Kastamonu’nun içine bir girdik ki
“Yaşadığınız kenti göremiyorsunuz”
Röportaj: Bülent Çadırcıoğlu
Gündönümü Tur’un sahibi Halil Güven:
“Ne yapması gerekiyor Kastamonu’nun? Bence Anadolu’da geleceği olan tek şehir. Şehri muhafaza ederken muhafazakar düşünmeyen uluslararası düşünen yöneticiler lazım en önemlisi bu”
Öğrendik ki uzun zamandan beri Batı Karadeniz turu kapsamında Kastamonu’ya konaklamalı tur düzenliyor.
Halil Güven, acentasını ve kendisini şu şekilde anlatıyor: ”Normal seyahat acentası tur yapar, ben tur operatörüyüm ve ben ülkeme âşık bir adamım onun için buradayım bir bölgeyi bir yeri sevdim mi ticaretten daha önde düşünürüm ve layık olduğumuz yere geliriz. Benim kültür turlarında bakış açım bir bölgenin değeri varsa o bölgeye getirdiğim insanlara tarihi, kültürü detayları ile anlatabilmek. Yaptığın işi sevdiğin gibi gittiğin yeri de sevmelisin. Yıl içerisinde üçyüze yakın tur yapıyoruz ancak turları tur olsun diye yapmıyoruz. Tur verimlilik esasına dayanır, verimliliği kırk kişide yakalarsan bin kişi olur.”
– Batı Karadeniz turlarınızı dolayısı ile Kastamonu’yu anlatabilir misiniz?
H.G: Kadir İnanır ile Türkan Şoray’ın gönderilmemiş mektuplar dizisi çekilene kadar Batı Karadeniz’e hiç kimse gitmiyordu. Bir dizi neler yaptırıyor, dizi yapıldığında 2003 veya 2004, o dizi gösterildiğinde 17 tane Batı Karadeniz turu çıktı. Herkes Amasra’yı merak ediyordu. Amasra uzakta olunca ben de tabi haliyle Safranbolu ve Amasra üzerine hareket ederken Sinop’u da içine katmak adına konaklama Kastamonu’da olur mu? diye şöyle bir araştırma yaptım. Hayatımda ilk defa Kastamonu’ya geldiğimde şöyle dediler, burada turizm adına yetiştirilmiş gönüllü rehberler var bu rehberlerden bir tanesini alıp İzbeli Çiftliğine gittik. Şehir merkezini çok kısa bir süre gördüm. Kastamonu’yu o zamana kadar fark edemiyordum çünkü bölgeye çok hakim değildim. Sonra Safranbolu’yu gezip o etraftaki restorasyonları görünce Safranbolu sanki bölgenin merkezi gibi duruyordu ancak konaklanacak yer Kastamonu denildi. Ben de her gittiğim yerde önceden şehrin panoramik bir görüntüsünü alabileceğim bir yere bakarım. Önce saat kulesine çıktım sonra da Kale’nin zirvesine çıktım. En ilgimi çeken Anadolu’nun tamamında olmayan bir şey vardı bir ilin tamamına yakını çatılı yani kiremitli evlerdi. Şayet bir yerde çoğunlukta çatılı sistem görüyorsan orası çok eski demektir. Çağdaş mimaride çatılı sistemler çok konulmaz. Genelde teraslı evler yapılır. Bir de Kastamonu’nun içine bir girdik ki hani nedir ne değildir diye. Genelde şehirlerin içerisinde 1-2 bilemedin 3 sarı levha konulur bunların biri asıl itibarı tanıtım için konulur diğerleri bu tanıtıma payanda olarak destek mahiyettedir. Kastamonu’nun içerisinde sarı levhasız hiçbir yer yok. Halkın bu kadar tarihi değeri bir arada barındırıp da bu değerlerden haberi olmaması çok normal çünkü halk her gün oturduğu koltuğun 100 yıllık olması ile her gün girdiği çarşının tarihi değeri olmasına aldırmıyor. Zira gözünün önündeki antikayı önemsemiyor. Tarihi eser gibidir bir düşünün, evinde bir antikayı satmaya kalktığında bu antikayı 500 liraya satar, alan adam onu 2 bin liraya alacakken satana enayi gözüyle bakar zira antikanın bedeli 10 bin liradır ama içinde oturan adam için o antika sadece 500 liradır. Bugün birçok noktalarda bu var. İçerisinde oturanlar için 500 liralık bir değer, ama dışarıdan bakanlar için katrilyonluk bir değer. İçinde tarihin bütün kokusunu barındırıyor. Hem Osmanlı tarihi var hem görsel doğal bir güzelliği var. Bir şey daha söyleyeyim Türkiye coğrafyasında dağların paralel olarak uzandığı yerlerde Karadeniz bölgesinde vahşi bir yeşillik vardır ama arka tarafında çok rahat bir düzlükler oluşmaz Türkiye’de bu yönüyle Alplere benzeyen dağ zirveleri düzlükleri geniş ormanlarla kaplı iki tane yer vardır birisi Kastamonu birisi de Şavşat’tır. Kastamonu, Türkiye’nin Alplerinden bir tanesidir.
