Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Risale-i Nur Müzakere Konuları – 2

Risale-i Nur Müzakere Konuları – 2

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Müzakere Konuları

Mevzu-9


Ana/babanın; çocukları ile ilgili en önemli/öne çıkan ‘imtihan mevzu’; çocukların ‘maddi-manevi ihtiyaçları ile’ Allah’ın emrettiği şekilde ve O’nun rızasını ümid ederek ilgilenmektir..

– Ana/babanın; çocukların maddi ihtiyaçları ile ilgilenirken, elbette en çok -evet en çok- dikkat edecekleri husus, çocukların ‘helel rızık ile’ rızıklanmalarına vesile olmak, ‘kul hakkı ihlallerinden sakınarak’ rızka ulaşmaya/rızık aramaya çok dikkat etmek; çocukların ‘yaşanılan zamanın gereklerine uygun meslek sahibi’ olmalarına rehberlik yapmak gibi hususlar, hatırlanabilir..

-Ana/babanın; çocukların ‘manevi ihyiyaçları’ ile ilgili olarak da; en çok dikkat edecekleri husus -evet, en çok dikkat edecekleri husus- küçüklüklerinde, onlara ‘kuvvetli iman dersleri’ vermeye dikkat etmektir..

Böyle bir iman dersi NASIL VERİLİR?

Bu sorunun cevabı çok önemlidir.

Çocuklarına ‘küçüklüklerinde’ kuvvetli iman dersi vermeyen/veremeyen ( gafletten/cehaletten/ dünyanın cazibesine aldanarak, çocukların yüzünü sadece dünyaya çevirmek hatasından v.s)  ana/babalar; daha sonra bu hatalarını anlayınca; çocuklarına (artık büyümüş olan-akıl/baliğ olan çocuklarına) bu konuda NASIL DAVRANMALIDIRLAR?

Bu sorunun cevabını da çok merak etmeliyiz?

Öncelikle; Risale-i Nurlardan; ana/babaların, çocuklarına ‘küçüklüklerinde’ ‘kuvvetli iman dersi vermekerinin ehemmiyeti’ ile ilgili hatırlatmanın yapıldığı yere dikkat edelim..

………………,………………………………

‘Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünki bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhâssa peder ve vâlidesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve vâlidesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur. Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?

   İşte bu hakikata binaen en bahtiyar çocuklar onlardır ki; Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve vâlidesine hürmet ve hizmet ve hasenatı ile onların defter-i a’maline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve âhirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlâd olurlar’ (Emirdağ Lahikası-1)

…………………………………………………..

Yukarıdaki hakikatleri önümüzdeki günlerde müzakere etmeye çalışalım inşaallah.

Önümüzdeki müzakerelerde; öncelikle şu sorunun cevabını arayacağız..

-Çocuklara, ‘küçüklüğünde’ ‘kuvvetli iman dersi NASIL VERİLİR/VERİLMELİDİR?

Bu hususta; Risale-i Nurlarda nerelerde/nasıl ikazlar-dersler-hatırlatmalar vardır?

Mevzu-10

Çocuklarına; küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersleri’ veremediğini düşünerek daha sonraki dönemlerde yani artık çocuğu/çocukları ‘akıl/baliğ olduktan sonra hatasını anlayarak üzülen  ana/babalar ne yapmalıdırlar? Hatasını ‘daha sonra anlayan’ ve hala dünyada olan ana/babalar;  akıl baliğ olan çocuklarına bu gibi hallerde nasıl davranmalıdırlar, nasıl davranmamalıdırlar?  Bu gibi durumlarda da, doğru davranılırsa, nasıl büyük kolaylıklar görülür?

Bu gibi hallerde ve dönemlerde ‘yanlış davranmanın’ hem ana/baba için ve hem de ‘küçüklüğünde kuvvetli iman dersi alamayan çocuklar için’ nasıl sıkıntılara yol açabilir?

………………………………………………….

-Çocuklarına; küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersleri’ veremediğini düşünerek daha sonraki dönemlerde yani artık çocuğu/çocukları ‘akıl/baliğ olduktan sonra hatasını anlayarak üzülen  ana/babaların yapacağı en önemli iş; Tahrim suresinin 8. ayetinde ve daha pek çok ayet-i kerimelerde emredilen ‘nasuh tevbeyi’ yapmaktır.. 

