Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Kasten Karıştırılan Üç Said

Kasten Karıştırılan Üç Said

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Karıştırılan Saidler: Said Nursi, Şeyh Said ve Said Molla

Giriş

Gelişen iletişim teknolojisi ve özellikle internet sayesinde bilgiye ulaşmanın oldukça kolaylaştığı günümüzde ulaşılan bilginin doğruluğundan emin olmak bir o kadar da zorlaşmış durumda. Aynı meseleye dair ama bir birine tamamen zıt iddialar ortaya atılabiliyor. Bir olay, bazen maksatlı bir şekilde, örneğin propaganda için, olduğundan farklı bir şekilde anlatılıp çarpıtılabiliyor. Bazen de araştırma ürünü olmayan ve bu yüzden herhangi bir kaynağa atıfta bulunmayan duygusal yazılar yayınlanıyor ve iletişim araçları vasıtasıyla bu tür yanlı/ş bilgiler hızlı bir şekilde yayılıyor.

Okunan ya da duyulan bir bilgi sorgulanmadan hemen doğru diye kabul edildiğinde ve en kötüsü de bir çağrışım yüzünden bilgi karışıklığı yaşandığında vahim sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Mesela, sırf isim benzerliği yüzünden bazı insanlar hakkında tamamen farklı kanaatler oluşabiliyor.

Said Nursi, Şeyh Said ve Said Molla’nın aralarındaki farklar aslında çok aşikâr. Fakat isim benzerliğinin ve araştırma ürünü olmayan yazıların sebep olduğu bilgi kirliliği yüzünden, bu üç şahıs, maalesef bazen karıştırılabiliyor. Çeşitli dinî, askeri, siyasi ve toplumsal olaylardaki tavırları üzerinden bu üç şahsın portrelerini ana hatlarıyla çizmeye çalışacağız ve Said Nursi’nin hayatını ve fikirlerini esas alarak karşılaştırmalar yapacağız. Tüm hayat hikâyelerine değinmek yerine karşılaştırma yapmaya yarayacak örnek olaylar ve o olaylardaki rolleri ve onları öyle davranmaya sevk eden düşünüş tarzları üzerine odaklanacağız.

Kısa Hayat Hikâyeleri

Ş. Vahide tarafından kapsamlı bir biyografisi[1] yayınlanmış olan Said Nursi, hayatını iman inşasına ve mevcut imanları kuvvetlendirmeye adamış bir mücadele insanıdır. 1876’da dünyaya gelen Nursi, klasik medrese eğitiminin yanı sıra kendi çabasıyla dinî referans kitapları ve modern bilimlere ait eserleri de okudu. Dinî ilimlerle modern bilimler arasında yaşanan kopuşun sebep olduğu imanî sorunları çözmek ve yaşadığı bölgenin geri kalmışlığının önüne geçmek için dinî ve modern bilimlerin bir arada öğretileceği bir üniversitenin kurulması için uğraştı. Birinci Dünya Savaşı esnasında Ruslara karşı mücadele etmiş, ardından Millî Mücadele’ye destek vermiştir. Millî Mücadele dönemindeki çalışmalarından dolayı Ankara’ya davet edildi ve Meclis’te merasimle karşılandı. 1920’lerin sonuna doğru Risale-i Nur’un telifi ve neşriyle meşgul olmaya başlamış ve 1960’da vefat edinceye kadar iman hizmetine devam etmiştir.

Şeyh Said ve adıyla birlikte anılan hadise için farklı farklı görüşler ileri sürülmüştür ve tartışmalar devam etmektedir. Hakkında tarihçiler arasında uzlaşmanın bulunmadığı tartışmalı bir şahsiyet olan Şeyh Said, 1865’de Elazığ’da dünyaya gelmiştir. Nakşibendî tarikatına mensuptur ve bölgedeki medreselerde eğitim almıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yapılan bazı reformlara karşı çıkmış ve silahlı mücadele yolunu seçmiştir. Başlattığı silahlı hareket bastırılmış ve İstiklal Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilmiştir.

1880’de dünyaya gelen Said Molla, Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’nin kardeşi Mustafa Neşet Molla’nın oğludur. Hukuk eğitimi aldıktan sonra mahkemelerde değişik görevlerde bulunmuş ve avukatlık yapmıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde iktidarı ele alan İttihad ve Terakki Partisi’ne muhalif olan Said Molla, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kuruluşunda görev almış ve İstanbul gazetesini yayınlamıştır. Böylece işgalci İngilizler lehinde faaliyetlerde bulunmuştur. Said Molla, Milli Mücadele’nin başarıya ulaşacağını anladığında ülkeyi terk etmiştir. Milli Mücadele’ye karşı çıkan ve işgalcilerle işbirliği yapan Said Molla’nın da dâhil olduğu 150 kişi için, TBMM tarafından zorla yurt dışına çıkarma kararı alındı. Hayatının geri kalan kısmının büyük çoğunluğunu Lefkoşe’de geçirmiş ve 1930’da vefat etmiştir.

