettiğini göstermektedir.

 

Yakupağa (Ağa İmareti) Külliyesi

Külliye, Hepkebirler Mahallesi Kefeli Yokuşu’nun başındadır. Etrafı ihata duvarı ile çevrilmiş olup, halk tarafından bünyesindeki imarete binaen Ağa İmareti adıyla bilinir.

Külliyenin ilk müessisi Yavuz Sultan Selim Han’ın Hocası Hâlimî Çelebi’dir. Kanunî Sultan Süleyman’ın hazine reisi Abdurrahman oğlu Yakup Ağa 1547 tarihinde camiyi tamir, mektep, medrese ve imârethane binalarını ilave edip vakıf gelirler tahsis etmiştir.

Kastamonu’da Osmanlı İmparatorluğunun ihtişamını yansıtan bir eser gösterilmesi gerekirse bu hiç şüphesiz Yakupağa Camii’dir.

Coğrafî konumu, göz alıcı güzelliği ve mimarî zarafeti ile şehrin her tarafından bakanlara gülümseyen bir kutup yıldızıdır.

Bina, kesme taştan ve itinalı bir işçilikle yapılmıştır. Taş süsleme unsurları, son cemaat mahallinden itibaren hemen dikkat çekmektedir. Sağ ve sol baştakiler çok köşeli, ortadakiler yuvarlak olmak üzere dört adet sütun üzerinde duran beş kemerli ve üç kubbeli son cemaat mahallinin döşemesi de taştır. Sütun başlıkları baklava dilimi motiflerle süslüdür. Cami hariminden buraya açılan pencerelerin üzerlerine açılmış olan nişlerin kenarları merdiven biçiminde örülmüş, bunların üzerine de hafif sivri kemerler çevrilmiştir.

Sekizer köşeli kasnaklara oturtulmuş olan kubbelere köselerden üçgen biçimindeki pandantiflerle geçilmiştir. Üzerleri kurşunludur. Bu bölümün eni 4,10, boyu ise 1,4 metredir.

Etrafı silmelerle çerçevelenmiş olan taç kapının söveleri ve basık kemeri renkli mermerden geçme tekniği ile yapılmış olup çerçevenin üst sınırına kadar açılmış olan hücre, mukarnaslarla dikkat çekmektedir. Değerli bir kitabın başsayfasını andıran kapının kemeri üzerinde, hat sanatının nadide örnekleri arasına girmeye lâyık kitâbesi yer almaktadır. Külliyenin güney batı köşesinde yer alan medrese, yerleşim ve görünüm itibariyle son derece güzel, sağlam ve estetiktir. Külliyenin ana girişinin hemen yanından açılan kapısının önünde sıra musluklar bulunmaktadır. 

Dershanelerin bulunduğu bölümün doğu cephesinde şehre hâkim bir konumda genişçe bir sofa uzanmaktadır.

 

Şeyh Ahmet Siyâhî Türbesi:

Kırkçeşme Mahallesi’nde kâin Ahmet Dede Camii’nin batı karşısında ve Seyidefendi Sokağı ile Kuyulu Sokağı’nın köşesindedir.

Demir parmaklıklı ihata duvarı ile çevrilmiş olan bahçenin içindedir. Güney köşesinde bir de kütüphane bulunan bahçeye doğu tarafındaki demir kapıdan girilmektedir.

 Söveleri kesme taştan, üç metre kadar yükseklikte ve taş kemerli olan bu takkapının kemeri üzerinde şu beyit yazılıdır. 

“Müflisânim âmedîm der kûyi tû 

Şey’en lillah ez cemâl-i rûyi tû”

“Semtine gelmiş müflisleriz, yüzünün güzelliğinden Allah için az bir şey!” anlamındaki bu Farsça beyit, nakşibendî tarikatının kurucusu Muhammed Bahaeddin hazretlerinin, mezarı başına yazılmasını vasiyet ettiği beyittir ki aynı şekilde Ahmet Siyâhî Efendi de vasiyet etmiştir.