Nasuh tevbe nedir? Nasuh tevbe; (a) Geçmişte yapılan hatadan dolayı ‘kalben nedamet/pişmanlık-üzülmek..

(b) Geçmişte yaptığı hatayı artık şimdi yapmamak. Yani -mesela- şimdi torunları veya başkalarının çocukları hakkında bu mevzu açıldığında veya fikri sorulduğunda veya fikrini söyleyebilmek imkanı bulduğunda; ‘sakın!! çocukların ‘kuvvetli iman dersine olan ihtiyaçlarını ihmal etmeyin’ demek, bu konuda samimi dualar yapmak; ana/babaların bu mevzudaki vazifelerini doğru anlamaları ve yapabilmeleri ile ilgili faaliyetlere, ömrünün bundan sonraki döneminde ağırlık vermek

(c) Gelecekte de, ‘geçmişte yaptığı hatayı’ tekrarlamamak hususunda ‘samimi olmak’; bu husustaki samimiyetini davranışları ile de göstermek..

(d) Söz konusu hata, yani küçüklüklerinde çocuklarına ‘kuvvetli iman dersini vermeyi ihmal etmek’ hatası, aynı zamanda bir ‘kul hakkı ihlali de’ olduğundan dolayı, uygun şekilde çocuklarından ‘hakkınızı helal ediniz’ talebinde bulunarak, onlar ile ‘helalleşmek’

– Yukarıda anlatıldığı gibi; ‘nasuh tevbe’ vazifesini yerine getirmeye çalışan ana/babanın, yeni dönemdeki işini yani ‘geçmişteki hatalarını telafi etmek işini kolaylaştıracağı’ Allah’ın sonsuz rahmetinden umulur.

‘Her insan, HATA YAPAR; hata yapanların HAYIRLISI TEVBE EDENDİR, yani hatalarını fark etmeye gayret eden ve hatasını fark edince de kalben pişman olup Allah’ın emrine dönendir’ ( Hadis-i Şerif)

– Yeni dönemde, yani;  çocuklarına ‘küçüklüğünde kuvvetli iman dersi’ vermeyen/veremeyen ana/babalar; akıl/baliğ olduktan sonra da; çocuklarını ‘hikmetle Allah’ın emrettiği yola/sırat-ı müstekıme davet etmeye devam edeceklerdir.(Nahl suresi; 125. ayet)

– Küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersi almayan/alamayan çocuklar; artık büyüdüklerinde, yani akıl/baliğ olduklarında; ‘hikmetle Allah’ın emrettiği yola nasıl davet edilirler?

 Bu konuda Risale-i Nur külliyatında yapılan hatırlatmayı hatırlayalım..

‘…bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer’ ( Emirdağ Lahikası-1)

 Demek ki; küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersi almayan’ çocuğa/çocuklara; ana/babaları ‘ bu çocuğa, bir gayr-i müslime, imanın esaslarını nasıl anlatmam gerekiyorsa, neredeyse öylece anlatmaya çalışmalıyım’ diyecek. ( Emirdağ Lahikasındaki ilgili ikazın yapıldığı cümlede, ‘ADETA’ kelimesi var)

