Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Bilgi-Belge / Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Maşrapa Konuşturma Oyunu:

Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle oyunu bilen ve oynayacak olanlardan biriyle anlaşır ve ev sahibinden bir maşrapa ister. Maşrapayı getirirler ve masanın yahut sehpanın üzerine koyarlar.

Oyunbaşı “Ben maşrapayı konuşturacağım.” der. Yüzüğünü maşrapanın üstüne koyar ve dışarı çıkar. Döndüğünde yüzük yoktur. Yüzüğü kimin aldığını bulmak için oyunculara: “Hepiniz maşrapanın üstüne elinizi koyun!” der. Herkes ellerini birbirinin üstüne koyar ve sonra geri çeker. Burada amaç, oyunbaşının yabancı misafiri sihirli bir gücü olduğuna inandırmak ve şaşırtmaktır. Oyunbaşı, maşrapayla konuşmaya başlar: “Aman maşrapam, canım maşrapam, güzel maşrapam; içini alaylatırım, dışını kalaylatırım; yüzüğü kim aldı bana söylersen sana çok iyi bakarım, çok güzel bakarım, başımın üstünde taşırım…” Sonra oyunbaşı, maşrapayı kulağına koyar ve söylediklerini dinliyormuş gibi yapar. Her defasında kimin aldığını bilir çünkü anlaştığı kişi her defasında yüzüğü alan kişiden sonra elini maşrapanın üstüne koymuş olur. Oyunbaşı bunu takip ederek kimin aldığını sürekli doğru şekilde bilmektedir. Yabancı misafir “Aaa nasıl bildi yaa!” diyerek sürekli oynamak ister.

Ortamdaki herkes durumun farkındadır ama belli etmez, herkes onun her şeyden habersiz verdiği tepkilere içten içe gülerek eğlenir ve misafir oyunbaşının olağanüstü güçleri olduğuna tamamen inandıktan sonra oyunun hilesi açıklanır.

Keloğlanın Evlenmesi Oyunu:

Keloğlanın Evlenmesi: Kastamonu’da sık rastlanan oyunlardan biridir. Ancak bazı köylerde parça parça hatırlanırken Taşköprü’ye bağlı Ayvalı köyünde ve Merkez ilçeye bağlı Gülef ve Musalar köylerinde tamamı hatırlanan ve yakın zamana kadar oynanan bir oyun olarak karşımıza çıkar. Bu oyun kışın oturmalarda kadınlar arasında oynanan seyirlik oyunlardandır. Keloğlan kılığında bir kadın, Keloğlan’ın annesi ve seyircilerin katılımıyla oynanır. Üç bölümden oluşan ve masal kaynaklı olan bu oyun; Keloğlan’ın kız beğenmesi, nişanlanması ve düğün şeklinde seyreder. Basat’ın aktarımı şu şekildedir:

İlk Bölümde, seyirciler arasından bir kadın da yayık rolünü üstlenir. Keloğlanın annesi, Holdur hoş/ Dibi boş/ Keloğlan gelmeden/ Yayığı oldurabilsem cümleleriyle yayık yaymaya başlar. O sırada Keloğlan dışarıdan türkü söyleyerek gelir ve koyunları güdüp geldiğini işinin bittiğini söyler. Annesiyle sohbet ederken “artık evlenmek istediğini” ifade eder. Annesi işi olduğunu söylese de Keloğlan ısrar eder ve seyirciler arasından eş adayı aramaya başlarlar. Oyunun bu kısmında seyirciler tek tek incelenir. Seyircilerin bedenleri üzerinden şakalar yapılır. Hepsine bir bahane bulur. Sonunda cami hocasının karısıyla evlenmeyi kabul eder.

Diğer bölümde nişan takılır. Kıza hediye olarak yemeni, altın zincir diye kuru bamya dizini, bilezik diye buğday sapı gibi takılar takılarak kız komik duruma düşürülür. Tekrar kol kola girip odadan çıkarlar.

Üçüncü ve son bölümde türküler söylenerek seyirciler de kaldırılarak düğün yapılır. Ve oyunlarla devam edilir.

Bu oyun Taşköprü’ye bağlı Ayvalı köyünde baştaki yayık çalkama bölümü olmadan oynanır. Kolye olarak bamya yerine dizilmiş fasulye ya da biber kuruları, küpe yerine mısır kozalakları kullanılır. Bunun dışında pek değişiklik göstermez.