Türkiye’de şehirlerin ortasından nehirlerin geçtiği çok yerler de yok. Bunları gördükten sonra bu Kastamonu’yu bizim grup sever mi diye baktım. Turumuz bizim Safranbolu, Kastamonu, Sinop, Bolu, Amasra, Beypazarı, yaptığımız anketlerde hiç kimse tura Kastamonu’yu görmek için katılmıyor. Herkes Safranbolu için katılıyor tur bittiğinde anketlerde en etkilendiğiniz yer neresi diye sorulduğunda ise yüzde 70 Kastamonu çıkıyor. Kastamonu’yu biz böyle bilmiyorduk diyorlar, böyle kelimesinin arkası yok o bile ifade edemiyor etkilendiğinin ne olduğunun farkında değil. Ne vardı, dediğinizde ne bileyim bir şey var, çok etkilendik, diyorlar. Bilen bir gözle baktığınızda, şehir kendini koruma altına almış dağlarla derelerle, derenin iki tarafına yerleşmiş ama bilgi birikimi olan insanların ona el uzatmasını bekliyor. Ama aralara virüs gibi şehrin dokusunu bozan binalar eklemeye çalışıyorlar, şehrin bir turistik bölge olabileceğini gelen 3-5 kişinin magazin ağzıyla söylenmesinin dışında halkın pek bundan haberi yok. Turiste bakış açısı, gelene bir çekme helva satılabilir mi veya bir iki müze gezdirilebilir mi dışında turisti oraya çekebilecek bir çalışma yok. Şu an da çeken ne? Şehrin varlığı.
– Daha çok turistin gelmesini sağlamak için neler yapılması gerekiyor?
H.G: Ne yapması gerekiyor Kastamonu’nun, bence Anadolu’da geleceği olan tek şehir. Şehri muhafaza ederken muhafazakar düşünmeyen uluslararası düşünen yöneticiler lazım en önemlisi bu. Şehrin içerisinde trafiksiz alan oluşturularak cazibe merkezi olabilecek alanlara ihtiyaç var. Bu cazibe merkezleri hemen hemen her alan içerisinde olmalı ve her gruba hitap etmeli, alışveriş grubuna hitap etmeli, 3-4 gece konaklamalara hitap etmeli ama en önemlisi Osmanlı tarihi ile ilgili sempozyumlar ve Osmanlı tarihi ile ilgili özel derslerin verilebileceği bir vilayet Kastamonu, Türkiye’de iki tane var birisi Kastamonu biri de Edirne. Çünkü diğer kentlerin tamamı Osmanlı özelliklerini kaybetmiş.
Ben yıl içerisinde 6-7-8 bazen 10 tura kadar bölgeye geliyorum bölgeye. Kültür turu yapıyoruz ve bir gece konaklamalı geliyoruz. Çünkü ikinci gece bölgede tutabilecek kadar bir imkan yok ikinci gece için insanların istekleri oluyor zamanı kısa tutup daha çok yer görmek açısından bir gece konaklayabiliyoruz. Kastamonu, Batı Karadeniz bölgesinin hem arkeoloji hem etnografya hem de doğa açısından bir numarası ama şehir az sunum yaptığı için ben de az satabiliyorum. Ben şehrin tanıtımını yapamam nereye kadar yapabilirim; bir geceye kadar yapabilirim, ikinci geceye gidebilmesi için cazibe merkezi olması lazım. Kastamonu’da bir hafta kalabileceğiniz şekilde trekking, deniz, kültür turu, fotoğrafçılık, kamp yapılabilecek alanlar var aklınıza gelebilecek herşey var ama gelen bir insan ne ister, trafiği olmayan bir yer ister, alışveriş yapılabilen yerler ister, ancak bir dükkandan diğeri görülebilen karmaşa olmayan bedestenler ister, iki kadeh bir şey içmek ister, şehrin ortasından bir nehir geçiyorsa ona dokunabilecek üzerinden geçen rüzgarı yüzünde hissedebilecek kadar yakın olmak ister. Bunları bulduğu zaman bir şehirde kartopundan daha hızlı büyüyerek oraya insanlar gelmeye başlar. Bu eksiklikler bol miktarda var.
– Sizce ne yapılması lazım?
