“KASTAMONULU DEĞİLİZ AMA…”
Tek tek kutulanmış çekme helvaları gördüğümde, “Bunlardan ne de güzel nikâh şekeri olur” diye içimden geçiriyorum. Daha sonra duyuyorum ki, az da olsa bu düşünceyi hayata geçirenler olmuş. Kastamonu’ya ilk geldiğim günlerde içimden geçirdiğim bu düş geçen hafta sonu, 23.temmuz.2006 da gerçekleşiyor. Fabrikadan aldığımız çekme helva kutuları, apartmandaki komşuların imece desteğiyle tüllere sarılıyor, nazar boncuklu kırmızı kurdelelerle bağlanarak şık nikah şekerlerine dönüştürülüyor. İstanbul’da kıyılan nikah sonrası, ikramı alan konuklardan birisi peş peşe iki çekme helvayı mideye indirişin ardından, çekingen adımlarla yanıma sokularak kulağıma fısıldıyor. “Siz Kastamonulu musunuz?” Biraz da telaşın ve zaman darlığının etkisiyle konuyu özetleyiveriyorum. “Kastamonulu değiliz ama…”
Bizde âdettir. Kız ya da erkek tarafı, düğünkonvoyundaki arabalara havlu, yemeni, peşkir gibi şeyler bağlar. Hiç, “Taa İstanbul’lara yemeni, havlu mu gidermiş” diye düşünüyoruz eşimle. Farklı olmalı aldıklarımız diyoruz, götürdüğümüze değmeli. Bir iki araştırma, soruşturmadan sonra kararımızı veriyoruz. En iyisi ahşap baskılı özgün örtülerden almalı. Ortasında da “Kastamonu Hatırası” yazmalı. Düğün konvoyundaki arabalar bu örtüler bağlanırken, araç sahiplerinden birisi örtüyü dikkatle inceledikten sonra, kararsız adımlarla yanıma sokularak kulağıma fısıldıyor. “Siz Kastamonulu musunuz? Biraz duraksamanın ardından merakını gidermeye çalışıyorum. “Kastamonulu değiliz ama…”
#
Bir iki gece konaklayacağımız “Asım ve Nurhan Akbıyık Öğretmen Evi”nin girişindeyiz. Eğitime ve eğiticilere büyük önem veren bu saygıdeğer çiftin öğretmenlere armağanı olan şirin yapıyı hayranlıkla inceliyoruz.. Deniz kıyısında harika bir manzara bizi selamlıyor. Girişte otururken, biraz önce yöneticilere sunduğumuz çekme helvayı, bir görevlinin öğretmen evi çalışanlarına dağıttığını görmekten mutlu oluyoruz. Kısa bir bekleyişin ardından resepsiyondaki bayan sesleniyor. Danışmada giriş işlemleri yapılırken Kastamonu’dan getirdiğimiz broşürler gözüme ilişiyor. Görevli bayan işlemlerimizi tamamladıktan sonra, yüzünü bizden yana çevirerek utangaç bir ses tonuyla soruyor. “Siz Kastamonulu musunuz?” Kısa bir suskunluğun ardından, defalarca verdiğimiz yanıtı yineliyoruz. “Kastamonulu değiliz ama….”Oysa, şu masum üç noktanın yerine, dolu dolu üç yıl geçirdiğim şehirle, özellikle de insanlarıyla, edindiğim dostlarla, dostluklarla ilgili neler yazılmazdı ki. İzninizle, şimdilik bu sır ben de, üç nokta da yerinde kalsın. Bırakın, yaşananların büyüsü bozulmasın, anılar içimde mayalansın.
#
Tatlı telaşın, tarifsiz heyecanın, mutlu yorgunluğun ardından tekrar Kastamonu’nun yolunu tutuyoruz. Şehre indiğimiz gün öğleye doğru, dostlarımızdan birinin sabah kahvesinde elimize tutuşturuverdiği “Kastamonu” gazetesini yutarcasına okuyorum.”Gazetemiz yazarlarından Erdoğan – Oya Bozbay çiftinin oğulları Ozan Bozbay ile Ruziye – Yılmaz Bakmaz çiftinin kızları Hayriye Bakmaz dün İstanbul’da…” Haberin devamını getiremiyorum. İtiraf etmeliyim ki, şu bunaltıcı yaz günü, hiçbir içecek içimi böylesine serinletemezdi. Yüreğimde kabaran bulutun hiç zaman yitirmeden, yağmur damlası olarak gözlerimde yoğunlaştığını hissediyorum. Eşime dönüp, mutlu, gülümseyen, yorgunluktan eser kalmamış bir sesle usulca kulağına fısıldıyorum. “Oya, galiba biz Kastamonulu olmuşuz!”
Kastamonu Gazetesi -3 Ağustos 2006