Hutuvat-ı Sitte ve İstanbul Gazetesi

Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların istilasını önlemek için cephede mücadele eden Nursi, yaralanınca esir düşmüştür. Rusya’dan firar edip Temmuz 1918’de İstanbul’a dönmüştür. Mütareke döneminde Dar-ül Hikmet-il İslamiye’ye üye olduğu için ilmen mücadele etmeyi, efkâr-ı umumiyi güçlendirmeye çalıştı. Bunun için yaptığı çalışmalardan birisi; Hutuvat-ı Site’yi kendi gayretiyle yayınlatmasıdır. Binlerce nüsha bastırıp dağıtmıştır. Bu eserinde İngilizler lehine yapılan propaganda çalışmalarını etkisiz kılmak istiyordu. İşgal kuvvetleri, işgali meşrulaştırmak ve Müslüman halkın moralini bozmak ve böylece direniş hareketlerinin oluşmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Nursi, böyle bir ortamda eseriyle halkın moralini yükseltmeyi, onlara umut aşılamaya çalışıyordu. Eserinde işgal kuvvetlerinin ileri sürdüğü altı iddiaya cevap veriyor ve akla gelebilecek şüpheleri gidermeye çalışıyordu.  O dönemin tanıklarından Tevfik Demiroğlu, dağıtım işlerini şöyle anlatır:

“İstanbul, İngilizlerin işgalindeyken Üstad’ın biraderzadesi Abdurrahman ile beraber Hutuvat-ı Sitte’yi dağıtırdım. Nerede içimize güven ve emniyet hissi veren bir kişi çıksa verirdik. … Kitaplar Vezneciler’de bir çayhanedeydi.”[2]

Said Molla da, bu sıralarda, yayınladığı İstanbul gazetesinde İngilizler lehinde yayınlar yapıyordu. Mesela, bir okur mektubuna yer vererek, İngilizlerin tarihte bize hep yardım ve iyilik ettiklerini, memleketin selameti için İngilizlerin dostluğuna şu an daha da ihtiyaç duyduğumuzu ve onlardan bize hiçbir kötülük gelmeyeceğini savunuyordu. İngiliz hükümetinin adaletine ve himayesine iltica etmek lazımdı. İngiltere’nin Osmanlı topraklarına hiçbir zaman saldırmadığı, Osmanlı’nın bir şekilde kontrolünden çıkan bazı yerlerde bekçilik yaptığı savunuluyordu. Okurun Osmanlı Devleti için kurtuluş teklifi şöyleydi: “İngiliz dostluğuna dört el ile sarılalım.”[3]

Said Molla ve İngilizler

Said Molla, Milli Mücadele yerine İngiliz mandasının kabul edilmesini istiyordu. İngilizler için yaptıkları geniş bir yelpazeye yayılır ve bunları yurt dışında iken yayınladığı mektup ve yazılarında iftiharla belirtir. Örneğin, gazetesindeki yayınlarıyla Birinci Dünya Savaşı sırasında esir alınan İngilizlere kötü muamele yapılmasını önlemeye çalışmıştır ve yazılarında İngiliz taraftarı olduğunu açıkça deklare etmiş, İngilizlerin savunuculuğunu yapmıştı. Öyle ki, yurt dışına kaçmış ve geri dönmesine izin verilmemiş olmasına rağmen, Lozan antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere arasında yeni bir döneminin başlamasından da mutluluk duymuş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni takdir etmiştir.

Said Molla, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kuruluşunda da görev almıştır. Cemiyetin kuruluşu, İngilizlerden güç alan Yunanlıların İzmir’i işgal ettiği günlerine denk gelmiştir. İşgal üzerine halkın geniş katılımıyla protesto mitingleri düzenlenmiştir. Said Molla ise protesto mitinglerine destek vermek yerine, belediyelere birer telgraf göndererek İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurulduğunu ve İngiliz mandasının kabul edilmesini istemiştir.

İleride nakledilecek olan hatıradan anlaşılacağı üzere, İngilizler için bilgi topluyordu. Molla Süleyman (Ayaz) Efendi’nin bir hatırası şöyledir:[4]

“…….Mısırlı Said Molla isminde bir adam, İngiliz Muhipler Cemiyeti ikinci başkanı idi. … Hazret-i Üstad’ı İngilizlere ihbar ediyor, eşkâlini tarif ediyordu. Çünkü Üstad, gazetelerde yazdığı yazılarda, İngilizlere müthiş hücum ediyor…”

Yurt dışında iken çeşitli İngiliz yetkililere hitaben mektuplar yazmıştır. Bir strateji uzmanı gibi fikirler veriyordu. Mesela, bu mektuplarda, İngiliz sömürgesi olan Müslümanların İngiltere’ye sadakatlerinin nasıl sağlanacağı ve Türkiye ile kurulacak ilişkilerin mahiyeti vb. konularda öneriler yer alıyordu.

