Ana Sayfa / Yazarlar / Kastamonu’da Duy, Diyarbakır’da Gör..

Kastamonu’da Duy, Diyarbakır’da Gör..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Eski TBMM başkanlarımızdan Cemil ÇİÇEK, siyasi hayatının önemli hatıralarından birini anlatırken;

Rahmetli Turgut ÖZAL’la birlikte Kastamonu’ya yaptıkları bir ziyarette yaşlı bir amcanın “siyaset gömlek düğmelemeye benzer. İlk düğmeyi yanlış iliklersen, bütün düğmeler yanlış iliklenmiş olur” gibi bir cümle kullandığını ve bu tarifi asla unutmayacağını vb anlatmıştı.
Siyasi ve sosyal hayatta bu sözü doğrulayacak pek çok olay vardır. Bu söz, bir şablon gibi kullanıldığında pek çok şahıs, kurum ve olayın özü çok rahat bir şekilde kavranmış olur.
Ükemizde varolmuş pek çok siyasi parti, ideoloji, siyasi lider, siçasetçi, varlık sebebi itibariyle ilk düğmeyi yanlış iliklemek, ilikletmek için varolmuşlardır demek bile doğrudur.
Gümümüzde de varolma mücadelesi veren, oluşmaya, gelişmeye çabalayan siyasi parti de ilk düğmeden kaybetmeye namzettirler.. 

Yazıya otururkenki maksadım siyasi analizler yapıp siyasi dersler vermek değildi ama bu girizgahı yapmadan maksadımın tam anlaşılmayacağını düşündüm.

Son bir kaç gündür sosyal medyada, Diyarbakırlı Ramazan Hoca diye ünlenen, sosyal medyada videoları dolaşan kendi halinde, gariban, kimilerine göre deli, kimilerine göre dahi bir vatandaşımızın mahkeme kararıyla akıl hastahanesine alındığına dair haberler dolaşıyor.
Doğru ise Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın da bir basın açıklaması var.

Savcılığın açıklamasından anladığım kadarıyla; Sürekli Diyarbakır Ulu Camii avlusunda insanlara dini telkinlerde bulunan Ramazan Böçkün adındaki bu kardeşimiz, camiyi ziyarete gelen bir kadını “açık giyinmişsiniz, içiniz görünüyor” vb diye uyarıyor. Kadın, İstanbul Sözleşmesi üzerinden kadını taciz, istismar vb suçlamasıyla davacı oluyor.
Kardeşimiz kadına tacizden yargılanıyorken babası, oğlumun akli dengesi yerinde değil, diye savunma yapınca, hastaneye başvuruluyor, doktorlar tarafından arkadaşa şizofren teşhisi konuluyor.
Bu teşhis sonucu mahkeme kararı, polis zoruyla Elazığ Fethi Sekin Hastahanesi’ne yatırılıyor.

Bu olay üzerinden insanlar sosyal medya üzerinden tepki paylaşımları yapıyorlar. Bazıları tamamen iyi niyetli, insani, vicdani tepkiler. Bazıları ise bu tepkileri devşirerek siyasi kutuplaşmalar devşirmeye yönelik sistemli tepkiler.

Böylesi dramatik bir olay hakkında ne söylemek, nasıl söylemek, nerede durmak gerektiğini kestirmek oldukça zor.
Susmak bir dert, konuşmak ayrı bir dert.
Konuştuğunda sözlerinin nereye çekileceğini kestirmek zor. Vicdanların tercümanı olacak sözler söylemek istiyoruz elbette ama, bu sözlerimizin şeytanlar ve şeyransılar tarafından nasıl kullanılacağını kestirmek çok zor.
Nereden başlayıp nerede bitirmek gerektiğini kestirmek te zor.
Bu olay, beş dakikada çizdiği resme çok para isteyen ressama; “beş dakikada çizdiğin bu resme bu kadar para istemek ayıp değil mi?” diye soran müşteriye resamın verdiği “otuz yıl artı beş dakika” cevabındaki duruma benzer bir durum aslında.
Evveliyatı yüzelli yıl öncesine uzanan sorunlar zincirinin görünen son halkasıdır.

