Ana Sayfa / Uncategorized / Kastamonulunun Duası / Orhan SALCI

Kastamonulunun Duası / Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

A R A L I K

Orhan SALCI

Kastamonulunun Duası

İlkokulu bitirdikten sonra, eğitim uğruna yolum gurbete düştü. Gittiğim şehirde dikkatimi en çok çeken şeylerden biri, cemaatle namaz kılındıktan sonra herkesin kendi duasını kendisinin yapıyor oluşuydu.

Aradan yıllar geçti, kürkçü dükkanı misali memleketime döndüğümde, uzaklardan şehrimize gelen misafirlerimizin de en çok dikkatini çeken hususlardan birinin, cemaatle de olsa namaz kılındıktan sonra herkesin kendi başına dua etmesi yerine hoca efendinin yaptığı duaya “amin” demesi, amin diyerek iştirak etmesi olduğunu fark ettim.

İnsan içeriğini bilmediği duaya neden, nasıl amin der? Herkesin ihtiyacı, arzuları başka başka iken, kendi halini, ahvalini, arzularını Rabbine kendi diliyle, kendi ifadeleriyle arzetmesi gerekirken neden başkasının duasına amin demekle yetinir” diye sorular, itirazlar gelir, geliyor. Nasreddin hoca misali herkesin haklı olduğu bir içerik var.

Bu şehir gerçekten köklü bir medeniyet şehri. Bu tür uygulamalar tesadüfen oluşmuş, alışılmış adet ve uygulamalar olamaz. Bu uygulama, cehaletten, Rabbine dua etmek için iki kelimeyi, iki cümleyi bir araya getirememekten kaynaklanan bir uygulama ve adet değil, olamaz. Belki tam tersine medeniyetin nezaket ve zarafetinden gelen bir uygulama olarak düşünülmeli.

Zira; askerde herkes her arzusu için komutana çıkıp arzuhal etmez, yapılan bir işi rapor etmek için topluca komutanın huzuruna çıkılıp, topluca konuşulmaz, çavuşlar, ya da görevli biri gider yapılan işi rapor eder, arzuhal ne ise onu arzeder.

Toplumu ilgilendiren bir meselenin halli için yine toplum tarafından görevlendirilen biri ya da birileri gerekli yerlere gider, ama gene de topluca konuşup işi curcunaya vermeden, nezaketle, zarafetle, asaletle, belki sırayla konuşur meramlarını arz eder dönerler.

Kastamonu, alimler, evliyalar şehri olarak bilinir. Osmanlının son zamanlarına doğru şehrimizi ziyaret eden evliyaullahtan bir veli, keşfen, “bu şehirde on yedi bin evliya yatmakta” dediği rivayetleri meşhur olmuştur. Cumhuriyetimizin ilk yıllarına kadar Nasrullah Kadı Camii’nde ilk iki saf tamamen ulemadan oluşurmuş. Pek çok cami imamı kerametleriyle şöhret bulmuşlar.

Böylesi bir ortamda camide namazını kılan bir mü’min,”namazının sonundaki makbul dua hakkı”nı(1) o mübarek ulemanın dualarına katmak anlamında; onun istedikleri benim istediklerimden daha evladır, daha âlâdır diyerek o mübarekler dua ederken onların yanında ve huzurunda kırık dökük lafızlarla dua etmeyi kendine yakıştıramıyor, o imamlara hürmetsizlik addediyorsa bu hal kınamaya değil, tebrike layık değil midir?

Hem peşinde durduğu, namazını emanet ettiği, Rabbinin huzurunda namazında teslim olduğu imam efendiye duada teslim olmamayı kendine yakıştıramayan bir mü’minin hali gaflet midir, cehalet midir yoksa fazilet, zarafet midir?

Efendimizin hadislerinde buyurdukları “dua edenle amin diyen sevapta ortaktırlar”(2) ve “kişi bir topluluğa imam olup da sadece kendisi için dua edemez. Ederse onlara hıyanet eder”(3) sözlerinin, bu millete tam manasıyla sindiğinin ifadesi olarak algılanması, tebrik edilmesi gereken güzel hallerden olarak algılanmalı değil midir?

Herkes kendi ana-babasından, atasından dedesinden gördüğünü, örf ve adetini güzel görür. Değişiklik her zaman ilginç gelir, bazen tuhaf da gelebilir. Kargadan başka kuş görmeyen, her kuşu kargaya benzetmek de isteyebilir. Ama bazılarının sürekli iddia ettikleri gibi doğru her zaman tek olmaz, güzel tek bir şeye hasredilemez.

Daha güzel, güzel için ölçü olabilir ancak güzelin düşmanı olmaz.

Toplumları, şehirleri, medeniyetleri yargılamak değil anlamak, güzellikleri varsa, alkışlamak, almaktır arife gereken.

Bu şehirde, yabancıların dikkatini çeken, bazılarınca garipsenen, bazılarınca hor görülen böylesi bir adet, uygulama var. “Hüsnü zan mümkün oldukça sui zan caiz değildir”, “güzel gören güzel düşünür” düsturları hatrına bu satırları karaladık. İnşallah hayra vesile olur.

Kaynakça:

1. Camiü’s-sağir. Yeni Asya Neşriyat. 3. 366

2. a.g.e. 2.396

3. a.g.e. 2.265

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Dünkü Ağaç, Bugünkü Fidan -1 / Mehmet Nuri BİNGÖL

Mehmet Nuri BİNGÖL mneminler5@mynet.com Dünkü Ağaç, Bugünkü Fidan -1 “Dün, ne matemdeydi alem! Yer hazin, …

Kapat