Anglikan Kilisesinin Soruları

Elde ettikleri geçici askeri üstünlükten güç alan Hıristiyan din adamları, İslam âlimlerine çeşitli sorular sorarak halkın imanını zayıflatmaya ve kendi dinlerini yaymaya çalışıyorlardı. Said Nursi, yöneltilen tahkir edici bu sorulara verdiği kısa cevaplarla halkın moralini yükseltmeye çalıştı. Bu soruların hiçbir ilmi değerinin olmadığını; hakaret olduğunu ve İslam’ın ve Müslümanların
aşağılanmaya çalışıldığını vurgulayarak İslam’ın ve Müslüman olmanın en büyük şeref olduğunu haykırdı.

Millî Mücadele Aleyhine Verilen Fetva

İngilizler, Şeyh-ül İslamlık makamına baskı yaparak Anadolu aleyhinde fetva yayınlatmıştı. Bu fetva hakkında görüşü soruldu.[5] Böyle bir konuda fetva verebilmek için öncelikle iki tarafın da dinlenmesi; tarafların kendilerini savunabilmesi ve bir heyetin konuyu incelemesi gerektiğini belirtti. Bunlar yapılmadığı için fetvanın kabul edilemeyeceğini bildirdi. Said Nursi, Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini şöyle değerlendiriyordu:

“Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebi bir devleti, ne safsatalı bahanelerle, bilmem hangi tarihte Kırım’da bize yardım etmiş gibi yavelerle [saçmalıklarla], bize dost olabilecek surette gösteriyorlar. Hem Sübhan Dağı kadar, İslâmiyet’in izzet ve şerefine çalışan güruh-u mücahidîni, acib bahanelerle en fena derekesine indirip, millete düşman gibi gösteriyorlar.”[6]

Şeyh Said Hadisesi

Şeyh Said, yeni Cumhuriyet hükümetinin çıkardığı bazı kanunların ve yaptığı bazı reformların dine zıt olduğuna inanıyordu. Bu düşüncelerini bölge halkına telkin ettikçe kendi etrafında hükümete muhalif bir grup teşkil etmeye başlamıştı. Hadisenin silahlı bir boyuta taşınması ise şöyle gerçekleşmiştir: Şeyh Said, kendi fikirlerini yaymak için bölgede dolaşırken bir düğüne misafir olduğunda, kaçan bir mahkûmun o köyde saklandığı bilgisi üzerine köye güvenlik görevlileri gelmiştir. Güvenlik görevlileri köyde arama yapmak istediğinde, aralarında Şeyh Said’in de olduğu bir grup, düğün ortamının bozulacağını ileri sürerek aramanın düğünden sonra yapılmasını istemişlerdir. Güvenlik görevlileri arama yapma hususunda ısrar edince, askerlere ateş açılmış ve çatışma çıkmıştır. Böylece hadise farklı bir boyut kazanmış ve büyümüştür. 12 Nisan 1925’de Şeyh Said ve yakın adamları tutuklanarak hadise bastırılmıştır. Ardından kurulan İstiklal Mahkemesi kararıyla Şeyh Said ve bazı taraftarları idam edilmiştir.

Şeyh Said, bölge halkı nezdinde itibarı olan Said Nursi’ye bir mektup göndererek kendi hareketine katılmaya davet etmiştir. Said Nursi, bu teklifi, “Türk Milleti asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!” diyerek reddetmiştir. Nursi’nin talebelerinden Selahaddin Çelebi, Said Nursi’nin tashihinden geçen bir mektubunda, ayrıca “yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir” cümlesine de yer verir.[7] O sıralarda Van’da bulunan Said Nursi, bölge halkını harekete katılmamaları için ikaz etmiş ve bu ikazlar sayesinde Van ve civarından katılım az olmuştur.

Said Nursi, her ne kadar hadisenin önüne geçmek için uğraştıysa da Ankara hükümeti bölgedeki nüfuzlu şahsiyetleri ihtiyaten Anadolu’nun değişik yerlerine zorunlu sürgüne gönderdiğinde, o da suçsuz olmasına rağmen sürgün edildi.

Sonuç Yerine

Bu üç şahıs, yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere, hayatlarının kesiştiği noktalarda birbirlerinden tamamen değişik düşünceler taşımış ve farklı şekillerde hareket etmişlerdir. Bu yazıda hangisinin daha doğru veya haklı olduğu üzerinde durmak yerine sadece farklara dikkat çekilmek istendi.


[1] Şükran Vahide, Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi, Etkileşim Yayınları, Nisan 2006, İstanbul.
[2] Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 1 Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, Nesil Yayınları, Mart 2005, İstanbul, s.217.

[3] Mehmet Demiryürek, İngiliz Muhibler Cemiyeti Hakkında Bazı Notlar ve Belgeler, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S.37-8, Mayıs-Kasım 2006, s.84-5; (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/789/10126.pdf)

[4] Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı 1, Nisan 1998, İstanbul, s.513.

[5] Asar-ı Bediyye, s.103.

[6] Asar-ı Bediyye, s.102-103.

[7] Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı 1, Nisan 1998, İstanbul, s.61.
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Şunu Koru!” / Mutlu BİNİCİ

Tebük Hatırası İşin Başı İslâm, Direği Namaz, Zirvesi Cihaddır İnsanların sıcaktan bunaldığı, hurma ağaçlarının altında …

Kapat