Oyunu aktarırken Basat, oyunbaşı Fadime Ahmetbeşeoğlu’nun kendisine yaptığı bir şakadan ve bu şakayı oyunun bir parçası haline getirdiğinden bahseder. Oyunun ortalarına kadar kendisine yapılan şakayı fark etmediğini aktarır. Oyunbaşının yaptığı şaka şu şekildedir:

Oyunbaşı ile ev sahibi anlaşır ve oyunbaşı eve girerken çantasını hırkasını bırakmadan odaya girer. Ev sahibi, asmak için oyunbaşının çantası ve hırkasını ister. O da daha önce altınlarının ve paralarının çalındığını o yüzden vermeyeceğini söyler. İçinde bileziklerinin altınlarının olduğunu söyleyerek ve dik dik misafire bakarak oyun başlayana kadar çantaya sarılır öyle oturur. Garip hareketlerle Basat’a bakarak ve çantasına sarılarak Basat’ı zan altında bırakır ve kendisini kötü hissetmesine neden olur. Oyun esnasında çantanın içinden takı olarak altın yerine ağaç kabuklarından bilezik, kuru bamya dizinleri ve yemeni çıkar.

Misafir o ana kadar kendisine şaka yapıldığını anlamaz. Bu şakalar, köylü kendi arasında oynarken pek fazla icra edilmez, edilse bile beklenilen coşkuyu yakalamak kolay değildir. Bu nedenle oyundan bihaber kişiler ortamda yer alırsa oyunlara eklenir ya da başlı başına bir oyun olarak çıkarılır. Elbette ki bu durum oyunu yöneten kişinin ve bağlamın duruma göre değişkenlik göstermektedir.

Şaka, güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındaki kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife anlamında kullanılmaktadır (TDK, 2011: 2198). Şakanın amacına ulaşabilmesi için muhatabın “saflık” göstermesi beklenir. Bu bakımdan şakalar çoğunlukla geçiş ritüellerinde kullanılır. Çünkü geçiş ritüelleri özel zamanlardır. Buralarda insanlar, sosyal bir durumdan diğer bir duruma geçiş yaparlar. Evlilik törenleri, öğrencilerin okuldaki ve yeni bir işe girmiş birisinin işteki ilk günü şakaların çokça yapıldığı ortamlar arasındadır (Smith 1990: 78; akt. Şahin, 2014: 239).

Yeni bir döneme geçiş, insanlarda ister istemez geçici bir saflık doğurur. Yeni bir işe başlayan birisi, yaptığı işin ayrıntılarını öğrenene kadar saf bir dönem geçirir. Bu, yeni evlenen, yeni bir okula başlayan birisi için de geçerlidir.
Şakacılar, genellikle bu saflık dönemlerinde kurbanlarını yakalarlar (Şahin, 2014: 239). Bu açıdan bakıldığında yukarıda verilen örneklerin tamamında seyircinin ortama yabancı olduğu, bulunduğu ortamdaki kişiler içinde saf kaldığı, her şeyden habersiz olmasının onu şakanın odağı haline getirdiği açıkça görülmektedir. Özellikle ″Sallar Başını Toydur Toy″ oyununda hem ismi hem içeriği yönünden bu konuya vurgu vardır. ″Toy″ ifadesi kullanılarak yeni gelenlere yapılan bir şaka olduğuna işaret edilmektedir. Diğer üç oyun ve oyunlar içinde verilen iki şaka örneğinde de seyircilerden birinin/birkaçının ortamın ve oyunların acemisi olduğu aşikârdır.

Şakaların önemli bir kısmında seyirci vardır. Seyircinin olması, şakadaki gülmeyi güçlendirir. Daha fazla kişinin muhatap olduğu şakaların etkisi ve düzeyi seyircisiz şakalara göre daha fazladır. Şakacının başarısı seyirciyi güldürebilmesine bağlıdır (Şahin, 2014: 240). Yukarıda bahsi geçen oyunlarda ise zaten seyircilerden biri ya da bir kısmı şakanın muhatabıdır, geriye kalan ise biraz sonra olacakların farkında ve gülmeye hazırdır.

 

Makalenin tamamı için tıklayınız

Serap EFEOĞLU, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2023, Cilt: 10, Sayı: 1 (Sf. 139-151)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Tarih İçinde Kastamonu Medreseleri ve Kütüphaneleri (Liste)

Tarih İçinde Kastamonu Medreseleri (Liste) I. BÖLÜM OSMANLI ÖNCESİ KASTAMONU MEDRESELERİ  A. Çobanoğulları Dönemi Medreseleri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Abdülkadir Badıllı’nın Hayatı İlmî Şahsiyeti ve Hadis Araştırmaları

Abdülkadir Badıllı’nın Hayatı İlmî Şahsiyeti ve Hadis Araştırmaları Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ Öz: Şanlıurfa’da …

Kapat