Yani, söz konusu çocuğa/çocuklara; sanki ‘küçük iken kuvvetli iman dersi almış gibi’ muamele yaparak, mesela, ‘namaz kıl’ demeyecek.. Otobüste -mesela-yanına oyuran bir gayr-i müslime hemen ‘namaz kılması gerektiğini’ söylemediği/ söylememesi gerektiği gibi; ona öncelike iman esaslarının anlatılmasının gerekliliği gibi;  küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersi almamış’ bir çocuk, bir İslam ülkesinde de doğmuş ve büyümüş de olsa; bir müslüman ailede de doğmuş: büyümüş de olsa; küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersi’ almadığı, böyle bir ders kendisine verilmediği için, kalbi ‘tabiatpetestlik/esbabperestlik’ denilen imana aykırı hurafeler ile ‘dolmuş/harap olmuş’ bir haldedir. Yani böyle bir çocuğa kuvvetli iman dersi çocukluğunda verilmedi fakat bu dönemde kalbinde de ‘hiç bir tahribat olmadı’ zannetmek ve bu zanna göre davranarak çocuğa muamele yapmak, hem hikmete uygun değildir ve hem de şefkate uygun değildir ve hem de ana/baba-çocuk arasında şiddetli çatışmalara sebep olabilecek bir yanlış muameledir. Yani kalbindeki iman problemini dikkate alarak o insana hitap etmek; ‘hastalığı doğru teşhis edilen bir hastaya ‘doğru ilaç tedavisi tatbik etmenin’ o hasta üzerindeki olumlu etkileri ve yansımaları gibi; küçüklüğünde ‘kuvvetli iman dersi alamamış birisine, hikmete uygun şekilde ve ŞEFKAT ile iman esaslarını anlatmak, öyle olumlu etki yapar ve olumlu yansımaları olur. Aksi halde; okulda ‘bulunmadığı, iştirak etmediği/edemediği derslerden kendisine imtihanda soru sorulan talebenin ‘bana haksızlık yapılıyor, bana anlatılmayan derslerden sorular soruluyor’ demesi gibi olur; ‘küçüklüğünde kuvvetli iman dersi’ verilmeyen bir insana ( nüfus cüzdanında müslüman yazıyor da olsa); ‘namaz kıl’ demek veya Allah’ın emrettiği ‘tesettürü teklif etmek’ 

‘Temelleri tahrip olan binanın, duvarlarını boyayarak ‘ayakta kalmasını sağlamaya çalışmak gibi’

……………….,….,…..,………,…………..

Risale-i Nur külliyatında, ‘küçüklüğünde kuvvetli iman dersi’ almayan çocuk; daha sonra iman esaslarını ‘ruhuna alamaz’ denilmemiştir. Ya ne denilmiştir? Küklüğünde kuvvetli iman dersi almayan bir çocuk, daha sonra ‘pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkanlarını RUHUNA ALABİLİR. Adeta gayr-i müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde ZOR OLUYOR, YABANİ DÜŞER’ denilmiştir. Burada ciddi bir durum var ve bunun ciddi durumun ‘DİKKATE ALINMASI’ gerekir. Söz konusu ‘teşhis yapılınca’ ve teşhise uygun olarak çocuklara -yani artık akıl/baliğ olmuş büyüklere ‘hikmetle ve şefkatle’ iman hakikatleri tebliğ edilmeye başlanılınca, Allah’ın lütfu ile ‘YENİ BİR KOLAYLIK’ ile karşılaşılabilir inşaallah..

– İmanı zedelenmiş bir mümine, baskı uygulayarak ‘ iman hakikatleri’ anlatılamaz. İmanı zedelenmiş bir mümine ‘baskı uygulayarak’ iman hakikatlerini anlatmaya teşebbüs etmek ve imanı zedelenmiş birisine baskı ile ‘mesela’ namaz kıldırmaya telebbüs etmek, o insanın/ müminin ‘daha da kalben bozulmasına’ sebep olur. Bilhassa küçüklüğünde kuvvetli iman dersi almadığı için kalpleri manen çok yaralı olan  gençlere, onların ‘daha da bozulmalarına sebep olacak metotlar ile’ yani baskı uygulamaya teşebbüs ederek muamele yapmak, onlara ‘kötülük yapmaktır’. Bilhassa ana/babalar evlatlarına böyle bir kötülük yapmamalıdırlar.

Bu hususta; Risale-i Nur külliyatındaki bir ikaz şöyledir.

‘…Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi: Nurdur, nur 

göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır; nifaka inkılab eder. ‘ ( Lemalar/16. Lema’dan)

Dikkat edersek, yukarıda, ‘ bu zamanda, insanların en büyük tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalplerin bozulması ve imanın zedelenmesir’ DENİLMEMİŞ; 

‘Bu zamanda EHL-İ İSLAMIN  en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir.’ DENİLMİŞTİR.

Yukarıdaki ikazları dikkate alarak meseleyi ele almak, meseleye ‘hikmet ve şefkatle yaklaşmaya’ ana/babayı götürür… Yukarıdaki ikazları dikkate almamak ise; ana/baba ile evlatlar arasında ‘manen büyük zaralara sebep olabilecek’  çatışmalara götürür.