Öncelikle,
Camilerin sıradan müzeler gibi, isteyenin istediği gibi ziyaret edebilecekleri, sallana sallana girip çıkanilecekleri mekanlar mıdır?
Yeryüzünde Allaha adanmış, Allaha kuluk için kurulmuş kutsal mekanların ziyaret kuralları olmamalı mı?
Camiler islam dininin kutsal mekanları ise, bu kutsal mekanların çiğnenemez bir hukuku, şeref ve haysiyeti olmamalı mı?
Açık, çıplak, ayyaş, berduş her isteyen istediği gibi at mı oynatmalı?

Diğer taraftan, insanlar birbirlerine saygı çerçevesinde, hukuk çerçevesinde nasihat, telkin ve eleştirilerde bulunmamalı mı?
Akıllı ya da deli, fikir, vicdan, ifade özgürlükleri bu kadar hoyratça çiğnenebilmeli mi?
Bir kadının çıplak giyinmek, camiye yarı çıplak girmek hakkı kadar, bir başkasının onu uyarma hakkı olmamalı mı?

Bazılarınca bir din gibi kabul edilen Feminizm’in kutsallaştırmaya çalıştığı kadını korumak adına ortaya konulan, dayatılan İstanbul Sözleşmesi dinler üstü hükümler silsilesi midir? Kadınlar Yunan’ın tanrıları, Mekkelilerin putları, Mecusilerin ateşi, Hinduların kutsal inekleri gibi yarı ya da tam tanrılar mıdır, dokunan infaz mı edilir?
Feminizm dini İslam dininden daha üstün, daha baskın bir din midir, ülkemiz laiklikten sonra resmi din olarak Feminizmi mi seçmiştir?
Fetö’nün temsil ettiği “Dinler Arası Diyalog” hareketinin bayraktarlığını bundan böyle feministler mi üstlenmiştir? Diyaloğa girilecek din olarak Feminizm mi seçilmiştir?
Sorular çok, çünkü sorunlar çok. Toplumun önünde dağ gibi sorunlar biriktiriyor İstanbul Sözleşmesi. Müslüman Türk milleti adeta yeniden Ergenekon’un arkasında hapsediliyor bu sözleşme ile.
Bu millet bunu da aşar Allah’ın izniyle.
Başa dönerek konuyu Kastamonulu amcamızın belki elli yıl önceki tahlili ışığında, Diyarbakırlı Ramazan Böçkün’ün hikayesine bakmakta fayda var.
İlk düğme (yani İstanbul Sözleşmesi ve daha önceki hukuki metinler) yanlış iliklenince, diğer bütün düğmeler yanlış oluyor ve yanlış olmuş doğal olarak..

İstanbul Sözleşmesi yazık ki Türkiye siyasetinin ve siyasetçisinin ortak bir eylemidir, ortak bir ayıbıdır.
Hiç bir siyasetçinin bu konuyu istismar ederek siyasi rant elde etme hakkı yoktur, yüzü yoktur.
Hepsinin bu millete özür borçları vardır, el birliği ederek bu yanlıştan ülkeyi kurtarma mecburiyetleri vardır..
Kastamonulu amcadan dinlediğimizi Diyarbakırlı Ramazan da gözlerimizle görüyoruz. Şimdi ellerimizi vicdanımıza koyarak, bu mağduriyet üzerinden siyasi hamaset oluşturmak yerine, düğmeleri yeniden ve doğru iliklemeye başlamak adına çalışmalar yapmak vaktidir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Musibet: Aldığımız ve Alacağımız Dersler

Gözle görülmez bir mikrop neler gösterdi bize. Müslümana, kafire, münafığa... Sanki 2. Nuh (a.s.) Tufanı …

Kapat