Bu kapıdan girilince hemen sağ köşede ve hafifçe yerden yükseltilmiş bir zemin üzerinde beş adet lahit bulunmaktadır. Ahmet Siyâhî Efendi’nin vasiyeti gereğince üzerleri kapatılmamıştır. 

Bakana göre sağdan birinci mezar Ahmet Siyâhî Efendi’ye aittir. Mermer ayak şâhidesinin üst kısmında şeyh efendinin 100 yıl yaşadığı, 50 yıl irşadda bulunduğu ve 1291/1874 yılında vefat ettiği belirtildikten sonra, “Kutb-i devran-ı cihan Ahmet Siyâhî şânı kim …” beytiyle başlayan on beyitlik bir manzume yazılıdır.

Ahmet Siyahî Efendi, 1777 tarihinde Kırkçeşme Mahallesi’nde doğdu. 

“Siyâhî” lakabı Nakşibendî Tarikatı Hâlidiyye Kolunun Kurucusu Hâlid-i Bağdadî tarafından verilmiştir.

 

Şeyh Mustafa Efendi Türbesi: 

Kırkçeşme Mahallesi’nin Selçuk Sokağı başındadır.

Bina, moloz taşı ve kesme taş karışık olarak yapılmıştır. Batı tarafındaki kapısının söveleri kesme taştan yapılmış olup geometrik motiflerle süslüdür. Her kenarı 7.65 metre uzunluğunda olan kare planlı türbede medfûn olanlardan birisi Şeyh Mustafa Efendi, diğerleri de onun halifeleri ve aile efradıdır.

Vakıf kayıtlarında Divânîzâde künyesiyle zikredilen Şeyh Mustafa Efendi’nin babasının adı Resûl’dür. Üsküdar’da medfûn Şeyh Aziz Mahmut Hüdâî halifelerinden olup Kastamonu’ya irşad için gönderilmiştir. Adının geçtiği resmî evraktan kendisinin Seyyid olduğu anlaşılmaktadır. Hicri 1000 yılı civarında türbenin kuzey bitişiğindeki camii yaptırarak burasını Celvetî Dergâhı ittihaz etmiştir.

Bir müddet sonra İstanbul’a giderek padişah IV. Mehmet ile görüşüp 1650 tarihli fermanla cami ve tekkeye Elyakut Köyü ve civarında on kısım arazinin vakfedilmesini sağlamıştır. Daha sonra bu vakfa bazı ilaveler yapılmıştır.

Vakfa mütevelli olan Seyyid Şeyh Mustafa Efendi, camiin civarına medrese, kütüphane ve imâret gibi üniteler ekleyerek burada bir külliye vücuda getirmiştir. Çok musluklu güzel bir şadırvanın etrafında kurulmuş olan külliyede her gün fukaraya çorba ikram edilmiştir. Bu uygulamanın tekke ve zâviyelerin kapatılmasına kadar devam ettiği, buradan bizzat istifade etmiş olan yaşlılar tarafından ifade edilmektedir. İmarete ekmek pişirilen fırın da beş on sene öncesine kadar mevcuttu.

 

Bu Döneme Ait Diğer Eserler:

Ferhatpaşa, Sinanbey, Tâlibler Köyü Menekşe camileri;  

Dede Sultan, Saçlı Sultan, Hacı Dede, Seyfi Dede, Taraklı Sultan, Karabaş-ı Velî, Molla Said, Kuzyaka Şeyh Köyü’nde Şeyh Mehmet Efendi türbeleri bu döneme ait cami ve türbelerdir.

                                                                              Kaynak: Fazıl ÇİFÇİ, Araştırmacı-Yazar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Maşrapa Konuşturma Oyunu: Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hatıralarla Bediüzzaman Hazretlerinin İlk Emirdağ, Afyon Mahkeme ve Hapis Hayatı

İLK EMİRDAĞ DÖNEMİ-1944-1948 Hamza Emek anlatıyor; 1944'de İstanbul Vefa Lisesinde talebeydim. O zaman lise son sınıftaydım. …

Kapat