– Bir husus daha var. Bu da çok mühimdir. Artık akıl/baliğ olduktan sonra, çocukların ‘kendi imtihanları’ başlamıştır. Ana/baba; bu yeni dönemde, çocuklarına; imtihanları ile ilgili olarak; ‘siz kenara çekilin de, sizin yerinize biz karar verelim’ diyemezler, bu manaya gelebilecek bir teşebbüs hem ‘kul hakkı ihlali olur’ ve hem de ‘hiç faydalı olmaz’ sadece manen zararlı olur. 

Fakat ana/baba ve bilhassa baba, çocuğu/çocukları ile ilgili olarak, daima, Risale-i Nurlarda zikredilen aşağıdaki ikazı hatırlamalıdırlar..

‘..Baba ne kadar haksız da olsa, oğul onun rızasını tahsil etmeye mecburdur. Oğul da ne kadar serkeş de olsa, baba şefkat-i fıtriyesini ona karşı esirgemez ve esirgememeli..’ (Emirdağ Lahikası-1)

Not-1- Bu çalışmada; ‘evlatların, ana/babaları ile ilgili imtihanlarına’ girilmediğinden, o mevzuda değerlendirmeler yapılmamıştır. O, ayrı bir ‘müzakere mevzuudur’

Not-2- Bu mevzuda (4) çalışma yapıldı ve gönderildi..

Birincisi: Mevzu ile alakalı ‘umumi değerlendirmenin’ yapıldığı çalışmadır..

İkincisi: Üç-dört yaşına kadar çocuklara ‘kuvvetli iman dersi’ nasıl verilir? Ön planda ‘annelerin’ daha çok ‘yoruldukları’ ve vazifeler omuzladıkları; arka planda, annelere maddi/manevi destekle vazifeli olup bir başka cihetten babaların da ‘yorulması gereken’ dönem..

İkincisi: Üç/dört yaşından, akıl/baliğ oluncaya kadar çocuklara ‘kuvvetli iman derslerinin’ verileceği dönemde ana/babanın, ‘ön planda’ ve ‘arka planda’ hemen hemen ‘benzer oranda’ yoruldukları/yorulmaları-tatlı/tatlı terlemeleri gereken’ dönem..

Üçüncüsü: İlk üç/dört yıl ve akıl/baliğ olmalarına kadar çocuklarının ‘kuvvetli iman dersi ihtiyaçları’ ile doğru ilgilenemediğini  düşünen ana/babaların; çocuklarının akıl/baliğ oldukları yeni dönemleriyle ilgili vazifeleri/vazifenin yapılış şekilleri..

………………………………………………..

 Bir hususu daha beraber düşünelim arzu ettik... Soru ile alakalı hatırınıza bir husus gelirse, paylaşabilirseniz, memnun oluruz. Hatırınıza bir husus gelmez ise; okumanız/okumamız güzel bir ‘manevi yardımlaşmak’ olur inşaallah..

………………………………………………

‘Risale-i Nurun fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır..’ (Emirdağ Lahikası-1- Sahife/43-RNK)

…………………………………………..,,,.

‘Risale-i Nur’un ikinci kısım talebeleri: Fıtraten Risale-i Nura muhtaç, bir derece de dünyadan ürkmüş veyahut küsmüş kadınlardır’ ( Emirdağ Lahikası-1-sahife:43-RNK)

………………………………………………

‘Üçüncü Kısım: FITRİ OLMASA DA, vaziyeti itibariyle Risale-i Nura ekmek ve ilaç gibi muhtaç olan hastalar ve ihtiyarlardır’ ( Emirdağ Lahikası-1-sahife:43-RNK)

………..,……………………………….,.

Soru: Üçüncü kısımda, (hastalar/ihtiyarlar) ‘fıtri olmasa da’ ifadesi ile ne/neler kastedilmiş olabilir?

Allah (c.c); ana/babaların, çocukları ile ilgili imtihanlarında, ana/babalara; çocukların, ana/babaları ile ilgili imtihanlarında da, çocuklara hayırlı kolaylıklar, hayırlı muvaffakiyetler ihsan eylesin.. Amin. Amin.  Amin.. 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Önceki yazıyı okuyun:
İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyetinin Mukayesesi ve Sonucu / Vehbi KARA

  Vehbi KARA İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyetinin Mukayesesi ve Sonucu Ücretli sistem olan halen …

Kapat