H.G: Hiçbir şey.. Maalesef bu zaman diliminde turizmi kendiliğinden gelen insanlara misafirperverlik olarak sunmak turizm adına teknik bir hatadır. Misafirperverlik adına turizm sunulmaz turizmin tanımına aykırıdır. Turist, para harcayan kişi demektir. Turizmi arzeden kişi ise o parayı harcayacak kişiyi getirendir, yani para geldiğinde para harcayacak, misafirperverlik insanın kendi kültüründe olan bir şeydir. O parayı alırken gösterdiği tebessüm, güleryüz, bir şeyi emeği ile vermektir misafirperverlik, bedava yaşatmak değildir, bedava değerlerimiz yok bizim. Bizim değerlerimiz para ile karşılanır ama onun makulünde, ölçüsünde, değerinde ve edebinde. İşte bu turizmdeki misafirperverliktir. Bedava ağırlamak değil.
Kastamonu’dan ne alınır ne yapılır dendiğinde çekme helva üzerinden yürümeye başlanıyor. Oysa ahşap işlemeciliğinin bir numarasıdır Kastamonu, giyim kuşam açısından, etnografya açısından, yöresel üretim açısından Batı Karadenizin merkezidir. Bir bölümün muhafazakârlığı ile gurur duyan bir kent, öyle bir hava hissediyorum dışarıdan ancak unutulmamalıdır ki muhafazakar ve dindar olmayan birine satması gerekiyorsa beni öteki olarak değil kendinden bir parça olarak görebilecek şekilde geniş bakması gerekiyor. Gene muhafazakar olabilir ama olmayanlara da ulaşması gerekiyor. Ben Kastamonu’yu sevdiğim için bu kadar önemsiyorum ve bunları sayabiliyorum. Sevmeyen bir insan geldiğinde ona ulaşabilecek kadar geniş bir sunum ve arz yapması gerekiyor bölgedekilerin.
En önemlisi sit alanı ilan edilmiş yerlerde yandaş biri dahi olsa yeni değil 1930’larda bile bir çivi çakıldı ise sökülmesi gerekiyor şehrin içerisinde.
Şehir içindeki derenin bir gölete çevrilip hem şehre bir serinlik, hem tekne turları, hem cafelerin olduğu bir yer yapılabilir nerede cafelerin olduğu bir cadde.
Boydan boya cafelerin olduğu, insanların oturduğu, fotoğraf sergilerinin olduğu, ebru sanatlarının olduğu, oymacılık, dokumacılık atölyelerinin olduğu bir yer düşünün.
Hem dindar insanların bölgeye gelmesini sağlayacak, hem dindar insanların bölgede manevi hayatını yaşayabileceği, ihtiyacı olan insanların el eşyaları için oralarda zaman geçireceği, hem doğa sever insanların oraya gelip kitabını okuyabileceği veya resmini tamamlayabileceği hem kültür turuna gelecek olanların bir günlük dahi olsa yemesinden gurme turundan gezmesine kadar rahat edebileceği tek kent Kastamonu.
Bunu büyük kentlerde yapmayı denediler mesela Elmadağ’ı Ankara yapmaya çalıştılar ama büyük şehrin içinde boğuluyor. Şehrin içinde bir bölge başka bir şey, şehrin ta kendisi başka bir şeydir. Şehrin ta kendisini tanıtmak çok kolaydır çünkü şehir eski bir kent, tanıyanları da var tanıtanları da var. Kastamonulu olmaları ile gurur duyan uzaktaki insanların, var olan bir şehri tanıtması çok daha kolaydır. Bir şehir tanıtıyorsun bir bölge değil. Koca bir vilayet tanıtıyorsun elimizde olan şehre dönüşebilecek bir Mardin var bir de Kastamonu. Kastamonu Mardin’e göre on kat daha hazır bir kent ve Türk kültürünün çok önde olduğu, geleneklerin misafirperverliğin çok önde olduğu bir kent. Sadece zamanımızda aydın yöneticiye ihtiyacımız var. Yani bundan kasıt yaptığı ile reklam yapıp kendini öne çıkaracak olan değil yaptığı ile ölümsüzleştirilecek şehrini seven biri, Çobanoğlu İsmailbey gibi. Yaşadığın şehre aşık olacaksın.
– Kastamonu için son olarak neler söylemek istersiniz?
H.G: İnsanlar içinde bulunduğu hiçbir şeyi fark edemezler, insanın gözü dışarı bakar bu yüzden kendini göremez. Kastamonu halkı içinde ve kendini göremiyor dolayısı ile içini de okuyamıyor. Eskinin önemini ve maneviyatını içinde oturan değil onunla ilgili hislenen bilir. Hz. Ali ne diyor “Dünyayı gezin ve çocuklarınızı çağa göre yetiştirin.” Gezmek görmek yaşadığın bölgede ve senin ne yapabileceğinin en büyük göstergesidir.
Kastamonu’daki insanlar için söylenecek tek şey yaşadıkları kenti göremiyorlar, yaşadıkları kent çok güzel ve tek ama virüs gibi içine doğru giriyorlar, kaybettiklerini anladıklarında ise geri dönülemez olacak.
Mevlana’nın bir sözü ile bitirelim. “Dünyadaki herkes her canlı sudan kana kana nasibini aldı. Balık hariç”
Kastamonu Gazetesi